Kriter > Dış Politika |

Trump’ın Filistin’i Yutma Planı


Trump ve Netanyahu’nun açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” adı verilen sözde barış planı, özetle Filistin topraklarının tamamen İsrail’e bırakılmasını öngörüyor. Filistin neredeyse haritadan siliniyor. Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs şehri, İsrail’e veriliyor.

Trump ın Filistin i Yutma Planı

ABD Başkanı Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte “Yüzyılın Anlaşması” adı verilen sözde barış planını açıkladı. Aslında bu planın temeli, Mayıs 2017’de Trump’ın Kral Selman ve Sisi ile beraber bir dünya küresi üzerine ellerini koyarak verdikleri meşhur pozun çekildiği Riyad ziyaretinde atıldı. Plan özetle, Filistin topraklarının tamamen İsrail’e bırakılmasını öngörüyor. Filistin neredeyse haritadan siliniyor. Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs şehri, İsrail’e veriliyor. Batı Şeria’da bugüne kadarki İsrail işgali kalıcı hale getiriliyor. Filistin’e Kudüs’ün dış mahallerinden bir kaçı, Batı Şeria’nın bazı bölümleri ve Gazze kalıyor. Bölük pörçük, birbirinden bağımsız arazilerden oluşan, aralarında İsrail şehirlerinin bulunduğu, bakıldığında labirenti andıran bir haritada Filistin’e sözde bir devlet vaat ediliyor. Batı Şeria’yla Kudüs’ü ayıran utanç duvarına dokunulmuyor, İsrail askerinin varlığı artarak devam ettiriliyor, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri yasal hale getiriliyor.

Geri Dönüş Yasak

Bu topraklarda yaklaşık 6 milyon Filistinli var, bunların bir bölümü Batı Şeria ve Gazze’de yani kendi vatanlarında mülteciler. Yaklaşık 6 milyon Filistinli ise Suriye, Ürdün ve Lübnan’da mülteci. O Filistinliler Birleşmiş Milletlerin (BM) mülteci statüsündeler ve BM’nin her mülteciye verdiği gibi onlar da evlerine, topraklarına geri dönüş haklarını ellerinde bulunduruyor. 1948’de evlerinden sürülen Filistinlilerin, çocukları, torunları hala evlerinin anahtarlarını yanlarında taşırlar. O anahtarlar bir semboldür, eve geri dönüşün sembolüdür. Trump’la Netanyahu’nun planında, mültecilerin evlerine dönüş hakları da ellerinden alınıyor. Gazze’deki abluka kaldırılmıyor. Gazze ile Batı Şeria arasına bir tünel açılıyor ama tünel İsrail’in kontrolünde. Tüm bunların yanı sıra direnişin son bulması şart koşuluyor. Özellikle Hamas ve İslami Cihat’ın silah bırakması isteniyor.

Vitrindekilerin Desteği

Filistin’e ise hükümsüz bir devlet vaat ediliyor. Aslında küçük bir kasaba belediyesi yetkilerinde bir yapıdan bahsediliyor. Askeri, ordusu, silahı olmayan hiçbir resmi anlaşma imzalayamayan bir devlet vaadi var. Ve 50 milyar dolar da para yardımı. Bu parayı kim verecek? Elbette İsrail ile ABD değil. Büyük ihtimal Körfez ülkeleri finanse edecek. Kaldı ki Filistinliler bir bütün olarak “Kudüs satılık değildir” diyor. Söz konusu planı reddediyorlar.

Projenin vitrininde duranlar; Trump, Netanyahu ve Trump’ın damadı Jareed Kushner, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır ve Umman’dır. Bu ülkelerin desteği olmadan böyle bir planın masaya getirilmesi pek mümkün değildi. İsrail özellikle 2010’dan itibaren BAE ile geliştirdiği ilişkileri belli bir noktaya taşımayı başardı. BAE’nin finansal gücüyle etki altına aldığı Mısır gibi ülkeler de aynı eksende buluştu. Adım adım izlenen politikalarda Arap Baharı gelişmeleri İsrail’in çıkarlarıyla örtüşür hale getirildi. Bu süreçte Müslüman Kardeşler’in ön plana çıkması, İsrail’in Suudi Arabistan ve BAE gibi krallıkları etki altına almasına yol açtı. Körfez ülkelerine ihvan üzerinden korku pompalandı, “Bakın nerede seçim olursa İhvan çıkıyor, yarın öbür gün sizin tahtınız da sarsılır” mesajlarıyla bu ülkeler kontrol altına alındı. Ve gelinen noktada kısa süre içerisinde İsrail ile özellikle BAE ve Suudi Arabistan arasında anormal bir yakınlaşma oldu. Mısır’da ise bazı dinamikler Sisi’nin kayıtsız şartsız Filistin politikasını İsrail’e devretmesinden rahatsızlık duysalar da ortaya çıkan son fotoğrafta, Filistin’e yönelik dayatmalara Mısır’dan çok önemli bir destek geldiğini görüyoruz. Özetle bu adımla İsrail, Filistin’i imha etmeye yönelik hamlesini yapmış oldu.

Uygulanabilir Değil

Filistin bu plana kesinlikle karşı çıkıyor. Yapabilecekleri ise çok kısıtlı. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın bu anlaşmayı kabul etmesi istenecek. Bu konuda BAE, Mısır, Suudi Arabistan’ın da Abbas’a baskıları olacaktır. Gerek yaşı gerek sağlık sorunları da hesaba katılırsa üzerindeki baskılara rağmen Abbas böyle bir lekeyi taşımak istemeyecektir.

Kabul edilse bile söz konusu plan tamamen uygulanabilir olmayacaktır. Çünkü planın şartlarında Gazze’nin silahsızlandırılması var. Hamas ve diğer direniş gruplarının böyle bir plana kayıtsız kalmayacağı gerçeği de masanın üzerinde duruyor. İsrail de bu gerçeğin farkında. Ama İsrail’in yaptığı ortaya bir zarf atmak. Dünyanın gözü önünde Filistin’e barış mesajı verdi. Kabul edilirse “amenna” diyecekler, tam istedikleri şey olmuş olacak. Ceplerinden bir kuruş bile harcamadan Kudüs’ü de diğer Filistin topraklarını da haritaya katacaklar.

Bugün İsrail’in canını en çok yakan iki şey var. Bunların biri Filistin’in uluslararası ceza mahkemelerine gidip İsrail’i dava etme ihtimali. Planda bunun önüne geçiliyor. Bir diğer başlık ise direniş gruplarının silahsızlandırılması. İsrail Filistin’e yönelik işgal politikalarında neredeyse her şeyin çözümünü bulabiliyorken, Gazze’den yapılan misillemeleri bir türlü bitirebilmiş değil. İsrail, sözde barış planıyla meseleyi kökten çözme talebini de göstermiş oldu. Ancak Hamas ve diğer grupların silah bırakması şu an için kesinlikle ön görülmüyor. İsrail bu farkındalıkla B planını da hazır etmiş görünüyor. İsrail “ben teklif ettim onlar kabul etmedi, benden günah gitti” diyerek bildiğini okuyacak.

 

Trump'ın Twitter Paylaşımı

Sözde barış planını açıklayan Trump, Twitter hesabından Kudüs’ün tamamının İsrail’in olduğu bir harita paylaştı, 28 Ocak 2020

 

Türkiye’nin Etkisi

Türkiye’nin pozisyonu da burada önemli. Aralık 2017’deki skandal başkent kararına Türkiye’nin çok sert tepkisi olmuştu. Aslında Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de Türkiye gibi bir duruş sergileselerdi, bugün belki Filistin’in tüm sorunları çözülemezdi ama en azından İsrail’in böylesine hoyratça tutumunun da önü alınmış olurdu. Şu bir gerçek ki İsrail, geri adım atmayan bir güç değil. Filistinliler 14 Temmuz 2017’de Mescid-i Aksa’nın kapılarına X-Ray cihazları konulduğunda büyük bir ayaklanma başlatarak 3 haftanın sonunda İsrail’e geri adım attırmışlardı.

Türkiye bu anlamda bir inisiyatif ele alarak Filistin politikası başlığının yanına bir de Kudüs politikasını ekleyerek İsrail üzerinde bazı etkiler oluşturdu. İşte bu etki, Türkiye’nin yaptığını yapan ülkelerin sayısının artmasıyla daha büyük bir çapa dönüşebilir. Aralık 2017’deki skandal Kudüs kararına Avrupa’dan destek çıkmamıştı. Bugün de benzer bir manzara var. Burada özellikle Hristiyan dünyasının Trump-Netanyahu ikilisinin başrolünde olduğu bir oldubitti eylemi karşısındaki tutumu önemli.

Sonuçta Kudüs, Müslümanlarla birlikte Hristiyan dünyası için de önemli ve kutsal bir şehir. Siyonistlerle Kudüs konusundaki inançlarında aynı hizada buluşabilen Evanjelik kilisesini bir kenara koyacak olursak özellikle daha önce Kudüs’teki varlıkları konusunda İsrail’le gerilimler yaşayan Vatikan’ın burada takınacağı tavır da son derece mühim.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası