Kriter > Dış Politika |

Savunma Sanayii Neden Hedefte?


ABD ve diğer aktörler açısından Ankara’nın bağımsızlığını ve otonomisini dolayısıyla Türkiye’nin yönünü belirleyecek araçların kontrol altına alınması ve kontrol edilebilen finans/sermaye çevrelerinin Türk savunma sanayii üzerinde etkili olması son derece kritiktir. Zira araçlar noktasında otonomisini artırabilen Türkiye’nin siyasi hedef ölçeğini yükseltmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Savunma Sanayii Neden Hedefte

Savunma sanayii meselesi son günlerde gerek iç politika gerekse dış politika gündemini yoğun bir şekilde meşgul etmektedir. Türkiye ile Katar arasında savunma sanayii alanında tesis edilen iş birliği Tank Palet fabrikası merkezli olarak muhalefet tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışılırken, CAATSA (Countering America's Adversaries Through Sanctions Act/ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) ile Amerika’nın Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı da Türk savunma sanayiini hedef almıştır. Peki neden hem muhalefet hem de uluslararası aktörler Türkiye’nin savunma sanayiini doğrudan hedef alan davranışlar sergilemektedir?

 

Kim, Kiminle, Neden?

Ana muhalefet başta olmak üzere Türkiye’deki muhalif çevrelerin, Tank-Palet fabrikası üzerinden iktidarın ülkenin askeri varlıklarını Katar’a peşkeş çektiğini ileri sürmeleri ve bu iddiaları üzerinden genel olarak Türk savunma sanayii hakkında olumsuz bir imaj oluşturma gayretleri dikkat çekmektedir. Aslında Tank-Palet fabrikası ismi telaffuz edildiğinde zihinlerde tank üretiminde büyük işlevi olan bir fabrika imajı oluşmaktadır.

Oysaki geçmiş dönemde askeri ihtiyaç noktasında paletten öteye geçmeyen ve dolayısıyla kayda değer bir yere sahip olmayan bu fabrikanın yabancı sermaye ile yeni nesil tank üretim merkezine dönüşmesi nedense muhalefeti son derece rahatsız etmiştir. Aslında neden çok açık. İktidarın açık ara en başarılı olduğu alanlardan birisi savunma sanayiidir. Bu başarı hikayesinin itibarsızlaştırılması aynı zamanda iktidarın başarı hikayesinin zayıflatılması anlamına gelir ki, bu da muhalefet açısından son derece önemli bir koz olarak görülmektedir.

Bir diğer önemli husus ise bu hikayedeki Katar faktörüdür. Zira muhalefet Katar üzerinden aslında iktidarın ideolojik saiklerle hareket ettiğini ve bölgesel ölçekte rasyonel tercihler yerine “ideolojik körlük” nedeniyle Doha yönetimiyle iş birliği yaptığını savunmaktadır. Daha önce Altay tankı üretimine talip olan grubun ve bu grubun yurt dışında ortaklık kurduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nin tercih edilmesi durumunda acaba ana muhalefet aynı itirazlarda bulunur muydu? Burada şunu belirtmemiz gerekir; geçmiş dönemlerde savunma sanayii konularında İsrailli veya Amerikalı firmaların tercih edilmesi Türkiye’nin istikametini tasdik eden davranışlar olarak görülmüş ve muhalefete göre bu bir sorun teşkil etmemiştir. Halihazırda yine aynı beklentiler geçerlidir: Sorun sermayenin yabancı olması değil hangi yabancı aktör ile ortaklık kurulduğudur. Dolayısıyla içeride muhalefetin sergilediği yaklaşımı, aslında bölgesel düzlemde devam eden güç rekabetinin iç politikaya yansıması olarak değerlendirmek mümkündür. Bu sayede muhalefetin dış politika vizyonu ile bölgesel ve küresel düzlemdeki yönünü duyurmaya çalıştığını söylemek yanlış olmaz.

ANKA-S İHA

Tunus Savunma Bakanlığı, ANKA-S İHA alımı için TUSAŞ ile sözleşme imzaladığını duyurdu. Anlaşmanın, 3 adet ANKA-S İHA ve 3 adet yer kontrol istasyonunun teslimi ile 52 Tunus Hava Kuvvetleri personelinin eğitimini içerdiği belirtildi. İhracatın 80 milyon dolar tutarında olduğu açıklandı, 15 Aralık 2020

 

ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlerin Türk savunma sanayiine yönelik hedeflerinin ise daha kapsamlı ve uzun vadeye dayalı bir endişenin tezahürü olduğunu söylemek mümkündür. Her ne kadar hukuki/teknik birçok argüman ile Türkiye’nin hazır alım yoluyla elde ettiği silah sistemleri gerekçe gösterilerek yaptırım kararı alınsa da nihayetinde “bir pilotun” görüşleri doğrultusunda Amerikan yönetiminin yaptırım politikasının oluşması son derece izaha muhtaçtır. Bu sebeple tıpkı FETÖ meselesinde olduğu gibi Türkiye teknik/hukuki hangi delil veya kanıtı sunarsa sunsun Amerikan yönetiminin kararını etkilemesi pek olanaklı gözükmemektedir. Zira temelde mesele siyasidir. Bu siyasi karar ise yukarıda belirtildiği üzere yine Türkiye’nin gelecek süreçte nasıl bir uluslararası konuma sahip olacağı ile ilgilidir. Bu yüzden Türk savunma sanayiinin hedef alınması, son dönemde Türkiye’nin bu alandaki başarı hikayesinin orta ve uzun vadede devam etme riskinin bulunması ve bu riskin bir an önce ABD başta olmak üzere uluslararası aktörler tarafından kontrol altına alınmak istenmesiyle doğrudan ilintilidir.

 

Kendi Yolunu Çizme Vakti

Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki başarı hikayesi üç alanda kendisine bağımsızlık kazandırmaktadır. İlk olarak elbette ki savunma sanayiindeki gelişmeyle birlikte Türkiye’nin dış politika performansı arasında doğru orantı bulunmaktadır. Türkiye silah teknolojisi konusunda gelişme kat ettikçe elindeki stratejik silah teknolojisi çeşitlenmekte ve bu araçlar Ankara’nın dış politika tercihlerini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla güçlü savunma sanayii aynı zamanda Türkiye’nin siyasi/askeri düzlemde daha otonom hareket etmesini sağlamaktadır. İkinci olarak Türkiye’nin savunma sanayiindeki başarısı askeri teknoloji alanında bağımsızlık kazanmasını beraberinde getirmektedir. Dışa bağımlı ve yerli çözümden uzak bir ülke konumundan, kendi ihtiyaçlarını kendi ürettiği teknoloji ile aşmayı başarması Türkiye’nin orta ve uzun vadede askeri teknoloji noktasında daha bağımsız olmasını mümkün kılmaktadır. Son olarak Türk savunma sanayiinin son dönemdeki hızlı gelişimi aynı zamanda Ankara’nın jeopolitik düzlemde etkinliğini ve bağımsızlığını artırmaktadır. Bu sayede Suriye, Körfez, Afrika Boynuzu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Kafkaslarda oyun değiştirici aktör konumuna yükselen Türkiye’nin, savunma sanayiindeki başarısı elbette en belirleyici unsurdur. Savunma sanayiinde sağlanan dönüşüm sayesinde Türkiye çevre coğrafyasında etkinliğini ve caydırıcılığını ortaya koyma fırsatı yakalamıştır.

Tüm bu gelişmelerden ötürü ABD yönetimi başta olmak üzere Türkiye’nin karşısında konumlanan tüm aktörler Türk savunma sanayiini hedef almaktadır. Buradan anlaşılmaktadır ki ABD ve diğer aktörler açısından Ankara’nın bağımsızlığını ve otonomisini dolayısıyla Türkiye’nin yönünü belirleyecek araçların kontrol altına alınması ve kontrol edilebilen finans/sermaye çevrelerinin Türk savunma sanayii üzerinde etkili olması son derece kritiktir. Zira araçlar noktasında otonomisini artırabilen Türkiye’nin siyasi hedef ölçeğini yükseltmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu durum Washington yönetiminin görmek istediği Türkiye resmi değildir hiç şüphesiz. Ancak ABD’nin Türkiye’yi doğru okumaması beraberinde daha yüksek maliyetler doğuracaktır. Biden yönetiminin sistemik şartları göz önünde tutarak Türkiye’nin ulusal güç kapasitesini geliştirme hamlelerinin karşısında konumlanmaması Türkiye-ABD stratejik ortaklığının en makul senaryosudur.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası