Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'de ve Dünyada İstihbarat |

MİT’in Dönüşümü: İstihbarat Diplomasisi, Operasyonel Açılım, Proaktif Strateji


Ankara’nın masasındaki “ivedi” dosya sayısı Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Yunanistan, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ermenistan, Dağlık Karabağ şeklinde uzayıp giderken; artan angajman listesi MİT’in oynadığı rolün evrilmesine neden olmuştur. Önceden tanımlanan görev, yetki ve sorumluluk sahasından kaynaklı “analitik”, “teknolojik” ve “operatif” sınırlılıklardan kurtulan MİT, yeni dönemde “esnek” ve “entegre” bir yaklaşımın hakim olduğu “proaktif” bir rol üstlenmeye başlamıştır.

MİT in Dönüşümü İstihbarat Diplomasisi Operasyonel Açılım Proaktif Strateji
MİT’in Etimesgut ilçesindeki Bağlıca semtinde inşa edilen yeni binası

21. yüzyılda küresel ve bölgesel harekat ortamı yapı, misyon, faaliyet ve aktör bazında önemli değişimlere sahne olmuştur. Yaşanan değişim, gittikçe genişleyen tehdit yelpazesi, güvenliğin çeşitlenen öznesi, savaş ve barış dönemlerinin bulanıklaşması, savaşan ve sivil unsurların grileşmesi, eş zamanlı savunmacı ve saldırgan refleksler, caydırıcılık araçları, hibrit metotlar ve yeni nesil teknolojilerle kendisini peyderpey hissettirmiştir.

Küresel sistemde jeopolitiğin dönüşümü, devletlerin dış, güvenlik ve savunma politikalarını güncellemelerini zaruri kılarken; bu durum askeri, istihbari ve güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşların kapasite, kabiliyet, direnç ve adaptasyon gelişimine daha fazla odaklanılmasına yol açmıştır. Böylece “karar alıcı” ve “icracı” makamların zihinsel ve kurumsal dönüşümünün bir yansıması ve çıktısı olarak; içeriden ve dışarıdan yöneltilen yaşamsal risk ve tehditler ile ulusal, bölgesel ve küresel çıkarlar doğrultusunda yeniden revize edilen politika ve stratejiler hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Devletlerin, tarihsel süreçte biriktirdiği acı tecrübeler sayesinde aynı ve benzer tehditlere karşı bağışıklık kazanmalarını beklemek hatalı bir çıkarsamadır. Nasıl ki ABD’nin, Pearl Harbor’ı deneyimlediği için 11 Eylül ve benzeri stratejik sürpriz saldırılara karşı bağışıklık geliştirmesini beklemek naif bir yaklaşım ise, Türkiye’nin de on yıllardır süre giden iç ve dış kaynaklı terör tehdidine karşı bağışıklık geliştirmesi rasyonaliteden uzak bir savdır. Ancak “öğrenen özneler” olarak devletlerin ve devlet-dışı aktörlerin geçmişten alınan derslere binaen algı, yaklaşım, tepki, strateji ve eylem itibarıyla kendilerini güncelledikleri ve yeniledikleri aşikardır.

Bu bağlamda 2000’lerin Türkiyesi, ne Osmanlı’dan devralınan kronikleşmiş güvenlik sorunlarına ne de yeni küresel güvenlik ortamındaki risk ve tehditlere karşı bağışıklık değil; taktik, operatif ve stratejik düzeyde eyleme geçirilebilir politikalar geliştirmeyi öncelemiştir. Böylece Türkiye’nin bölgesel ve küresel angajmanları, mevzunun mazisinden ziyade mukabele yönteminde yaşanan değişime istinaden yeniden tanımlanıp düzenlenmiştir. Yeni dönemdeki angajmanların dayanağı, amacı, kapsamı ve mahiyeti ise “icracı kurumların” farkındalık ve hazırlılık seviyesi, kapasite inşası, yeni kabiliyet kazanımı vb. alanlarda reform ve iyileştirme süreçlerine tabi tutulmalarıyla neticelenmiştir.

Bahse konu icracı kurumların başında gelen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) milenyumun ilk 21 yılını küresel güvenlik ortamının şart koştuğu imkan ve kabiliyetleri kazanmak, yeni yetenekler ve daha işlevsel bir rol edinmek suretiyle gerek kurumsal mekanizmanın işleyişi gerekse operasyonel açıdan ziyadesiyle yüksek tempoda ve yoğun bir ajandayla geçirmiştir. Ankara’nın masasındaki “ivedi” dosya sayısı Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Yunanistan, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ermenistan, Dağlık Karabağ şeklinde uzayıp giderken; artan angajman listesi MİT’in oynadığı rolün evrilmesine neden olmuştur. Önceden tanımlanan görev, yetki ve sorumluluk sahasından kaynaklı “analitik”, “teknolojik” ve “operatif” sınırlılıklardan kurtulan MİT, yeni dönemde “esnek” ve “entegre” bir yaklaşımın hakim olduğu “proaktif” bir rol üstlenmeye başlamıştır.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan (Ahmet Sel/AA)

 

2000’lerde Tehdit Algısı ve Risk Okuması

MİT’in 1980’lerin başından itibaren yoğun mesai harcadığı öncelikli konuların başında terör örgütü PKK gelmektedir. Bu bağlamda PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın Şubat 1999’da Nairobi Havalimanı’nda yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi; MİT’in 2000’lerde “çoklu yapı” sergileyen PKK ve uzantılarına yönelik tehdit algısı, risk okuması ve yeni yol haritasının oluşturulması açısından bir kırılma noktası olmuştur.

Birincisi, o dönemde ABD ve Türkiye arasındaki istihbari iş birliğinin mahiyeti ve samimiyeti, halihazırda PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye verilen askeri ve istihbari desteğin idraki için önemli bir referanstır.

İkincisi, Öcalan’ın kaçışından yakalanmasına uzanan süre zarfında Suriye, Rusya, Yunanistan, İtalya ve Hollanda ile yürütülen “istihbarat diplomasisi” ve “operasyonel meydan okumalar”, MİT’in “farkındalık” ve “hazırlılık” kapasitesi açısından ziyadesiyle öğretici olmuştur.

Üçüncüsü, MİT’in yurtdışındaki Öcalan’ı paketleme operasyonunun planlamasından icrasına kadar son derece başarılı bir performans sergilemesi ve bu başarının kazanımında MİT ile Genelkurmay arasındaki uyum ve iş birliğinin belirleyici bir rol oynamasıdır. Terörle mücadele tek bir kurumun sorumluluğuna ve inisiyatifine bırakılamayacağından; askeri, istihbari ve güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyon ve iş birliğinin güçlendirilmesi son derece elzemdir. Halihazırda Türkiye’nin sınır ötesinde icra ettiği terörle mücadele harekatlarındaki başarının arkasında güvenlik, savunma ve istihbarat bürokrasisi arasındaki artan uyum göz ardı edilmemelidir.

Dördüncüsü, MİT’in PKK’ya yönelik kısa ve orta vadeli taktik ve operatif istihbarattan ziyade uzun vadeli stratejik istihbarat analiz üretimine odaklanması gerektiğidir. Lideri ele geçirilen bir terör örgütünün zaman çarkları içerisinde nasıl reaksiyon göstereceği; muhtemel liderlik kadrosunun yönelim ve tercihleri, örgüt elemanları ve sempatizanları için jenerasyon profillemesi, örgüt içi çatışma, siyasi ve ideolojik ortaklık kurulan yapılarla ayrışma, örgütün ilerleyen yıllarda nasıl bir yapıya evirileceği vb. hususlara ilişkin stratejik raporlamalar, daha gerçekçi ve kalıcı çözümler sunan bir yol haritası oluşturulabilmesi için elzemdir. Zira stratejik istihbarat analizine dayalı bir yol haritası; örgütte alan daraltması, mobilizasyon kaybı, eylem faaliyetlerinin deşifresi ve engellenmesi, eleman temininde kullanılan motivasyon kaynaklarının işlevsizleştirilmesi, dağa çıkışların değersizleştirilmesi/önlenmesi, deradikalizasyon sürecinin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gibi uzun vadeli amaçların gerçekleştirilmesindeki ihtimaller seviyesinin yukarıya çekilmesi anlamına gelmektedir.

Beşincisi ve esas önemlisi, MİT’in artık enerjisini, zamanını, emeğini ve kaynağını büyük ölçüde PKK’ya harcama lüksü ve seçeneği yoktur. Öncelikle, eskiden fazla önemsenmeyen lakin küresel hareketliliği, adaptasyon yeteneği ve teknolojik imkan ve kabiliyetleri itibarıyla giderek daha büyük varoluşsal bir tehdit haline gelen çok sayıda devlet dışı silahlı aktör vardır. Misal FETÖ, amacı, yapısı, insan kaynağı, eğitim ve medya yapılanması, terör eylemlerinin niteliği ve niceliği, ABD’den Avrupa’ya, Balkanlardan Rusya, Orta Asya ve Kafkaslara, Afrika’dan Ortadoğu’ya uzanan küresel ağ ve yapılanmasıyla PKK kadar ve hatta bazılarına göre daha ciddi bir “uluslararası tehdit” konumundadır. Her ne kadar MİT, FETÖ tehlikesini 2000’lerden önce öngörmüş olsa da önceliklendirme sıralaması, karar alıcıların ve toplumun farkındalık düzeylerinin arttırılması gibi ön-alıcı stratejiler gereken ilgi ve yatırımdan yoksun kalmıştır. Ancak 2000’ler MİT’in PKK, DHKP-C, TKP/ML, FETÖ, DEAŞ, El-Kaide, Hizbullah vb. çok sayıda devlet dışı aktörle “eş zamanlı” mücadele yürütmesi hasebiyle taktik, operatif ve stratejik düzey istihbarat faaliyetleri için “eklemlenmiş model” gibi yeni metodolojiler benimsenmesi gerektiğini kanıtlayan vakalarla doludur.

MİT’in yeni hizmet binası
MİT’in yeni hizmet binası "KALE"nin açılış töreninde MİT Başkanı Hakan Fidan tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, "KALE" yerleşkesinin minyatürü hediye edilmişti. (Murat Çetinmühürdar/TCCB-AA, 6 Ocak 2020)

 

Fidan Dönemi ve Uzun Vadeli Güç Projeksiyonunun Sütunları

2000-2021 arasındaki döneme bakıldığında, Türkiye’nin belki de tarihinde hiç olmadığı kadar içeride ve dışarıda çok aktörlü, çok boyutlu, çok eksenli, çok sahalı ve eş zamanlı tehditlerle karşı karşıya kalmasına rağmen krizlere hızlı ve etkili bir şekilde cevap verebildiği, en azından sürekli zikredilen “felaket senaryolarının önlendiği” gözlenmektedir. Davos Krizi’nden Mavi Marmara’ya, Gezi’den 15 Temmuz’a, Rus uçağının düşürülmesinden S-400 tedarikine, Arap Baharı’ndan Suriye iç savaşına, Doğu Akdeniz’den Afganistan’a, Kaşıkçı suikastından CAATSA yaptırımlarına iç ve dış politikadaki kriz hareketliliğinin MİT’e ne denli büyük ve zor bir sorumluluk yüklediği malumdur.

Bu zorlu sürece karşın, MİT’in hem Ankara’nın gündemiyle paralel cari ve erken uyarı istihbaratı sağlamada hem de yeniden tanımlanan görev, yetki ve sorumluluk alanlarının gerektirdiği taktik, operasyonel ve stratejik istihbarat faaliyetlerini icra etmede yüksek performans sergilediği görülmektedir. Bu performansın en somut göstergesi; MİT’in PKK’nın sözde lider kadrosuna yönelik gerçekleştirdiği etkisizleştirme harekatları, yurt dışındaki FETÖ unsurlarının ülkeye getirilmesi, Somali’deki teröristlerin alıkoyduğu İtalyan vatandaşının kurtarılması, Moldova’dan Malezya’ya birçok ülkenin yardım ve iş birliği talebiyle DEAŞ’a katılan ancak pişman olup ülkesine dönmek isteyen onlarca kişinin Suriye’den alınıp ülke yetkililerine teslim edilmesi, Karabağ’dan Libya’ya bölgesel ölçekli ileri düzey siyasi, askeri ve teknik angajmanlar vb. birçok gelişme kaydedilmesidir. Bu bağlamda MİT’in “kriz yönetimi” sürecinde ürettiği cevaplar kadar, özellikle 2010’dan itibaren ağırlık verilen “risk önleme” ve “risk ön alma” faaliyetlerinin rolü son derece önemlidir.

Genel hatlarıyla değerlendirildiğinde, Hakan Fidan döneminde MİT’in dönüşümünü istihbarat diplomasisi, operasyonel açılım ve proaktif strateji şeklinde özetlemek mümkündür. İlk olarak MİT’in Ortadoğu’dan Afrika’ya yoğun bir “istihbarat diplomasisi” yürüttüğü gözlenmektedir. Ayrıca son dönemki istihbarat diplomasisinin PKK yahut FETÖ unsurlarının iadesi gibi salt ulusal çıkar odaklı değil; aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel ve küresel gücünü pekiştirme amacı taşıdığını söylemek mümkündür. İkincisi, MİT’in operasyon yetki ve yeteneğinin hukuki, teknik, finansal ve insan kaynağı itibarıyla desteklenip güçlendirilmesidir. Bu bağlamda GES’in devredilmesinin yanı sıra, silahlı ve silahsız İHA’ların envanterine girmesiyle birlikte teknik imkan ve kabiliyetleri artan MİT, dış operasyonlar ve bilhassa sınır ötesindeki terörle mücadele operasyonlarında çok daha etkin ve etkili bir role kavuşmuştur. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, MİT, Türkiye’nin yeni dönemde dış, güvenlik ve savunma politikasındaki çıkar ve amaçlarına uygun şekilde “proaktif stratejiyi” devreye sokmuştur. Bu anlamda MİT’in bir dış politika aracı olarak örtülü operasyon yeteneğini güçlendirmesinin ne denli mühim olduğu aşikardır.

Ne var ki, MİT’in böylesine sitayişle bahsedilen mevcut pozisyonunu koruyabilmesi için uzun vadeli güç projeksiyonunun sütunlarını tespit, tahlil ve tanımlaması gerekmektedir. Bu bağlamda sütunlar, mutlak surette hem konvansiyonel hem konvansiyonel-olmayan tehditler şeklinde ayrı ayrı ele alınmalıdır. Şayet, karar alıcıların tehdit algısı ve risk okuması, “hasım ve rakip ülkeler” ile “terör örgütleri” üzerine inşa edildiği takdirde, MİT’in uzun vadeli güç projeksiyonunun sığ ve sınırlı bir seyir göstermesi kuvvetle muhtemeldir.

Daha açık bir ifadeyle MİT, uzun vadede güç projeksiyon yeteneği kazanmak istiyor ise, halihazırda en uzak görünen ihtimalleri en yakınındaymışçasına analiz etmesi gerekmektedir. Bu da MİT’in savunma istihbaratı, medikal istihbarat, sosyal medya istihbaratı, psikolojik istihbarat, biyografi/lider istihbaratı, göç istihbaratı, demografik istihbarat, siber-uzay istihbaratı, iklim değişimi etkenleri, dijital/kripto para birimi, yapay zeka, akıllı ve otonom sistemler, robotik teknolojiler vb. birçok istihbarat kaynağı ve alanında kapasite, kabiliyet ve hazırlılık durumunu güçlendirmesinin şart olduğunu kanıtlar mahiyettedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası