Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Mesud Barzani liderliğinde referanduma gitmesi halihazırda Erbil’i 2003’ten bu yana elde ettiklerini de kaybettiği bir yenilgiye sürükledi. Barzani yönetimi bağımsızlık taleplerine ilişkin beklediği uluslararası desteği göremedi ve karşısında son derece kararlı bir Bağdat yönetimi buldu. Üstüne Ankara-Tahran hattının yaptırım kararları Erbil yönetimini iyice zor durumda bıraktı. IKBY içinde referandumun mekanizması, zamanlaması ve KDP’nin referandumu kendi kazanımına dönüştürme girişimine dair iç tartışmalar derin siyasi kamplaşmalara neden olmuştu. Referandumu müteakip süreçte IKBY’nin karşı karşıya geldiği yaptırımlar ve son olarak Irak ordusunun Şii Haşdi Şabi milisleri eşliğinde Kerkük’ü ele geçirmeleri bir yönüyle bu kamplaşmalardan yararlanarak başarıya ulaştı. Diğer taraftan bu kamplaşmaların derinleşerek yeni bir siyasi denklem ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Kerkük Operasyonu Sonrası KYB-KDP Çatlağı
Bağdat referandumdan sonra IKBY’nin kontrolündeki “tartışmalı bölgeler”e yeniden federal güçleri yerleştirme kararı alarak Irak iç siyaseti ve bölgede önemli kırılmaya neden olacak bir hamle yaptı. Kerkük’e yönelik operasyonla start verilen hamle IKBY siyaseti içerisindeki ayrışmaları kullanarak başarılı oldu. KYB Peşmergelerinin direnmemesi nedeniyle 15 Ekim 2017 gecesi merkezi hükümete bağlı silahlı güçler ve Şii Haşdi Şabi milisleri Kerkük’ün güney ve güneybatısından şehre girerek kısa sürede kontrolü ele geçirdi. Öyle ki zamanında Irak ordusu DEAŞ’a karşı direnemeyip nasıl bazı kentlerden çekildiyse, bu sefer aynı bahtsız kadere Peşmergeler maruz kaldı. Kerkük’ün bu denli hızlı bir şekilde Irak merkezi güçlerinin kontrolü altına girmesi Kürt siyasetinin ana aktörlerinin karşılıklı suçlamalarına neden oldu. İlk etapta KDP’ye yakın medyada Kerkük’te Irak ordusuna direnmeyen Peşmerge hedef alındı. Medyaya yansıyan ilk görüntülerde duygusal konuşmalar yapan Peşmerge erleri komutanlarını kaçmakla suçladı. Fakat KYB Peşmergelerinin komuta kademesi ellerindeki imkanlarla Irak ordusuna karşı koymanın bir anlamı olmayacağını öne sürdü. Hal böyleyken siyasi aktörler arasında hedef tahtasına ilk olarak KYB konuldu. KDP’li siyasiler ve kendilerine müzahir medya unsurları KYB’yi İran ve Irak ile iş birliği yapmakla suçladı. Sadece iş birliği ithamıyla elbette ki yetinilmedi. Daha ağır bir ithamla KYB’nin, Kerkük’ü teslim etme karşılığında kendi bölgesinde daha fazla hakimiyet kazanacağı ve petrol geliri alacağı yönünde söylentiler hızlı bir şekilde yayıldı.
KYB yönetimi kendilerine atfedilen bu ithamları doğrudan yalanlayarak Bağdat’la anlaşmanın söz konusu olmadığını fakat askeri müdahalenin sürpriz olmayacağını, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde yaşanan hezimetten Barzani ve partisi KDP’nin sorumlu olduğunu açıkladı. Merhum Kürt lider Celal Talabani’nin oğullarından son zamanlarda sıklıkla gündeme gelen Bafel Talabani birkaç kez ekrana çıkıp açıklamalarda bulundu.
Bafel Talabani referandum öncesinde Erbil’in uyarıldığını ve böyle bir müdahalenin beklendiğini söylerken, bu süreçte daha fazla kayıp vermeden Bağdat ile müzakere edilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca kendisine bağlı silahlı Peşmerge güçlerinin Kerkük’ten ayrılması komutunu verdiğini da aktaran Bafel bu kararı kan dökmemek ve daha fazla insanın canına kastetmemek amacıyla aldığını ifade etti.
KYB 20 Ekim 2017 tarihinde yaptığı resmi açıklamayla Irak’ın uluslararası aktörlerle, özellikle Türkiye ve İran ile koordineli bir şekilde söz konusu operasyonu gerçekleştirdiğini, yaşananlar karşısında şaşkınlık yaşamadığını ifade etti. KDP’ye yakın medyada yer alan kendisine yönelik eleştirileri de söz konusu partinin propagandası olarak nitelendirildi. Bunun dışında Peşmergenin Kerkük’ten çekilmesinin Peşmerge genel komutasının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini iddia etti. Ayrıca Irak ordusuyla birlikte hareket eden Haşdi Şabi’nin kenti terk ettiğini ve güvenliğin yerel ve federal polis tarafından sağlandığını açıkladı. Ufak çaplı yanlış anlaşılmalardan dolayı insanların tedirgin olduğunu ve bundan dolayı kenti terk ettiğini ancak kendi silahlı güçleri arasındaki özel terörle mücadele birimlerinin kentteki güvenliğin sağlanmasında önemli rol oynadığını iddia etti.
Barzani IKBY Siyasetinde Belirleyici Rolünü Kaybetti
IKYB’nin yanı sıra Goran Hareketi de ağır eleştirilerle KDP ve IKBY yönetimine yüklenerek Mesud Barzani’yi istifa etmeye davet etti. 22 Ekim’de yayınladığı açıklamayla IKBY başkanı Mesud Barzani ve başkan yardımcısı KYB’li Kosret Resul’un mevcut makamlarının meşru olmadığını söyleyerek derhal istifa etmelerini istedi. Bunun dışında IKBY’deki başkanlık sisteminin kaldırılarak demokratik parlamenter sistemin yürürlüğe girmesi talebinde bulunuldu. Ayrıca mevcut hükümetin feshedilerek geçici bir hükümetle Irak Anayasası’na uygun bir şekilde Bağdat’la müzakere edilmesini talep eden Goran, Bağdat yönetiminden de çatışmaların durdurulmasını istedi. Açıklamada ayrıca İslami Grup (Ali Bapir başkanlığındaki Komal) diğer parti ve gruplarla birlikte hareket edildiği dile getirildi. Böylece KDP karşısında KYB, Goran ve İslami Grup birlikteliği ortaya çıkarken takip eden günlerde Berham Salih de bu gruba destek verdiğini açıkladı. Yani referandum bir yanıyla Barzani’nin Bağdat karşısındaki “kazanımlar”ını eritirken, diğer taraftan IKBY siyasetindeki belirleyici rolünü törpüledi.
Referanduma giden süreçte bütün siyasi rakiplerini parçalayarak kendi belirleyiciliğini perçinleyen KDP, referanduma karşı Bağdat öncülüğünde başlatılan hamleyle oldukça zayıf bir konuma düştü. Bağdat ve Tahran, IKBY siyasetindeki iç bölünmüşlüğü kendi lehine kullanarak, tartışmalı bölgelerin kontrolünü ele geçirdi. IKBY içinde KDP karşıtı muhalefet atağa geçti. Referandumla Irak Kürt siyasetinin kahramanı olmayı hedefleyen Barzani sessizliğe gömüldü. Takip eden süreçte IKBY içinde Barzani karşıtı muhalefet güç kazanarak Erbil yönetimini ele almak için hamlelerini artıracaktır. Bağdat ve Tahran’ın Süleymaniye merkezli aktörlere Barzani karşısında destek vermeyi sürdüreceğini öngörebiliriz. Barzani yönetimi bir taraftan Bağdat’la krizi yönetmeye çalışırken diğer taraftan iç siyasi aktörlerin baskılarını omuzlamak zorunda kalacaktır.
IKBY yönetimi yaşanan gelişmeler karşısında “25 Eylül’de yapılan referandum sonuçlarının dondurulması ve Bağdat’la müzakereye başlanılması” yönündeki önerisi Bağdat tarafından kabul görmedi. Çünkü Bağdat referandumun dondurulmasını değil referandumun iptali konusunda ısrarcı davranmaya devam ediyor. ABD ise Bağdat yönetimini müzakereye davet etti, dahası tartışmalı bölgelerin hala tartışmalı olduğunu vurguladı. Barzani’nin referandumu dondurma yönündeki hamlesi zaten beklenen bir hamleydi çünkü IKBY yönetimi referandum kartını referandumdan hemen sonra kullanamayacağının farkındaydı ve üstündeki baskıları azaltmak için zaman kazanmak istiyordu. Bağdat’ın Kerkük’ten başlayarak tartışmalı bölgelere yönelik başlattığı operasyon ve Kürt siyasetindeki bölünmelere karşı kısa müddet sessiz kaldıktan sonra beklenen hamleyi yaptı. ABD ise IKBY’nin bu hamlesine destek çıktı. Zira referandumdan önce ABD’nin 2018 Irak parlamento seçimlerini dikkate alarak referanduma destek vermediği biliniyordu. Barzani’nin ve ABD’nin açıklamaları birlikte okunduğunda Barzani’nin referandum kartını oynamayı ertelediği, ABD’nin bunu desteklediği, Erbil’in tartışmalı bölgelerin kontrolünü halen talep ettiği ve Washington’ın Erbil’in bu taleplerini tamamıyla reddetmediği görülmektedir.
Bağdat-Erbil hattındaki referandumla zirveye ulaşarak Kerkük’te silahlı hakimiyet mücadelesine dönüşen (ve Barzani’nin hamlesiyle şimdilik dondurulmak istenen) krizin geleceği de Kerkük üzerinden şekillenecektir. Bağdat’ın Kerkük üzerindeki belirleyiciliği, KYB’nin Kerkük’te nasıl bir rol üstleneceği, kentteki toplumsal kesimler arasındaki gerginliğin nasıl yönetileceği Bağdat-Erbil hattındaki krizin yönetimiyle doğrudan ilişkili olacaktır. Bu nedenle sahadaki bütün aktörler açısından Kerkük’teki gelişmelerin bütün ayrıntılarıyla çok yakından takip edilmesi bir zorunluluk olarak kendisini göstermektedir.