Kriter > Medya Kritik |

Avrupa’dan CHP İttifakına Açık Destek


Avrupa 24 Haziran’ı yakından takıp ediyor. Elinden geldiğince Erdoğan karşıtlığı yapıyor ve muhalif adayların Avrupa’da parlaması için çabalıyor.

Avrupa dan CHP İttifakına Açık Destek

Yaklaşık beş, altı yıldır Türkiye’de olup biten her olayın Batı kamuoyu tarafından yakinen takip edilmesi ve bu gelişmeler karşısında aktif bir pozisyon alınarak hareket edilmesi, olağan ve alışagelmiş bir hal aldı. Nitekim 24 Haziran’da gerçekleşmesi kararlaştırılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleriyle birlikte başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupalı siyasilerin ve medya temsilcilerinin artan bir ilgisinden de bahsetmek mümkündür. Bu süreçte Avrupa’nın 24 Haziran karşısındaki yaklaşımı veya beklentisini daha iyi anlayabilmek adına bilhassa dört hususun öne çıktığı söylenebilir:

Bunlardan ilki, başta Almanya olmak üzere, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde hükümetlerin AK Parti’li siyasilerin seçmenle buluşmalarını engelleme çabalarıdır. Bu çerçevede yasal genelgeler vasıtasıyla ilgili ülkelerde Türk vatandaşlarına yönelik seçim kampanyası yürütülmesi veya bir diğer ifadeyle Türkiye’den gelen siyasetçilerin etkinlikleri yasaklanmıştır. 16 Nisan referandumundan bu yana sergilenen engellemelerin fiilen yalnızca AK Parti’li siyasilere yönelik uygulanması ise tepki çekmektedir. AK Parti etkinliklerine müsaade edilmezken muhalefet partileri, Alman siyasi partilerinden -örneğin CHP Almanya Sosyal Demokrat Partisi SPD’den ve HDP de Yeşiller ve Sol Parti’den- destek görmektedir. Bu bağlamda özellikle HDP’nin Köln’de gerçekleşen bir açık hava mitingine ve Almanya’da terör örgütü PKK yapısıyla ülkenin her yerinde salon toplantıları yapılmasına izin verilirken, Almanya’da resmi bir dini cemaat statüsüne sahip AABF tarafından da HDP etkinliklerine ev sahipliği yapılmaktadır.

Seçim etkinliklerinin yasaklanması yanlışlığı ve bu yasakların icrası konusundaki çifte standartların yanı sıra üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, yukarıda zikredilen engellemelerden mütevellit Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da düzenlediği ve Avrupalı Türkleri bir araya getiren etkinliğin Avrupa basını ve siyasetince ele alınış şeklidir. 20 Mayıs’ta düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onur konuğu olarak katıldığı etkinlik Avrupa basınında negatif bir dille haberleştirilmiştir. Ancak Türk tarafının Avrupa’nın kalbindeki bu manevrası karşısında yapılacak pek bir şeyin olmadığı gerçeğiyle de yüzleşilmiştir. Genel olarak Ankara’nın Balkanlarda artan etkisine işaret eden ve bunu ciddi anlamda sorunsallaştıran bilhassa Avusturya basını, Türkiye’nin bu hamlesiyle birlikte Bosna’ya yönelik olası bir AB sürecinde iyilik yapmadığına da işaret etmiştir. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupalı Türklere yönelik sarf ettiği “Yaşadığınız ülkelerde siyaset yapın, parlamentolara girin” mealindeki sözlerinin, Almanya’nın ırkçı partisi AfD’nin lideri Alice Weidel tarafından “Erdoğan Alman parlamentolarının istila edilmesi çağrısında bulunuyor. Demokrasimiz Türk istilasından korunmalı” şeklinde de suiistimal edildiği görülmektedir.

Avrupa Basınından Muhalefete Destek

24 Haziran seçimlerinin Avrupa’da ele alınış şekline ilişkin üçüncü husus ise AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Erdoğan karşısında takınılan kolektif pozisyonla ilgilidir. Buna göre muhalefet partilerinin adayları -zaman zaman Türk sosyolojisine tamamen aykırı istikametteki beklentilerden kaynaklı- olumlu bir dille öne çıkarılmaktadır. Örneğin, yazılı ve görsel basında Türkiye’deki tüm muhaliflerin kolektif bir şekilde AK Parti ve Erdoğan’a yönelik bir araya gelebilmiş olduğuna, yani bunun başarılabildiğine vurgu yapılmaktadır. Bu çerçevede sıklıkla Erdoğan’ın yenilgiye uğratılmasının en temel hedef olduğuna işaret edilmektedir. Fakat muhalefetin kendi içerisinden bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmakta zorlandığına neredeyse AK Parti kökenli bir aday için parti tabanlarını karşılarına almak üzere olduklarına değinilmemektedir. Ayrıca ana muhalefet partisinde sekiz yılda sekiz seçim kaybetmiş bir liderin genel başkanlık koltuğunu bırakmamak pahasına cumhurbaşkanı adaylığından çekindiğine ise neredeyse hiçbir platformda dikkat çekilmemektedir. Fransa medyasında Le Point dergisinin Mayıs’ın son haftalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “diktatör” diyerek dergi kapağında yer vermesi de Fransız ve Batı basınının alışagelmiş hakaret içerikli yayın geleneğini de yine gözler önüne sermiştir. Esasen muhalefetin stratejik ve bütüncül bir yol haritasının olmadığı, tamamen taktiksel motivasyonlarla hareket etmeye mecbur olduğu gerçeği de görmezden gelinmektedir.

Avrupa'dan CHP İttifakına Açık Destek

Medyanın pozisyonuyla irtibatlı bir diğer husus ise, Meral Akşener veya Muharrem İnce profillerinin Avrupa’da özellikle öne çıkarılmaları ve AK Parti iktidarına “bu defa” seçimleri kaybettirme beklentisidir. Söz konusu cumhurbaşkanı adaylarının Avrupa basınında kendileriyle ilgili çıkan bu haberler karşısında şaşkınlık ile gurur arasında gidip gelen ruh hallerinin yanı sıra ilginç bir şekilde muhalefet adaylarından övgüyle bahsedilmekte ancak Avrupa değerleriyle uyumlu olmayan söylemleri görmezden gelinmektedir. Böylelikle, genelde milliyetçi karşıtı bir tutum benimseyen Avrupa siyaseti ve medyasının, Akşener’i övgülerle öne çıkarması, Suriyeli sığınmacılar konusunda Alman AfD’den farksız bir pozisyona sahip olan CHP’li İnce’nin eleştiri olmaksızın desteklenmesi ve hatta normal şartlarda “İslamcı” diye eleştirilen Saadet Partisi’nin dahi parlatılması, tek bir hedefe odaklanıldığı gerekçesiyle makul görülmektedir. Ancak seçimlerdeki çeşitliliğe sebep olan, siyasi sistemde bu denklemin oluşmasına vesile olan siyasi hareketin katkısına değinilmemekte, adeta görmezden gelinmektedir.

Türk Futbolcular Üzerinden Yıldırma Çabaları

Dördüncü husus ise özellikle Almanya örneğinde dikkat çeken, Türkiye’deki seçimler üzerinden Almanya’daki Türklere yönelik gözdağı verme çabalarıdır. Bu bağlamda son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk kökenli Alman milli takım futbolcuları Mesut Özil ve İlkay Gündoğan ile siyasi olmayan bir bağlamda Londra’da fotoğraf çektirmesi konu edildi. Futbolcular Alman kamuoyunda hedef tahtasına oturtuldu ve iki futbolcuya yönelik ırkçı ifadelerle saldırıldı. Milli takımdan kovulmalarının talep edilmesi ve hatta uyum sürecine katkı sağlamadıklarının ileri sürülmesi gibi aşırılıklar da gündeme getirildi. Bu ve benzeri hususlar diğer muhalif parti ve sempatizanlarına yönelik düşünce özgürlüğü doğrultusunda değerlendirilirken ve hatta HDP’li sporculara adeta medyatik bir dokunulmazlık zırhı tahsis edilirken, AK Parti ve Erdoğan’a karşı olmayanlara aksi muamelede bulunulması ciddi bir histerik boyuta ulaşıldığını gösteriyor.

Sonuç olarak bakıldığında ve bu dört husus etrafında da görüldüğü üzere, Avrupa’nın 24 Haziran seçimlerine yönelik ciddi bir ilgisinden bahsetmek mümkündür. Diğer taraftan başta Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde Türk seçmenlerle Türkiye’den gelen siyasilerin bir araya gelmesine izin verilmediği gibi, bu yasakçı tavrın anlamlı bir gerekçelendirilmesi de yapılamamaktadır. Üstelik eleştirel ve çeşitliliğe açık bir Avrupa toplumu beklentisi ve iddiasına rağmen bu yasakçı yaklaşımları teşvik edici tutuma yönelik hem medyada hem de egemen siyasi çevrelerde sorgulayıcı neredeyse tek bir ses yer almamaktadır. Aynı şekilde bilhassa Alman medyası ve siyasetinin kendi söylemleriyle de çelişir bir şekilde Türkiye’deki muhalefetin tüm adaylarını doğrudan veya dolaylı olarak desteklediği görülmektedir. Örneğin Alman AB Bakanı SPD’li Michael Roth’un son Türkiye gezisinde Meral Akşener’i de ziyaret ederek alenen destek açıklaması yapması, ileri sürülen içişlerine karışmama ilkeleriyle de çelişmektedir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası