Adeta postmodern bir “hayat ve ölüm” trajedisine dönüşen Filistin meselesi, 2023’teki yeni katliam halkası ile tekrar küresel gündemin merkezinde. Ancak, bugün, onlarca yıldır olduğu gibi daha çok bir insanlık dramı ile anılan Gazze, ekonomik potansiyeli ile ise daha ziyade Ortadoğu’nun Singapur’u, Akdeniz’in Dubai’si olmayı hak etmektedir.
Şüphesiz 2000’lerden sonra başlayan tam İsrail blokajı, Gazze için önemli bir sorun ve dezavantaj konumunda, ancak Batı Şeria bölgesinin aksine denize komşu Gazze’nin elinde çok büyük fırsatlar da bulunmaktadır. Bu açıdan da çok dar bir bölgede milyonlarca insanın sıkıştığı; ticaret, enerji ve tarım başta olmak üzere önemli fırsatlar barındıran Gazze bölgesi, Ortadoğu’nun Singapur’u veya Akdeniz’in Dubai’si olma fırsatını kaçırmamalıdır.
Gazze Ekonomisi
Gazze ekonomisi ile ilgili güvenilir veriler bulmak oldukça zordur. Uluslararası kuruluşların sunduğu sınırlı veriler de genelde Batı Şeria dahil Filistin’e ilişkin toplam verilerden oluşmaktadır. Ulaşılabilen sınırlı verinin ortaya koyduğu resim ise oldukça düşündürücüdür. Örneğin, yoksulluk yüzde 80’leri bulmaktadır.
İç, dış iş gücü ve mal hareketlerinin önünde ciddi kısıtlamalar bulunan Filistin; dış ticaret engelleri, 5,5 milyonluk nüfus ve zayıf ekonomisi ile göze çarpmaktadır. Filistin’i oluşturan Batı Şeria ve Gazze’nin toplam GSYH’si ise yaklaşık olarak 20 milyar dolar seviyesindedir. 2022’de son açıklanan resmi kişi başı gelir 3 bin 790 dolar iken; trajedinin 2023’teki yeni halkasının da etkisi ile bu rakamların daha aşağı çekilmesi beklenmektedir.
Yeni terör ve şiddet dalgası öncesi 2023’te yüzde 3 büyümesi beklenen Filistin ekonomisi, Filistin Merkezi İstatistik Bürosu’nun (PCBS) verilerine göre, 2023’ün 2. çeyreğinde de beklendiği gibi yıllık yüzde 3 büyüdü. 2020’nin pandemi döneminde ekonomi yüzde 11,3 daralırken, 2021’de yüzde 7, 2022’de de yüzde 3,9 büyüdü. PCBS’nin 2023 istatistiklerine göre ise Gazze bölgesinin Filistin ekonomisine katkısı 2000’lerin başındaki 3’te 1 oranından, 2023 itibariyle 6’da 1’e kadar gerilemiş durumdadır. Gazze’deki kişi başı gelir de Batı Şeria’nın 4’te 1’i ile yarısı arasında telaffuz edilmektedir.
PCBS’nin tahminleri, 2023’teki yeni Gazze işgalinin minimum 500 milyon dolarlık ekonomik zarar getirmesini ve Filistin’de ekonomiyi birkaç puan daraltabileceğini göstermektedir. Konut ve fabrika gibi fiziksel zararların dışında kalan üretim kayıplarının dahi günlük 16 milyon doları bulması beklenmektedir.
Ekonomik ve Finansal Dinamikler
Çoğu mülteci 2,2 milyon insanın yaşadığı Gazze de tıpkı Singapur, Dubai veya Hong Kong örneklerindeki stratejik şehirler gibi küresel dengelerin kritik bir noktasında konumlu, yoğun nüfuslu bölgelerden biridir. 2000’lerden itibaren ise zaman zaman şiddeti artan ekonomik, siyasi ve askeri ablukalar ile ciddi bir baskı dönemi başlamış oldu.
Gazze Şeridi ekonomisi, temelde dış yardımlar ve kamu harcamaları ağırlıklı hizmet sektörü ile tarım, orman ve mobilya, hayvancılık ve balıkçılık sektörleri etrafında şekillenmektedir. Tekstil ve mobilya gibi sınırlı endüstriyel sektörler ile birlikte, zeytin, hurma, meyvecilik, sebze, çiçekçilik ve süt ürünleri gibi temel tarım ve hayvancılık faaliyetlerine odaklanan Gazze, deniz kıyısındaki konumuna rağmen balıkçılık potansiyelini dahi etkin kullanamamaktadır.
Aralıklarla tekrarlanan yıkımlar, askeri harekatlar ve insanlık dramlarının getirdiği tahribat, inşaat sektörünü canlı tutmaktadır. Ancak, inşaat malzemeleri dahil, ciddi oranlarda sekteye uğramış durumdaki elektrik, benzin arzı ve ulaşım altyapısı ile birlikte üretim, ticaret, istihdam, ihracat ve girişimcilik kapasitesi de büyük ölçüde yıkılmış durumdadır.
Zayıf altyapı, su, elektrik ve internete erişim sorunları, güvenlik nedeniyle sermaye ve hammadde ithal edilememesi, sınır ticaretindeki aksama ve engeller ile üretimin ihracatında yaşanan sorunlar, girişimciliğe ve özel sektöre yaşama şansı tanımamaktadır. Filistin’deki şirketlerin yüzde 99’unun küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluştuğu tahmin edilmektedir. Özel sektör eliyle yürütülen ihracatta da son 20 yılda ciddi zayıflık göze çarpmaktadır.
Özellikle de 2006’da HAMAS’ın Gazze’deki yönetimi devralmasını müteakip, sıkılaşan baskılar neticesinde, Gazze ekonomisi çökmenin eşiğine gelmiştir. Tüm bu yapısal ve siyasi sorunların üzerine, 2020’deki pandemi kaynaklı kapanmalar da Gazze ekonomisini ve üretimini tamamen durma noktasına getirmiştir.
2007’den bu yana kara, deniz ve hava ablukası altında tutulan Gazze’de insanların ve malların hareketi de neredeyse tamamen İsrail kontrolüne bırakılmış durumdadır. Örneğin, ihracatın da yüzde 90’ı yine doğrudan İsrail’e yapılmak durumunda kalınmaktadır. Yıllardır süren dış dünyadan izolasyona ek olarak üretim kapasitesi de sık tekrarlanan askeri operasyonlarla büyük ölçüde yıkılırken, var olan üretimin ihracatı ve üretimin devamı için gereken girdilerin ithalatı da ciddi denetim ve engellere tabidir.
Maliye politikasının tamamen İsrail’in kontrolünde olmasına ek olarak; tüm ticarette İsrail şekeline bağımlılık ise para politikasını etkisizleştirmekte ve rekabette dezavantajlar getirmektedir. Bu durum ulusal, bölgesel veya küresel krizlerde politika reaksiyonu geliştirilmesini de tamamen imkansız hale sokmaktadır. Buna ek olarak, istihdamda ve ticarette İsrail ekonomisine aşırı bağımlılık da ek riskler ve belirsizlikler oluşturmaktadır.
Gazze Şeridi’nin insani kayıpları ve zarar gören altyapı ise en kritik sorunlar olarak öne çıkmaktadır. Temel hizmetlerin ve enerji arzının kesilmesi de (su, elektrik, internet, benzin ve ilaç gibi) ekonomik aktivite ile birlikte yaşamı da imkansız hale getirmektedir. Gazze, bugün, temiz su, yeterli enerji, düzgün bir kanalizasyon sistemi veya işler bir sağlık sisteminden de mahrumdur.
Ticaret ve Enerji Denklemleri
Doğu Akdeniz, tarih boyunca, siyasi, ekonomik ve stratejik önemini hep korumuştur. 21. yüzyılda ise bu defa bölgenin zengin enerji kaynakları, denklemlere eklendi. Bölge, bugün, Türkiye gibi bölgesel güçlerin yanında, ABD, Rusya ve AB gibi küresel ekonomik güçlerin de etkin bir mücadele alanı haline gelmiş durumdadır.
Bu anlamda da son dönemler önemli değişim ve dönüşümlere gebedir. Örneğin, ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS), 2010’da yayınladığı bir araştırmada Doğu Akdeniz’de 1,7 milyar varil petrol ve trilyonlarca metreküp doğal gaz kaynağı olduğu bilgisini paylaşmıştı. Mısır ve İsrail’e ait deniz havzalarında bulunan doğal gaz rezervleri ise gözleri tekrar Doğu Akdeniz’e çevirdi.
Elbette, bu rakamları doğru anlamak için şu veri de fazlasıyla önemlidir: Türkiye’nin 2022’deki yıllık doğal gaz tüketimi 57 milyar metreküp seviyesindedir. Bu yeni durum, Türkiye’nin enerji denklemindeki öneminin artacağına da işarettir. Nitekim, son birkaç on yılda, artık sıradanlaşan enerji boru hatları haberleri ve değişen global güç dengeleri ile Türkiye’nin önemi daha fazla gerçeklik kazanmaktadır.
Ortadoğu bölgesi, bir bütün olarak küresel enerji rezervlerinin yüzde 48’ine sahip iken; iki kritik koridordan Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı da küresel ticaretin olduğu kadar, enerji arzının da hayat damarlarından ikisi konumundadır. Türkiye ise enerji denklemlerinde başta Libya ile olmak üzere, İsrail, Filistin ve Lübnan ile de denizden komşudur.
Türkiye küresel ticari dengelerde en güvenli ve en düşük maliyetli rota olarak da öne çıkmaktadır. LNG gibi alternatifler ve Türkiye’yi devre dışı bırakmayı amaçlayan opsiyonlar bir bir terk edilmektedir. İsrail’den, Mısır veya Gazze’den Türkiye’ye uzanacak olası boru hattı projeleri ise sadece tek taraflı gaz taşımakla kalmaz; aynı zamanda fiber-kablolar, içilebilir su, petrol ve elektrik de taşıyarak bölge dengelerine pozitif katkılarda bulunabilir.
Böylesi girişimlerin ekonomik, ticari ve enerji arz güvenliği katkılarının yanında, siyasi katkıları ve bölgedeki ilişkilerde normalleşmeye yönelik pozitif katkıları da fazla olacaktır. Benzer şekilde, Türkiye’nin cari açığının da en önemli sebebi enerji ithalatıdır. Bu tür girişimler, bu yüzden, enerji gibi kritik emtiaların arzı ve fiyatını da kontrol altında tutmaya ciddi katkılar sunacaktır.
Türkiye’nin bir enerji merkezi haline gelmek için uzun süredir ciddi bir stratejisi bulunmaktadır. Bu da Türkiye’nin bir anda enerji politikaları pazarlıklarına dahil bir ülke olması anlamına gelir. Türkiye açısından, özellikle de Lübnan ve devamında Mısır, Filistin ve yeni İsrail yönetimleri ile yapılacak ikili mutabakatlar, ciddi stratejik avantajlar sağlayacaktır.
Filistin’in Gazze Şeridi, Ortadoğu’nun ticari koridorlar açısından da stratejik bir bölgesinde konumlanmaktadır. 2023’te gündemi meşgul eden Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru (IMEEC) da bu denklemlere dahildir. Ancak bu avantaj, çatışmalar, işgal girişimleri ve yaşanan insanlık trajedileri ile birlikte önemli ticari riskleri de beraberinde getirebilir.
Örneğin, İsrail-Filistin çatışması Süveyş Kanalı ve çevresindeki deniz taşımacılığını ve küresel arz zincirinde kopmaları da beraberinde taşıyabilir. Nitekim, Süveyş Kanalı’ndan ticarete yönelik riskler ile ilgili haberler artmaktadır. Bu da zaten zayıf seyreden küresel ticareti daha fazla zayıflatabilir. Artan güvenlik risklerinin, lojistik zorlukların ve arz zinciri kırılmalarının yükselteceği fiyatlar, sigortalama, üretim maliyeti ve taşıma yükleri de beraberinde yeni enflasyonist etkiler getirebilir.
Bu nedenlerle de tıpkı Ukrayna’da devam eden savaşta olduğu gibi küresel arz zincirinde yeni kopmalar yaşanması, limanların ve sınırların kapatılması, mevcut etkin ticari koridorların devre dışı kalması, ek ticari kısıtlamalar veya gümrük vergileri, sigorta maliyetleri ve ticari engellerin küresel ekonomiye etkileri yakından takip edilecektir.
Gazze, Fırsatları İyi Değerlendirmeli
Tüm ekonomik faaliyetleri ve sınır ticareti İsrail tarafından kontrol edilen Filistin yönetiminin (dolaylısıyla da Gazze’nin) ekonomik altyapısı ve ticareti de İsrail’e bağımlıdır. Buna rağmen, paralel veya aynı trendde bir ekonomik büyümeden bahsetmek ise pek mümkün değildir. Bir nevi gümrük birliği ile İsrail sınırları içinde yürütülen ekonomik faaliyetlerin, AB içinde olduğu gibi bir refah senkronizasyonuna yol açtığından bahsetmek ise hiç mümkün değildir.
Ancak, bakir Akdeniz sahilleri, doğal gaz rezervleri ve tarım, zeytincilik potansiyeli ile öne çıkan stratejik bir bölge olarak Gazze’nin (yoğun nüfusu, enerji gücü ve kritik ticari rotalar üzerindeki konumu ile) hem Singapur hem Dubai ile önemli ekonomik potansiyel benzerlikleri bulunmaktadır.
Ticari koridorlar üzerindeki stratejik konumunun yanında, örneğin, kendi Akdeniz MEB’indeki (münhasır ekonomik bölge) gazın çıkarılması durumunda, Katar veya Singapur gibi hızlı bir atılım yapma potansiyeli olan Gazze; ilk fırsatta, ekonomik kalkınmaya da odaklanabilmeli, refah artışını öncelikli hedef edinmelidir. Bu noktada da örneğin, Türkiye ile imzalanabilecek olası bir MEB anlaşması bölge ekonomisine önemli bir ivme kazandıracaktır.
Gazze’nin veya daha genelde de Filistin devletinin, İsrail dışındaki ülkeler ile ticareti, malum ciddi güvenlik ve lojistik engellere tabidir. Bölgedeki güvenlik risklerinin (belki de Türkiye’nin garantörlük çözümü gibi stratejik adımlarla) ortadan kaldırılması ile kalkınmaya, büyümeye ve üretime odaklanabilecek Filistin’in (veya spesifik olarak Gazze’nin), ekonomik potansiyelinin hızla hayata geçirilememesi için herhangi bir sebep bulunmamaktadır.
Tam da bu noktada, Türkiye’nin 2023’teki son çatışmalardan sonra, yeni bir garantörlük sistemi getirme çabaları sürece yeni bir hava katmış durumdadır. Bölgedeki barış ihtimali, yeni bir garantörlük süreci ve huzur ise en az küresel ekonomi kadar, Gazze ve Filistin’in kendisi için de hayati önemdedir.
Gazze’deki nüfusun neredeyse yarısının (PCBS’nin 2023 istatistiklerine göre 2023’ün ilk yarısında yüzde 45’in üzerinde, gençler arasında ise yüzde 50’nin üzerinde) işsiz olduğu ve (UNCTAD verilerine göre) yüzde 80’inin uluslararası insani yardıma muhtaç olduğu Filistin’in; Gazze’nin burada kısaca değinilen ekonomik potansiyelinden etkin yararlanabilmesi hayati ehemmiyet arz etmektedir.
Türkiye gibi bölgesel güçler ve bölge ülkeleri tarafından aktif olarak desteklenen yeni bir kalıcı barış süreci, Filistin’in ve bölgenin kaderini değiştirebilir. Türkiye, Gazze’nin yeniden inşasında da aktif bir rol oynayabilir. Ortadoğu’daki yeni bir barış sürecinin kalıcı hale gelmesi sürecinde garantör rol oynayarak, bölgenin refahına da katkılarda bulunabilir.
Kapsamlı bir RAND analizinin de ortaya koyduğu üzere, öncelikli olarak iki devletli bir çözüm, sayısal olarak da hem İsrail hem Filistin hem de (küresel barış, güvenlik ve arz zinciri etkileri üzerinden) küresel ekonomi için ekonomik olarak da en iyi opsiyon olarak masada durmaktadır. Sonsuza dek sürecek bir savaşın ne Filistinlilere ne de İsrail’e bir faydası görünmemektedir.
Gazze, acıdan ve trajediden ziyade, fırsatlar ile anılmayı; Ortadoğu’nun Singapur’u, Akdeniz’in Dubai’si olmayı hak etmektedir.