Kriter > Dosya > Dosya / CHP İttifakının Bileşenleri |

CHP “Bizler”i “Onlar”dan Kurtaracak!


Bugüne kadar Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce’nin paralellik gösterdiği tek konu herhalde mülteci karşıtlığıdır. Ezilenlerin değil makbul kitlelerin partisi olarak kalmak isteyen CHP’nin evrildiği ırkçı ve aşırı sağ çizgi artık kendisini gizleyemiyor.

CHP Bizler i Onlar dan Kurtaracak
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

2017’de Giresun mitinginde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu halka şöyle sesleniyordu: “Çiftçiye para yok, Suriyelilere kaç lira para harcadılar biliyor musunuz? 30 milyar dolar, onlar oldu birinci sınıf vatandaş. Karadenizlilerin fındık üreticisi oldu ikinci sınıf vatandaş. Bunun hesabını soracaksınız. Ben değil siz hesabını soracaksınız. Bizim alın terimizin karşılığını vermiyorsun, çalışmayan Suriyeliye 30 milyar dolar para harcıyorsun. Bunun hesabını herhalde Karadenizli sormak zorunda. Soracak mısınız? Söz mü?” Bu sözler başlı başına bir kışkırtma, yabancı düşmanlığı ve toplumu galeyana getirme gayretinin özetinden başka bir şey değil.

CHP 7 Eylül 2015’te “Mülteci ve Sığınmacıların Sorunlarını İnceleme Komisyonu” kurmuş ve bu çalışmaların sonunda bir rapor yayımlamıştı. Raporda yer alan endişelerden biri aynen şöyleydi: “Siyasi görüşler tarafından yönlendirilen göç ve göçmen algısı, sosyal dışlanma, yabancı düşmanlığı gibi olumsuz faktörlerin devreye girerek birbirini beslemesine yol açmaktadır.” Bu tarif tam olarak Kılıçdaroğlu’nun Giresun’daki sözlerini izah ediyor. CHP liderinin kendi partisinin yayınlarındaki endişelerin öznesi olması ise yeni bir durum değil.

Suriyeli sığınmacılar ve ana muhalefet partisi CHP dediğimiz zaman zihnimizde iki pozitif imaj yan yana gelmez. Halbuki Suriyeli sığınmacılar konusunda CHP’ye sadece kağıt üzerinden bakarsanız iyi bir not vermeniz dahi mümkün olabilir. Vaatler, raporlar, kitaplar, seçim bildirgeleri... Mamafih liderin ve partililerin söylemleri kendi parti bildirgeleri ve yaptıkları yayınlarla çelişiyor. Hem parti yönetimi hem de tabanın gittikçe artan nefret dolu ve ırkçı söylemleri partiye yeni bir karakter kazandırıyor.

CHP, tabanının da nefret karakterine uygun olarak son zamanlarda Avrupa’da göçmen karşıtı tavırlar ve aşırı sağla özdeşleşen ve gittikçe ırkçı/dışlayıcı bir atmosfere savruldu. Halbuki CHP, Suriye savaşının başından beri nasıl bir tutum alacağını bilemese de çeşitli pozisyonlar denedi veya en azından bir perspektif geliştirmeye çalıştı. Değişen söylemler çizgisinin geldiği son nokta hem CHP’nin genel çizgisine hem de ait olduğu Batıcı zihin dünyasında yeşeren aşırı sağ hareketlere oldukça uygun.

 

Salatadan Ordövr Tabağına

Son on senede dünyada neoliberal konsensüs çözülüyor. Kültürlerin bir salatanın malzemeleri gibi hem birbirlerine karışıp hem de kendi karakterlerini kaybetmeden ahenk içinde ana bir lezzete katkı yapması artık söz konusu değil. Kimlik politikalarının bir arada ve eşit yaşama tantanasından bugün olsa olsa bir ordövr tabağı gibi yan yana durmanın bile başarı olarak kabul edileceği bir noktaya geldik. Evet, neoliberal konsensüs çözüldü ve yerini ırkçı, göçmen karşıtı bir söylem aldı. Toplumların gerçek dertleri de gerçek olmayan söylemler, nefretler ve algısal günah keçilerine havale ediliyor. Orta sınıfın kendi çıkmazlarına karşı nefretini en rahat aktarabildiği grup ise göçmenler.

CHP bu konuda kendi yayınları, iddiaları ve yazılı vaatleriyle çelişiyor. Suriye savaşının en başından hatta Arap Baharı’ndan beri bölgeye karşı oldukça ikircikli tutumlar geliştirdi. Öncelikle kültürel kodları gereği İslam dünyasına hep mesafeli ve çerçevesi çizilmiş bir bakış açısından besleniyordu. Halbuki kavranması zor ve değişik bir sosyal dönüşüm yaşanıyordu ve ihmal edilmişlikle beslenen kültürel ön yargılar CHP’nin elini daha da zorlaştırıyordu.

 

Kırk Maddeden Yedi Maddeye

2013’te bir CHP heyeti Şam’a gitmiş ve Beşar Esed ile yaklaşık iki saat görüşmüştü. Ziyaretin ardından CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı görüşmeye ilişkin şöyle demişti: “Suriye halkı ile Türkiye halkı arasındaki köprü CHP olmuştur. Suriye’ye geldiğimizde de sürekli gelmemizi istediklerini gördük” ifadelerini kullanmıştı. CHP’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik ilişkilerini kestiği bir ülkeyle ara buluculuk yapma isteği Esed’in kimyasal silah kullandığının tespit edildiği, yüz binlerce kişinin öldüğü, milyonlarca kişinin de yurtlarından edildiği müteakip yıllarda da devam etti.

Haziran ve Kasım 2015 seçim bildirgelerinde şöyle bir ibare yer alıyor: “İç savaşın taraflarıyla görüşebilen bir siyasi parti olarak, Suriye’ye barış ve güven getirmek için samimiyetle çalışmaya devam edeceğiz.” CHP kendisini burada devlet dışı bir aktör olarak tanımlamış ve büyük bir iddia ortaya koymuş olmasına rağmen 2018 seçim bildirgesinde bu iddiadan vazgeçmiş olacak ki bu ibareyi bildirgeden çıkarmıştır.

CHP aynı tutum ve davranışları PYD-YPG’yi uzun süre terör örgütü olarak kabul etmemekte direnerek ve ÖSO’yu aşağılayıcı konuşmalar yaparak da devam ettirdi. 2014’te İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin sorularını cevaplayan Kılıçdaroğlu PYD-YPG’yi “terör örgütü olarak değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum olarak gördüğünü” söyledi. Nitekim Eylül 2016’da yaptığı bir grup toplantısında ÖSO için “Ne olduğu belirsiz toplama bir orduyla Türkiye ordusunun ittifak yapması kabul edilemez. (...) Türk ordusunun bir çetenin emrine girmesi, onun gölgesinde kalması kabul edilemez” olduğunu söyledi.

Fakat aynı şekilde CHP’nin söylemleri kağıt üzerinde tarihsel sorumluluk gereği devletin çizgisinden çok uzak kalamadı. Kasım 2015 seçim bildirgesinde “güvenli bölge” ibaresi dahi kullanıldı. Kasım seçimlerinin beyannamesinde Suriye konusuna kırk maddeyle yer verildi. Suriyelilere giyecek, yiyecek, yakacak erişiminin güvence altına alınmasından mülteciler için ayrılan fonların önemli bir bölümünün eğitim ve sağlık alanlarında değerlendirilmesine kadar geniş bir yelpazede konular ele alındı. Bildirgede “Mültecilerin de mağdur olmasına izin vermeyeceğiz” şeklinde ifadeler yer alıyordu. Suriyelilerin karşılaştığı kira ve konut fiyatlarındaki sorunlardan tutun da erken evliliklere, Suriyelilerin emeklerinin sömürülmesine, okullaşmamış çocuk oranlarının düşürülmesine, sınırdaki kaçakçılığa kadar detaylı bir bildirge yayımlanmıştı. Devlet dışı aktörlerin silahsızlandırılması, Suriye halkının kendi iradesiyle karar verebileceği bir siyasi çözümün desteklenmesi, barışçıl çözüm sonrasında Suriyelilerin mağdur edilmeden ülkelerine geri gönderilmesi, terör örgütlerinin yarattığı güvenlik tehditlerini ortadan kaldırarak topraklarımızda yuvalanan terör unsurlarının temizlenmesi, Suriyelilerin kayıt dışı ve kabul edilemez koşullarda çalıştırılmaması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Suriye’deki misyonunun gerekli diplomatik adımlarla desteklenerek en kısa zamanda başarıyla sona erdirilmesi Kasım 2015’te CHP’nin farkındalığında ve gündemindeydi.

Peki sonra ne oldu da CHP Suriyeliler konusundaki kırk maddelik farkındalığını 2018 seçim bildirgesinde yedi maddelik bir paragrafa indirdi? Bu sorunun cevabı hem Avrupa’daki gelişmelerde hem de iç siyasette gizli. Irkçılığın açık açık konuşulduğu, yabancı düşmanlığının yükseldiği bir döneme geçildi. Ayrıca iç siyasette CHP’nin insani kaygılarla 2015’te gündeme getirdiği konuların hepsi devletin söylem ve gündemiyle uyuşuyordu. Yani Suriyeliler için proje ve öneri getirmenin kendi tabanı açısından siyasi bir karşılığı bulunmuyordu. Nefret ve ötekileştirmeden beslenen CHP tabanı için tehdit algısı çözüm üretmekten daha iyi bir siyasi malzeme.

2013’te Şam’a gidip Esed ile görüşen CHP heyeti

 

Sardı Korkular, Gitsin Yabancılar

Dünyanın her yerinde göçmenlerin güvenlik sorunlarının parçası olarak algılanması yabancı düşmanlığının en sağlam ayaklarından birisi. Bu konuda çeşitli ülkelerden yüzlerce örnek verilebilir. Çünkü toplumlar gerçek korkularıyla yüzleşmektense algısal korkularına karşı tedbir almayı daha kolay bir yol olarak kabul ediyor. Bu noktadan hareketle algısal ve sanal korkularının üzerine gidip onlar için tedbir alırken hem asıl tehlikeleri gözden kaçırıyorlar hem de ciddi bir kaynak israfına sebep oluyorlar.

Londra merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) “2017 Küresel Terör Endeksi” başlıklı bir rapor yayımladı. Aralık 2018’de yayımlanan rapor evvelki yıllarda terör olaylarından en çok etkilenen Fransa, Belçika, Almanya gibi ülkeler olmak üzere Avrupa genelinde terör nedeniyle ölümlerin yüzde 75 oranında azaldığını tespit etti. Hatta Türkiye de bu raporda on ikinci sıradan kırkıncı sıraya geriledi. Rapora göre 2016’da Avrupa genelinde 168 olan ölü sayısı 2017’de 81’e düştü.

Raporun açıklandığı dönemde Alman emeklilik sigortası 2018’de Almanların korkularını ölçen bir grafik yayımladı. Toplumun yüzde 50’sinden fazlasını birleştiren korkularda mülteciler ve yabancılar kaynaklı korkular ikinci sırada yer alıyordu. Buna karşın siyasi aşırılık yedinci sırada, doğal afetler sekizincide ve aslında herkes için ortak bir risk olan yaşlılıkta bakım mecburiyeti de onuncu ve son sırada yer alıyordu.

Mart 2018’de Victor Orban Nisan seçimlerinden evvel Macaristan’ın 150 bin nüfuslu küçük bir sanayi şehri Miskolc’ta bir konuşma yapıyor. Konuşmasının büyük bölümünü göçmenlerin toplumları için oluşturduğu tehditlere ayırıyor. Konuşmayı dinleyen Guardian muhabiri sokağa çıkıp insanlara şehirde göçmen olup olmadığını soruyor. Miskolc ahalisi emin olmayarak bir iki göçmen görmüş olabileceklerini veya arkadaşlarının görmüş olabileceğini söylüyor. 45 yaşındaki tezgahtar bir hanım “Ben görmedim fakat bu dükkana gelenler görmüşler, genç bir kızım var ve onun için endişeleniyorum” diyor.

Kasabada dolaştığı söylenen hayalet gibi göçmenler Avrupa’nın fantomu olurken CHP için de Suriyeliler bir asayiş sorunu olarak algılanıyor. Üstelik söylemlerin, verilen demeçlerin bilgi eksikleri ve yalanlarla dolu olması önemli değil. Çünkü “bizler ve sizler” algısı yaratmak ve ötekinin tehditlerine karşı vaat üretmek sorunları çözmekten daha kestirme bir yol.

Ekim 2018’de “1003 Entegrasyon Projesi” kapsamında araştırma yapan Doç. Dr. Şebnem Köşer Hürriyet’e verdiği bir röportajda tam da bu kestirme suçlamalar konusunda çok çarpıcı bir sonuç tespit ediyor: “Çok enteresandır, ‘Suriyeliler artık evine dönsün’ diyenlerin çoğunun hemen hemen Suriyelilerle hiç karşılaşmamış ya da az teması olan insanlar olduğunu gördük.”

İstanbul özelinde Suriyelilerin olmadığı ilçeler ve Türkiye özelinde de Suriyelilerin az olduğu iller CHP’li seçmenlerin yoğun olduğu bölgelere denk geliyor. Bu kimselerin Suriyelilerle temassızlıkları “Suriyelilere her şey bedava, vergi vermiyorlar, TOKİ ev veriyor, sınavsız üniversiteye alınıyor” gibi yalanların hızla yayılmasına sebep oluyor.

Söylemler genellikle “ırkçı değilim ama…” şeklinde başlıyor ve daha sonra ötekileştirmenin her türlüsüyle boşluklar dolduruluyor. Yaşanan her tür olumsuzluktan Suriyelilere bir pay çıkarılıyor; Suriyeliler işlerimizi çalıyorlar, görgüsüz ve medeniyetsizler, savaşmak yerine keyif yapıyorlar… Aslında biraz dikkatli bakarsanız bütün bu benzer söylemlerin Almanya’daki gurbetçi Türkler için de bir karşılığının olduğunu görürsünüz.

Hatta bu tablo içinde sığınmacılara ortak düşman bir kitle olarak davranılır, aynı şeyleri düşünüp hisseden ve benzer bir sinsilik içinde hareket eden insan yığınları gözüyle bakılırken aslında kadınlar, çocuklar birkaç kez daha mağdur edilmiş olur. Çünkü kadın haklarını kendi konforundan ibaret sanan bireylerin dünyadaki diğer kadınların eşit fırsatlardan yararlanıp yararlanmaması gibi bir derdi yoktur.

Süleymaniye'de kentsel yenileme projesi sürecinde yıkılan çok sayıda ev, iç savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen Suriyeli mültecilere sığınak oldu, 10 Mart 2015

 

Gelecek Vaadi

Aslında CHP uzun zamandır elit görüntüsünden sıyrılmaya çalışmıştı. Şimdi Suriyeliler konusunda elit özüne dönmüş durumda. CHP sürekli “bizler”i “onlar”dan kurtaracak bir gelecek vadediyor. Bu konuda CHP’nin üst düzey pek çok yöneticisi ve milletvekilinin benzer açıklamaları mevcut. Kılıçdaroğlu 28 Şubat 2017’deki grup toplantısında Suriyelilerle ilgili derdini şöyle dile getiriyor: “Bizim çocuklarımız Suriye’de Suriye için şehit oluyor. Onların gençleri Türkiye’de. Nasıl oluyor bu? İş yeri açıyor. Hadi açsın, vergi vermiyor. Esnaf kardeşim bu düzene ‘hayır’ demeyecek misin? Şimdi vatandaşlık hakkı verecekler. İnsaf.” Toplumdan çalınan refah ve Suriye’de TSK’nın varlığıyla ilgili yanlış bilgilendirme ve yalan haberler. Sarmal bu şekilde akıp gidiyor.

Bugüne kadar Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce’nin paralellik gösterdiği tek konu da herhalde mülteci karşıtlığı olmalıdır. Öyle ki kampanya döneminde Muharrem İnce’nin “4 milyon Suriyeli Türkiye’de, bayramda 72 bini Suriye’ye tatile gidiyor, sonra geri geliyor. Demek ki şartları uygun. Ne diye geliyorsun benim ülkeme? Gittikten sonra kapatırım kapıyı, kalırsın. Burası aşevi mi?” sözleriyle Kılıçdaroğlu’nu pek aratmamıştır. Ezilenlerin değil makbul kitlelerin partisi olarak kalmak isteyen CHP’nin evrildiği ırkçı ve aşırı sağ çizgi artık kendisini gizleyemiyor. Bütün bunlar siyasi doğruculuğun bir parçası mı? İşte buna hayır demem.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası