Kriter > Dış Politika |

Türkiye-Mısır İlişkileri Neden Gerildi, Neden Yumuşuyor?


Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin seyrini anlamak açısından şu soruların sorulması gerekiyor: İki ülke açısından jeopolitik ya da ciddi bir tehdit sayılabilecek bir sorun alanı olmamasına rağmen ilişkiler neden gerildi? Gerilen ilişkiler ne oldu da yumuşama eğilimine girdi? Bölgesel şartlar ve konjonktürel dalgalanmayı göz önünde tutmadan bu iki soruyu cevaplandırmak mümkün değil. Nitekim ilişkilerin tarihine göz atıldığında yine küresel ve bölgesel düzlemin gerilim/yumuşama sarkacında önemli bir rol oynadığı görülüyor.

Türkiye-Mısır İlişkileri Neden Gerildi Neden Yumuşuyor
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri (Şebnem Coşkun/AA, 14 Nisan 2016) 

Uluslararası ilişkiler son dönemde ilginç bir düzlemde işlemeye başladı. 2010’ların ortalarından itibaren ikili ilişkilerde konjonktürel dalgalanmalar ve konu bazlı gerilim/iş birliği (kompartımanlaşma) baskın karakter halini aldı. Bu ilişki biçimi neredeyse bütün ülkeler için geçerli oldu. Türkiye-Rusya, ABD-Rusya, Türkiye-İran, Türkiye-ABD ilişkileri bazı alanlarda iş birliği düzleminde seyrederken bazı alanlarda ise oldukça sorunlu bir düzlemde sürüyor. Türkiye-Mısır ilişkileri ise bu düzlemden çok konjonktürel dalgalanmadan ve bölgesel değişim sancılarından nasibini almıştır.

Bu anlamda ABD-SSCB rekabetinin Ortadoğu’ya yansımaları, Türkiye-Mısır ilişkilerinin Soğuk Savaş dönemindeki seyrini; 1990 sonrası ABD hegemonyasının baskın rol oynaması, 90’lardaki sorunsuz dönemi; 2010 Arap isyanları ile birlikte şekillenen güvenlik ortamı ve ittifak/karşı ittifak arayışları da son on yıllık gerilimin ana belirleyici unsuru oldu.

2013 ortalarından itibaren gerilen ve diplomatik olarak oldukça alt seviyelerde seyreden ilişkiler, iki ülkenin Doğu Akdeniz ve Libya gibi jeopolitik kriz alanlarında da farklı bloklarda yer alması ile daha kritik bir eşiğe geldi. Son dönemde başlayan normalleşme arayışları ve yumuşama emareleri ise bu jeopolitik gerilimlerin limitlerini de göstermiş oldu. Bu noktada ilişkilerin seyrini anlamak açısından şu soruların sorulması gerekiyor: Türkiye ile Mısır arasında iki ülke açısından jeopolitik ya da ciddi bir tehdit sayılabilecek bir sorun alanı olmamasına rağmen ilişkiler neden gerildi? Gerilen ilişkiler ne oldu da yumuşama eğilimine girdi?

Bölgesel şartlar ve konjonktürel dalgalanmayı göz önünde tutmadan bu iki soruyu cevaplandırmak mümkün değil. Nitekim ilişkilerin tarihine göz atıldığında yine küresel ve bölgesel düzlemin gerilim/yumuşama sarkacında önemli bir rol oynadığı görülür.

 

Türkiye-Mısır İlişkilerinin Tarihsel Seyri

Soğuk Savaş dönemindeki güç dağılımı, iki bağımsız devlet olarak Türkiye ile Mısır’ın ikili ilişkilerini en fazla etkileyen unsur olmuştur. Türkiye ve Mısır’ın bölgesel politikaları ve ikili ilişkileri de bu durumdan bağımsız değildir. ABD-SSCB rekabeti 1950’lerin başından itibaren Ortadoğu’daki konumlanmayı ve ikili ilişkileri de etkiledi. Bu anlamda Türkiye-Mısır ilişkileri açısından en önemli gösterge Cemal Abdünnasır’ın iktidara geldikten sonra SSCB ile kurduğu yakın ilişkilere karşılık Türkiye’nin NATO’da yer almasıdır.

1955’te kurulan Bağdat Paktı, tam da bu iki vizyonun çarpıştığı bir sahne oldu. 1952’de askeri bir darbeyle monarşiyi deviren ve Mısır’ı İngiliz ekseninden SSCB eksenine kaydıran Nasır, bu dönemde Arap milliyetçiliğinin rüzgarını da arkasına alarak, Arap dünyasının liderliğine oynamaya başladı. Türkiye ise Batı politikasına entegre iş birlikleri yoluyla, güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. İngiltere’nin öncülüğünde kurulan Bağdat Paktı da bunlardan biriydi. Bunun yanı sıra ABD, Nasır’ın talep ettiği yardımları ve iş birliğini Bağdat Paktı’na girmesi şartına bağlamıştı. İngiltere’nin Pakt üzerindeki etkisini de hesaba katan Nasır, Bağdat Paktı’nı Mısır’ın Arap dünyasında sınırlandırılması olarak yorumladığı için sert tepki gösterdi. Bu konuda iki ülke arasında başlayan gerilim, büyükelçilerin geri çekilmesiyle sonuçlandı. Ancak Türkiye’nin Süveyş krizinde ABD ile uyumlu, soğukkanlı ve Mısır lehine yorumlanabilecek bir davranış sergilemesi, ilişkilerin toparlanmasına yardımcı oldu. İsrail ise iki ülkenin dış politikasındaki dikkat çekici ortak noktalarından biri. Kurulmasının hemen ardından İsrail’i tanımasına rağmen, Türkiye’nin Soğuk Savaş boyunca Kudüs başta olmak üzere birçok konuda Arap dünyasına yakın bir politika izlemesi, iki ülke arasındaki en önemli ortak noktalarından biri oldu.

1967 savaşının doğurduğu hezimet ile Mısır’ın bölgesel liderlik iddiasından vazgeçmesi ve İsrail’le imzaladığı anlaşma sonrasında Arap dünyasında yaşadığı yalnızlık, yukarda tasvir edilen düzlemi de ortadan kaldırmış oldu. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise ikili ilişkilerde olumlu ya da olumsuz anlamda önemli bir değişiklik yaşanmadı. 1998’de Türkiye’nin PKK -dolayısıyla Suriye- ile yaşadığı krizde Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek arabulucu oldu ve krizin çözülmesine katkı sağladı.

İstanbul Üniversitesi

(Bülent Kılıç-AFP/Getty Images) 

 

Arap İsyanları ve Yeni Gerilimin Alanları

Arap isyanları sürecinde değişen küresel ve bölgesel şartlar, birçok ülkenin dış politikasını yeniden güncellemesine yol açtı. Bu süreçte isyanların baş gösterdiği Mısır’da Hüsnü Mübarek devrilmiş ve bir buçuk yıllık geçiş sürecinin ardından gerçekleşen ilk demokratik seçimlerle Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçilmişti. Mursi’nin iktidarda kaldığı bir yıl boyunca ilişkiler hızlı bir iyileşme sürecine girdi. Suriye krizinin çözümü için Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve İran arasında oluşturulan dörtlü mekanizma ve Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları sınırlandırılmasına yönelik çabalar, bölgesel politika ve ikili ilişkiler açısından önemli ipuçları sundu. Fakat 3 Temmuz 2013’te Mursi iktidarına karşı gerçekleşen askeri darbeye Türkiye’nin gösterdiği tepki, ikili ilişkilerin hızlıca gerilemesine yol açtı. Türkiye’nin aynı dönemde içeride yaşadığı Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ile 17-25 Aralık krizlerinin etkisi ile ilkesel olarak darbe karşıtlığını ön plana çıkarması, Mısır tarafından rejim güvenliğine yönelik bir unsuru olarak değerlendirildi. Karşılıklı olarak geri çekilen büyükelçilerin tekrar görevlerine döneceği sırada, 23 Kasım 2013’te Mısır Türkiye’nin Büyükelçisini “persona nongrata” (istenmeyen kişi) ilan ederek diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürdü.

Benzer şekilde Suriye, Yemen, Libya ve Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine başlayan planlı iş birlikleri Türkiye’yi bir teyakkuz haline soktu. Rejim güvenliğinin Mısır tarafından; kuşatılma hissinin Türkiye tarafından merkeze alınması, ikili ilişkileri de etkiledi. Türkiye’nin darbeye gösterdiği ilkesel tepki ve Mısır’dan kaçan kişilerin Türkiye’de ikamet etmesi Mısır yönetimi tarafından “içişlerine karışmak” olarak yorumlandı. Müslüman Kardeşler mensupları İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine gitmesine rağmen, Mısır yönetimi benzer suçlamaları bu ülkelere yöneltmedi. Dahası ABD “Mısır’ın içişlerine karışma” olarak yorumlanabilecek birçok açıklamaya imza attı. Daha önemlisi Türkiye bu kişilerin yalnızca Türkiye’de ikamet etmelerine izin vermiş, örgütlenmelerine ve Mısır’a karşı herhangi bir illegal faaliyet gerçekleştirmelerine izin vermemişti. Dolayısıyla Mısır’ın Türkiye’ye yönelik suçlamalarının temelini bu durum teşkil ediyor görünse de anlaşmazlığın esas temel sebebi bölgesel vizyon ve Libya ile Doğu Akdeniz’de yaşanan ayrışmadır.

Mısır 2014’ten itibaren meşru yönetime karşı güç kullanarak darbe yoluyla iktidara gelmeye çalışan Hafter öncülüğündeki gruba ciddi şekilde destek verdi. Fakat Libya krizi, Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti ve Türkiye’nin haklarının gasp edilmesi politikasıyla birleşince Türkiye’nin adım atması kaçınılmaz oldu. 2019 sonunda Türkiye’nin Libya hükümetiyle deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması ve güvenlik ve askeri iş birliği anlaşmaları imzalaması Türkiye ve Mısır’ın Libya’da dolaylı bir şekilde de olsa karşı karşıya gelmelerine yol açtı.

Bölgesel düzlemde ayrışan ilişkiler, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Mısır’ın birlikte hareket etmesine zemin hazırladı. Bu politika aynı zamanda 2003’te Mısır’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile imzalanan ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmasıyla da uyumlu bir çizgideydi. Son yıllarda Doğu Akdeniz’de artan enerji rekabetinde, Yunanistan’ın çabalarıyla Türkiye karşıtı bir blok oluştu ve EastMed Boru Hattı ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi projeler çerçevesinde bir kurumsallaşma çabası başladı. Mısır, Türkiye’yi dışarıda bırakan bu oluşumlara çeşitli seviyelerde katıldı ancak bu projelerin hiçbiri sonuç vermedi. Dahası Yunanistan ile imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair anlaşmalar dolayısıyla alan kaybına uğradığını birçok uluslararası gözlemci dile getirdi.

 

Yumuşama Eğiliminin Küresel ve Bölgesel Bağlamı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada, ilişkilerin seyrine göre Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Mısır arasında deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalanabileceğini, daha sonra yaptığı bir açıklamada ise diplomatik temasların başladığını ifade etti. Bir hafta arayla yapılan bu açıklamalar Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin yumuşamaya başladığına işaret ediyor. İlişkilerin normalleşme eğilimi göstermesinde küresel ve özellikle bölgesel gelişmelerin etkisi yadsınamaz.

ABD’nin son yıllarda izlediği ve belirsizliğe neden olan politikanın yol açabileceği maliyetlerden kaçınmak ve inisiyatif üstlenmek, birçok aktör için rasyonel politika haline geldi. Daha açık bir ifade ile ABD’nin krizleri yönetme ve çözme iradesinden uzak kalması, Rusya’nın bu durumu fırsata çevirerek bağımlılık oluşturma politikası izlemesi, bölgesel aktörlerin inisiyatif üstlenmesinin önünü açtı. Bu durum Türkiye-Mısır özelinde bölgesel politikalara da yansıdı. Mısır’ın Libya’da ve Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı blokta yer almanın bir kazanç sağlamadığını görmesi bir politika değişikliğini gerektirmiştir. Türkiye ve Mısır’ın Libya’da başlayan normalleşme sürecindeki olumlu katkıları ikili ilişkiler açısından ilk işaret oldu. Benzer bir durum Doğu Akdeniz özelinde de ortaya çıktı. Yunanistan’la imzaladığı anlaşmalarda Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alan ve bu durumu kamuoyu ile paylaşmaktan çekinmeyen Kahire’nin bu tutumu dikkatlerden kaçmamıştır.

İlişkilerin normal seyrine döneceğini kesin bir dille ifade etmek zor ancak iki ülke arasında başlayan normalleşme arayışlarının adım adım ilerlemesi iyimser bir havanın oluşmasına yol açtı. İstihbarat düzeyindeki görüşmelerin sonuç vermesi diplomatik görüşmelere kapı araladı. Türkiye ile Mısır’ın önkoşulsuz masaya oturacağına dair açıklamalar ve mayısta Türkiye’den bir heyetin Mısır’ı ziyaret edecek olması görüşmelerin sonuç verebileceğine dair iyimserliği de artırıyor. İki ülkenin de içinde yer aldığı Libya, Doğu Akdeniz gibi çok taraflı krizlerin çözülmediği bir düzlemde ilişkilerin hızlıca normalleşmesi beklenmemeli. Kaldı ki sekiz yıldır alt seviyede seyreden ilişkilerin meydana getirdiği iletişim problemi de hesaba katılmalı. Bu noktada önemli olan şey, iki ülkenin de yumuşama sürecine rağmen ortaya çıkabilecek gerilimleri yönetme iradesi göstermesidir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası