Tarihin her döneminde Ortadoğu siyaseti için önemli bir aktör olarak beliren İran’ın iç dinamikleri açısından dikkatle incelenmeyi hak eden Hatemi dönemi, aynı zamanda “reformistler dönemi” olarak da öne çıkmaktadır. İran iç siyasetinde bir kırılma noktası ya da süreklilik içerisindeki değişim/dönüşüm olarak da nitelenebilecek ve yakın bir zaman dilimine işaret eden bu dönem, Mustafa Caner tarafından teorik arka planla desteklenmiş nitelikli bir çalışma ile analiz edilerek literatürdeki yerini almış bulunuyor. Ortadoğu ve İran siyaseti üzerine araştırmaları bulunan Dr. Mustafa Caner’in doktora tezinden esinlenerek hazırladığı “İran’da Değişim Siyaseti: Hatemi Döneminde Reform Mücadelesi” adlı sözü geçen eser, SETA Vakfı Yayınlarından çıkarak okuyucusuna ulaşıyor. Eser, Hatemi dönemini merceğine alan toplam 4 bölüm ve 224 sayfada teorik ve pratik zenginliği bir arada sunarak İran üzerine çalışan uzman, akademisyen, öğrenci ve konuyla ilgilenenlere farklı bir perspektif açıyor.
İran siyaseti üzerine spesifik bir akademik çalışma olarak öne çıkan eser, Caner’in eser hakkındaki genel bilgileri, literatür taramasını, çalışmanın yöntemi, iddia ve sınırlarını paylaştığı “Giriş” bölümüyle başlıyor, ardından “Teorik Çerçeve” başlıklı birinci bölümde, eserin inceleme konusu çerçevesinde seçilen “Elit Teorisi” hakkında bilgiler veriliyor. Yine bu bölüm dahilinde Elit Teorisinin İran iç siyasetindeki konumlanması üzerine açıklamalar yapılarak bu kapsamda Velayet-i Fakih, Muhafızlar Konseyi, İslami Şura Meclisi gibi kurumsal düzenlemeler üzerinden İran İslam Cumhuriyeti’nin Elitist Kurumsal Konfigürasyonu anlatılıyor. Bu bölümün eser açısından en önemli yönü; İran’daki anayasal yapıyı seçilen teori (Elitist Teori/Elit Teorisi) bağlamında anlamaya hizmet ederek ve eserin bilimselliğine katkıda bulunarak teorik arka planı inşa ediyor olması.
Teorik çerçeveyi çizen ilk bölümün ardından “Devrim Sonrası İran Siyasetinin Gelişimi ve Reform Hareketinin Doğuşu” başlıklı ikinci bölümde 1979’dan itibaren İran’da hakim olan hizipleşme hareketleri ele alınarak, Hatemi’nin zaferine giden tarihsel süreçteki siyasal ve sosyolojik dinamikler inceleniyor. Bu bakımdan aslında reformizmi doğuran koşulları 1990’lardan itibaren İran siyasetine egemen olan hizipler arası yeni dengenin ürettiği çıkarımını yapan yazar, 1997 sonrasını ise başka bir başlık altında anlatmayı tercih ediyor. Bu tarihten itibaren Hatemi’nin seçim zaferi ile İran siyasetinin içerisine girdiği yenilikçi/reformist atmosfer, bir sürprizden öte Caner’in deyimiyle “ülke siyasetinin o dönem için barındırdığı güç dengeleriyle alakalı bir durumdur.” Keza bu bölüm dahilinde Hatemi’nin seçim zaferini (1997) ve iktidarının kaderini tayin eden yegâne faktörün modern sağ ile İslami sol arasında kurulan ittifak olduğu belirtiliyor. Bu bölümün ilerleyen sayfalarında işlenen diğer konuları ise Hatemi’nin iktidarını dayandığı toplumsal taban, seçim sonrasında gelen iç ve dış tepkiler vb. şeklinde sıralamak mümkün.
Çalışmanın İran’daki reform hareketini daha yakından inceleyen bölümü olarak nitelendirebileceğimiz “Reform Hareketinin Yükselişi” başlıklı yoğun bir içeriğe sahip üçüncü bölüm, eserdeki en kapsamlı bölüm olarak dikkati çekiyor. İran siyasetine damgasını vuran reformist dönemdeki siyasal söylemin içeriğine yoğunlaşarak başlayan bu bölümde bir nevi “söylem analizi (discourse analysis)” yapılarak reformistlerin siyasal söylemi analiz ediliyor. Bu kapsamda öne çıkan örneğin; “hukuk devleti” “devrimci karizma”, “genel seçimler” gibi kavramlar, eserde yerleşik siyasal jargona/kodlara bir meydan okuma içerdiği şeklinde değerlendiriliyor. Yine bu hususta Hatemi iktidarının demokratik siyasal kültürü sağlamlaştırma, sivil toplumu tesis etme ve siyasal katılımı artırma çabaları da gündeme getiriliyor. İç siyasete yönelik bu argümanların ardından reformist hareketin dış politikaya yansımaları ele alınarak, dış politikadaki yeni söylem ve gelişmeler, ABD ve Körfez ülkeleri ile olan ilişkiler üzerinden pratik bir zeminde inceleniyor. Bu bölüm kapsamında son olarak “reformist hareketin itici gücü” olarak ifade edilen öğrenci hareketleri değerlendiriliyor.
1997’de Hatemi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle yeni bir dönemin kapısını aralayan İran’ın yenilikçi ve parlak atmosferinin birdenbire değişmesiyle bu dönemin sönümlenmesine giden süreci odağına alan eserdeki dördüncü ve son bölüm ise “Reform Hareketinin Çöküşü” başlığını taşıyor. Bölüm dahilinde Hatemi yönetiminin sona ermesine yol açan “muhafazakar saldırı”; artan şiddet eylemeleri, tutuklamalar, entelektüellere baskılar gibi çeşitli boyutlarıyla birlikte alt başlıklar halinde özetleniyor. 2004’teki meclis seçimlerinde muhafazakarların geri dönüşüyle simgeleşen Hatemi’nin yenilgisinin anlatımı ile sona eren bu bölümde, ayrıca dönemin başarısızlığının sebeplerine odaklanan ve reformistlerin yaşadıkları hayal kırıklığını çeşitli olay ve kişiler tanıklığında dile getiren kısımlar da yer alıyor. Neticede; “bütünlüklü bir ideolojik yaklaşıma sahip olamaması”, Hatemi’nin en büyük zaafı olarak ifade ediliyor. Eser içeriğindeki toplam dört bölümde anlatılan teorik ve pratik zemine sahip araştırmaların bütüncül ve kapsamlı bir şekilde ele alındığı “Sonuç” kısmı ise eserin adeta derli toplu bir özetini meydana getiriyor.
İran’daki Hatemi dönemiyle özdeşleşen reform hareketini kapsamlı bir biçimde ele alarak kısaca; “ortaya çıkış”, “yükseliş” ve “çöküş” olarak özetleyebileceğimiz üç temel aşamada/bölümde süreçleri, dinamikleriyle beraber analiz eden eser, reform hareketini “elit teorisi” çerçevesinde anlamlandırarak literatüre katkıda bulunuyor. Ortadoğu ve özellikle de İran siyaseti üzerine çalışanların kütüphanesinde yer alması gereken çalışma, açtığı akademik perspektifle sekiz yıllık Hatemi döneminin yakın planda daha iyi anlaşılmasını sağlarken İran siyasetinin geleceğine yönelik sağlıklı öngörülerde bulunmayı da kolaylaştırıyor.