21. yüzyılda toplumlar, devletler ve bireyler üzerinde nüfuz elde etme yolu ile dış politika amaçlarına ulaşmanın önemli yollarından bir tanesini lobicilik faaliyetleri ve medyanın bu amaçla kullanımı oluşturmaktadır. Kanuni düzenlemeler ile yasal statüye kavuşturulmuş lobicilik faaliyetleri, aynı zamanda birçok devlet tarafından sınırlandırılmış ve kapsam-yöntem bakımından bir çerçeveye oturtulmuştur. Fakat lobicilik faaliyetlerinin kural ve kaidelere bağlanmış olması, pratikte bunları aşan faaliyetlerin olmadığı anlamına gelmemektedir. Son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) askeri müdahalelerle sağlayamadığı güç ve statüye ulaşmak amacıyla alternatif yol olarak lobicilik faaliyetleri gibi araçları yoğun bir şekilde kullandığı gözlemlenmektedir. Hükümetler arası lobicilik faaliyetleri BAE’nin Londra ve Washington’daki büyükelçilikleri tarafından yapılmaktadır. BAE’nin ayrıca İngiltere özelinde monarşiden-monarşiye seviyesinde ordu aracılığıyla lobicilik faaliyetleri yaptığı bilinmektedir. Bu tür lobicilik faaliyetlerine BAE’nin yönetici aile üyelerinin ilgili ülkelere gezileri eklenmektedir. Düşünce kuruluşlarına, akademik kuruluşlara ve danışmanlık-yatırım firmalarına fon aktarılması ise lobicilik faaliyetlerinin bir diğer ayağını oluşturmaktadır. BAE son dönemde Türkiye, Katar ve İran’ın Ortadoğu’daki etki alanlarını doğrudan veya dolaylı olarak sınırlandırmak ve kendisinin Yemen ile Libya’da devam eden angajmanlarına uluslararası kamuoyu desteği oluşturmak amacıyla lobi faaliyetlerini hızlandırmış, medya gruplarını kasıtlı olarak söz konusu ülkelerin aleyhine bilgi üretimi ve yayımı için kullanmaya başlamıştır. Bu bakımdan BAE, Washington çevrelerinde ve Avrupa başkentlerinde lobicilik faaliyetlerini legal ve illegal yollardan finansal gücü ile desteklemekten geri durmamıştır. BAE’nin bu anlamdaki faaliyetleri tek tip olmadığı gibi bunları mümkün kılan ve finansal olarak destekleyen aktörler de çeşitlilik göstermektedir.
ABD ve İngiltere’de Lobicilik
Lobi faaliyetleri ABD’deki FARA (Foreign Agents Registration Acts) gibi yasal düzenlemelere bağlı olsa da fonların toplam net miktarını belirlemek zor görünmektedir. ABD özelinde lobicilik faaliyetleri Kongre üyeleri ile gerçekleştirilen görüşmeler, gazeteciler ile yapılan röportajlar ve diğer çeşitli etkinlikleri kapsamaktadır. BAE’nin lobicilik faaliyetlerinden duyulan rahatsızlık, ABD’nin yasal düzenlemelerinde yer alan “faaliyet konusunda şeffaflık” ilkesini BAE ile iş birliği yapan birçok firmanın yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır. BAE’nin ABD’li yatırım ve danışmanlık firmaları The Harbour Group, The Harper Group, Camstoll Group, FDD (The Foundation of Defense for Democracies), Open Society Foundations, Circinus, Center for American Progress (CAP), Middle East Institute, Project Associates, Center for Strategic and International Services, Aspen Institute, The East and West Institute, Center for New American Security ile iş birliği içerisinde olduğu bilinmektedir. Bu kuruluşlar BAE’nin ABD’de bir dönem fon aktardığı veyahut halen fon aktarmaya devam ettiği kuruluşları kapsamaktadır. İngiltere’de ise BAE’nin akademiden düşünce kuruluşlarına uzanan ve lobicilik faaliyetlerini kapsayan bir ağı bulunmaktadır. Bu anlamda BAE ile iş birliği olduğu bilinen kuruluşlara, BAE’den son 20 yılda 8 milyon pound dolaylarında fon alan University of Exeter Islamic Studies programı örnek verilebilir. Exeter fonlamasının Şarika Emiri Şeyh Sultan bin Muhammed el-Kasımi tarafından yapıldığı bilinmektedir. Bunun yanında, Chatham House kuruluşu 2015-2016’da gerek Muhammed bin Zayid’in ofisinden 99 bin pounda yakın ve gerekse BAE Dışişleri Bakanlığı’ndan 25 bin pounda yakın ayrı ayrı fon almıştır. 2016-2017 döneminde ise BAE’nin Londra Büyükelçiliği bu kuruluşa 10 bin pound fon sağlamıştır. Bu anlamda, 2017’de Chatham House’ın düzenlediği bir panele Katarlı katılımcıların kabul edilmemesi, BAE fonlarının olduğunu doğrulayabilecek niteliktedir. Toplamda ise Chatham House’ın yaklaşık son 10 yılda sadece Veliaht Prens Muhammed bin Zayid’den 150 bin pound değerinden fazla fon aldığı tahmin edilmektedir. Yine İngiltere’de Royal United Services Institute (RUSI)’ye ve London School of Economics’in (LSE) Kuveyt ile ilgili bir programına 9 milyon ve 5,8 milyon pound ayrı ayrı olmak üzere BAE fonu sağlandığı tahmin edilmektedir.
ABD’de ise BAE’nin 2016- 2017’de Ortadoğu bölgesi ile ilgili çalışmalar yürüten bir kuruluş olan Middle East Institute’ın (MEI) üstlenmiş olduğu Katar ve İran karşıtı bir programa 20 milyon dolar aktardığı bilinmektedir. Fonların aktarıldığı bir diğer kuruluş olan CAP ise Cemal Kaşıkçı cinayetindeki rolü sebebiyle artık BAE’den gelecek fonların kabul edilmeyeceğini açıklamıştı. CAP, 2014’ten beri BAE kurum ve kuruluşlarından 3 milyon dolardan fazla fon kabul etmişti. Fakat BAE ile finansal ilişkilerin durdurulacağı açıklamasından sonra, FARA kayıtlarına göre sekiz ay sonra dahi CAP’ın üst düzey yetkilileri ile BAE’nin üst düzey yetkilileri arasında görüşmeler gerçekleştirildiği bilinmektedir. CAP’ın BAE’nin fonlarını reddetmesine rağmen halen görüşmelere devam edilmesi, BAE’nin Harbour Group üzerindeki etkisi ile de açıklanabilir. Zira bir yatırım ve danışmanlık firması olan Harbour Group’un BAE ile yıllık 5 milyon dolar fon sağlama konusunda anlaşmasının olduğu birçok defa dile getirilmiştir. CAP ve Harbour Group’un üst düzey yetkililerinin BAE konusunda ortak fikirlere sahip olması, CAP’ın neden BAE ile görüşmeleri askıya almadığının bir açıklamasını oluşturabilecek niteliktedir.
Türkiye Karşıtlığı
BAE’nin ABD’deki lobicilik faaliyetlerinin bir kısmını da Türkiye karşıtı kuruluşların desteklenmesi ve eski üst düzey bürokratlardan danışmanlık adı altında lobicilik hizmeti alınmasına ayırdığı belirtilmelidir. BAE bu amaçla ABD’de FETÖ ile ilintili platformlara da fonlarla destek sağlamakta ve bu platformlar ile iş birliği içerisinde hareket etmektedir. Özellikle BAE’nin 15 Temmuz darbe girişimine, Türkiye’nin terörden arananlar listesinde kırmızı kategoride bulunan Muhammed Dahlan aracılığıyla fon aktarmış olması, ABD’de Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetlerinde FETÖ ile de iş birliği yapmasını anlaşılabilir kılmaktadır. Nitekim 9 Ekim 2019’da Türkiye sınırında YPG/PKK terör örgütünün bir koridor oluşturmasını engellemek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu’nun başlatmış olduğu Barış Pınarı Harekatı da, BAE’nin ABD’deki lobicilik faaliyetlerine konu olmuştur. Abu Dabi’de bir şubesi bulunan Akin Gump Strauss & Feld LLP şirketi aracılığıyla BAE otoritelerinin Barış Pınarı Harekatı sebebiyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması konusunda Kongre üyelerine lobicilik faaliyetlerinde bulundukları ortaya çıkarılmıştır. Akin Gump Strauss & Feld LLP şirketinin temsilcilerinin, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Demokrat Parti Temsilcisi Andrew Keeler ve Cumhuriyetçi Parti’nin avukatı Matthew Sullivan’a gönderdikleri e-postalarda Kongre ve Temsilciler Meclisi’nden Barış Pınarı Harekatı sebebiyle Türkiye’ye karşı yaptırım tasarılarının çıkarılmasını salık vermekteydi.
BAE’nin ABD’de Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetlerinin bir diğer merkezi Demokrasileri Savunma Vakfı’dır (FDD). Amerika’da İsrail yanlısı ve Türkiye karşıtı bir isim olan Sheldon Adelson tarafından fonlanan Türkiye karşıtlığının simgesel figürlerinden birisi haline gelen bir kuruluş olarak dikkat çekmektedir. FDD’nin de BAE ve İsrail tarafından fonlandığı, ilk defa 2012’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid’in New York’ta gizli buluşmasında ortaya atıldı. Ardından aynı iddia, BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el Uteybe’nin hacklenen maillerinin açığa çıkarılması sonrasında doğrulandı. FDD yöneticileri Mark Dubowitz ve Jonathan Schanzer, ABD’de görülmüş olan Zarrab Davası’na hükümetin tanıkları olarak katılmıştır. FDD’nin yöneticileri ve Uteybe arasında geçen diyaloglarda BAE’nin İsrail yanlısı FDD kuruluşu ile iş birliği içerisinde olduğu belirtilmişti. Maillerde geçen diyaloglardaki bir diğer konu ise Türkiye ve Katar’a karşı ortak politika üretme gereksinimiydi. Yine FDD’nin BAE ile iş birliği doğrultusunda Türkiye’deki gelişmeleri olumsuz yönde etkilemeye çalıştığı ortadadır. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden üç gün önce 12 Temmuz 2016’da, FDD ve BAE, üç gün sürecek olan “Türkiye Gelişmelerinin Ortak Değerlendirmesi: Erdoğan’ın Yürütücü Başkanlığının Olası Sonuçları” isimli bir program düzenlemişti. Bu toplantıdan birkaç ay sonra ise Eylül 2016’da BAE ve İsrail’in dışişleri bakanları New York’ta bir araya geldiler.
Terör Örgütüyle İttifak
Middle East Eye internet haber sitesinin genel yayın yönetmeni David Hearst, BAE’nin Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in danışmanlarından olan Muhammed Dahlan aracılığıyla Londra üzerinden FETÖ’ye finansman sağladığını ve bu terörist örgütten kimseler ile görüşmeler gerçekleştirildiğini yazmıştı. BAE’nin bu anlamda Türkiye karşıtlığının katalizörü olarak desteklediği bir diğer platform ise Kasım 2017’de Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapmaya başlayan Londra merkezli Ahval internet sitesidir. Ahval sitesine olan BAE desteğinin yine BAE’ye bağlı The Arab Weekly platformu aracılığıyla sağlandığı belirtilmektedir. Sürgünde yaşayan Libyalı Ahmed el-Huni tarafından 1977’de Londra’da kurulan Al Arab medya platformunun, The Arab Weekly ile iş birliği içerisinde olup BAE tarafından desteklendiği iddia edilmektedir. Ahval sitesinin diğer Türkiye karşıtı platformlardan farkı ise Arapça yayın da yaparak Arap kitleler nezdinde Türkiye’nin imajını ve güvenirliğini zedelemektir. BAE ile Ahval arasındaki Türkiye karşıtlığı üzerinden oluşan iş birliği sitede birçok röportajda YPG/PYD-PKK terör örgütünün sözde liderlerine yer verilmesini olanaklı kılmıştır. 2017’de kurulan Ahval’in başına FETÖ’den aranan firari Yavuz Baydar’ın genel yayın yönetmeni olarak atanması, Ahval ve BAE’nin Türkiye karşıtlığı üzerinden zemin kazanmaya çalıştığını göstermektedir. Ahval sitesinin genel yayın yönetmeni firari Yavuz Baydar’ın kurucularından olduğu bir diğer kuruluş olan Platform 24, George Soros’un sahibi olduğu Open Society Foundations tarafından fonlanmaktadır. Ahval sitesinin İngilizce versiyonunun başına da yine FETÖ ile iltisaklı İlhan Tanır getirilmiştir. BAE, darbe girişiminin başarısızlığa uğratılması aşaması ve sonrasında kendi medya kaynaklarından da asılsız, mesnetsiz ve safsata yığını haberlere yer vermişti. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Sky News, Al Arabiya gibi BAE’nin medya platformları darbecilerin başarılı olduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi terk ettiğini iddia eden safsataları haber yaptılar. Bu sebepten söz konusu platformların amaçlarının ne olduğu aşikardır.
BAE lobicilerinin e-mail dokümanlarının hacklenmesi sonrasında ortaya çıkan lobicilik taktikleri ve nüfuz elde etmek adına illegal yollardan harcanan paralar, BAE’nin ABD ve İngiltere’deki lobicilik faaliyetleri konusunda bu ülkeler nezdinde rahatsızlık oluşmasına sebep olmuştur. ABD ve İngiltere’deki rahatsızlıkların önemli sebeplerinden birisi BAE’nin Yemen’deki faaliyetleri ve ülke içindeki insan hakları tutumlarıdır. BAE bu sebepten, Avrupa’daki lobicilik faaliyetlerinde silah ticareti konusundaki kısıtlamaların giderilmesine mesai harcamaktadır. Zira gerek Yemen’deki müdahalesinin yarattığı insanlık dramı ve gerekse de Kaşıkçı cinayetindeki rolü sebebiyle BAE, Avrupa ülkelerinden askeri teçhizat transferi konusunda sınırlamalar ile karşılaşabilmektedir. Konjonktür gereği Batılı ülkeler ile stratejik iş birliğini legal ve illegal yollardan desteklemekten çekinmeyen BAE’nin lobicilik faaliyetleri ve medyayı manipülatif kullanımı devletlerarası ilişkilerde tutarlı bir politika olmaktan uzak kalacak ve dönemsel hevesleri yansıtmaya devam edecektir.