Gerek tarihsel süreç gerekse günümüzde yaşananlar göstermektedir ki her isyan ve terör hareketinin arkasında dış güçler tarafından sağlanan siyasal, ekonomik, psikolojik ve sosyal destek az ya da çok mevcuttur.
Tarihsel süreçten birkaç örnek vermek gerekirse Babai İsyanı’nda Moğolların, Şah Kulu isyanında Safevilerin etkisi yadsınamayacak bir gerçekliktir. Rusya, Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı devletine karşı Ermeni Hınçak ve Taşnak terör örgütlerini sürekli kışkırttığını biliyoruz. 1970’lerden sonra ortaya çıkan terör örgütlerinden ASALA ve PKK’nın da yurt dışından beslenerek büyütüldüğünü hatırlatalım.
Türk tarihinde zaman zaman kanlı ayaklanmalar ve terörist eylemler maalesef vuku bulmuştur. 15 Temmuz 2016 menfur FETÖ darbe girişimi de bu kapsamdadır. Tarihsel süreçte yaşanan iç isyanlar ve terör hadiselerinde olduğu gibi FETÖ darbe girişiminde de yabancı devletlerin etkisi tartışma götürmeyecek kadar açıktır.
FETÖ’ye yurt dışından gelen destekler iki şekilde ele alınabilir: Birincisi FETÖ’nün yurt dışında farklı eğitim öğretim kademelerinde açtığı okullar başta olmak üzere sağlık, finans ve medya kuruluşları üzerinden taraftar, ekonomik gelir ve itibar devşirmesidir. İkincisi de AK Parti hükümetinin “Kim bana zincir vuracakmış şaşarım” dizesine uygun politikalar üretmesinden ABD ve İsrail başta olmak üzere dış güçlerin rahatsızlık duymasıdır. Türkiye’yi siyasal, sosyal ve ekonomik bakımdan karıştırıp kısırlaştırmak, böylece gelişme ve istikrardan uzaklaştırmak isteyen yabancı devletlerin besleyip büyüttükleri “vekalet örgütleri” üzerinden hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Anlaşılan o ki emperyal bir karakter arz eden neoliberal kapitalizme meydan okuyan ya da en azından meydan okuma potansiyeli taşıyan ülkelerde “vekaleten isyan” ve “vekaleten terör” eylemleri ön plana çıkartılmaktadır.
FETÖ’nün Kökü Dışarıda
Türkiye Cumhuriyeti devleti FETÖ’nün yurt dışından beslendiği her iki kaynağın da farkındadır. TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu Raporu’na göre FETÖ’nün yurt dışı yapılanması yurt içine benzer bir karakter arz etmektedir. Özellikle eğitim faaliyetleri adı altında ülkede sempati kazanmaya çalışılmakta, bu yolla ülkenin siyaset ve üst düzey bürokrat kesimiyle yakın temas kurulmaktadır. Raporda yer alan bilgilere göre FETÖ 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte yurt dışı açılımını başlatmıştır. Yirmi altı yılda 160’a yakın ülkede yaklaşık 800 okul ve üniversite, 100 civarında öğrenci yurdu, 1.000’den fazla STK, 200’den fazla yazılı ve görsel medya ile 500’den fazla şirkete sahip, yaklaşık 35 milyar dolar sermayesi olan devasa bir güce ulaşmıştır. Halen yurt dışında 80-90 bin arası FETÖ mensubu bulunduğu, bunların yaklaşık yüzde 50’sinin 15 Temmuz’dan sonra firar ettiği tahmin edilmektedir.
AK Parti hükümeti şunun farkındadır: FETÖ ile mücadele sadece yurt içinde yapılamaz. Çünkü kökü dışarıda olan bir terör örgütüyle yurt içinde yapılacak mücadele bataklıkta sinek avlamaya benzer. Bu nedenle FETÖ’nün yurt dışıyla siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik bağlantısının mutlaka kesilmesi gerekir. Öncelikle dünya kamuoyuna FETÖ’nün iç yüzünün bıkmadan usanmadan açıklanması elzemdir. Gerek Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gerekse diğer yetkililer bu konuda ciddi bir mesai harcamaktadır.
FETÖ’nün lider kadrosu başta olmak üzere firarilerin Türkiye’ye iadesinin sağlanması bu mücadelede hayati öneme sahiptir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamasına göre FETÖ’nün yurt dışı yapılanmasına ilişkin 452 şahsa dair iade dosyası hazırlanmış ve bu dosyalar 83 ülkeye gönderilmiştir. Üçüncü ülkelere sınır dışı edilenlerin yanı sıra 21 ülkeyle ikili iş birliği anlaşmaları çerçevesinde toplam 104 FETÖ mensubu Türkiye’ye getirilerek adalete teslim edilmiştir. Bu arada belirtelim ki bugüne kadar yapılan iadeler bundan sonraki süreçte bu tür taleplerin karşılık bulacağının işaretleri olarak değerlendirilebilir. Ayrıca MİT tarafından çeşitli operasyonlarla yakalanıp Türkiye’ye getirilen örgüt mensupları olduğunu da hatırlatalım.
Mücadelenin Olmazsa Olmazı: Türkiye’de İstikrar
Bir başka husus da FETÖ’nün yurt dışına kaçırdığı mal varlıklarının dondurulmasıdır. İzleyebildiğimiz kadarıyla hükümetimiz bu hususta yoğun bir gayret göstermektedir. Bu bağlamda yurt içi ve dışında halka sempatik görünmek için yapılan Türkçe olimpiyatları tarzı etkinliklerin ve festivallerin yasaklandığını biliyoruz. Bununla birlikte FETÖ adına faaliyet gösteren yayın organları ile örgüte eleman yetiştirme ve finans kaynağı olan okulların kapatılması kritik öneme sahiptir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 21 ülkede FETÖ iltisaklı okul ve dil kurslarının sonlandırıldığı, dahası Maarif Vakfı’nın 16 ülkede FETÖ iltisaklı okulları devraldığı bilgisini paylaşmıştır.
Görüleceği üzere burada da ciddi bir başarı elde edilmiştir. Ancak bu yeterli değildir. FETÖ’nün dünyanın değişik yerlerinde 800 civarında okulu olmasına karşılık bugüne kadar Maarif Vakfı’na devredilen okul sayısı 110 civarındadır. Türkiye, FETÖ’nün finans kaynakları ve örgüt propagandası yapan medya kuruluşlarıyla da etkin bir mücadele içindedir. Ancak bu da henüz yeterli düzeyde değildir. Çünkü yurt dışında yaşayan FETÖ mensupları teröre finansal destek sağlayan şirket ya da kurumlarını hileli satışlarla “güvence” altına almaya çalışıyor.
FETÖ ile yurt dışında mücadelenin en önemli ayağı dünya kamuoyunu düzenli olarak aydınlatmaktır. Bu da hem akademik hem de diplomatik anlamda kararlılık ve süreklilik gösteren doğru bilgilendirmeyle mümkündür. Bu kapsamda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu yabancı kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için dış basına 3 bin 503 mülakat verildiği, 428 toplantı yapıldığı, 899 makale ve mektup yayımlandığı bilgisini paylaşmıştır. Bu husus önemli. Ancak bu çabalardan verimli sonuçlar almak için daha fazla gayret sarf etmek elzem görünüyor.
Bu bağlamda FETÖ’nün yapılanma biçimi, çalışma yöntemleri, din anlayışı, diğer terör örgütleriyle ilişkisi ve 15 Temmuz’un Türk halkının bilincinde açtığı travmalar konusunda uluslararası sempozyumlar yapılmalı, İngilizce akademik yayınlar üretilmelidir. Ancak bu da yeterli değildir. Çünkü FETÖ’nün yurt dışından aldığı sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik desteğin örgütsel yapıda çözülmeye karşı ciddi bir direnç oluşturduğunu görmekteyiz. Bu nedenle diplomatik girişimler artarak devam etmeli, akademi ile diplomasi birbirini sürekli beslemelidir. Bu arada şu hususun altını önemle çizmek gerekir: FETÖ ile mücadelenin olmazsa olmaz şartı Türkiye’nin ekonomik ve siyasal istikrarıdır. Bu istikrar korundukça FETÖ mensuplarının umutları kırılacak, bu da örgüt içinde çözülmeyi hızlandıracaktır.