Küresel finans krizinden sonra bütün dünya sanayinin ne kadar değerli olduğunu hatırladı. Yüksek işsizlik, artan gelir dağılımı adaletsizliği ve düşük büyüme performansı başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok gelişmiş ülkeyi yerli üretimi destekleme ve küreselleşme dalgasında kaybettikleri fabrikaları tekrardan kendilerine çekme yarışı içine soktu. Sadece gelişmiş ülkeler değil başta Çin ve Hindistan olmak üzere birçok gelişmekte olan ülke de tekno-ekonomik paradigmanın değişim yaşadığı günümüzde küresel rekabette daha iyi bir pozisyon almak için yerli sanayiyi destekleme çabası içinde. Yıllardır doğal kaynaklarının sefasını süren Rusya ve Körfez ülkeleri bile düşen petrol fiyatları sonrasında ekonomik yapılarını çeşitlendirmek için sanayi üretimini teşvik etmenin yollarını arıyor.
Yerli Üretimin Önü Açılacak
Türkiye’nin ekonomik büyüme rakamlarını tekrardan yüzde 5-6 bandına çekmesinin yolu da sanayi üretimini canlandırmaktan geçiyor. Bu durumun farkında olan hükümet sanayide çarkların daha hızlı dönmesi için uygulanacak politikaları şekillendirmeye çalışıyor. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü geçtiğimiz günlerde 77 maddelik Üretim Reform Paketi’ni düzenlediği bir basın toplantısı ile kamuoyuna tanıttı. Reform paketinin temel hedefi sanayicinin üzerindeki mali yükü azaltarak yerli üretimin önünü açmak.
Reform paketi sanayicinin elektrik tüketiminden alınan TRT payının kaldırılması, organize sanayi bölgelerindeki (OSB) yüksek parsel fiyatlarının aşağıya çekilmesi, belediyelerden alınan hafta sonu çalışma izni ruhsatının kaldırılması, üretime ayrılmış binalar için emlak vergisi muafiyeti getirilmesi ve OSB’deki meslek liselerine yönelik desteklerin artırılması gibi maddeleri kapsıyor. İlk başta bakıldığında bu maddeler küçük detaylarmış gibi görünse de işin aslı tam olarak öyle değil. Sanayiciler bu küçük sorunlar alt alta toplandığında kendileri için çok yüksek maliyetlere neden olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalışıyorlardı. Bu sorunlar sanayicinin belini bükerek rekabet gücünü sınırlıyordu.
OSB’lerden alınan arazilerin bedeli ve inşaat maliyetleri, sanayicinin toplam maliyetinin çoğu zaman yarısından fazlasına tekabül ediyor. Sanayiciler Türkiye’deki yatırım maliyetlerinin bazı durumlarda ABD’dekinden bile daha yüksek olduğundan şikayet ediyor. Durum böyle olunca sanayicinin AR-GE yapma, yenilikler peşinde koşma veya kalifiye eleman yetiştirmeye ayıracak bütçesi çok sınırlı kalıyor. Teknoloji ve insana yatırım yapmadığınız müddetçe kızışan küresel rekabet ortamında mücadele etmeniz mümkün değil. Bazı sanayiciler çareyi finansal varlıklarını sanayiden inşaat ve hizmetler sektörüne aktarmakta buluyorlar. Zira bu sektörlerdeki kar fırsatları sanayiye göre daha yüksek. Kaynakların sanayiden bu sektörlere kayması ise bir taraftan verimliliği azaltırken diğer taraftan da işsizliği artırıyor. Zaten meşakkatli bir iş olan sanayi üretiminde sanayicilerin önünü açmadığınız müddetçe ekonomik büyümeyi artıracak ve istihdam sağlayacak yatırımları gerçekleştirebilmeniz çok zor.
AR-GE ve Teşvik Verimliliği
Bu doğrultuda hükümetin açıkladığı Üretim Reformu Paketi sanayicinin önündeki engelleri azaltmak açısından olumlu bir gelişmedir. Bu reform paketinde vaat edilen politikalar hayata geçtiğinde Türk sanayicisinin rakiplerine göre üretimde karşılaştığı dezavantajlardan bazıları ortadan kalmış olacak. Türk sanayicisinin küresel piyasalarda daha rekabetçi hale gelmesi için devletin yapması gerekenler sadece bunlarla sınırlı kalmamalıdır. Son dönemlerde artan AR-GE ve ihracat teşviklerinden alınan verimi artıracak politikalar üzerinde odaklanmak gerekiyor. Teşvikleri herkesi kapsayacak şekilde dağıtmak yerine gelecek vaat eden şirket ve sektörler üzerine yoğunlaştırmak gerekiyor. Teşvikler Doğu Asya örneklerinde görülen “destek ve disiplin” yaklaşımına göre verilmelidir. Teşviklerin bir taraftan en iyilere gitmesi sağlanırken diğer taraftan da teşvik verilen şirketlere belirli hedefler konarak performansları yakından takip edilmelidir. Sanayide böyle bir teşvik politikası izlemek için bakanlıklar ve devlet kurumları arasındaki koordinasyonun artırılması kritik öneme sahiptir.
Sanayi üretimine yönelik verilen teşviklerle ilgili gereksiz bürokrasi mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Bazı durumlarda bürokratik kırtasiye işlerinin çokluğu da sanayicileri canından bezdirmektedir. Eximbank ve KOSGEB gibi kritik kuruluşların kapasitesi hem çalışan insan hem de finansal kaynak bakımından artırılmalıdır. Bununla birlikte TÜBİTAK’ın üniversite-sanayi iş birliğini daha fazla destekleyecek şekilde yeniden yapılandırılması önem arz ediyor.
Sanayiciler nitelikli eleman bulma konusunda belli sıkıntılar yaşıyor. Mevcut reform paketinde OSB’lerdeki endüstri meslek liselerini teşvik etmeye yönelik politikalar yer alsa da sanayicilerden gelen ilk sinyaller bu teşviklerin yeterli olmadığı yönündedir. Meslek liselerindeki eğitim kalitesini artırmak için eğitim kadrosunun güçlendirilmesi ve sanayi üretimindeki son teknolojilerin (siber fiziksel sistemler ve 3 boyutlu yazıcılar gibi) kullanımının gösterilebileceği teknik donanımın liselere sağlanması gerekiyor. Endüstri meslek liselerinde kaliteli eğitim ortamı sağlanamadığı durumda öğrenciler eğitimini aldıkları meslekten soğuyarak daha kolay para kazanabilecekleri hizmetler sektörüne yöneliyorlar. Durum böyle olunca nitelikli eleman eksikliği sanayicinin kronik problemi haline geliyor.
Sanayicilerin en dertli olduğu alanlardan bir diğeri de dış finansmana erişim zorluğudur. Dış finansman imkanlarının çeşitliliğinin az, faizlerin yüksek olduğu Türkiye’de sanayi yatırımlarına uygun dış finansmanı bulmak güç. Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletinde KOBİ’lere sağlanan krediler üretimin artması ve büyümenin hızlanması açısından olumlu bir adımdır. Ancak büyük sanayi yatırımlarının gerçekleşmesi için daha geniş dış finansman olanaklarının sunulması gerekmektedir. Mevcut durumda büyük yatırımlar için Türkiye’de bulunabilecek dış finansman kaynakları sınırlı olduğu için şirketler dışarıdan borçlanmak zorunda kalıyor. Bu da dış şoklara karşı Türkiye ekonomisinin kırılganlığını artıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Hükümetin dış finansman olanaklarının çeşitlendirilmesine yönelik yapacağı çalışmalar bir taraftan Türk şirketlerinin dış borç eğiliminin azalmasını diğer taraftan da ekonomik büyümenin canlanmasını sağlar.
Türkiye’nin orta ve uzun vadeli ekonomik hedeflerine ulaşabilmesinin yolu yerli ve yenilikçi bir bakış açısıyla sanayiye dinamizm kazandırmasından geçiyor. Bunun için cesur, dertli ve vizyon sahibi sanayicilere ihtiyaç olduğu kadar onların önünü açacak sanayi politikalarına da gerek var.