Kriter > Dosya > Dosya / 2024 Yerel Seçimleri |

Şehirlerin Dönüşümünde Dirençli Şehirler


Kahramanmaraş depremleri sonrası, artık Türkiye’de, deprem gerçeğini ve yapı stokunun durumunu da göz önüne alarak daha büyük bir deprem senaryosunu konuşmalıyız. Konunun denetimden, yargısal durumuna, idari boyutundan teknik boyutuna kadar yeniden kurallara bağlanması, yeniden planlanması, eylem planları oluşturulması ve şehirlerin daha dirençli hale getirilmesi gerekiyor.

Şehirlerin Dönüşümünde Dirençli Şehirler

İnsan topluluklarının oluşturduğu şehirler, geçmişten günümüze gelen, bir ruhu olan ve her toplumun kendi medeniyet tasavvuruna uygun şekilde kurulmuş yaşayan varlıklardır. İnsanlar, şehirlerin ruhundan beslendiği gibi şehirler de insanların fikirlerinden ve eylemlerinden etkilenerek yoğrulur. Diğer taraftan dünyada yaşayan canlıların varlığı da yaşadığı çevre ile uyumuna bağlıdır. Canlıların hayatlarını idame ettirebilme çabaları ise doğayı şekillendirmektedir. Doğal olarak insanoğlu, çağlar boyunca varlığını sürdürmek için dünyayı şekillendirmiştir. Ancak teknolojide meydana gelen değişimler ve küreselleşmenin toplumları etkisi altına alması, şehirleri bu süreçte daha da kırılgan hale getirmiştir. Küresel ısınma sonucu meteorolojide meydana gelen değişimler, dünya nüfusunun hızla artması ve hızlı şehirleşmenin yol açtığı afetler, bugün birçok farklı alanda kullanılan “direnç” kavramının yeniden hatırlanmasına ve şehirlerde daha fazla kullanılmasına neden olmuştur. Nitekim dünya genelinde yaşanan hızlı şehirleşme, şehirlerde ulaşımdan sağlığa birçok sorun alanının oluşmasına da yol açmıştır. Ancak şehirler, barındırdıkları değerleri ve kültürel mirası yok etmeden büyümek, gelişmek, dönüşmek ve her türlü etkiye karşı dirençli olmak durumundadır.

“Bozulma ve değişimi karşılama kabiliyeti” olarak tanımlanan dirençlilik kavramı, günümüzde kentsel dirençlilik bağlamında afetler ve iklim değişikliği çerçevesinde açıklanmaktadır. Ancak kentsel dirençlilik kavramı, çok daha geniş bir kavramdır. Ekolojik risklerin yanı sıra, göç, sanayileşme, terör, salgın hastalıklar, teknolojik dönüşüm ve yoksulluk gibi şehirlerdeki tüm riskler de kentsel dirençlilik bağlamında değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, şehir bakımından “direnç”, genel anlamda, toplumu derinden etkileyen afet gibi riskler karşısında, şehir ekosisteminin bu risklere karşı uyum sağlamasıdır. Gündelik dilde ise bu kavram toplumun yaralarının bir an önce sarılarak, şehirlerin yeniden inşa ve ihyasının sağlanmasıdır.

 

Gündemden Düşmemeli

Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. Şehirleri dirençli hale getirme noktasında “dirençli şehirler” inşa edilmesi konusu bugün dahi konuşuluyor. Bu bir yıllık zaman sürecinde gündemimizde uzunca bir süre deprem ve dirençli şehir konusu yer aldı. Kuşkusuz süreç içerisinde ve gelecekte her ne kadar farklı şeyleri konuşsak ya da konuşacak olsak da “deprem gerçeği” ve “dirençlilik”, uzun yıllar gündemimizdeki yerini koruyacak gibi görünüyor. Diğer taraftan Kahramanmaraş depremleri, unuttuğumuz bir gerçeği -belki de hiçbir zaman unutmamak üzere- bize “yeniden” hatırlatmış oldu. Artık Türkiye’de, deprem gerçeğini ve yapı stokunun durumunu da göz önüne alarak daha büyük bir deprem senaryosunu konuşmalıyız. Konunun, denetimden yargısal durumuna, idari boyutundan teknik boyutuna kadar yeniden kurallara bağlanması, yeniden planlanması, eylem planları oluşturulması ve şehirlerin daha dirençli hale getirilmesi gerekiyor.

Kimi bilim insanlarınca risk toplumu olarak adlandırılan yeni toplumsal yapı içerisinde afetlere karşı insan hayatını korumak ve ekonomik istikrarı sağlamak için dirençli şehirlerin inşası ülkeler için bu açıdan kritik önemi haiz. Bunun için, güçlü yapı stokuna sahip, acil durum planları olan, sağlıklı bir alt ve üstyapı sistemi oluşturmuş, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi yatırımlarını tamamlamış, afetlere dirençli şehirleri hızla inşa etmek gerekiyor.

Asrın felaketini yaşadık. Deprem bölgesinde yer alan bir ülke olarak yeni depremlerin ülkemizi etkilemesi kaçılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bunun için teşhisi doğru koymak, tedavinin yarısıdır. Bu süreçte ülkemizi, vatandaşıyla, altyapısıyla, yapı stokuyla, şehir ekosistemiyle, çevresiyle ve ekonomisiyle bütün olarak ele alıp depreme hazır hale getirmek zorundayız.

Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı (3 Mart 2023)

Yapısal Değişim ve Dönüşümler

Afet yönetimi alanında Türkiye’de özellikle son yirmi yılda önemli yapısal değişimler ve dönüşümler yaşandı. Bu süreçte önemli hukuki düzenlemeler gerçekleştirildi, deprem yasası hazırlandı, Türkiye’nin yapı stokunun yenilenmesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı olarak “Kentsel Dönüşüm Başkanlığı” kuruldu, kentsel dönüşüm kanunu çıkarıldı, kentsel dönüşümde yarısı bizden kampanyası düzenlendi, yerinde kentsel dönüşüm seferberliği başlatıldı, İstanbul Kentsel Dönüşüm Yıkım Programı hazırlandı, zorunlu deprem sigortası yürürlüğe girdi, Deprem ve Kentsel Dönüşüm Şurasında deprem yasası bağlamında önemli kararlar alındı, 11. ve 12 Kalkınma Planlarında afet yönetimi ve İstanbul’un depreme hazırlanması noktasında önemli görüşler belirtildi, direnç artırıcı çalışmaların desteklenmesi açısından yeşil kalkınma modeli hayata geçirildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hayata geçirdiği Ulusal Risk Kalkanı Modeli, imar plan revizyonları, toplu konut uygulamaları, yapı denetim sistemi, riskli alanlarda rezerv yapı alanlarının tespiti, AFAD Gönüllülük Sisteminin kurulması, Türkiye Afet Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planının hazırlanması, yerleşim alanlarında nitelikli yapı stokunun oluşturulması amacıyla yapılan başarılı çalışmalar ve yerel yönetimler tarafından kentsel dirençlilik bağlamında uygulamaya geçirilen projeler, bugün Türkiye’yi farklı afet türleri ile mücadele eden, deprem ve diğer afetlerle mücadele etme noktasında Cumhuriyet döneminden bugüne önemli deneyim ve gelişmeler sağlayan bir ülke konumuna çıkarttı. Hiç kuşkusuz bunlar önemli ve yararlı çalışmalar olmakla birlikte, şehirleri güçlü ve dirençli kılan en önemli unsur milletin kendi değerlerini esas alarak inşa ettiği yapılardır. Yukarıda belirtilen ve hayata geçirilen tüm bu düzenlemelere karşı tartışmasız Türkiye’nin deprem konusundaki en önemli meselesi, yapı stokunun şehir ekosistemi bağlamında yenilenmesidir. Hükümet, başlattığı kentsel dönüşüm seferberliği ile birlikte bu sorunun çözümü noktasında önemli bir kaynak ve mesai de harcıyor.

Bugün Türkiye’de 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu şu anda risk altında, 2 milyonunun ise süratle dönüşümü gerekli. 2012’de tarihimizde ilk defa “Kentsel Dönüşüm Yasası” çıkarıldı. Bu yasa kapsamında 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümü tamamlandı. TOKİ vasıtasıyla 1 milyon 300 binden fazla konut üretildi, milyonlarca vatandaş gecekondu denilen sağlıksız yapılardan kurtarılarak modern, güvenilir, dayanıklı evlerine kavuşturuldu. Muhtemel bir depremin en çok etkileyeceği illerden olan İstanbul’da 7,5 milyon bağımsız bölümden 600 bininin ise süratle dönüştürülmesi gerekiyor. 2012’den itibaren İstanbul’da 800 bin bağımsız bölümün dönüşümü gerçekleştirildi. 170 bin 941 bağımsız bölümün dönüşümü ise devam ediyor. Bunlar dirençli şehirler oluşturma ve depremle mücadele anlamında önemli ve güzel gelişmeler olarak karşımızda duruyor. Ancak bu bilgiler bize bir gerçeği daha hatırlatıyor; depremlere hazırlık yapmak Türkiye için bugün bir tercihten öte zorunluluktur. Çünkü depremlerle burun buruna yaşayan bir ülkeyiz. Ülke topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun ise yüzde 77’si deprem açısından riskli alanlarda yaşıyor. Son yüzyılda 6 ve üzeri büyüklükte 230’dan fazla depreme maruz kaldık. Bu depremlerde 130 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Ekonomik kayıplar, depremin mali yükü, depremzedelerimizin yüreklerimizde açtığı yaralar ise bize şunu gösterdi: Önce vicdanları terbiye etmeliyiz. İnsan hayatının bizim çalarak kazandığımız paradan daha değerli olduğunu anlayacak ve bu anlayışla yaşayacak kadar vicdanlı olmalıyız.

31 Mart 2024 tarihinde yerel yönetim seçimlerini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bu yeni dönem, diğer tüm alanlar ile birlikte ama özellikle de şehirlerimizin depreme dirençli hale getirilmesi noktasında önemli icraatlar ve yeni bir yapısal dönüşüm dönemi olmalıdır. Yeni yönetim sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma avantajı da bu çevrede daha etkin bir şekilde kullanılabilmelidir.

Son olarak, tekrar belirtmek gerekirse afetler içinde en çok can ve mal kaybına neden olan depremlere dirençli şehirler oluşturmanın odak noktasında, daha iyi yaşam alanları inşa etmek ve mevcut yapıları güçlendirmek var. Ancak bunlar yeterli değildir. Bir şehri dirençli hale getirmek için şehrin tüm paydaşları yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar, üniversiteler ve iş dünyası arasında iş birliği ve birlikte hareket etme kapasitesinin olması gerekmektedir. Bunun yanında şehir sakinlerinin deprem konusunda eğitimler alması ve sosyal bilincin gelişmesi de elzemdir. Depremlerle ilgili eylem planlarının hızla uygulamaya geçirilmesi ise olası riskleri azaltacaktır. Bu açıdan herhangi bir tehlike karşısında şehirlerin ulaşımdan sağlığa, gıdadan altyapı hizmetlerine kadar şoklar karşısında güçlü ve esnek kalabilmesi için dirençli şehirlerin ülkemizde hızla oluşturulması gerekmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası