Kriter > Siyaset |

AK Parti'de İkinci Erdoğan Dönemi ve Kurucu Değerler


AK Parti Türkiye’nin yakın geçmişinde ve şimdisinde “ulus devlet” paradigmasından “imparatorluk” paradigmasına geçişi temsil eder.

AK Parti'de İkinci Erdoğan Dönemi ve Kurucu Değerler

Essalatu Vesselamu Aleyk. Sala seferberlik çağrısıdır. AK Parti kendisine bel bağlayan milyonlarla birlikte “sala”da tecessüm etmiştir. “Ey Allah’ın Resulü salatu selam Sen’in üzerine olsun.” Sala “diriliş” değildir, “uyanış” değildir, “yeniden doğuş” değildir; çünkü ölmemiştik, çünkü uyumamıştık. Sala “kıyam”dır. Ayağa kalkın ve toplanın! Veyl bu seferberlik çağrısına kulak vermeyenlere! AK Parti’nin iktidar olduğu fakat muktedir olamadığı yılları dahil  on beş yıllık iktidarı “ihtilal” değildir, “evrim” değildir, “devrim” değildir; hakim vasıfları kan, irin, katliam ve zulüm olan bu “modern” uyuşturucular değildir; Türkiye’nin Müslümanlarının kıyamıdır.  Türkiye’de  halk AK Parti ile kıyama durmuştur.

Türkiye’yi ve halkını dinamize eden ana politik faktör “sınıf çatışması”, “etnik çatışma” ya da “Doğu-Batı” çatışması değildir. Sekülerizmi (modern selefilik) “dine alternatif seküler din” haline getiren ve ona iman eden elitlerden oluşan seküler ruhban (askeri ve sivil bürokrasi, öğretmenler, yargıçlar,  politikacılar, sanat adamları)  ile bu seküler ruhbanın (başka bazı ülkelerde komünist, faşist ve nazi ruhban) ötekileştirerek dışladığı mütedeyyin halk kitleleri arasında bir çatışmadır. Beklenebileceği gibi Cumhuriyet’imizin kurucu hamlesinin politik failleri “yeni rejim”i dine (Müslümanlığa) alternatif bir sistem olarak görmüş ve bu onları iflah olmaz jakobenlere dönüştürmüştür. Bu kurucu hamlenin failleri, Fransız Aydınlanması’nın yaptığı gibi İslam’a modern akıl (modern bilim) izin verdiği ölçüde yer açmak niyetindeydiler (Tekke ve Zaviyeler Kanunu). Bu İslam’a “tarikat” (gönül) kapısından girmiş halk için bir “ötekileştirme” ve “dışlama” biçimiydi. Dinin radikal reddi ancak başka bir din (seküler din) ile olabilir. Jakobenizm (halka, halkın dinine rağmen) politik, seküler bir  dindir.

Din Devleti, Devlet Dini

AK Parti’nin alamet-i farikası, dine (İslam’a) alternatif olabilecek her yönetim tarzını, dine alternatif her “rejim” fikrini, sivil ya da seküler her politik dini reddetmesidir. Müslümanların Müslümanlığa alternatif bir seküler “politik din” talebinde bulunması İslam’a aykırıdır ve şirktir. Bu “din devleti” için de geçerlidir. Çünkü din devleti son tahlilde olsa olsa “din” olarak dinin reddi olabilir. Bu yüzden AK Parti “Kemalist” bir parti değildir, kontra-Kemalist bir parti de değildir. Çünkü kontra-Kemalizm de “Kemalizm”dir.

Türkiye’nin politik/seküler ruhbanı şu ya da bu ölçüde Atatürk ya da İnönü düzeyinde politik lider yetiştirememiştir. Bu bir lider fiyaskosudur. Fakat bu seküler ruhbana şu ya da bu şekilde muhalif bir duruşu benimseyen büyük mütedeyyin halk yığınları Menderes ve Özal’dan sonra, onlardan çok daha başarılı ve dolayısıyla daha büyük bir politik lider yetiştirmiştir: Recep Tayyip Erdoğan. O, seçmen ve takipçilerinin atfettiği karizmayı hak etmiş bir karizmatik politik lider; politik cesaret, sabır, feraset, azim ve emek, belagat ve üç düğmeli ceket. İnandığı dinden dolayı içerideki ve dışarıdaki seküler muhatapları karşısında eziklik ya da kompleks duymayan politik karakter. Seçmenlerinde şu mottoyu hiç unutmadığı izlenimi bırakan bir politik tevazu: “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var.” Kibir büyük küfürdür. Kasımpaşalı, “uzun adam”, “adam gibi adam.” Bu nadir özelliklerine rağmen seçmenleri ve hayranları onu tarihimizin büyük değerleriyle inşa ettikleri hiyerarşide birinci sıra- ya ve zirveye yerleştirmiyorlar: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Alparslan, Osman Gazi, Fatih, Yavuz, Kanuni, Abdülhamit... ve belki daha sonra Recep Tayyip Erdoğan. Kuvvetle muhtemel heykellerini diktirmeyecek, bütün devlet kurumları ve paralara resmini koydurmayacak. Diktatörmüş. Sevsinler! Politik duruşuna karakterini armağan eden şey halkına hayır ve şerrin ne olduğunu gösteren “mürşid” tavrı değil, her durumda “makul” olanı yapmak. Neyin “hayr” neyin “şer” oldu- ğunu yalnızca Allah bilir. Politika “makul” olana başvurmak ve “makul”ü icra etmektir. AK Parti politik hayatımızda “makul”ü temsil eden partidir.

Hz. Muhammed “devlet başkanı” (kılıçlı peygamber miti) mıdır, değil midir? Eğer aynı zamanda “devlet başkanı” ise bir İslam (din devleti) mümkündür. Fakat “devlet başkanı” değilse imkansızdır. Geçmişin ünlü ve uzun soluklu politik tartışması. AK Parti’yi kurarken, Erdoğan ikinci şıkkı benimsemiş ve bu AK Parti’ye iktidar yolunu açmıştır. Çünkü Hz. Muhammed’i; Yavuz Sultan Selim, Bismark, Lincoln ya da Hitler ve Stalin’le aynı kefeye koyan birinci anlayış kabul edilemez. Peygamber “peygamber”dir  ve  kuvvetle  muhtemeldir  ki yaşasaydı  ve  sorsaydık, bize kendisini “peygamber” olarak gördüğünü söylerdi. Kaldı ki bir “din” hem “devlet” hem de “din” olamaz. Çünkü devlet “din” olduğunda artık “devlet” değildir, din de “devlet” olduğunda artık “din” değildir. “Dinin devleti” ile “devletin dini” aynı şeyler olabilir. Din ile devleti özdeşleştirmek, modern yüzyılımızın seküler (sivil) politik dinlerinin (Nazizm, Faşizm ve Sosyalizm gibi total ideolojilerin) insanlığa ihanetidir. Total ideolojiler ya da total dinler insanların mahremiyetini (inanç alanı buna dahildir) rutin, gündelik hayatını da yönetmek isterler. Erdoğan kabul edilmelidir ki daha partisinin kuruluşu aşamasında, kendisini hiçbir zaman “liberal” olarak tanımlamamış olsa dahi kulaklarını liberalizmin “özgürlük” çığlığına açmıştır. “Özgürlük” fikri liberalizmin “hikmet”idir. Türkiye’de ve dünyada Müslümanlara özgürlük, uluslararası emperyal güç kavgaları sahnesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun vatandaşlarına özgürlük.

Osmanlı atalarımız için Ortaçağ’ın dünyasında var olmanın, beka sorununu çözmenin yegane yolu “imparatorluk” sistemiydi. Günümüzde Cumhuriyet’imiz ve muhatabı olan cumhurun bekasını temin etmenin “demokrasi” dışında başka hiçbir alternatifi olmayabilir. Modern zamanların büyük politik tecrübeleri göstermiştir ki kapitalizm alternatifsizdir. Onu yalnızca evcilleştirebiliriz, evimize/memleketimize göre ehlileştirebiliriz. Ortaçağ sistemi Ortaçağ toplumlarına “imparatorluk” sistemi dışında hayat hakkı tanımadı. Günümüz koşullarında dünyada hiçbir toplum kapitalistik/liberal demokrasi dışında kalarak beka sorununu çözemez. Türkiye hiç çözemez.

Ontolojik Milliyetçilik

AK Parti Türkiye’deki dört büyük politik parti arasında “ırk” ya da etnisiteye itibar etmeyen yegane partidir. CHP seküler Türkçü, HDP seküler Kürtçü, MHP de yarı-pagan yarı Müslüman Türkçü bir partidir. Bu partilerin tümü modern ya da doktriner, ırk merkezci, etnisite merkezci milliyetçiliğe bel bağlamış partilerdir. AK Parti on dokuzuncu ve yirminci yüzyılların egemen ideolojisi doktriner, ideolojik “milliyetçiliği” reddeder. Fakat ontolojik milliyetçiliğe hiçbir itirazı yoktur ve benimser. Değil insanlar ve toplumlar, böcekler bile var olma, varlığını koruma savaşı verirler. Beka her durumda ontolojik bekadır.

Bütün “muhafazakar” eğilimli politik partiler gibi AK Parti’nin politik duruşuna hakim rengini armağan eden şey reel politiktir. Jakoben partiler gibi ideolojik projelere göre bir “halk” ya da “millet” yaratma talebinde değildir. O geçmişin/Osmanlı’nın mirası halka da, bu halkın geçmişinin mirası sorunlara da razıdır. Selefiler ve jakobenler gibi sıfırdan yeni bir dindarlık türü inşa etme niyetinde değildir. Temsil ettiğine inandığı toplumu politik ideolojiler ve politik dinlerin boş çerçevelerine sıkıştırmaz, toplumu ve insanı politik ideolojilere indirgemez. Hayat ve toplum ideolojilere hapsedilemeyecek kadar renklidir. Çokluğa/farklılıklara rağmen “birliği” değil çoklukta/farklılıklarla birlikte “birliği” savunur. Ne isek oyuz; Müslümandık, şimdi de Müslümanız. Modern Batı kültürünün ezici tahakkümüne rağmen “ne isek o kalmak, o olmak” istiyoruz. Devletsiz, devletimiz olmaksızın, onun bekasını temin etmeksizin, toplum ve halk olarak bekamızı temin etmemiz imkansızdır. Devletsiz  “hiç” olabiliriz.

AK Parti’nin “Kızıl Elma”sı

AK Parti Türkiye’nin yakın geçmişinde ve şimdisinde “ulus devlet” paradigmasından “imparatorluk” paradigmasına geçişi temsil eder. Türkiye artık yirminci yüzyılın başında zamanın emperyalist güçlerinin dikte ettiği sınırlar içinde kalarak varlığını koruyamaz. Irmak “doğal” yatağına akıtılmalı ve Türkiye imparatorluk vadisinde akmalıdır. Bu Türkiye’nin imparatorluğa “dönüş”ü değil imparatorluğun Türkiye’ye dönüşüdür. İmparatorluk demokrasiler çağında dönüyor, artık “demokratik” olmak zorunda. Partinin lideri bunu bütün dünyanın önünde deklare etmiştir: “Dünya beşten büyüktür.” Dünya “beş imparatorluk ”tan daha büyüktür. Osmanlı’nın ve Müslüman insanlığın dünya sahnesinde temsiline adayız. “2023’te dünyanın ilk on büyük ekonomisinden, ilk on büyük askeri gücünden biri olmak istiyoruz.” AK Parti’nin muhatabı olan halka deklare ettiği “Kızıl Elma” budur.

AK Parti on beş yıllık iktidarının sonunda Türkiye’nin İhvan-ı Müslim’ini Horasan “erenler”i ile buluşmuştur. Her devirde ve her koşulda, kapitalizm çağında, kapitalistik hedonizmin zirve yaptığı bir dünyada, dijital Teknolojinin dine dönüştüğü bir çağda bile Allah’a dönüş mümkündür. Politik partiler bu imkâna teşne olabilir, Allah’a dönüş imkânına sadece katkıda bulunabilirler. Sadece katkıda bulunabilirler.

21 Mayıs'ta ikinci kez AK Partinin başına seçilen Recep Tayyip Erdoğan sabır, azim ve emekle Türkiye’yi bir yol ayrımına taşımıştır. Türkiye yol ayrımındadır. AK Parti politik hamleleriyle Türkiye’de bir “mesnevi” demokrasisi, bir “mesnevi” toplumu inşa edebilir. Suriyeli göçmenler karşısındaki tavrı bunun ipuçlarından biri olarak görülebilir. “Bizde kapılar dışarıya değil içeriye açılır” der Mevlana. Dışarıya doğru açılan kapı “defol”, içeriye doğru açılan kapı ise “ve aleykümselam”dır. AK Parti bu yeni yol kavşağında Türkiye’nin dışarıya açılan kapılarını iptal etmiş, kapıları içeriye doğru açılan bir Türkiye’nin inşasına başlamıştır.

Allah kerimdir!


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası