Kriter > Siyaset |

Markar Esayan’ın Ardından


Siyasi mücadele, camia dışlaması ve kuşak çatışması çemberlerinden geçen Markar Esayan’ın geride bıraktığı şeyler, anılar ve eserleri üstüne söylenecek, yazılacak pek çok şey var. Yazdıklarından, söylediklerinden, yaptıklarından bilhassa yapmamayı seçtiklerinden anlıyoruz ki; “şimdinin dar odasına” sıkışmamanın yolu basiretli bir yaklaşıma sahip olmaktır.

Markar Esayan ın Ardından
Tedavi gördüğü hastanede 51 yaşında hayatını kaybeden AK Parti Milletvekili Markar Esayan, Kumkapı Meryem Ana Patriklik Kilisesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'ın da katıldığı törenle son yolculuğuna uğurlandı, 22 Ekim 2020

Markar Esayan’ın aydın olarak en önemli özelliklerinden biri Tanzimat’tan Meşrutiyet’e, Cumhuriyet’ten 1990’lara uzanan gazete yazarı tipolojisinin devamı olmasıdır. Bu yüzden 2000’ler ve 2010’larda günlük gazetelerde ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgili düşüncelerini okurlarıyla paylaştı. Vefatına kadar da gazetede yazmayı sürdürdü. Esayan milletvekili ve köşe yazarı olarak bilinse de aslında edebiyatçıdır. Esayan’ın fikri, edebi ve siyasi yaklaşımlarının kırılma noktasını ise Gezi Parkı olayları oluşturur; o bu kırılmayla beraber adeta bir “aydınlanma” yaşar.

 

Eleştiri Okları, Açıklık ve Dürüstlük

Oldukça hassas olan bu konudan devam edersek Markar Esayan’ın fikri aydınlanması, yazılarına yansıyan tecrübesi hem sol liberaller hem de diğer cenahlardaki “yanlış okumalar” dizisi açısından ibretliktir. Esayan’ın nezdinde bütünleyici yeni bir anlam kazanan yerlilikle ilgili hassasiyetlerinin üst düzeyde seyretmesi onun Gezi Parkı şiddet eylemlerinin amacını idrak etmesine ve daha da önemlisi “kitabi Türkiye” bilgisiyle hakiki deneyiminin arasının açılmasına, iyiden iyiye Türkiye’yi gerçek anlamıyla tanımasına yol açar.

Aslında bu durum yazarın Türkiye'yi gerçek anlamda Gezi olaylarıyla tanıdığının da göstergesidir. Gezi Parkı eylemlerinin kültürel ve siyasi hayatı anlamlandırmasındaki benzersiz rolü o dönemde yazdıkları okunduğunda rahatlıkla fark edilecektir. Sonrasındaki FETÖ dershane krizi ve 17/25 Aralık darbe girişiminde ortaya çıkan tablo, ülkedeki siyasi ve sivil yapılara çok daha başka gözle bakmasını ve dahası içinde bulunduğu aydınlar camiasından ayrılmasını beraberinde getirdi. Çünkü hem kişisel hem siyasi açıdan kelimenin tam anlamıyla bir karar verdi.

Güçlü bir öngörüye sahip olan Markar Esayan, kendi ifadelerinden hareketle söylersek insanın doğru bildiklerini tekrarlamakla değil, kendindeki yanlışları ayıkladığında değiştiğinin ayırdındaydı. Değişim başladığında darlıkların nasıl genişlediğine şahit olmuştu. 16 Ekim 2020’de Esayan’ın ölümünden bahseden haberler ve kişisel medyalardaki diğer yazışmalar, onu daha ziyade gazeteci ve siyasetçi sıfatlarıyla anıyordu. Her türlü yorum ve eleştiri yapıldı, övgüye de yergiye de uğradı. Gelgelelim hayranlıklarını belirli dönemlerle sınırlayanlar romanlarını ve kültürel incelemeler bağlamındaki tezini atlayabiliyor. O zaman da sözü edilen onu ve kararını daha iyi anlama imkanı verecek çeşitlilikten yoksun kalınıyor. Halbuki Esayan’ın iyi niyetle layık olmaya çalıştığı romancılar vardı.

Markar Esayan’ın portresine romancılığını ekleyerek bütünlüklü bakmak gerekir; kaldı ki siyasi dönüşümü tam da John Maynard Keynes’in dediği “Olgular değişince, ben de fikir değiştiririm. Ya siz ne yaparsınız?” sözünde yatar. Bu bakımdan 2013 sonrasında da Türkiye’nin yavaş yavaş milli ve yerli bir sürece girmesini müspet manada görerek yazılarında sıklıkla bunlara değinir. Medyada çıkan nahoş ve kişisel karalamalarla dolu saldırgan röportajların/paylaşımların seviyesi konuyla ilgili hususları açık açık tartışmayı, en azından şimdilik imkansız olduğunu hazin bir şekilde gözler önüne serse de onun yazıları bunu gündeme taşıdı.

Markar Esayan’ın siyasi düşüncelerini cari gerçeklikle sınamayan dikkat dağıtan, “çan çan” konuşmalarıyla maruf aydınları acımasızlıkları nedeniyle suçlayan pek çok yazısının bulunması sebepsiz değildir. Olgular değişip olaylar yaşandıkça, gidişat karşısında farklı bir tutum geliştirdi. Kargaşa ve yıkımla anılan Gezi krizinden sonra bir mesele olarak ortaya koyduğu yerliliğin dışlayıcı değil bütünleyici yeni bir anlam kazandığını hatta toplumsal sözleşme teklifi olduğunu vurguladı. Yazdıklarının anlamlandırılması bakımından özel önemi bulunan bu husus ne var ki geçmişin ve “şimdinin dar odasında” yaşayanların pek üzerinde durmak istemedikleri önemli bir ayrımdır. Konularına göre olduğu kadar tarih sırasına göre de önem taşıyan yorumlarının baştanbaşa bir kesitini sunacak denemeler derlemesi hayli yararlı olabilir. Gezi sonrası siyasi tercihinin kendisinden bahseden yayın mecralarında tedirginlik meydana getirdiğini 2000’lerde onunla yapılan birkaç söyleşiye ulaşılamamasından anlamak mümkün.

Markar Esayan SETA Panelinde
Markar Esayan SETA Vakfı'nın düzenlediği "30 Mart'a Doğru Adalet ve Kalkınma Partisi" konulu panele konuşmacı olarak katılmıştı, 20 Mart 2014

 

Hayatından Kesitler

Markar Esayan Çerkes bir annenin ve Ermeni bir babanın çocuğu olarak 1969’da İstanbul Şişli’de dünyaya geldi. İlkokulu Bomonti Mıhitaryan, liseyi ise Özel Getronagan Ermeni Erkek Lisesi’nde okudu. 1995’te Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi lisans öğrenimini tamamladı. Lisansüstü çalışmasını Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler bölümünde yaptı. 1997’den beri aralıklarla katkı sunduğu Agos gazetesinde 2001’den itibaren Hrant Dink’in davetiyle “Dar Kapı” başlığı altında köşe yazıları kaleme almaya başladı. Dink’in 19 Ocak 2007’de elim bir suikasta uğramasıyla Dink sonrası Agos’un yayın hayatına devam edebilmesi için bu gazetede çalıştı. Dink’in birinci ölüm yıl dönümünün ardından Agos’tan ayrıldı, bir süre sonra bu gazetede yazmayı bıraktı.

2008 baharından itibaren ise Taraf gazetesinde “Arada” sütununda yazmaya başladı. 15 Aralık 2012’de gazete yayın yönetmen ve yardımcısının ani ayrılığından itibaren gazetenin geçici yayın yönetmenliğini üstlendi. Siyasi anlaşmazlıklar ve yayın işlerine müdahale nedeniyle tasfiyeye uğrayan grubun içinde yer aldı. Gazeteden ayrıldıktan sonra kendi web sayfasında yazılarını aralıksız sürdürdü. Düşüncelerinin siyasi kararıyla örtüşmesinin belirginleştiği 2013 ortalarından itibaren Yeni Şafak ve Daily Sabah gazetelerinde, çeşitli haber sitelerinde yazmaya devam etti. Akşam gazetesindeki yazılarında çok daha belirgin biçimde dönemin acil siyasal sorunlarını ele aldı.

Markar Esayan’ın esası yüzleşme sevgisi olan romanlarından ilki, “Şimdinin Dar Odası” 2004 İnkılap Kitabevi Büyük Roman Ödülü’nü kazandı ve 2005’te okuyucuya ulaştı. İlk romanının devamı olan ikinci romanı Karşılaşma ise Ekim 2007’de yayımlandı. Üçüncü romanı Jerusalem ise 2011’de çıktı. Düşünce ve edebiyat dünyasında bazı meseleleri tek yanlı yorumlayanların deyim yerindeyse moda olmasının meydana getirdiği iklim dikkate alınmadan bu üç romanın bihakkın kavranması imkansızdır. Bundan iki yıl sonra Cemil Ertem’le birlikte hazırladığı Dünyayı Durduran 60 Gün Türkiye'nin 100 yıllık siyasi arka planını anlatır. Benzer bağlamdaki “İyi Şeyler” kitabı ise Türkiye’deki ekonomik, toplumsal, tarihi, kültürel ve siyasi dönüşümle alakalı hususlara dair yazarın düşüncelerini anlamak bakımından önem arz eder. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde AK Parti listesinden İstanbul milletvekilliğine seçilen Esayan meclisteki görevini vefatına kadar sürdürdü.

Meclis

AK Parti TBMM Grup Toplantısı öncesi, Markar Esayan’ın karanfillerle sarılmış fotoğrafı grup toplantı salonundaki ön sıraya bırakıldı, 28 Ekim 2020

 

Hafıza Anlatıları ve Revaçtaki Eğilimler

Bambaşka bir yükümlülükle hareket eden Markar Esayan’ın aslında çok daha fazla roman yazabilecekken, 2013 sonrasındaki üretiminin tümüyle siyasi olanla şekillendiği göz ardı edilmemelidir. Edebiyatla ilişkisini kavramak bakımından romanlarıyla bir akademik çalışması üzerinde durmak anlamlı sonuçlara ulaşmayı mümkün kılabilir. Romanlarından ilki 2005’te yayımlanan Şimdinin Dar Odası’dır. Türkiye’nin çok partili yıllarındaki çalkantılı olayları ele alan roman yazarın kimlik siyaseti yaklaşımıyla bağlantılıdır. Romanda genel hatlarıyla Müslümanlığı içselleştirememiş, dini bakımdan sığ karakterler dikkati çeker. Bundan iki yıl sonra çıkan Karşılaşma’yı ülkedeki siyaset ve fikir hayatı açısından inişli çıkışlı yılları da gündeme getirmesi yönüyle ayrıca ele almak gerekecektir. Roman, topluluk hafızasının edebi düzlemdeki muhafazasını ve alternatif tarihselliği çeşitli karakterler üzerinden anlatır. Geçmişin olumsuzluklarına karşı savaş açan Pehlivan Usta’sıyla öne çıkan eser, Anadolu’yu derinden sarsan bir dönemi gündelik hayat üzerinden anlatmaktadır.

Öte taraftan Türk edebiyatı açısından önem arz eden Halide Edip, Mehmet Emin Yurdakul gibi tanınmış yazarların Karşılaşma’daki varlığı dikkat çekicidir. Anlatı dünyasının şimdiki gerçekliğe hayli yaklaştırıldığı romanın Türk karakterleri İslam’ı bir kimlik şeklinde benimsemeleriyle öne çıkmaktadır. Yaşanan onca dramın ortasında, romanın edebi düzleminde bir anlatı kişisi olarak yer alan Eşvak, Ekrem ve Korkut yardımseverliklerinin yanı sıra eminlikleriyle tasvir edilirler ki bu önemlidir. Elbette buradaki hafıza anlatısı alternatif bir büyük tarihten ziyade alternatif bir tarihselliğe, resmi tarihin dışındaki var olma imkanlarına yönelme ihtiyacına karşılık gelir. Mesela Soğomon Usta’yla Çanakkale Savaşı’nda çarpışan Zeki Dayı Ermenilerin samimiyetine inanan ve onlara güvenen bir karakterdir. Böylece bir tezatlar, karşılaşmalar, yüzleşmeler kitabı kimliği kazanan eserde kötülüğün herhangi bir etnik kimlikle özdeş olamayacağı belirgin kılınmaya çalışılır.

Gene bir geçmiş romanı olan eserinde Markar Esayan, bir yandan karşılaşmanın nasıl gerçek bir karşılaşma olabileceğini öte yandan da küçük insanların büyük siyasetlere direnmesi sırasında yaşananlara bakmaktadır. Bu bakımdan romanlarındaki Türk ve Ermeni karakter imajlarının yakın tarihin romancıların elinde oyuncak olduğu 2000’lerin revaçtaki eğilimleri çerçevesinde soğukkanlı ve kuşatıcı bir biçimde incelenip yorumlanması gerekmektedir.

Zamanın akışına ve gelgitlerine aşina olanların daha iyi anlayabileceği üçüncü romanı Jeruselam’a bakıldığında Markar Esayan’ın kimlik meselelerini yazmayı ne kadar önemsediği belirgin bir biçimde anlaşılmaktadır. İstanbullu Ermeni bir ailenin hikayesinin anlatıldığı romanın aynı zamanda bir ölçüde yazarın hayatıyla ilgisi göze çarpmaktadır.

Erdoğan'ın Esayan'ı ziyareti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Şubat'ta, AK Parti İstanbul Milletvekili Esayan'ı evinde ziyaret etmişti.

 

Modernite, Yeni Burjuvazi ve Sınıfsal Çatışmalar

Markar Esayan, üzerine eğildiği sorunların yanına yöresine, oluşturdukları dramlara bakar, acıların çevresinde fısıldaşanlara kulak kabartır. Sesli düşünerek ve diyalogla ilerlerken milliyetçi imgelerin hep eksik kalması romanlarındaki karakterleri farklı kılmaktadır. Şüphesiz Esayan’ın romanlarını anlamlandırmak için Bilgi Üniversitesinde 2010’da “20. Yüzyıla Girerken Ermeni Edebiyatı'nda Modernite, Yeni Burjuvazi ve Sınıfsal Çatışmalar” başlıklı ve alanında bir ilk olan yüksek lisans tezini dikkate almak gerekmektedir.

21. yüzyılda ilerlerken dönüp 19. yüzyıl sonlarına bakan ve modernite ile edebiyat arasındaki ilişkiyi, özgül bir sorunsal üzerinden inceleyen çalışma birkaç açıdan ele alınıp tartışılabilir. Öncelikle o yılların Türkiye’sinde siyasi ve kültürel pek çok sohbete doğrudan etki eden Bilgi Üniversitesinde yapılması üzerinde durulabilir. O dönemde güçlü bir rüzgar estiren üniversitenin bu boyutuna temas ederken teşekkül eden “gri bölgelere” odaklanılabilir.

İkinci olarak Ermenilerin gündelik hayatında modernleşme, sınıf ve onlar arasındaki çatışma ve uzlaşmaları dönemin çok sayıda kayda değer edebiyatçısının eserlerinden hareketle ortaya koyması dikkat çekmektedir. Devlet, uluslararası ilişkiler, gerçeklik, sınıfsallık, hafıza ve unutuş, hepsinden önemlisi de bir tarihsellik vardır. Ayrıca ele alınan temayla ilgilenen okura geniş bir okuma listesi de sunar. Ermeniler arasındaki sınıf farkına odaklanan tez bir açıdan Karşılaşma romanındaki İstanbul Ermenileri ile taşradakileri mukayese eden pasajları akla getirir hatta roman bir yanıyla bu okumaların billurlaşmış şeklidir.

Tüm bunları ancak 2013 kırılmasının önümüzde açtığı siyasi ufukla birlikte tutarlı bir eleştirel hat üstüne oturtmak zorunludur. Dolayısıyla derinlikli bir Markar Esayan yorumu ortaya koymak için anlatılarını olduğu gibi kabul etmekten ya da yüceltmektense, 2000’lerin ilk on yılı boyunca Türkiye’deki entelektüel hayatın genel yönelimleri ekseninde incelemek, onları neyse öyle görmeye çalışmak gerekir. İyi hazmedilmemiş tekrarların ezbere dönüştüğü bölümlerine rağmen tezi, konuyla alakalı göz ardı edilmemesi gereken can alıcı bir tespitle sona ermektedir. Eleştirel sezginin rahatça okunabildiği çalışma Esayan’ın 2013 öncesinde yazılarının yayımlandığı gazete sütunlarının başlıklarını daha iyi anlama imkanı sunması bakımından mühimdir. Açık sözlü ve alışılmamış ölçüde heyecan dolu tezin son cümleleri şöyledir: “Özellikle Ermeni unsurunun Türkiye’nin gündemindeki olumsuz ama başat rolü itibarıyla, hiçbir konunun kategorik olarak menfi-müspet, siyah-beyaz, iyi-kötü olarak değerlendirilemeyeceği, kanımca bu çalışmada yeniden ve bir kez daha keşfedilen bir bilgi olmuştur. Bence en önemli ve yeni tarafı da budur.” Benimsediği ve geliştirdiği insani tutum açısından hepimizin olmasa da birçoğumuzun üzerinde hemfikir olduğu daha yapıcı başka müşterekliklere yer açan bir yaklaşımdır bu…

Markar Esayan’ın ülke tarihinin şiddet ve katliam bilançosu en ağır darbe girişimi olan 15 Temmuz gecesinden itibaren Twitter’daki resmî hesabından yaptığı “Ezanlar susmasın!”, “Allah milletimizden razı olsun!” gibi paylaşımları ve sonrasındaki duruşu, tarihi bir duruştur. Aslında onun buradaki tutumu Türkiye’ye karşı Gezi olayları ve 17/25 Aralık sürecinden beri sürdürülen çerçeveleme harekâtına dair yazılarındaki vurgularından bağımsız değildir. Bunları tek tek aktarmak yerine 2013’ten 2016 sonuna kadar yazılarındaki yorumlarına yansıyan ısrarına odaklanmak gerekir. Çünkü önemli bir kısmında tarih okumalarının da yardımıyla Tanzimat’tan bu yana karşı karşıya kalınan kargaşa, yıkım ve kayıplarla tekrar yüz yüze kalmamak için müdafaa ettiği “yerlilik hissiyatı” çok baskındır.

Siyasi mücadele, camia dışlaması ve kuşak çatışması çemberlerinden geçen Markar Esayan’ın ardından, hemen onun siyasi yorumlarını tümüyle çerçeveleyecek bir şeyler yapmak güç. Geride bıraktığı şeyler, anılar ve eserleri üstüne söylenecek, yazılacak daha pek çok şey var. Yazdıklarından, söylediklerinden, yaptıklarından bilhassa yapmamayı seçtiklerinden anlıyoruz ki “şimdinin dar odasına” sıkışmamanın yolu basiretli bir yaklaşıma sahip olmaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası