ABD Başkanı Biden’ın Afganistan’daki “sonsuz savaşı” bitirme ve ABD askerlerini çekme kararının ardından bölgenin geleceği hem bölgesel hem de küresel aktörler açısından birçok riski ve muhtemel fırsatı barındırıyor. Özellikle Çin başta olmak üzere bölgesel aktörlerin, ani olarak yükselebilecek risklerle karşı karşıya kalma durumu olsa da, süreç çok taraflı ve çok katmanlı bir düzleme işaret ediyor.
Bu açıdan tepkileri ve stratejisi en çok merak edilen ülkelerin başında Çin geliyor. Afganistan’ın Çin açısından önemi bilinmekle birlikte, Çin’in Afganistan’a olan ilgisi sadece yeni başlayan çekilme süreci ile sınırlı değil. Afganistan, Çin’in başta güvenlik ve terörle mücadele olmak üzere Kuşak ve Yol Girişimi bağlamında ticaret, yatırımlar ve doğal kaynaklar açısından istikrarını öncelediği bir ülke konumunda bulunuyor.
Batı ittifakı açısından bakıldığında, Çin’e yönelik yaklaşımın son dönemde dönüştüğü ve yeni bir kavramsallaştırmaya ulaşıldığı görülmektedir. Aralık 2019’da yapılan NATO zirvesinde Çin’in ilk defa “stratejik bir meydan okuma” olarak sonuç bildirgesinde yer alması, ardından Haziran 2021 bildirgesinde Çin’in “sistemik bir meydan okuma” haline geldiğinin ancak “hasım” olmadığının ifade edilmesi, Çin ile ilgili yeni tanımlamalara işaret etmektedir. Diğer yandan bir önceki ABD Başkanı Trump’tan mirasla Biden döneminde de Çin’in ABD tarafından merkezi mücadele alanı olarak belirlenmesiyle, birçok farklı alanda büyük güç rekabetinin tezahürlerine rastlanılmaktadır. Burada Çin’e yaklaşım, temel olarak değişmemekle birlikte, Biden döneminde Trump döneminden farklı olarak, Çin’le mücadele kurumsal ve kolektif bir düzlemde yürütülmeye çalışılmaktadır. Çin’in günden güne askeri, ekonomik ve teknolojik kapasite açısından yükselmesi de bu durumu gerekli kılmaktadır.
Buna karşın Çin tarafından gelen açıklamalarda ise Çin’in “barışçıl kalkınma” yolunu izlediği, doğal olarak savunma politikası takip ettiği, herhangi bir ülkeye karşı sistemik bir tehdit teşkil etmediği, ancak kendisine yönelik sistemik bir tehdit olması halinde de buna cevap vereceği ifadeleri görüldü. Halihazırda ABD-Batı ve Çin arasında devam eden büyük güç rekabetinin etkileri savunma, teknoloji gibi alanlarda sürerken, salgın süreci bu rekabete hız kazandırmış ve yeni boyutlar eklemişti. Bu açıdan, Afganistan süregelen büyük güç rekabetine yeni boyutlar kazandırma kapasitesi bakımından, önümüzdeki dönemde Çin için en önemli acil gündem haline gelecektir.
Bu anlamda ABD’nin çekilmesi ile birlikte, Çin yaklaşık yirmi yıldır dolaylı olarak ABD üzerinden faydalandığı bölgesel güvenliğin istikrarının sürdürülmesi noktasında aktif bir rol almak zorunda kalabilir. Bu durumda ABD ile büyük güç rekabetinin seyri, bölgesel güvenlik ve terörle mücadele, Kuşak ve Yol Girişimi başta olmak üzere ticaret yollarının güvenliği, ticaret ve yatırımların devamı, Çin’in öncelikli olarak takip etmesi gereken alanlar arasında yer alacaktır.
Çin’in Önceliği: Güvenlik, İstikrar, Ticaret
Çin dünyada en fazla kara ve deniz komşusuna sahip ülkelerden biri olarak birçok sınır komşusuyla ihtilaf yaşamakta, ancak Afganistan ve Pakistan bu durumun istisnalarını oluşturmaktadır. Ayrıca Çin’in İran ve Pakistan’la gelişen iş birliği ve Afganistan’ın da bu hatta dahil edilmesi, Çin açısından Doğu-Batı hattında nispeten güvenli ve istikrarlı bir alan oluşturulmasını sağlayacaktır. Bilhassa Kuşak ve Yol Girişimi bağlamında Çin’in bölgedeki altyapı yatırımlarının, limanlarının, kara-demir yollarının güvenliğinin sağlanması ve ticaretin istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi, Çin açısından bölgesel stratejisinin ve geleneksel dış politika yaklaşımının temelini oluşturmaktadır.
Çin’in özellikle Kuşak ve Yol Girişimi açısından önemli gördüğü Afganistan, bölgedeki merkezi konumu itibarıyla, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, Pakistan’daki Gwadar Limanı, Basra Körfezi, İran ve bölgeyi birbirine bağlayan kara yolları arasında bir ana bağlantı noktası olarak değerlendirilmektedir.
Çin geleneksel olarak çatışma bölgelerinde tarafsız kalma stratejisi gütmekte ve tüm taraflarla iş birliği kurabilmektedir. Bu açıdan Çin’in hem Taliban’la hem de Afganistan hükümetiyle ilişkide olduğu biliniyor. Bu yolla Çin, bölgede yatırımlarının ve ticaret yollarının nispeten güvende kalmasını sağlamakla birlikte, muhtemel tehditlerin maliyetlerini de çok taraflı olarak asgariye indirmeyi amaçlamaktadır.
ABD’nin çekilme kararının ardından, Çin bölgede daha aktif rol almak için çaba gösteriyor. Geçtiğimiz Mayıs'ta Kabil yönetimi ve Taliban arasında, çatışmaların sona erdirilmesi için arabuluculuk teklifinde bulunarak tarafları Pekin’de görüşmeye davet etmişti. Diğer yandan 3 Haziran 2021’de de Çin, Pakistan ve Afganistan dışişleri bakanlarının katılımıyla dördüncü üçlü diyalog toplantısı yapılmış ve bölgedeki barış ve uzlaşma sürecinin yeniden canlandırılması ve terörle mücadele temel gündem maddeleri olmuştur.
Afganistan Meselesi Çok Aktörlü
Çin uzun yıllardır ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığını kendisine yönelik yakın bir stratejik tehdit olarak görse de bu süreçte ABD’nin bölgede tesis ettiği göreceli güvenli ortamdan faydalanmıştır. Ayrıca bölgeden kendisine yönelmesi muhtemel terör tehdidinden de bu yolla kaçınmayı başarabilmiştir.
ABD’nin bölgeden çekilmesiyle oluşacak güç boşluğuyla ilgili Çin’in en büyük endişesi, savaş yorgunu Afganistan’ın daha fazla kaosa sürüklenmesi ve yeni bir terör sarmalına kapılmasıdır. Çin’in, geçtiğimiz hafta bölgede bulunan vatandaşlarından ülkeyi terk etmelerini istemesi, Afganistan’da kötüleşen güvenlik durumunun Çin açısından bir endişe unsuru haline geldiğini göstermektedir. Yine analizlere göre, ABD’nin çekilmesinin ardından Afganistan hükümetinin kısa sürede çökeceğine dair de öngörüler yapılmaktadır.
Buradaki esas endişe, 1990’larda Sovyet işgalini takip eden sürece benzer bir şekilde çöküş durumunun yaşanmasıdır. Bu ihtimal Çin başta olmak üzere, ortaya çıkaracağı göç, terör ve istikrarsızlık dalgasıyla, bölge ülkelerinin güvenliği ve istikrarı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durum, Çin’in bölgeye müdahil olmasını ve sorumluluk almasını gerektirebilir.
