Kriter > Medya Kritik |

Türkiye’nin Artan Küresel Medya Gücü İsrail’in Filistin’deki Statükosunu Bozuyor


Batılı ana akım medyanın İsrail’e verdiği asimetrik güç desteği etkisini yitiriyor. Filistin davasında, İsrail’in zihin işgaline gönüllü boyun eğen, onun yalan makinası haline gelen Batı medyasının söylem ve algıları belirlemede işi bundan sonra çok daha zor. Çünkü küresel ölçekte gücü artan Türkiye’nin, kamu yayıncılığı ve özel sektörde faaliyet gösteren medyaları ile mevcut statükoyu değiştirici ve dönüştürücü rolü gün geçtikçe daha da belirginleşiyor.

Türkiye nin Artan Küresel Medya Gücü İsrail in Filistin deki
3 Mart 2018’de AA foto muhabiri İssam Rimavi, İsrail askerlerinin Filistinli göstericilere yönelik müdahalesini görüntülemeye çalışırken gaz kapsülünün eline isabet etmesi sonucu yaralanmıştı.

“Medya dünyadaki en güçlü varlık. Masumları suçlu yapma ve suçluyu masum gösterebilen bir güç. Çünkü kitlelerin zihinlerini kontrol ediyor. Basın, imaj oluşturma rolünde o kadar güçlü ki, bir suçluyu kurban gibi ya da kurbanı suçlu gibi gösterebilir.” Malcom X 

Filistin ve ona zulmeden İsrail’in bugün ana akım batılı medyalardaki tasviri, tıpkı Malcom X’in 50 yıl önce bu cümlelerde işaret ettiği gibi... Türkiye ise devlet kapasiteleri ve medyası ile Filistin hakikatini ve çığlığını tüm dünyaya duyuran en güçlü ses oluyor. Türk medyası bugün tüm emeği ve gücü ile sahada...

Batılı ana akım medyaların İsrail’e verdiği asimetrik güç desteği ise etkisini yitiriyor. Filistin davasında hakikatin karşısında İsrail’in zihin işgaline gönüllü olarak boyun eğen, onun adeta birer PR ajansı ve yalan makinası haline gelen Batılı medyaların söylem ve algıları belirlemede işi bundan sonra çok daha zor görünüyor. Çünkü artık küresel ölçekteki gücü artan Türkiye’nin, kamu yayıncılığı ve özel sektörde faaliyet gösteren medyaları ile mevcut statükoyu değiştirici ve dönüştürücü rolü gün geçtikçe daha da belirginleşiyor.

Bugün başta Filistin, Libya, Karabağ, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan, Keşmir olmak üzere mazlum ve mağdurların karşı karşıya olduğu hakikatin peşinde olmak ve onu tüm insanlığa duyurmak gazeteciliğin en erdemli misyonu olsa da Batılı ana akım medyaların içinde bulunduğu büyük tenakuzun sonucu olarak bu durumun aksi görülmektedir. Küresel ölçekte artan etki alanı ve uluslararası medyada statükoyu bozan rolü ile Türk medya kuruluşları, tüm bu çatışma alanlarında artık mazlumun sesi ve insanlığın özgür ve tarafsız haber alma hak ve hürriyeti için çalışan bir güç haline geliyor.

Ortaya konan bu vizyon ve hedef yolunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Mayıs’ta gençliğe hitaben yaptığı konuşmada dünyaya verdiği şu mesajlar dikkat çekiciydi. “Zulme var gücümüzle karşı çıkmaya devam edeceğiz. Güçlüyüm öyleyse haklıyım yok, güçlü her zaman haklı değildir. Haklı olanın güçlü olduğu bir Türkiye var.”

 

Barbarlığın Karşısındaki En İyi Savcı: Hakikat

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ifadeleri, neredeyse asırlık hayatının yarısından fazlasını İsrail zulmünün ardında yatan hakikatleri ortaya koymak için harcayan Fransız düşünür Roger Garaudy’in bugünün gazetecilerine öğüt niteliğindeki şu cümlesi ile örtüşmektedir. “Barbarlığın karşısındaki en iyi savcı, hakikattir.”

Yaşamının ilk yarısında Fransa’nın ve Fransız halkının kendisi ile ülkesini temsil eden bir siyasetçi ve entellektüel olarak gurur duyduğu Garaudy, “İsrail, Mitler ve Terör” isimli kitabında, uzun yıllar süren çalışmaları sonucu vardığı İsrail ile ilgili hakikatleri yüksek sesle seslendirdiği için tüm Avrupa ve ABD’de yasaklı isimler arasına girdiğini anlatır.

Filistin topraklarında bir İsrail devletinin ilan edildiği 1948’den bu yana, müesses Batılı kabullerin dışına çıkarak İsrail ile ilgili hakikatleri alternatif bir bakış açısıyla dile getirip cezalandırılan tek isim Garaudy değil. Amerikan tarihinde en uzun süre Beyaz Saray muhabirliği yapmış, meslek hayatı boyunca 9 ABD başkanı görmüş olan Helen Thomas 2013’te 92 yaşında hayatını kaybetmeden birkaç yıl önce İsrail’e eleştirileri nedeniyle United Press International (UPI)’daki işinden kovulmuştu.

ABD ve Avrupa’nın önde gelen üniversitelerinde İsrail ve bu ülkelerdeki lobilerinin medya ve akademi üzerinde ne denli büyük bir baskı grubu olduğu hakikatini dile getiren birçok gazeteci ve akademisyen de Thomas ve Garaudy’nin akıbetini paylaştı.

Akademik ahlak ve gazetecilik meslek etiğinin başat gereği olarak, hakikatin şahitliğinin yetmeyeceği, onu cesurca haykırabilmek gereğine olan inanç ve artan ihtiyaca dikkat çeken yüzyılımızın en önemli entelektüellerinden biri de Edward Said oldu. Said entellektüel çalışmaları ve özellikle Filistin için yürüttüğü aktivizm döneminde İsrail güdümlü medya ve lobisi tarafından hedefe konulan isimlerin başında geldi.

Anadolu Ajansı’nın Orta Doğu Editörü Turgut Alp Boyraz

İsrail polisinin işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’daki cemaate müdahalesinde Anadolu Ajansı’nın Orta Doğu Editörü Turgut Alp Boyraz ayağından yaralandı. Harem-i Şerif’teki olayları takip eden Boyraz, İsrail polisinin kullandığı plastik mermiyle ayağından vuruldu. (Esat Fırat/AA-Kudüs, 7 Mayıs 2021)

 

Edward Said’in Haykırdığı Hakikat

Kendisi de Kudüs doğumlu bir düşünür ve Filistin davasının güçlü bir savunucusu olan Said, İsrail devletinin ilan edildiği yıl ailesi ile topraklarını terk etmek zorunda kalmıştı. Akademik çalışmalarında sıklıkla oryantalizmin Batılı medya ve haber ağlarındaki izdüşümlerini inceleyen Said, özellikle konu Müslümanlar ve Filistin olduğunda ana akım medyaların gerçekleri nasıl tam da tersine domine ettiği ve İsrail’in birer PR, halkla ilişkiler ajansı haline geldiklerini gözler önüne serdi.

Said, “Medyada İslam: Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?” isimli çalışmasında bilinçli bir şekilde hem haber yapmak hem de bir şeyleri örtmek, örtbas etmek anlamına gelen “cover” kelimesini seçmişti. Nitekim yazar, Batı medyasında yer aldığı şekliyle, “Doğu”ya, “İslam”a, “Filistin”e dair gerçeklerin örtülerek, manipüle edilmiş bir İslam ve Müslüman imajının oluşturulma süreçlerine dair kanıtlar sunmuştu.

Tüm bu hakikat savunucularının ifade ettiği gibi İsrail’in 1948’den bu yana her yıl şiddetini artıran Filistin topraklarındaki işgali bugün de aynı oranda tüm dünyanın şahitliğinde ve vicdanında kanayan bir yara olarak kalmaya devam ediyor.

İsrail devletinin kanıksandırılmak istenen son saldırıları karşısında, sadece Filistin topraklarını değil, zihinleri de nasıl işgal ettiği özellikle Batı medyasının içinde bulunduğu teslimiyetçi vahim durum ile kendisini bir kez daha gösterdi.

 

Batı Medyasının Teslimiyetçi Durumu

Yüksek tirajlı Amerikan gazetelerinden uluslararası haber kanallarına, Alman Devlet medyasından önde gelen İngiliz yayın kuruluşlarına kadar geniş bir yelpazede, ana akım haberlerin ağında Filistin hakikatinin nasıl çarpıtıldığı son saldırılarda da bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu.

Öyle ki, CNN ve Deutsche Welle gibi medya kurumlarının iç yazışmalarından sızan bilgilere göre, bu kurumların editoryal yönetimleri, haberlerin satır aralarında kelime oyunları marifetiyle İsrail’in Mescid-i Aksa işgali, Gazze saldırıları ve katliamlarının yumuşatılıp meşrulaştırılması ve Filistin aleyhine asimetrik bir dil kullanılmasına salık veriyordu. Daha da ötesinde, İsrail’in bir “apartheid”, ırkçı, işgalci ve ayrımcı bir rejimi olduğunu dillendirmek bile Alman Deutsche Welle’nin editoryal rehberinde yasaklı ifadeler listesine girdi.

Batılı ana akım medyaların İsrail güdümlü refkleslerinin bilinç altında, tıpkı Said’in bugüne ışık tutan fikir ve çalışmalarında bahsettiği gibi, Filistin ve Filistinlilerin yarım yüzyılı aşkın süredir yaşadıkları zulmün İsrail lehine nasıl “sugar coat”, Türkçedeki ifadesi ile “allanıp pullanacağı” kaygısı yatıyor.

Gerçeklerin üzerinin kapatılması, çarpıtılması ve kelime oyunları ile manipüle edilmesi bu işin bir normali olarak kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu anlamda kamu yararı, hakikatin peşinden gidilmesi ve duyurulması gibi gazeteciliğin başat moral kodları ve kaygıları karşısında İsrail’in yasa ve insanlık dışı eylemlerini örtbas etmek bu medyaların önceliği olarak karşımızda duruyor.

Öyle ki İsrail’in silahsız Filistinlileri katletmesini sanki iki silahlı taraf arasında eşit koşullarda bir çatışması olarak resmetmek isteyen bu medyalar, Filistinlilerin evini Şeyh Cerrah’ta güpegündüz çalmaya gelen yasadışı İsrailli yerleşimcilerin videolarını da yayınlamaktan geri duruyor.

Aslında gerçekleri aktarmak için değil de tam tersine gerçeklerin üzerini örtmek için yazılmış olan bahse konu haberlerde, Filistinlilerin, Mescid-i Aksa Camii’nde namaz kılarken İsrail polisi tarafından üzerlerine atılan gerçek mermi ve silahlarla öldürüldükleri hakikatini de ıskalıyor. Mescid-i Aksa’ya saldıran İsrail polisine desteğe gelen İsrailli aşırılıkçıların “Bize Filistinliler saldırdı” demek için kendi giysilerini parçaladıkları görüntüleri de bu ana akım medyalarda görülmüyor. Keza fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa yanarken ki sevinç çığlıkları ve dans etme görüntüleri de…

Satır aralarında bolca çatışma ve kavga kelimelerini kullanan, Filistin’i çatışmanın merkezine alan bir kurgu ile tarafını açık bir biçimde belli eden ana akım medyaların diğer yandan da “İsrail” ile “işgal”, “katliam”, “saldırı”, “apartheid” kelimelerini yan yana getirmemek için ne denli büyük bir çaba sarf ettiği de gözlerden kaçmıyor.

İsrail’in tüm bu hukuksuz ve insanlık dışı eylemlerini örtbas etmek için gazeteciliğin adil ve dengeli olma, hakikatin peşinden gitme ilkelerini çiğneyen medyalardan gazetecilik misyonunu yerine getirmesini beklemek de gerçekçi bir beklenti olmaktan uzak mı? O halde bir çıkış yolu, bir çözüm yok mu?

Filistin davasında hakikatin karşısında İsrail’in zihin işgaline gönüllü olarak boyun eğen ve onun birer PR ajansı haline gelen batılı medyaların sermaye grupları ve editoryal tercihleri konusunda yapısal kökten bir değişime gitmediği sürece bu ihtimal çok zor görünüyor.

TRT Arapça Kanalının muhabirlerinden Sami Berhum

TRT Arapça Kanalının muhabirlerinden Sami Berhum, Gazze’den canlı yayındayken bulunduğu yerin yakınlarına İsrail tarafından saldırı düzenlendi. TRT Arapça’nın Twitter hesabından paylaşılan görüntülerde, canlı yayında esnasında Berhum ve ekibinin bulunduğu noktaya saldırı olduğu görülüyor. (AA-Gazze, 13 Mayıs 2021)

 

Türk Medyasının Statükoyu Dönüştürücü Gücü

Buna karşın Türkiye’nin, kamu yayıncılığı ve özel sektörde faaliyet gösteren medyalarının Batı medyasındaki bu statükoyu değiştirici ve dönüştürücü rolü ise gün geçtikçe daha da belirginleşiyor.

Son yıllarda süratle gelişen ve uluslararası medyada yerini alan yabancı dilde yayın yapan Türk medyasının varlığı ise bugün başta Filistinliler olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde zulme uğrayan, tüm mazlumların sesini duyurmak, onların ağzından hakikati anlatmak adına her zamankinden çok daha önemli bir misyon haline geldi.

Bu misyonu yerine getirmenin ne denli önemli olduğunun bir sonucu olarak, son dönemde başta Filistin, Libya, Karabağ, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan, Keşmir olmak üzere çatışma alanlarında görev yapan Türk medya mensuplarının doğrudan hedef alındığı onlarca saldırı gerçekleşti. İsrail’in bu konvansiyonel ve asimetrik saldırılarında Türk medya mensupları ve kurumlarını hedef alması bir tesadüf sayılmamalı.

Son iki hafta içerisinde Filistin’de, Gazze’de birçok Türk gazeteci görevleri başında, İsrail’in doğrudan saldırıları sonucu yaralandı. Anadolu Ajansı muhabirleri ve foto muhabirleri olmak üzere hakikatin peşinde olan gazetecilerin Gazze’de bulunan ofisleri, İsrail tarafından yerle bir edildi. Bu saldırılarda TRT Arapça ofisi ile birlikte hedef olan diğer kurumlar, Amerikan Associated Press (AP) haber ajansı ve Katar merkezli El Cezire kanallarının yardımına yine Türk medyası, Anadolu Ajansı yetişti.

Öte yandan, İsrail’in Türk medyasına saldırıları konvansiyonel ölçekte kalmıyor. İsrail’in saldırgan politikalarına destek veren İsrail medyasındaki bazı yayın kuruluşları başta Anadolu Ajansı, TRT, Daily Sabah, A News olmak üzere Türkiye’nin yabancı dilde yayın yapan medya kuruluşlarını sistematik bir biçimde hedef almaya devam ediyor. Türk medyası İsrail’in yalan makinasına dönüşen ana akım uluslararası medyanın da önüne geçiyor. Sahada ve haber merkezlerinde her türlü zor koşul, tehdit, karartma, dezenformasyona karşı hakikatin peşinde koşan ve bunu dünyaya duyuran Türkiye’nin medya kuruluşları kaçınılmaz olarak İsrail için “tesir gücü yüksek ve etkisizleştirilmesi gereken birer hedef” haline geliyor.

İsrail ordusu, Gazze kentinde basın ofislerinin olduğu yüksek katlı bir binayı vurdu.
İsrail ordusu, Gazze kentinde içinde Amerikan merkezli haber ajansı Associated Press (AP) ile Katar merkezli Al-Jazeera televizyon kanalının ofislerinin olduğu yüksek katlı bir binayı vurdu. Saldırı sonrası bölgeden duman yükseldi. (Ali Jadallah/AA, 15 Mayıs 2021)

 

Batı Medyasının İsrail Lehine Sağladığı Asimetrik Güç Kan Kaybediyor

Tüm bunlara rağmen, hakikatin duyurulması yolunda, son yıllara kadar alışılmış ön kabulleri, algıları ve anlatımları sarsan Türk medyasının küresel ölçekte artan itibarı da eş zamanlı olarak ağırlığını hissettiriyor.

İşte bu nedenle, İsrail’in yürüttüğü işgal, mezalim, gasp ve “apartheid” rejimi olarak sürdürdüğü tüm yayılmacı, işgalci politikalar eskiden olduğu gibi lobilerin, belli sermaye gruplarının baskısı ve güdümündeki medyalarda artık saklanması mümkün olamıyor.

Şimdi İsrail’in yasa, hukuk, insanlık ve vicdan dışı eylemlerini artık gizleme, ört bas etme, meşrulaştırması her zamankinden daha zor. Batılı ana akım medyaların İsrail lehine sağladığı asimetrik güç kan kaybediyor.

Bunda haklılığın ve hakikatin gücü kadar, canla başla hakikat peşinde koşan başta Türk medya kuruluşları olmak üzere vicdani, ahlaki ve mesleki sorumluluklarını canı pahasına da olsa yerine getiren tüm gazetecileri ve medya kuruluşlarını saygı selamlamak gerekiyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası