Kriter > Dosya > Dosya / 2024 Yerel Seçimleri |

Ana Muhalefette Çözülme: CHP’nin Politik Açmazları ve Sınırları


CHP’de CHP muhalefetine dair manzara, bir “elit çatışması”nın varlığına gönderme yapıyor. Kurultay süreciyle başlayan değişim tartışmalarının aktörel düzeyde kaldığı, ideolojik bağlamda gerçekleşmediği ortada. Değişim tartışmaları ekseninde başlayan parti içi elit çatışması, yerel seçimlere yönelik aday belirleme süreçlerinde bir üst seviyeye taşınmış durumda.

Ana Muhalefette Çözülme CHP nin Politik Açmazları ve Sınırları
(Güven Yılmaz / AA, 25 Nisan 2018)

Modern demokrasi, en basit tanımıyla, bir ulus devlette hükümet politikalarının denetlendiği, vatandaşların seçimler aracılığıyla kendilerini yönetecek temsilcileri belirlediği, sosyoekonomik, hukuki ve siyasal eşitliğin anayasal düzlemde hakim kılındığı bir yönetsel düzene işaret eder. Aslında yönetsel düzenin demokratik mahiyete sahip olması, yalnızca iktidardaki parti ve/veya partilerin değil, aynı zamanda muhalefetin de modern siyasetin ilkesel değerleri etrafında faaliyet göstermesiyle bağıntılıdır. Çünkü modern demokrasilerde muhalefet; iktidar politikalarını sorgulayan, eleştiren ve bu doğrultuda toplumsal kazanımlara alternatif politika önerileri geliştiren bir anlam bütünlüğüne sahiptir. Ek olarak toplumsal refahın ve bireysel özgürlüklerin korunması bağlamında modern demokrasi tahayyülünün temel unsurlarını imleyen politik denge ve çoğulculuk ilkeleri, muhalefet olgusuyla gerçeklik kazanır.

Politik bağlamda iktidar ile muhalefet arasındaki ilişki, genellikle yasama ve yürütme süreçlerine yönelik farklı açılımların çatışmasına dayanır. Muhalefet karşısında iktidar, ortaya koyduğu politikaları savunur. Bu noktada iktidarla birlikte yasama organı içerisinde en çok sandalyeye sahip bulunan parti (ana muhalefet), politik kontekstte en güçlü muhalefeti yürütme sorumluluğunu taşır. Dolayısıyla iktidar ile muhalefet arasındaki ilişkinin esasen ülke yönetimine dair tartışmalardan beslendiği açıktır. Ancak Türkiye siyasi tarihinin son 20 yılına projeksiyon tutulduğunda, ana muhalefet partisi CHP’nin bu görüntüden ciddi manada ayrıştığı görülecektir. Nitekim seçim sonuçları temelinde belirginleşen ittifak tartışmaları, ideolojik açmazlar, liderlik sorgulamaları ve hizip hareketleri, CHP muhalefetinin sınırlarına işaret etmektedir.

 

Yakın Tarihte CHP Muhalefeti

Türkiye’de çok partili hayata geçişle birlikte CHP ana muhalefetin yegâne aktörü haline geldi ve oy oranı olarak yüzde 20-25 bandına sıkıştı. Bu süreçte CHP liderleri, modern devlet düşüncesinin kurucu teorisyenlerinden Niccolo Machiavelli’nin Prens isimli eserinde kullandığı aslan-tilki metaforunu hatırlatır şekilde, parti içi “iktidara” odaklandılar. Floransalı düşünürün metaforu, her türlü iktidar kurgusu için hayvan doğasının bilinmesi gerektiğini salık verir: Aslan, kendisini tuzaklardan koruyamaz; tilki de kurtlardan. İktidara yönelik bu yorum “otorite” ile “politik manevra” kabiliyetlerinin aynı anda gerekliğine gönderme yapar. Buna göre liderler, sadece otorite arayışına girişirlerse siyasi başarısızlığa mahkum olurlar.

Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi yakın dönemin CHP liderleri, mensubu oldukları partide güçlü bir dirençle karşılaştılar. Bu durum, parti içerisinde otorite tesisini birincil öncelik haline getirirken, “ana muhalefet sorumluluğu”nun da göz ardı edilmesine sebebiyet verdi. Haliyle CHP’de genel başkanların liderlik kapasitesi tartışılmaya başlandı. Özellikle birlik ruhundan yoksunluk, daha net bir ifadeyle keskin hizipleşme, kaçınılmaz şekilde CHP muhalefetinin popülist politik açılımlara yönelmesine kapı araladı. Popülist ve şahsiyetçi söylem dilinde somutlaşan lider siyaseti karşısında, CHP’nin kurumsal yapısı, dikkat çekici biçimde kırılganlaştı. Gelinen noktada çok sayıda hizip hareketinin üstünlük mücadelesine sahne olan kaotik ortam, parti içerisinde baş gösterdi. Otorite arayışındaki liderlerin yönetiminde CHP, dar politik muhalefet kalıplarını takip etmek durumunda kaldı ve tabiri caizse çözüldü. Bu bağlamda Türkiye’de CHP eliyle ana muhalefet siyasetinin “renksiz” bir tablo oluşturduğu ifade edilebilir.

CHP’de “değişim” tartışmalarının motivasyonel kaynağı, genellikle farklı dönemlerdeki seçim sonuçlarıyla ilişkilendirilir. Ancak parti yönetimine dair içerden eleştiriler incelendiğinde, değişim talebinin muhalefet tarzıyla bağıntılı olduğu görülür. Zira AK Parti’nin yasama ve yürütme erklerinde hegemonik üstünlüğüyle geçen 22 yıllık süre zarfında, CHP yönetimi, ana muhalefet pozisyonunu korumasına rağmen parlamento ve cumhurbaşkanlığı “icraatlarına” topyekun karşı çıkan popülist siyaset perspektifini sürdürdü. Bu durum, parti içi demokrasi sorunuyla birleşerek değişim talepleri ekseninde çözülmeyi tetikledi.

Ana muhalefette çözülmenin birinci dalgası 2014-2020 arasında yaşandı. Genel başkanlık düzeyinde Kılıçdaroğlu-İnce mücadelesi, parti içi muhalefeti ivmelendirdi ve yönetim değişikliği taleplerini gündeme taşıdı. Bu bağlamda Muharrem İnce’nin öncülüğünü üstlendiği “Memleket Hareketi” dikkate değerdir. Aslında hareketin ortaya çıkış dinamikleri, her ne kadar parti yönetimine muhalefetten beslense de ulaştığı sonuç, CHP’de çözülmenin ilk işaretlerini veriyordu. Nitekim Memleket Partisi’nin kuruluşuyla birlikte CHP’nin politik açmazları ve sınırları iyiden iyiye görünür olmaya başladı. İnce’nin sert eleştirilerinin yanında Yalova Milletvekili Özcan Özel, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy’un CHP’den istifa ederken kullandıkları “kumpaslarla dizayn edilmiş kurultaylar”, “farklılıkları ötekileştiren CHP” ve “ilkesiz seçim ittifakları” gibi ifadeler, bu tespiti destekler mahiyette.

Gürsel Tekin
(Metin Aktaş / AA, 29 Ocak 2020)

 

İstifalar: CHP’de CHP Muhalefeti

14-28 Mayıs seçimlerine yönelik kampanya süreçlerinde vuku bulan gelişmeler, CHP’de çözülmeyi bir üst seviyeye taşıyan ikinci dalgayı beraberinde getirdi. Hatırlanacağı üzere 2023 seçimlerinin hemen akabinde CHP içerisindeki bazı hizipler, ilkesiz ittifak kurma biçimini ve ideolojisiz/kimliksiz siyaset tarzını yüksek sesle dillendirmişti. Ek olarak muhtemel bir seçim başarısı için “küçük” partilere tanınan kontenjanlar, örtük ittifaklar ve ideolojik bağlamda sağa kayan popülist siyaset tarzı, hem parti örgütlerinde hem de seçmen nezdinde ciddi bir hassasiyet oluşturdu. Bu doğrultuda CHP’nin adeta ikiye bölünmesine zemin hazırlayan “değişim” tartışmaları, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu denkleminde tekrar alevlendi. Değişim tartışmaları karşısında dönemin CHP lideri Kılıçdaroğlu, Merkez Yönetim Kurulu’nu yeniden şekillendirdi ve parti örgütlerini genel başkana bağladı. Değişim talepleri “parti içi demokrasi” mottosu etrafında vücut bulduğundan yönetsel düzlemde ortaya konan “yenilenme” hamlesi, partililer tarafından tatmin edici bulunmadı ve değişim-direnç sarkacında CHP, ana muhalefet sorumluluğundan uzaklaşarak koltuk hesaplarının yapıldığı bir ahvale büründü.

CHP’de 38. Olağan Kurultay ekseninde beliren buhranlar, Türkiye’de ana muhalefet siyasetinin açmazlarını ve sınırlarını göstermesi bakımından önemli. Zira karanlık bir siyasal atmosferde gerçekleşen Kurultay’ın ardından CHP üst yönetim kademesindeki “değişim”e rağmen hizip hareketleri sindirilemedi ve ideolojik yenilenme gerçekleştiril(e)medi. Dolayısıyla yerel seçimler yaklaşırken, CHP’nin bütün siyasal enerjisini bünyesinde barındırdığı buhranlara yöneltmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Dahası Özgür Özel liderliğindeki değişimciler de krizi derinleştirmiş gibi görünüyor. Nitekim parti örgütlerini göz ardı edip ön seçim vaadini gerçekleştirmeyen genel merkezin hazırladığı aday listeleri, büyük ölçüde mevcut belediye başkanları, eski vekiller ve partide görev almış siyasetçilerden oluştu. Daha açık bir ifadeyle CHP siyasetinde anlamlı bir değişim söz konusu değil. Küskünlüğü ve istifaları beraberinde getiren bu durum, ana muhalefette çözülmenin üçüncü dalgası olarak tanımlanabilecek bir anlam bütünlüğüne sahip.

31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, CHP’de CHP muhalefeti, esasen yeni yönetimin dar bir hizipçiliğe saplanmasına dayanıyor. Aday belirleme süreçlerine tepki istifaları da bu minvalde değerlendirilebilir. Özellikle partide özgül ağırlığı bulunan Battal İlgezdi, Yılmaz Büyükerşen, Tunç Soyer ve Gürsel Tekin gibi isimlerin eleştirileri birlikte okunduğunda CHP siyasetinin kodlarına dair fotoğraf netleşecektir. Örneğin İlgezdi, istifasını açıklarken “son kurultayda Kılıçdaroğlu’nu destekleyenlerin partiden tasfiye edildiğini” belirtti. Sembol figürlerden Büyükerşen, aday tanıtım toplantısındaki konuşmasında, dünden bugüne “CHP’de siyasetle uğraşan insanların geçimsizlik, anlaşmazlık, kıskançlık, iftira gibi eğilimler içerisinde olduğunu” ileri sürdü. Yeniden aday gösterilmeyen Soyer, CHP’yi eleştirirken “parti örgütünün ve tabanının dinlenmediğini, ön seçimin yapılmadığını” vurgulayarak, CHP’de “siyasi ödüllendirme ve cezalandırma yöntemine gidilmiş olmasından kaygı duyduğunu” ifade etti.

CHP’de uzun yıllar İstanbul il başkanlığı ve genel sekreterlik görevlerini yürüten Tekin’in istifa ederken yaptığı açıklama ise konu özelinde ayrı bir parantezi hak ediyor, çünkü CHP siyasetinin hâletiruhiyesini açıkça ortaya koyuyor:

“Ne yazık ki geçen zamanda CHP çağdaş uygarlığı hedefleyen, Türkiye’de iktidar olma ve halka hizmet etme amacına sahip Atatürkçü ve sosyal demokrat bir parti kimliğinden uzaklaştırılmış, hiçbir objektif koşul, liyakat ve ehliyetin olmadığı, parti içi hemşericilik, gruplaşma, ekipleşme ilişkileri ile makam ve mevkilerin dağıtıldığı, partiye emek veren, partinin iktidar olması için çalışan insanların dışlandığı, Türkiye’de iktidar mücadelesi yerine parti içi iktidar mücadelesinin yeğ tutulduğu, Genel Merkezin kendi açıkladığı kural ve talimatlara bile uymadığı, ideoloji, ilke veya düşünce ile oluşan yoldaşlık ruhu yerine ahbap-çavuş, eş, dost, akraba ilişkilerinin her düzeyde belirleyici olduğu bir yapı haline dönüşmüştür.”

Özgür Özel’in A Takımı’ndan gelen ilk istifa da yukarıdaki açıklamaları destekler mahiyette. Gölge kabinede Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Koza Yardımcı, “yaptığım tüm uyarılara ve müdahalelere rağmen CHP örgütlerinin ve seçmenlerimizin vicdanını yaralayan uygulamalar ısrarla devam etti.” diyerek partisinden ayrıldı. Öte yandan CHP’de adaylıkları karşılık bulmayan Kemal Doyuran, Haluk Bozdoğan, Demirhan Elçin, Soner Çetin, Akif Kemal Akay ile Şükrü Genç’in benzer eleştirileri takip etmesi, kriz ortamını daha anlaşılır kılıyor.

Son tahlilde CHP’de CHP muhalefetine dair manzara bir “elit çatışması”nın varlığına gönderme yapıyor. Kurultay süreciyle başlayan değişim tartışmalarının aktörel düzeyde kaldığı, ideolojik bağlamda gerçekleşmediği ortada. Değişim tartışmaları ekseninde başlayan parti içi elit çatışması, yerel seçimlere yönelik aday belirleme süreçlerinde bir üst seviyeye taşınmış durumda. CHP’de iktidar olma arzusuna ilişkin entelektüel, ideolojik ve doktriner arayışlar söz konusu değil. Dolayısıyla CHP, yaklaşan yerel seçimlerde karşılaşacağı muhtemel başarısız sonuçlardan bağımsız şekilde, ana muhalefet sorumluğuyla ilişkili olarak Türkiye siyasetinin geleceğine talip olmayı hedefleyen bir mücadeleye girişmekten son derece uzak görüntüde.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası