Barışçıl yöntemleri kullanarak iktidar değişimi talebiyle ortaya çıkan Suriye devrimi bugün kaotik bir noktaya evrilmiş durumda. Hem Irak hem de Suriye’de DAEŞ’e karşı kapsamlı bir harekatın başlatılmış olması ise bugüne kadar çeşitli dönemeçlerden geçen Suriye krizini yeni bir aşamaya taşıma potansiyeline sahip. Bu harekatın DAEŞ’i tamamen yok edip edemeyeceği tartışması bir yana, harekatın kendisi ve yaratacağı sonuçlar, sadece Suriye devriminin evrileceği nokta açısından değil, Türkiye için de oldukça önemli gelişmelere gebedir.
DAEŞ, PYD ve Esed’e Yaradı
DAEŞ’in Suriye krizine etkili bir şekilde dahil olması, birçok açıdan dönüm noktasıydı. Kamuoyu bu örgütü çıplak şiddet görüntüleriyle tanıdı. Bu durum, örgütle hiçbir bağı olmayan hatta örgütün saldırılarına en çok maruz kalan Esed karşıtı muhalifleri lekelemekle kalmadı; Suriye devrimini kendi rayından çıkaracak zemini de hazırladı. Örgütün etkin varlığı, Esed rejimini uluslararası kamuoyu nezdinde problem olmaktan çıkarma kampanyasının en önemli aracı oldu. Yüksek sesle Esed’in gitmesi gerektiğine vurgu yapan -başta ABD olmak üzere- uluslararası aktörler, dikkatleri bu örgüte çevirdi. Hem ABD hem de Rusya, Suriye üzerinden bölgesel hesaplarını uygulamaya koyarken temel gerekçeleri DAEŞ oldu. Bir süredir Suriye halkı ile Esed rejimi arasında bir mesele olmaktan çıkan Suriye devrimi, bu hesapların kurbanı olma noktasına geldi. Bu süreçten en çok faydalanan aktörler, DAEŞ karşısında makbul iktidarı oynayan Esed rejimi ve PYD oldu.
ABD, PYD’yi Tercih Etti
DAEŞ’in Kobani’ye yönelmesi hem PYD’nin etkinliği hem de ABD’nin tavrı ve dolayısıyla Suriye krizinin evrileceği safha açısından bir dönüm noktasını teşkil etmişti. Bu anlamda hala ortada duran soru, Esed’e karşı savaşan ve bu açıdan ABD’nin söylemleriyle uyumlu bir çizgide olan ana akım Suriye muhalefeti yerine ve Türkiye’ye rağmen ABD’nin neden PYD’yi tercih ettiği sorusudur. Kestirmeden ifade etmek gerekirse, ABD’nin PYD ve ona bağlı silahlı güçleri tam anlamıyla bir partner olarak konumlandırması stratejik değil politik bir tercih olmuştur. Mısır darbesi ile birlikte İslamcı olarak etiketlenen aktörlerin yerine seküler figürleri ikame etme arayışı, bu tercihin önemli sebeplerinden biridir. Çok sınırlı bir destekle rejimin hava gücüne dahi direnen Suriyeli muhaliflere verilmeyen desteği alan PYD’nin, ABD ve Rusya’nın olanca desteği ile sahada zaman zaman DAEŞ’le çatışarak alan kazanması ise kendi kendini doğrulayan bir kehanetten başka bir şey değildir. ABD’nin desteği ile Suriye’de gittikçe alan kazanan PYD, organik bağa sahip olduğu PKK’nın Türkiye’deki iştahını da kabarttı. Yürümekte olan çözüm sürecini bitirme cüreti gösteren PKK’nın bundan sonra izlediği çizgi önce şehirleri talan etme sonrasında ise büyükşehirlerde terör eylemlerine girişmek oldu.
DAEŞ Sonrası Senaryolar
Son dönemde DAEŞ’e karşı başlatılan operasyonda, YPG’nin daha etkin olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) kullanılıyor. Harekatın ABD ve diğer Batılı ülkelerin askeri ve lojistik desteği ile sürmesi, PYD’nin kendini güvende hissetmesine neden olsa da DAEŞ karşısında ve sonrasında karşılaşacağı güçlerle gireceği çatışmalar PYD’nin kısmen yıpranmasına neden olacaktır. Yine de söz konusu harekatın PYD’ye önemli avantajlar sağlaması da güçlü bir ihtimal. Elde ettiği psikolojik motivasyon bir yana silah desteği, savaş tecrübesi ve toprak kazanımlarının PYD’ye önemli yararları olacak. Rakka’ya doğru başlayan harekatın Münbiç’e yönelmesi ve PYD’nin şimdiye kadar geçemediği Fırat’ın batısına yerleşmesi bu anlamda önemli bir gösterge. ABD, Türk karar vericileri ikna etmek için PYD’nin yalnızca DAEŞ’e karşı kullanılacağını ve harekat sonrasında Fırat’ın batısında PYD unsurlarının kalmayacağını ifade etse de Türk kamuoyu bu açıklamalarla ikna olmuş değil. Zira PYD, bu süreç sonunda DAEŞ’ten boşalan bütün bölgeleri kendi kontrolü altında tutmasa bile bunun karşılığını başka bölgelerde elde edebilir. Bu açıdan en iştahlı olduğu konular, kuzey koridorunun tamamını kontrol altında tutmak ve denize açılma imkanını elde etmek.
PYD’nin temel hedeflerine ulaşmasına yönelik çabalar sadece Türkiye değil, Esed rejimi için de oldukça rahatsız edici sonuçlar üretmiş olacak. DAEŞ bertaraf edildikçe PYD’nin hem muhaliflerle hem de Esed rejimi ile karşı karşıya gelmesi ihtimal dışı değil. İhtilafta olduğu iki aktörün birbirini yıpratması Türkiye için avantaj sağlayabilir. Ancak Türkiye için en kritik nokta, Esed ile PYD arasında sıkışmaktır. Bugüne kadar sürekli başta ABD olmak üzere uluslararası aktörleri gözeten Türkiye, böylesi bir ihtimali dikkate alarak kendi stratejisini belirlemelidir. Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin bağımsız bir oluşuma gitmesine göz yummayacağını en yetkili ağızdan dile getiren Türkiye, zaman zaman inisiyatif alarak bazı hamleler yaptı. Krizin çözümüne yönelik olarak toplanan üçüncü Cenevre toplantısına PYD’nin de çağrılması karşısında takındığı tavır ve yine PYD’nin Fırat’ın batısına yerleşme çabalarına karşı sınırı geçmeden yaptığı müdahaleler bu anlamda açık birer örnek olarak gösterilebilir. Dolayısıyla Türkiye, kendisine rağmen bir adım atılmasının önüne geçmek için buna benzer ya da daha kapsamlı müdahalelerde bulunma seçeneğini kullanabilir. Esed ile PYD’nin karşı karşıya kalması durumunda Türkiye, Rusya (ve İran’ı) ya da ABD’yi kendine çekecek bir strateji izleyebilir.
Muhalifleri Yok Sayan Bir Çözüm Mümkün Değil
Rusya için ise Suriye’ye müdahil olmanın maliyeti gittikçe yükseliyor. Dahası ABD Mayıs ayının başında füze kalkanını aktif hale getirdikten sonra, NATO geçtiğimiz hafta Polonya’da tarihinin en büyük tatbikatını gerçekleştirdi. Dolayısıyla ABD/NATO karşısında Doğu Avrupa’da sıkışması Rusya’nın pozisyonunu esnetmesine yol açabilir. Böylesi bir yakınlaşma mevcut konjonktür itibarıyla kolay değil ama gerçekleşmesi durumunda Suriye krizinin kapsamlı bir çözümünü masaya getirme potansiyeline sahiptir. Rusya’nın başta Lazkiye kırsalındaki Türkmen bölgeleri olmak üzere Suriye’li muhalifleri hedef alan ağır bombardımanı, bu yakınlaşmanın önünü tıkayan en önemli unsurlardan biridir. Rusya’nın bu tavrı, konjonktürel anlamda Esed’i rahatlatıyor olabilir ancak Esed lehine kalıcı bir çözümü sağlaması kolay olmayacak. Dahası bu hamleleriyle Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilecek bütün unsurları karşısına almış durumda. İran ve Hizbullah’ın muharip desteğine ve Rusya’nın havadan yoğun bombardımanına rağmen Suriyeli muhaliflerin kontrol ettikleri bölgelerde geriletilmesi kolay değil. Dolayısıyla Muhalifleri yok sayan bir çözüm senaryosu mümkün görünmüyor.