Kriter > Dış Politika |

Filistin’de Netanyahu’nun Seçim Ayarlı Saldırıları


İsrail’de yarışan partilere bakıldığında Filistinliler adına bir felaket manzarası görülüyor. İsrailli seçmen bu vaatleri inceleyip hangi katil daha çok Filistinli öldürecek, hangisi daha çok Filistin toprağı gasp edecek, ona göre kanaat getirip oyunu kullanacak.

Filistin de Netanyahu nun Seçim Ayarlı Saldırıları

12 Kasım gecesi İsrail timi Gazze’ye sızdı. Kadın askerlerin de olduğu timin üyeleri kılık değiştirmiş, giydikleri kıyafetlerle Filistinli imajı vererek kendilerini kamufle etmeyi amaçlamışlardı. Hamas’ın silahlı kanadı İzzettin Kassam Tugayları’nın komutanlarından birine suikast yapacaklardı. Operasyon Filistinliler tarafından deşifre edilince çatışma çıktı. İzzettin Kassam komutanı Nur Bereket ile toplam 7 Filistinli hayatını kaybetti. Buna karşın İsrail timinin komutanı da öldürüldü. Timin geri kalan üyeleri ise kaçarak Gazze’yi terk etti.

Erken Seçimin Fitili Ateşlendi

Ortada deşifre edilmiş bir operasyon vardı. İsrail Başbakanı Netanyahu ise Fransa’daydı. Netanyahu’nun olup bitenden haberdar olmadığı, son anda operasyonu öğrendiğini söyleyenler oldu. Ondan gizli bir operasyon mu yapılmıştı belli değil ama Netanyahu o gece Fransa programını yarıda kesip İsrail’e döndü.

Ertesi akşam Hamas ve İslami Cihat, İsrail’e yönelik şimdiye kadarki en sert misillemeyi başlattı. Tel Aviv dahil birçok şehre 300’den fazla roket atıldı, Demir Kubbe savunma sistemi etkisiz kalmıştı. İsrail’in her tarafında sirenler çalıyordu. Filistinlilerin roketlerinin bir kısmı Demir Kubbe’yi geçip hedeflerine ulaşmıştı. İsrailliler için kabus gibi bir geceydi.

Misillemeye yanıt verilse de yaşanan korku atmosferi siyasi krize yol açmıştı. İsrail halkı tepkiliydi. “Gazze’yle başa çıkamıyorsunuz” söylemiyle hükümeti topa tutan gösteriler başladı. Hemen peşinden Savunma Bakanı Avidgor Lieberman istifa etti. Eğitim Bakanı Naftali Bennett ile Adalet Bakanı Ayalet Shaked’in istifaları ise son anda önlendi. Çatırdayan koalisyon hükümetinin dağılması an meselesiydi.

Gazze nedeniyle Netanyahu’yu protesto edenlerle askerlik yasasına tepki gösteren Haredi Yahudilerinin eylemlerinin artması üzerine Netanyahu “Madem yasaları geçiremiyoruz, o zaman seçime gidelim” diyerek 24 Aralık’ta erken seçim kararı aldı.

Seçimlerde Gazze Konusu

Gazze, İsrail’in gözünü diktiği bir yer. 2005 öncesi Yahudi yerleşimlerinin de olduğu Gazze kısmen ablukadaydı. Yahudilerin tahliyesinin ardından 2006 itibarıyla tam ablukaya geçildi. İsrail gönül rahatlığıyla Gazze’yi bombalasa da Hamas ve İslami Cihat gibi direniş hareketlerinin roketli misillemeleri her defasında İsrail’in canını yaktı.

Gazze’de yüzlerce Filistinli katledilse de bir İsrail askerinin kaçırılması ya da bir İsraillinin ölümü İsrail tarafında her zaman için çok daha büyük etki yapıyor. Bu nedenle “Gazze’yi yok edelim” hatta “Atom bombası atalım da komple ortadan kaldıralım” diyen İsrailli bakanlar bile çıkabiliyor.

İsrailliler için Gazze’nin sindirilmesi çok önemli. Sık sık katliam operasyonları yapılsa da engellenemeyen direniş can sıkıyor. Operasyonlar maliyetli, üstelik can kaybı ve yaşanan korku da cabası. Gazze’ye yönelik topyekun, tüm sorunu ortadan kaldıracak formülleri savunanlar ve “Madem Gazze meselesini silahla çözemiyoruz o halde diplomasiyi kullanalım” diyerek Hamas’la müzakerelere dahi sıcak basan iki kesim var.

Mescid-i Aksa Saldırıları

9 Nisan’daki seçimde en az Gazze kadar hatta bundan da önemli bir argüman daha var: Kudüs. 18 Şubat 2019’da Mescid-i Aksa’nın Rahmet Kapısı’nın demirliklerine zincir vuruldu. Filistinliler zinciri kırınca olay çıktı. İsrail polisi olayları bahane edip o gün Mescid-i Aksa’ya çıkan tüm kapıları kapattı. Sonra Mescid-i Aksa yeniden ibadete açıldı. Böylece 2003’ten bu yana kapalı tutulan Rahmet Kapısı’nın girişindeki medrese de Filistinlilerin direnişiyle ibadete açıldı.

Filistinlilerin tekbirlerle Rahmet Kapısı’na girişi ve orada Cuma namazı kılmaları seçim öncesi İsrail’de aşırı sağcıların dikkatlerini Mescid-i Aksa’ya yoğunlaştırdı. Rahmet Kapısı Kudüs şehrinin kapılarından biri ve aynı zamanda direkt Mescid-i Aksa’ya da açılıyor. Kapının dış tarafı yüzyıllardır kapalı, önünde bir de Müslüman mezarlığı var. Kapının iç tarafı ise Mescid-i Aksa’nın avlusuna çıkıyor. Büyükçe bir giriş kapısı olduğundan altında bir de tarihi bir medrese var. Filistinliler 2003’ten bu yana kapalı tutulan o medreseyi on altı yıl sonra yeniden açtı.

Rahmet Kapısı Yahudiler için de çok önemli. Çünkü inançlarına göre Mesih Zeytin Dağı’ndan yeryüzüne inecek ve tam Zeytin Dağı’nın karşısındaki Rahmet Kapısı’ndan Kudüs şehrine ve dolayısıyla onların tanımladıkları adıyla Tapınak Dağı’na girecek. O kapı Mesih gelene kadar kapalı tutulmalı. Filistinlilerin kapının iç tarafını açmaları bile aşırı sağcıların tepkisine yol açtı. Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün her karış toprağı Müslümanlar için vazgeçilmez değerde. Ancak Siyonistlerin de dini açıdan burayı kullandıkları yıllardır biliniyor.

Netanyahu yönetimi bugün Rahmet Kapısı’nın açılmasına sessiz kalsa da Mescid-i Aksa’nın kapıları keyfe keder şekilde kapatılabiliyor. 29 Eylül 2000’de dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’nın avlusuna girince Filistin’de İkinci İntifada başlamıştı. Yani bundan on dokuz yıl önce bir Siyonistin Müslümanların ilk kıblesine girmesi intifada sebebiydi.

Netanyahu’nun İşgalleri

Netanyahu’nun ikinci başbakanlık dönemi 2009’da başladı. İsrail Başbakanı 2012’de Mescid-i Aksa’ya yönelik yerleşimci grupların hatta sonrasında milletvekillerinin provokatif baskınlarına izin verdi. 2012’de başlatılan bu süreçte gelinen nokta Müslümanlar için çok düşündürücü. Çünkü artık her gün sabah saatlerinde Siyonist gruplar işgal altındaki Mescid-i Aksa’ya düzenli şekilde girip ibadet edebiliyorlar. Netanyahu’nun Mescid-i Aksa ihlalleri bunlarla da sınırlı değil.

14 Temmuz 2017 Cuma İsrail polislerine saldırdıkları iddiasıyla 3 Filistinli Cuma namazı öncesi Mescid-i Aksa’nın avlusunda katledilmişti. O gün Mescid-i Aksa kapatılmış ve yaklaşık yarım asır sonra ilk kez Cuma namazı kılınamamıştı. Sonrasında Mescid-i Aksa ibadete açıldı ancak kapı girişlerine x-ray cihazları konulmuştu. Filistinliler bunun anlamını biliyordu zira bir benzeri el-Halil kentindeki Hazret-i İbrahim Camii’nde vardı. Camiye çıkan kapılara x-ray cihazlarının konulması bir sonraki adımda Mescid-i Aksa’nın yarısının sinagoga çevrilmesi sürecini başlatabilirdi. Bu nedenle üç hafta süren direniş başlatıldı ve sonunda x-ray cihazları kaldırıldı ancak İsrail’in istediği zaman Mescid-i Aksa’nın kapılarına kilit vurabilme “hakkı” kalıcı hale gelmişti.

Farklı tarihlerde yaşanan olaylarla Netanyahu yönetimi sadece Filistinlilere değil tüm İslam alemine “Mescid-i Aksa’nın anahtarı bende; ister açarım, ister kapatırım; buranın hakimi benim” diyor. Bu mesaj aslında sadece Müslümanlara değil Yahudilere de veriliyor. Netanyahu 2012 sonrası Mescid-i Aksa’yı Yahudi ibadethanesine çevirme yolunda daha önce kimsenin atamadığı adımları attı. Özellikle aşırı sağcılara karşı “Bunun kıymetini bilin” mesajını her fırsatta veriyor.

İsrail saldırılarından sonra Gazze’de harabeye dönen bir mahalle

Trump’ın Hediyeleri

Netanyahu’nun Kudüs konusundaki kazanımlarından hiç şüphesiz en değerlisini ABD Başkanı Trump verdi. Trump 6 Aralık 2017’de uluslararası hukuku hiçe sayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. 14 Mayıs 2018’de Kudüs’te ABD Büyükelçiliği açıldı.

Seçim sürecinde Netanyahu ve ailesinin başı yargıyla bir hayli dertte olsa da Trump’ın Kudüs’ten sonra bir de Golan hediyesi geldi. Netanyahu bir süredir ABD başkanının 1967’den bu yana İsrail işgalinde tutulan Suriye’deki Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanımasını talep ediyordu. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’dan da bunu resmen rica etmişti. Nitekim Trump o ricayı kırmadı ve 22 Mart’ta “Artık vakti geldi” diyerek Golan’ın İsrail’in egemenliğinde olduğunu duyurdu.

Uluslararası hukuku yine ayaklar altına alsa da Trump’ın Golan armağanı Netanyahu’nun İsrail kamuoyundaki prestiji açısından büyük değer taşıyor. İsrail’in bölgesel güvenliği, su kaynakları, Yahudilerin dini değerleri noktasında Golan’ın Netanyahu döneminde İsrail’e ait bir yer olarak tanımlanması seçim sürecinde Netanyahu adına büyük fark oluşturdu.

İsrail başbakanının seçime giderken sık sık Türkiye’yi ve Başkan Erdoğan’ı hedef alan açıklamalar yapması, Gazze’ye yönelik saldırıları artırması, Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinden Yahudi toplumuna “Bakın Müslümanların en kutsal mabetlerinden birini artık sinagog gibi kullanabiliyorsunuz” mesajları Netanyahu’nun artılarından. Eksisi ise karısı ve oğullarının da dahil olduğu yolsuzluk soruşturmaları.

Netanyahu’nun On Yılı

Netanyahu 2009’daki ikinci başbakanlığına kanlı Gazze saldırılarının hemen sonrasında başlamıştı. Yaklaşık on yıllık iktidarı boyunca Kasım 2012, Haziran-Ağustos 2014 olmak üzere Gazze’ye yönelik iki büyük katliam gerçekleştirdi.

Gazze’de 30 Mart 2018’de başlayan “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterilerinde askerleri sınıra mevzilendirip Filistinli gazeteci, hemşire, çocuk, yaşlı kim varsa hepsine yönelik “katliam” emri verdi. Sadece Gazze sınırında açılan ateş sonucu 250’den fazla Filistinli şehit edildi. Kara ve denizden abluka altında olan Gazze, Netanyahu döneminde bir de deniz sınırına duvar örülmek suretiyle iyice hapsedildi. Netanyahu Kudüs ve Batı Şeria’da da Filistinlilere zulmüne devam etti.

2014’te Üçüncü İntifada başlayacak endişesiyle “sıfır tolerans” adını verdiği kararla sadece Filistinli direnişçileri öldürmekle kalmadı, direnişçilerin aile üyelerini göz altına aldırıp evlerini de yıktırdı. Eylül 2015’te Kudüs’te başlayan sivil eylemleri durdurabilmek için yüzlerce Filistinliyi katlettirdi.

2017’de Kudüs’teki ezan yasağı Netanyahu döneminde çıkarıldı. Yasa gereği cami minarelerinden mikrofonla ezan okunmamasının önü açıldı. İsrail bu yasayı çıkarsa da gelen tepkiler üzerine kenara koydu ancak Kudüs’te minare mikrofonlarının seslerinin kısılması dayatıldı. 2018’de Yahudi Ulus Devleti Yasası çıkarıldı. Irkçı yasa Filistinlilerin Filistin topraklarından sürülmesini resmileştirdi.

Trump’la Filistin’in tamamen imhasını öngören “Yüzyılın Anlaşması” da bu dönemde ortaya çıktı. Batı Şeria’daki yerleşimlerin yasal hale getirilmesi de Netanyahu döneminde kanunlaştırıldı. Birleşmiş Milletler’in (BM) kendi topraklarında “mülteci” ilan ettiği Filistinlilere verdiği eve dönüş hakları da Netanyahu döneminde gasp edildi. BM’nin Gazze’deki ofisleri kapatıldı.

Kudüs’te ev yıkımları Netanyahu döneminde daha da arttı. Kudüs’te bir Filistinlinin yaşaması neredeyse imkansız hale getirildi. Öyle ki Batı Şeria ile Kudüs’ü birbirinden ayıran utanç duvarına Netanyahu yeni duvarlar ekledi. Kudüs’te Cebel-i Mukebbir semti gibi birçok yere duvarlar örüldü.

Peki ya Diğerleri…

Tüm bunlar İsrail seçimlerinde belirleyici unsurlar olarak göze çarpıyor. Ancak diğer siyasilere bakınca da Netanyahu’dan daha azını vadeden yok gibi. Mesela Netanyahu’yu en çok zorlaması beklenen isimlerin başında eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz geliyor. Gantz’ın Yair Lapid’le ittifakı var. 2014 Gazze katliamları sırasında genelkurmay başkanı olan Gantz seçim kampanyasına “Gazze’yi taş devrine çevirmiştim, Gazze’de bin 364 Filistinli öldürdüm” temalı filmlerle başladı.

Adalet Bakanı Ayalet Shaked 2014 saldırıları sırasında “Filistinli kadınları öldürelim ki çocuk doğuramasınlar” sözleriyle ön plandaydı. Seçim sürecinde “Faşizm” adı verilen bir parfümün reklam filminde rol aldı, Faşizm parfümünü sıkıp “Demokrasi kokuyor” diyerek seçmen karşısına çıktı.

“Batı Şeria’yı ilhak edelim” diyen Naftali Bennett de, 1994 Hazret-i İbrahim Camii katliamını gerçekleştiren terörist Kahan grubunun bugünkü temsilcileri de, Filistin devleti diye bir ibareye dahi tahammül edemeyenler de seçimde yarışacak. Siyasiler ve söylemlerine tek tek bakıldığında Filistinliler adına bir felaket manzarası görülüyor. İsrailli seçmen bu vaatleri inceleyip hangi katil daha çok Filistinli öldürecek, hangisi daha çok Filistin toprağı gasp edecek, ona göre kanaat getirip oyunu kullanacak.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası