Kriter > Siyaset |

İklim Krizi ve Türkiye


Akdeniz kuşağı küresel ısınma ve iklim değişikliğinden en fazla zarar görecek bölgeler arasında ilk sıralarda. Akdeniz’de yer alması nedeniyle Türkiye de iklim krizinden en fazla etkilenmesi beklenen ülkeler arasında yer alıyor. Bilhassa son yıllarda tecrübe ettiği aşırı hava olayları, kuraklık, sel baskınları, orman yangınları ve artan kirlilik gibi küresel ısınma ile doğrudan bağlantılı gelişmeler, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda hızlıca eyleme geçmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor.

İklim Krizi ve Türkiye

Son yıllarda en fazla tartışılan uluslararası gündem maddelerinden biri hiç kuşkusuz iklim değişikliği ile mücadele. Küresel ısınmanın hızla artması, iklim değişikliğini ve beraberindeki riskleri güçlendiriyor. Son yıllarda kuzeyden güneye, doğudan batıya dünyanın pek çok noktasında artan ekstrem hava olayları, politika yapıcıları ve karar alıcıları iklim değişikliği krizini daha ihtiyatlı düşünmeye itiyor. Bilim insanları durumun tersine çevrilmesinin mümkün olmadığını vurgularken, sürecin yavaşlatılabileceğine dikkat çekiyor. Peki, iklim değişikliği nasıl bu noktaya geldi?

 

İklim Değişikliği Sahiden Kriz mi?

Atmosfere karbondioksit, metan ve azot oksit gibi sera gazlarının yüksek miktarlarda salınması hava, su ve kara sıcaklıklarını artırmakta ve küresel ısınmaya neden olmaktadır. İklim değişikliği ise küresel ısınmanın neden olduğu ısınmanın yanı sıra eriyen buzulları, okyanus ve denizlerde değişen su seviyelerini, şiddetli ve düzensiz yağışları, fırtınaları ve kuraklığı ifade eder. Günümüzde küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının salımı büyük ölçüde insan eylemleri kaynaklıdır ve doğal süreçlerin etkisi oldukça sınırlıdır.

Sanayi Devrimi ağırlıklı olarak Batılı ülkelerin başını çektiği endüstrileşme yarışını başlatmış, birbiri ardına sanayileşen ülkeler, günümüz zenginlik ve gelişmişlik seviyelerine kapı aralayan bir çağa geçiş yaparken fosil yakıt bağımlılığı ortaya çıkmıştır. Değişen üretim süreçleri; sanayi üreticilerinin kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil enerji kaynaklarını yüksek miktarda kullanımını ve sera gazı salımı artışını beraberinde getirmiştir; 1850’lerde 1 milyar tona yakın olan karbon dioksit emisyon miktarı 2019’da 35 milyar tona ulaşmıştır (Grafik 1).

Grafik 1. Bölgelere Göre Küresel Karbon Dioksit Salınımı (1750-2019, Milyar Ton)

Yüksek emisyonlar nedeniyle sıcaklık da giderek artmakta, iklim değişikliği kaynaklı riskler daha tehdit edici bir hal almaktadır (Grafik 2). Yoksulluk artışı, gıda güvensizliği, sağlık sorunları, su kıtlığı, altyapı hasarı, eşitsizlikler, ekosistemlerin yok olması, biyoçeşitliliğin azalması ve çatışmalardaki artış günümüzde insan hayatını giderek daha fazla etkiler durumdadır.

Grafik 2. Sanayi Öncesi Döneme Kıyasla Küresel Sıcaklık Artışı (Santigrat Derece)

Dahası, anormal soğuk ve sıcak hava dalgaları, şiddetli yağışlar, fırtına ve hortumlar, orman yangınları ve sel baskınları giderek daha sık görülmekte ve yaşam koşullarını son derece olumsuz etkilemektedir. Söz konusu risklerin ve tehditlerin önüne geçilebilmesi küresel ısınmanın yavaşlatılmasına bağlıdır. Ancak mevcut durum ülkelerin bireysel çabalarını aşmış durumdadır. Isınma hızını azaltmanın ve iklim değişikliği ile mücadele etmenin yolu hükümetlerin bir araya gelerek kolektif eyleme geçmesidir.

Günümüzde iklim değişikliği ile mücadeleye küresel ölçekte öncülük eden aktör Birleşmiş Milletler’dir (BM). BM çatısı altındaki ilk somut adım 1992 tarihli İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) ve sözleşmeye bağlı Genel Sekreterliğin oluşturulmasıdır. Bugün 197 ülkenin taraf olduğu UNFCCC 1997’de imzalanan Kyoto Protokolü’ne ve 2015 tarihli Paris İklim Anlaşması’na da öncülük etmiştir; UNFCCC her iki antlaşmanın da ana antlaşması niteliğindedir. Aradan geçen yaklaşık 30 yıla karşın UNFCCC hala çok sayıda gelişmiş ve gelişmekte olan ülke için iklim değişikliği ile mücadelede kaynak olmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan 2019 tarihli Yeşil Mutabakat da AB’nin iklim değişikliği ile mücadele yol haritasını oluşturmaktadır.

 

İklim Değişikliği ile Mücadele Yolları

Bilim insanları iklim değişikliğinin geri dönülemez bir noktada olduğu konusunda ısrarcıdır. Her ne kadar bazı lobiler, iklim değişikliğini periyodik olarak dünyanın karşı karşıya kaldığı doğal bir durum olarak nitelendirse de bugün yaşanan olağan dışı afetler son derece büyük bir krizin yaklaştığını gösteriyor. Geri döndürülmesi mümkün olmayan bu sürecin yavaşlatılması için ise insanoğlunun yapabilecekleri uluslararası kamuoyu ve BM tarafından şu şekilde listelenmiştir:

  • yenilenebilir enerji kaynakları, nükleer enerji gibi kaynaklardan yararlanarak düşük karbonlu elektrik üretimi
  • ulaşım, sanayi üretimi gibi çok sayıda fosil enerji yoğun sektörde elektrik enerjisi kullanımının hızlandırılması
  • elektrik depolama teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
  • mümkün olan her alanda enerji verimliliğinin artırılması

Bütün bu adımlar, açıkça belirtilmemekle birlikte fosil yakıtların kullanımının sonlandırılmasını da gerektiriyor. Dünya genelinde çok sayıda ülke yenilenebilir enerji kullanımını artırmaya çalışırken Almanya’nın başını çektiği bazı Avrupa ülkeleri kömür tüketimini sonlandırmayı hedefliyor. Ancak Almanya dahil çok sayıda ülke, halen kömürden elektrik üretimini sürdürmekte ve dünya genelinde de kömür ve doğalgaz yakıtlı termik santraller inşa edilmeye devam ediyor.

 

Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele

Hükümetlerin iklim değişikliği konusunda bilgilendirilmesi amacıyla kurulan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne göre Akdeniz kuşağı küresel ısınma ve iklim değişikliğinden en fazla zarar görecek bölgeler arasında ilk sıralarda. Akdeniz’de yer alması nedeniyle Türkiye de iklim krizinden en fazla etkilenen ve etkilenmesi beklenen ülkeler arasında. Bilhassa son yıllarda tecrübe ettiği aşırı hava olayları, kuraklık, sel baskınları, orman yangınları ve artan kirlilik gibi küresel ısınma ile doğrudan bağlantılı gelişmeler, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda hızlıca eyleme geçmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor.

Tablo 1. Yenilenebilir Kaynaklı Kurulu Gücün Türkiye Toplam Kurulu Gücü İçindeki Payının Yıllar İtibariyle Gelişimi (2000-2020, MW)

Esasında Türkiye, 2000’lerin başından bu yana enerjiden şehirciliğe, tarım ve ormandan sanayiye pek çok alanda geliştirdiği politikalar, koyduğu hedefler ve hayata geçirdiği projelerle küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak için adımlar atıyor. Toplam kurulu gücün içinde yenilenebilir enerji kurulu gücünün 2000’den bu yana artarak, toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 52’sini oluşturması bunun en somut örneği (Tablo 1).

2017’de başlatılan Sıfır Atık projesi, iklim değişikliği ile mücadele için geliştirilmiş öncü projelerden biri. İsrafın engellenmesi, kaynakların verimli kullanılması, atık oluşturan süreçlerin gözden geçirilerek atık oluşumunun önlenmesi veya mümkün olduğunca azaltılması Sıfır Atık projesinin temel hedefi. Atıkların oluşması halindeyse ayrıştırılması ve geri dönüşüme kazandırılması da atık yönetiminin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için oldukça önemli. Projenin hayata geçirilmesiyle Türkiye 3 yıl gibi bir sürede geri dönüşüm oranını yüzde 13’ten yüzde 20’nin üzerine çıkarmış, bu sayede 315 milyon kilovatsaat enerji, 345 milyon metreküp su, 41 milyon metreküp depolama alanı tasarrufu sağlanmıştır. Hepsinden önemlisi, 2 milyar ton sera gazı salınımının da önüne geçilmiştir.

Görsel 1. Sayılarla Sıfır Atık (2017-2020)

Ormanlar iklim değişikliği ile mücadelede büyük rol oynamaktadır. Karbon yutma özelliği sayesinde ormanlar karbondioksiti oksijene çevirerek sera gazı emisyonlarının azaltılmasını sağlamaktadır. Türkiye de 2000’lerin başından bu yana orman varlıklarını artırmak için çabalamaktadır. 2000’de yaklaşık 20 milyon hektar olan orman alanları 2020’de 23 milyon hektara ulaşmıştır. Yangınlar sonucu kaybedilen ormanlık alanlar da büyük ölçüde ağaçlandırma çalışmalarıyla geri kazanılmaktadır.

Paris Anlaşması

İklim değişikliği ile mücadelesini bireysel çabalarıyla yürütmekle kalmayan Türkiye uluslararası anlaşmalara da taraf olmaktadır. 1992 tarihli UNFCCC, 1997 tarihli Kyoto Protokolü ve 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’na ilk imza atan ülkeler arasında yer alan Türkiye bugüne dek yapısal bazı problemler nedeniyle anlaşmaları yürürlüğe almamıştır. Ancak son yıllarda yürütülen başarılı diplomasi ile problemlerin çözümüne yönelik adımlar atmıştır. Bu sayede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 21 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda ifade ettiği üzere önümüzdeki günlerde Paris İklim Anlaşması TBMM’nin onayına sunulacaktır. AB aday ülkesi ve Gümrük Birliği üyesi olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlamakla da yükümlü olan Ankara, geçtiğimiz Temmuz’da Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı yayınlamıştır. OECD kurucu ülkelerinden biri olması nedeniyle uzun yıllar iklim değişikliği ile mücadelede finansman sağlaması gereken ülkeler arasında yer alan Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında yer aldığı vurgusuyla yeşil finansmana olan ihtiyacını her fırsatta vurgulamaktadır. Günümüzde Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele çabalarının hızlandırılması için uluslararası finansman yardımlarının edinilmesi Ankara’nın en önemli gündem maddeleri arasında yer almaktadır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası