Kriter > Siyaset |

“Doğru”nun Yalan ile İmtihanı


“Yanlış bilgiden” kaynaklı “yanlış haber” ile dezenformasyonu karıştırmak çok masumca olur. Dezenformasyon ile; bilinçli bir şekilde kurgulanmış, üzerinde çalışılmış, üretilmiş, servis edilecek mecraları planlanmış, sonuçları düşünülmüş bir üretim silsilesinden bahsediyoruz. Bu üretim silsilesinin arka planında; hedefe koyduğu kişileri, kurumları hatta devletleri tehdit eden bir motivasyon var.

Doğru nun Yalan ile İmtihanı

Medya, teknolojinin hızlı dönüşümünden en fazla nasibini alan sektör oldu. “Sosyal medya” kavramı hayatımızın o kadar içinde ki, her birimiz hem okuyucu hem de yayıncı haline geldik. Üretilen içeriklerin yayılma hızı kimi zaman hayallerimizin dahi çok ötesinde. Yazdığımız birkaç karakterlik metin, paylaştığımız bir fotoğraf veya içerik, günlük yaşantımızdan aktardığımız bir kesit, sosyal hayatın içerisinden bir paylaşım gündemi değiştirebiliyor. Bu baş döndürücü hız, geleneksel medyaya kepenk indirtirken, dijital medyanın altın çağını başlattı. Ama bu altın çağı o kadar hunharca kullandık ki, süreç artık hızla önü alınamaz bir “yalanlar çağı” olmaya doğru yol alıyor. Medya açısından ürkütücü bir noktadayız demek, bana abartı gelmiyor. Modern tabirle “dezenformasyon”un, medyanın bir parçası haline geldiği günümüzde durumun tespitini geciktirmek, sürecin iyileştirilmesini de o denli geciktirmekten başka bir işe yaramaz.

 

Yanlış Haber Değil Bilinçli Yalan

TDK’ya göre “bilgi çarpıtma” anlamına gelen dezenformasyonu “bilinçli bilgi çarpıtma, bilinçli şekilde yalan bilgi, haber, içerik üretme” şeklinde vurgulamamız gerekiyor. “Yanlış bilgiden” kaynaklı “yanlış haber” ile dezenformasyonu karıştırmak çok masumca olur. Dezenformasyon ile; bilinçli bir şekilde kurgulanmış, üzerinde çalışılmış, üretilmiş, servis edilecek mecraları planlanmış, sonuçları düşünülmüş bir üretim silsilesinden bahsediyoruz. Bu üretim silsilesinin arka planında; hedefe koyduğu kişileri, kurumları hatta devletleri tehdit eden bir motivasyon var. Bu motivasyonun altında yatan birçok farklı sebep olabilir. Açık kaynak istihbaratı konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacı olan Eliot Higgins’e göre bu motivasyonun 4 temel kaynağı olabilir: Tutku, politika, propaganda ve kâr amacı. First Draft’tan Clarie Wardle bu 4 kaynağa 4 tane daha eklemiş: Siyasi etki veya güç, partizanlık, kışkırtıcılık, kötü niyetli gazetecilik. Türkiye’deki dezenformasyonun motivasyon kaynağı olarak bu sayılanların tamamını görmek mümkün.

 

Toplumsal Olaylar Dezenformasyon İçin Aranan Zemin

Türkiye’de dezenformasyonun geldiği nokta benim gibi düşünen birçok gazeteci meslektaşım için “ürkütücü” sınırı çoktan geçti. Üretilmiş yalanların “doğrunun” önüne geçtiği, rağbet gördüğü ve çok seri bir şekilde yayıldığı bir döneme sadece gazeteciler değil, sosyal medya kullanan herkes bir şekilde şahitlik ediyor. Genellikle toplumsal olayların yaşandığı süreçlerde ortaya çıkan, nasıl ortaya çıktığını anlayamadığınız, önünüze seri şekilde paylaşımlarının düştüğü, sadece sosyal medyada değil ulusal basında da yer verilen, fotoğrafsız, isimsiz hesaplarla yayılan, toplumun sinir uçlarına dokunarak yaşanan süreci doğrudan hedef alan kurgulanmış paylaşımlarla günaşırı muhatap oluyoruz.

Yakın tarihte kaç örneği yaşandı, hafızalarımızı bir yoklayalım. İzmir depremi sürecinde soyadı Türk olan 2 hesaptan, İzmirli vatandaşlarımızı itham eden, depremin İzmir’de olmasının sebebini İzmir’in sosyokültürel, siyasal tercihleriyle alakalı olduğunu iddia eden, insanlık dışı provokatif paylaşımlar yapıldı. 2 kadın profilinin de bir erkek tarafından yönetildiği ortaya çıktı. Acılarımızı yaşamak yerine, maske hesapların ortaya attığı dezenformasyonun seline kapıldık hep beraber. Daha geçtiğimiz günlerde ülke genelinde çıkan orman yangınları sürecinde, farklı ülkelerdeki yangın fotoğraflarının Türkiye denilerek nasıl servis edildiğine, Türkiye’nin ekolojik sisteminde yer almayan hayvanların yanmış görüntülerinin nasıl dolaşıma sokulduğuna ve gerçek sosyal medya kullanıcılarının da bu akıma nasıl kapıldığına hep beraber şahit olduk. Peşinden Sinop’un Ayancık ve Kastamonu’nun Bozkurt ilçelerinde meydana gelen sel felaketinin hemen sonrasında ortaya atılan gerçekle uzak yakın alakası olmayan kayıp sayıları. İnsanlarımızın ihtiyaçlarından çok, provokatif amaçlarla servis edilen kayıp sayılarını konuştuk.

Haftalardır sürdürülen bir başka dezenformasyonu da Amerika’dan Avrupa ülkelerine kadar, dünya devletlerinin ortak sorunu haline gelen göçmen meselesi üzerinde görüyoruz. Sosyal medyadaki maske hesaplarla yayılan algı korkunç. Fotoğrafsız hesaplardan yayılan algıya bakarsanız, Türkiye’nin sınır hattı elini kolunu sallayarak herkesin geçebileceği bir başıboşluk içerisinde. Türkiye sınırı denilerek servis edilen videolara bakarsanız, tam sınırımızda milyonlarca göçmen Türkiye’ye giriş yapmak için sınır hattındaki duvarları tırmanıyor. Oluşturulan algıya kapılan sıradan bir sosyal medya kullanıcısının, sınır hattından Türkiye’ye geçiş yapmış olan göçmenlerin ellerini kollarını sallayarak şehirlerimize yayıldığını düşünmemesi neredeyse imkansız. Sosyal medyada birkaç sahte hesap ve yönetildikleri karanlık odaları bilmeden onların arkasına takılmaya hazır partizanlık ve kışkırtıcılık dürtüleriyle hareket eden, bazısı yüzbinlerce kullanıcıya sahip gerçek hesaplarla yayılan tüm bu dezenformasyonu çürütmek için “sınır hattına gitmeniz, detaylı çekimler yapmanız, olanı aktarmanız” gerekiyor. Bunu yapsanız dahi, yalan doğrudan çok daha önce ve çok daha hızlı yol alıp, kullanıcılar üzerinde etkisini göstermiş oluyor.

Ben bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda ise İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’in, Mail On Sunday’e göçmenler ile ilgili yazdığı ve hiçbir yerinde Türkiye geçmeyen makalesini bütün bir ülke olarak konuşuyoruz. İngiltere’ye getirilmek zorunda olan Afganlar için Afganistan dışında bir dizi işleme merkezi kurmaktan bahseden İngiltere Savunma Bakanı Wallace’ın içerisinde Türkiye geçmeyen makalesinin “İngiltere, Pakistan ve Türkiye’de mülteci merkezleri kuracak” olarak servis edilmesi ancak bilinçli bir “dezenformasyon” ile açıklanabilir.

BBC Türkçe
BBC Türkçe verdiği haberde, İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace'ın “hükümetin Afgan mülteciler için Türkiye ve Pakistan'da işlem merkezleri kurulacak” dediğini iddia etmiş sonrasında haberin yanlış olduğunu belirtip özür diledi.

 

Yalanın Aldatmasına İzin Veriyorsanız Aldanırsınız

Her günümüzü ülkede kıyametler kopuyor havasına sokan bilinçli dezenformasyonun hedefi olmamak, en basit tabirle “aldanmak” istemeyen kullanıcılar olarak dezenformasyona ve maske hesaplara karşı bilinçlenmek zorundayız. Sosyal medya platformlarının arama kısımlarını kullanarak önünüze düşürülen paylaşımın kaynağına ulaşabilmeniz mümkün. Arama motorları sayesinde paylaşım yapan hesabın profil fotoğrafını aratarak başka hangi hesaplarda, hangi web sitelerinde kullanıldığını görebilmek mümkün.

Paylaşımları yapan hesapların takip sayısı, takipçi sayısından yüksekse ve hesabın açılış tarihi toplumsal olayla eş zamanlıysa o hesaba dikkat etmelisiniz. Yıllardır çiçek, böcek fotoğrafları paylaşan veya sessiz sakin bir hesap birden aydınlanma yaşayıp toplumsal mesajlar vermeye başlamışsa, bir provokatör hesapla karşı karşıyasınız. Takipçileri ya da takip ettiği hesaplar gerçek profil fotoğrafları ve isimlerden çok belirsiz profil fotoğrafları ve anlamsız kullanıcı adlarından ibaretse bir provokasyonun hedefindesiniz demektir. Bizim huzurlu bir sosyal medya, provokasyonla hedeflenemeyen bir toplum için, dezenformasyon kaynaklarını, maske hesapları yakından tanımamız gerekiyor. Hedefe girmek istemeyen, bilinçsizce dahi olsa, bilinçli bir dezenformasyonun hedefi olmak istemeyen her kullanıcı, yukarıdaki örneklerle beraber kendi deşifre yöntemlerini de üretmek zorunda.

 

Medya Dezenformasyona Alet Olmamalı

Üzülerek söylemek zorundayım ki, Türkiye’de medyanın geldiği nokta içler acısı. Dijital mecraların “etik” kurallarına yön vermesi gereken geleneksel medya, dijital provokasyonun getirdiği etkileşimin şehvetine kapılmış durumda. Sosyal medyada maske hesaplardan yayılan ve gündeme giren yalanların, ulusal medyanın uzantısı olan dijital medya platformlarında yer aldığı, haber olarak okuyucuya sunulduğu bir dönemi yaşıyoruz. Okuyucuya doğru bilgiyi ulaştırmakla mükellef bu gücün, yalanı olduğu gibi servis etmesi, hatta bizzat üretmesi bugün okuyucuya karşı saygısını ne denli yitirdiğinin bir göstergesi değil de ne olabilir? Medya’nın yalanı bizzat üretmesini vurgulamışken geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin tek, dünyanın en büyük Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali TEKNOFEST için medya eliyle oluşturulan dezenformasyonun karşılığını bulmamasında kullanıcının bilinçli tepkisinin ve kurumlarca hızlı verilen cevabın ve doğru iletişim sürecinin payı büyük.

 

Siyasiler Sorumluluk Almalı

Sosyal medyadaki etkileşim furyasına kapılan sadece medya değil. Siyasi isimlerin de “provokatif” süreçlere adeta koşarak yakıt taşıdığına sıkça şahit oluyoruz. Özellikle Twitter’da TT listesine sokulan her konu hakkında, yorum yapmayı bir sorumluluk olan gören siyasi isimlerin, dezenformasyonun tam ortasında yer aldığına sıkça şahit olmaktayız. Belirli kitleye sahip siyasi isimlerin sorumluluğu sıradan bir kullanıcıya göre çok daha fazla. Bir yalanın arkasından onu sahiplenmek siyasilere bir sorumluluk yüklemeli. Yine orman yangınları sürecinde sahte hesaplarla, yurtdışı kaynaklı olarak sahte hesaplarla başlatıldığı uluslararası analist Prof. Marc Owen Jones tarafından ispat edilen #HelpTurkey tagına yazan siyasi isimler ne yazık ki böyle bir sürecin parçası olduklarının halen farkında dahi değiller.

 

Dezenformasyonun Yasal Sorumluluğu Olmalı

Dijital medyanın halen büyük yasal boşluklar içermesi, denetimi noktasındaki yetersizlikler, sosyal medya platformlarının “dezenformasyona” karşı sert önlemler almayışı, hatta bazı sosyal medya platformlarının bizzat süreçlere katkı sunması, provokatif bir cesareti de beraberinde getiriyor. Dileyen birey ve kurumların sahte profil fotoğrafı, sahte isim ve sahte bilgiler ile bir veya birden fazla hesap oluşturup, hedeflediği bir noktaya sistematik olarak saldırı düzenlemesinin hukuki bir yaptırımı olmalı. Gerçek hesapların, birçoğu teknoloji firmalarının sağladığı altyapılar sayesinde kurgulanan dezenformasyon süreçlerine, bilinçli olarak katkı sunması da yasal boşlukların verdiği cesaret sayesindedir.

Özellikle internet haberciliğinin yasal bir zemine oturtulması ve provokatif içeriğin haber olarak servis edilmesinin net yasal sonuçlar doğurması, dezenformasyonun topluma verdiği zararın azaltılmasında önemli bir eşik olabilir. Bazen neden burada olduğumuzu sorgulasam da şimdilik bir çoğumuz buradayız. Bazılarımız zamanının büyük bir kısmını sosyal medyada geçiriyor. Kaliteli ve saygılı, birbirimizi anlayabileceğimiz bir iletişim süreci için, provokatif ajanda sahiplerinin önümüze düşürdüğü paylaşımlara inanmamak, dur demek zorundayız. Yalan, doğrunun peşinde olan herkesin ortak problemi olmak zorunda.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası