Fransa Cumhurbaşkanı Macron, tehlikeli bir savrulma içerisinde. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'i resmeden karikatürlerin Müslümanların kutsal değerlerine hakaret olduğunu görmezden gelmekle kalmadı, bir de bu karikatürleri "ifade özgürlüğü" adına kamu kurumlarına yansıttı. Macron'un İslam ve Peygamber karşıtı bu tavrı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın haklı öfkesini çekti. Erdoğan, Macron'un ülkesindeki Müslümanları ötekileştirmesine karşı çıkarak "akıl sağlığını" sorguladı. Dahası, Avrupalı siyasetçileri tehlikeli gidişat konusunda uyardı: "Avrupa'nın basiret, ahlak, vicdan sahibi liderleri korku duvarlarını yıkmalı, İslam ve Müslüman düşmanlığı hakkında konuşmaya başlamalıdır. Avrupalı siyasetçiler, Macron'un başını çektiği nefret kampanyasına artık bir 'dur' demelidir."
Â
Åžiddeti TeÅŸvik
Bu tartışma, Erdoğan ve Macron arasındaki restleşmenin yeni bir raundu. Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve Dağlık Karabağ dosyalarından sonra İslam konusu da iki lider arasındaki gerilimi yükseltti. İslam'a ve Hz. Peygamber'e yapılacak saldırıya, kimi Arap yöneticilerin aksine, Erdoğan'ın yüksek sesle karşı çıkacağını adı gibi bilen Macron, açık şekilde provokasyon yapıyor. Sistematik İslam karşıtlığı ile mücadele etmek yerine Fransız laisizmini köpürtüyor, İslam'a "reform dayatma" peşinde. Müslümanların yaşam tarzına baskı uygulayacak yasalar getirme niyetinde. Başörtüsü, imamların eğitimi, Arapça öğreten okullar kurulması konularında yeni hamlelere hazırlanıyor. Fransız laikliğinden sapması bir yana, Müslümanları asıl bu uygulamalarla "paralel toplum" haline getirecek. Şiddeti önerenlerin elini güçlendirecek. Fransız medyası da İslam karşıtlığında seferber olmuş durumda. Sadece terör eylemcilerini değil, Müslümanları destekleyen sol grupları da hedef gösteriyor.
Macron, "İslamcı bölücülük/ayrılıkçılık ile savaşma" adı altında seçimlerde kullanmak için kendine "öteki, düşman" üretiyor. Erdoğan karşıtlığının Avrupa'da ve Fransa'da tutacağını bildiği için "İslam, Türkiye ve Erdoğan özdeşlemesine" oynuyor. Anladık, Macron aralıktaki AB liderler zirvesinde Türkiye'ye yaptırım çıkarmak için bahane üretiyor. Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e, Suriye'den Kafkaslara Erdoğan karşısında inisiyatif kaybetmesinin öcünü almaya çalışıyor. Ancak anlamadığım şu ki; bunu yaklaşık 2 milyar Müslüman'ın kutsallarına hakaret ederek ve reform dayatmasında bulunarak yapmasının tehlikesini neden görmüyor? Avrupa'daki 30 milyon, Fransa'daki 5 milyonu aşkın Müslüman'ı marjinalleştirmenin ülkesine getireceği sorunları neden küçümsüyor?
Â
Macron-Le Pen Ä°ÅŸ BirliÄŸi
Avrupa'dan gelen ilk tepkiler Erdoğan'ın "Müslümanlara karşı, İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Yahudilere uygulanan gibi bir linç kampanyası yürütülüyor" uyarısına kulak verilmeyeceği yönünde. Aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi'nin (FN) lideri Le Pen, Fransa'da "kamusal alanlarda başörtüsü yasaklansın" çağrısında bulundu bile. Avrupa siyaseti deyince aşırı sağdan örnek vermemi geçiştirmeyin. Merkez partiler giderek ırkçı ve İslam karşıtı aşırı sağa teslim oluyor. 2010'da Avusturya'da başörtüsü yasağına "popülizm" diyerek karşı çıkan S. Kurz'un şimdilerde bu yasağın bayraktarı haline dönüşmesi Avrupa siyasetinin nereye gittiği hususunda alarm zillerini çalmalı. Genç siyasetçiler Avrupa'ya yaramadı... Irkçılık ve İslam karşıtlığı her geçen gün daha bir kurumsallaşıyor.
Â
Otoriterleşme Dalgası
Fransa'nın yanı sıra Avusturya ve Almanya'da da İslam'ı "ehlileştirme" projesi gündemde. "Entegrasyon" adı altında İslam'ı ve Müslümanları zorla dönüştürme, kontrol etme ve disipline etme mekanizmaları üretiliyor. Avrupa'da devlet politikalarıyla "Fransız, Alman ya da Avusturya İslam'ı" oluşturma çabaları ters teper. Bu süreç Müslümanların dini özgürlüklerinin sınırlandırılması ile kalmaz. Avrupa'yı otoriterleşme dalgasına teslim eder. Buna ister 1930'ların ister Orta Çağ'ın Avrupa'sına dönmek deyin, fark etmez. Sonu felakettir. "Aydınlanmanın İslam'ını üretmek" isteyen Macron, Avrupa'yı önü alınamayacak bir savrulmaya taşıyor. Suudi Arabistan ya da Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) gelecek destek açıklamaları, Hz. Peygamber'e yapılan hakareti ya da kibirli "İslam mühendisliğini" örtemez. Hele Erdoğan'ın haklı feryadını asla susturamaz. Bilin ki; kışkırtan Macron, uyaran ise Erdoğan.
Â
Erdoğan Farkında…
Öte taraftan Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un İslam karşıtı provokasyonlarına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği sert tepkiyi etiketleyenlerin dillerinde ise çok sayıda suçlama var. Hepsi de gerçekliği çarpıtan ideolojik kampanyanın unsurları.
Neymiş; Erdoğan, neden "kültür savaşı" yapıyormuş. Neden "şiddet iklimi yaratarak Müslümanların radikalleşmesine katkı" sağlıyormuş. Dahası, Erdoğan neden "Batı karşıtı yeni bir hikaye" peşindeymiş? Bu soruların hiçbirisi doğru sorular değil. O yüzden verilen cevaplar da gerçeklikle örtüşmüyor. Zira Erdoğan son yıllarda artan İslam karşıtlığının Fransa gibi önde gelen Avrupa ülkesinin cumhurbaşkanının elinde yeni ırkçılık ve nefret suçları dalgasına dönmesini istemiyor.
Daha önce Medeniyetler İttifakı ve Türkiye'nin AB ile entegrasyonu için çalışan Erdoğan, Batı karşıtlığının ne ülkesine ne de Müslümanlara fayda getirmeyeceğinin farkında. Ancak Batı merkezli dünya düzeninde Müslümanlara yapılan haksızlıkları da haykırmaktan geri durmuyor. Evet bir mücadelesi var; ancak bu milletinin ve mazlumların haklarını savunmaya yönelik. Bu yüzden kışkırtmıyor, Macron'un yaptıklarına cevap veriyor, provokasyonunu açık ediyor. Yıllardır uyardığı halde gidişatın daha da kötüleştiğini görerek, evet, sert şekilde Avrupa'yı yeniden uyarıyor. Müslümanları dışlayan pratikleri eleştirmek ve ayrımcı köklerini hatırlatmak Batı karşıtlığı değil. İnsanlığın birlikte yaşama imkanlarının hem de güçlüler eliyle yok edildiğinin anlatılmasıdır. Erdoğan bu uyarıları yapabilecek bir uygulamaya sahip. İsterseniz kısa bir karşılaştırma yapalım. "İslam her yerde krizde" diyerek camileri kapatan Macron... Ülkesindeki kiliseleri tamir ederek ibadete açan Erdoğan... Sivilleri öldüren füzeleri gönderdiği halde "medeniyet savaşından" bahseden işgalci Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve destekçisi Macron. Ermeni cemaatine mensup, AK Parti Milletvekili Markar Eseyan'ın vefatından sonra Ermeni kilisesine giden ve onu "yoldaşım" diye selamlayan Erdoğan. Hem de Dağlık Karabağ çatışmasında Paşinyan'ın her türlü "dinci" ajitasyonu yaptığı dönemde. Bu yüzden karşı sorular daha anlamlı.
Macron, Avrupa’yı Nereye Sürüklüyor?
Hz. Peygamber'e hakaret eden karikatürleri destekleyerek ve "radikal İslam" ile mücadele adına camileri, imamları ve Erdoğan'ı hedef alarak Macron neyin peşinde? Avrupa Müslümanlarını zorla radikalleşmeye iterek uzun vadede kıtadan tasfiye etmeyi mi planlıyor? Müslümanların kutsallarına saldırarak Avrupa'yı yeni bir ırkçı kapanışa mı hazırlıyor? Bütünleşmiş bir Avrupa kalesi yaratmak için Müslümanları mı ötekileştiriyor, tıpkı daha önce Yahudilere yapıldığı gibi? Hz. Peygamber karikatürlerini dayatarak "zorla İslam'da reform yapmanın" derdinde mi? Kim "İslam'ı reform" görevini Macron'a verdi? Jacoben Fransız geleneğini dirilterek Müslümanları "aydınlatacağını" mı düşünüyor?
Macron karikatür provokasyonuna "özgürlük" adına sahip çıkarak büyük bir hata yaptı. Ya da El-Kaide türü terör ile mücadele etmek istiyorsa başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerle iş birliğine ihtiyacı var. Halbuki Macron, son hamleleriyle Avrupa'da İslam karşıtlığı bayrağını eline aldı. Şiddet iklimi yaratacak, ülkesinde iç savaş ortamı oluşturacak bir yerde konumlandı. Samuel Huntington'ın meşhur "medeniyetler çatışması" tezini gerçekleştirmeye çalışan kibirli bir Avrupalı profili çiziyor. Macron'un "radikal İslam" kavramlaştırması da sorunlu. İslam adına terör kabul edilemez. Şiddetin dini, dili, ırkı veya etnisitesi olmaz. Nasıl beyaz ırkçı Hristiyanların şiddeti için "radikal Hristiyanlık" denmiyorsa, PKK terörü için "seküler-radikal Kürtlük" denmiyorsa, DEAŞ ve benzerlerinin terörü için de İslam'a radikal sıfatını koymak haksızlıktır.
Â
Irkçılık ve İslam Karşıtlığı
İslam dünyasının krizler içinde olduğu doğru. Kudüs davasını bile satan Arap liderlerin bunu meşrulaştırmak için ürettiği zırvalara bakınca Müslümanların sorunlarının ne denli derin olduğunu anlıyoruz. Macron'a düşen Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Fransa'nın ve Batı'nın bu krizlere nasıl katkı verdiğinin özrünü dilemek. Hızla yayılan ırkçılık ve İslam karşıtlığı için kendi medeniyetinin zaaflarına bakmak ve bu gidişi durduracak çareleri aramak. Sömürgeci geçmişe veya "beyaz adamın medenileştirme misyonu" hülyalarına dalmak değil. Bu yaklaşımıyla Macron sadece Fransa’yı değil Avrupa’yı da uçuruma doğru sürüklüyor.