Bölgedeki aktörlerin fazlalığı ve bu ülkelerin bölgeye yönelik hedefleri ve istikrar istekleri bir yandan barış inşasına yoğunlaşılmasını kolaylaştırıcı rol oynayabilirken, öte yandan çatışan çıkarların ortaya çıkmasına da yol açabilir. Bu açıdan başat aktörler Çin ve Rusya bölgedeki nüfuz alanlarını arttırmak isterken, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler de bu süreçte göz ardı edilmemelidir. Dahası İran, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan da muhtemel bir istikrarsızlık dalgasından ilk etkilenecek ülkeler arasında yer almakta, özellikle bölgesel ticaretin kesintiye uğramasından endişe duyulmaktadır. Buradan hareketle tüm sayılan aktörlerin çatışmayı sürdürecek ve derinleştirecek dinamiklerden ziyade, Afganistan’da yerleşik bir hükümete ve istikrarlı bir barış süreci inşasında destek vermeleri beklenmelidir. Diğer yandan sözü edilen ülkelerin çoğunluğunu bir araya getiren Şangay İşbirliği Örgütü’nün güvenlik ve ekonomi iş birliği ilkeleri ve bu kapsamda atılabilecek adımlar da ayrışma alanlarını asgariye indiren, ortak çıkarları azamileştiren bir rol oynayabilir.
Terörle Mücadele Söylemi Öncelikli
Önümüzdeki süreç boyunca Çin başta olmak üzere bölge ülkelerinin temel söylemlerinde terörle mücadeleyi görmek mümkün olacaktır. Bölgede yükselebilecek bir terör dalgası ve bunun Çin’e muhtemel etkileri, Çin’in Afganistan üzerindeki nüfuzunu artırma ve bu yolla içeride Uygur meselesini daha da baskılamanın bir aracı haline dönüşebilir.
Her ne kadar Çin ana karası dışında, Çin’in askeri varlığına rastlanılmasa da bölgenin yakınlığı ve tehdit oluşturma kapasitesi, Çin’in askeri bir girişimde bulunmasını, örneğin “barış gücü” göndermesini veya yerel güçleri eğitim faaliyetlerine tabi tutmasını ve bu girişimlerini derinleştirmesini gerektirebilir. Son dönemde Çin’in bu yönde girişimleri olduğuna yönelik yorumlar yapılmaktadır.
Çin açısından Kuşak ve Yol Girişimi’nin geleceği, Batı’ya ulaşan kısa bir rota olması, doğal kaynakları ve terör bağlamı Afganistan’ın öneminin altını çizmektedir. Bu açıdan bölgede Çin’in önceliği yönetimin niteliği ve kim olduğundan ziyade, istikrarlı ve sürdürebilir bir yönetimin oluşturulmasıdır. Bu husus Çin’in küresel yatırımları ve dış politika yaklaşımına da uygun düşmekte, Çin’in istikrarlı olduğu müddetçe tüm aktörlerle iş birliği geliştirebilen niteliğine işaret etmektedir.
Ayrıca özellikle Ortadoğu’da ABD’den kaynaklanan boşluğun doldurulmasında Rusya’nın askeri ve Çin’in ekonomik hamleleri göz önünde bulundurulduğunda, Afganistan’da Çin’in diğer bölgelerden farklı olarak askeri alanda daha fazla inisiyatif alabileceği, bunun yanı sıra ekonomik girişimlerini ve altyapı yatırımlarını hızlandıracağı öngörülebilir. Bu açıdan Çin’in hem Taliban’la hem de Afganistan hükümetiyle sürdürülebilir ilişkiler inşa edebileceği ve yeni ilişki metotları geliştirebileceği beklenmelidir. Diğer yandan, güvenlik alanında Şangay İşbirliği Örgütü’nün de etkili olabileceği, örgüte üye ülkelerin muhtemel risklerle karşılaşma riskleri bakımından öngörülebilir. Ayrıca bölgesel rekabet açısından Çin ve Rusya arasında rekabet ve iş birliği sarkacında yeni süreçle karşılaşılabilir.
Görünen o ki, devam eden süreçte muhtemel risklerle yüzleşmesi beklenen ilk ülke olarak Çin öne çıkmaktadır. Afganistan’ın istikrarlı bir ülkeye dönüşmesi, bölgesel ve küresel hedefleri açısından Çin’in kısa ve orta vadede atlaması gereken bir eşik olarak karşılaşacağı ilk ve en önemli meydan okuma olarak değerlendirilebilir.