Mayıs ayında Türkiye’nin geçirdiği iki turlu seçimin bir benzeri Yunanistan’da da yaşandı. 21 Mayıs’ta düzenlenen genel seçimi iktidardaki Yeni Demokrasi (ND) partisi yüzde 40,79 gibi büyük bir oy oranıyla kazanmasına rağmen meclis çoğunluğunu beş sandalyeyle kaçırdı. 2020’de seçim kanununda yapılan değişikliğe göre bir sonraki seçimden itibaren kazanan partiye ilave milletvekillikleri verileceği için ND, koalisyon arayışına girmeden hükümeti kurma görevini iade etti. Diğer partilerin de mecliste bir araya gelmeleri mümkün olmadığından ülke yeniden seçime gitti.
25 Haziran’daki ikinci genel seçimde yeniden açık ara birinci sırayı alan ND, elde ettiği 158 milletvekiliyle 300 sandalyeli parlamentoda tek başına çoğunluğu sağladı. Ülkenin iki ana akım sol partisinden SYRIZA 48, Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) ise 32 milletvekili çıkardı. Yüzde 3’lük seçim barajını aşan diğer partilerden Yunanistan Komünist Partisi 20, Spartalılar (aşırı sağ) 12, Yunan Çözümü (milliyetçi-muhafazakar) 12, Zafer (milliyetçi-muhafazakar) 10 ve Özgürlük Rotası (sol) 8 milletvekiliyle meclise girdi.
İktidar Güven Tazeledi
ND’nin üst üste ikinci kez tek başına iktidara gelmesi ekonomik ve jeopolitik faktörlerle açıklanabilir. 2019 genel seçiminde ekonomik büyüme ve Batı dünyasıyla uyum gibi vaatlerle iktidara gelen ND, bu vaatlerini aynen uyguladı. Müteşebbislere teşvik ve kolaylıklar sağlayarak ülkeye dış yatırım çekmeye çalışırken AB Kurtarma Fonu’ndan da önemli miktarda hibe ve kredi temin etti. Bu çabaların sonucunda koronavirüs salgınının olumsuz etkilerine rağmen milli gelir ve ihracatta hızlı bir artış sağlandı. Geçtiğimiz yıl krizden çıkmak için gerekli yapısal şartların sağlandığı görüşüyle AB’nin Yunanistan üzerindeki Kapsamlı Denetim Mekanizması sonlandırıldı. Ülkenin uluslararası kredi notu yatırım yapılabilir düzeye 2010’dan bu yana ilk kez bu kadar yaklaştı.
ND hükümeti ekonomide olduğu gibi dış politikada da Batı dünyasıyla tam uyumlu hareket etti. Kendini Batı dünyasının sadık ve güvenilir bir unsuru olarak gösteren Yunanistan, Rusya ile Batı arasında artan rekabette coğrafi konumunun avantajını kullanarak çeşitli görev ve sorumluluklara talip oldu. Bu sayede özellikle savunma ve enerji alanlarında Batı dünyasıyla karşılıklı bağımlılığını güçlendirerek jeopolitik önemini artırdı. Türkiye ile yaşanan tartışmalarda aktif diplomasi yürüterek, Batı’dan ve Doğu Akdeniz ülkelerinden destek buldu.
Kısacası, küresel ve bölgesel düzeyde birçok kriz ve güvenlik riskine sahne olan 2019-2023 arasında ND hükümeti hem ekonomi hem de dış politikada gözle görülür sonuçlar elde etti. Makroekonomik istikrarın sağlanması ve krizler karşısında hükümetin dirençli davranması vatandaşların ND’ye olan güvenini artırdı. Aynı zamanda Genel Başkan Kiriakos Miçotakis’in kadrolarını liberallerden merkez-sol geçmişe sahip olan uzmana kadar geniş bir yelpazede kurmasıyla, parti, merkezdeki geniş seçmen kitlesine hitap eder hâle geldi. Sonuç olarak son yıllarda uygulanan neoliberal politikalardan kaynaklanan gelir eşitsizliği ve altyapı eksiklikleri gibi gündelik hayatı etkileyen olumsuzluklara rağmen seçmen ND'yi yeniden tek başına iktidara getirdi. Seçimlerin ardından muhalefetin çok parçalı ve kendi içinde kavgalı durumda bulunması İkinci Miçotakis hükümetinin daha kararlı ve cesur hareket etmesine imkan verecek.
Muhalefetin Durumu: Gerileyen Sol, Yükselen Sağ
Yunanistan'da sol partiler son seçimlerde büyük bir güç kaybına uğradı. 25 Haziran seçiminin sonucunda mecliste 1974’ten bu yana sağ partiler ilk kez bu kadar çok, sol partiler ise ilk kez bu kadar az sayıda sandalye elde etti. İkinci ve üçüncü sırayı iki merkez-sol parti alsa da ana muhalefetteki SYRIZA’nın hızlı düşüşü sol siyasetteki erozyonu gözler önüne serdi. 2015’te yüzde 36’nın üzerinde oyla birinci olan partinin oy oranı 25 Haziran seçiminde yüzde 18’in altına indi. Bu sonucun ardından Aleksis Çipras genel başkanlıktan istifa etti.
SYRIZA 2012’de ittifaktan partiye dönüştürüldüğünden beri liderliğini Çipras yürütmekteydi. 2015’ten itibaren politikalarını tasvip etmeyen önemli isimlerin ayrılmasıyla, Çipras partide hakim pozisyona geçti ve ilerleyen yıllarda SYRIZA adeta bir lider partisine dönüştü. Çipras’ın beklenmedik istifası sonrasında partinin nasıl bir yeniden yapılanma geçireceği belirsiz. Ayrıca partinin ideolojik olarak solun tam olarak neresinde durduğunu da netleştirmesi gerekiyor.
SYRIZA hızla gerilerken PASOK solun liderliği için güçlü bir alternatif haline geldi. Geçtiğimiz yıllarda PASOK ekonomi politikalarında ND ile SYRIZA arasında dengeli bir çizgi belirlerken dış politikada gerek Batıyla ilişkiler gerekse Türkiye ile yaşanan sorunlara yaklaşım konusunda ND ile neredeyse aynı duruşu benimsedi. Böylece soldan merkeze doğru kayan PASOK, eskiden olduğu gibi ND’ye alternatif bir kitle partisi olmayı hedefliyor. Bundan sonra PASOK bir yandan ND’ye kayan merkez oylarını kendine çekmeye çalışırken diğer yandan SYRIZA ile solda rekabet etmeyi sürdürecek.
Yunanistan'da sol zayıflarken sağ siyaset yakın tarihte hiç olmadığı kadar güçlü bir konuma geldi. Merkez-sağda bulunan ND’nin yanı sıra meclise milliyetçi çizgide üç sağ parti girdi. Bunların içerisinde Spartalılar, kapatılan faşist Altın Şafak partisinin mensuplarını barındırması bakımından dikkat çekiyor. Diğer iki sağ parti olan Yunan Çözümü ve Zafer ise şimdiye dek saldırgan bir görüntü vermemekle birlikte oldukça keskin milliyetçi-muhafazakar görüşlere sahip.
Bu üç sağ partinin savunduğu konular arasında göçmen karşıtlığı, aşı karşıtlığı, milli kimliğin ve aile yapısının korunması gibi ortak temalar bulunuyor. Komşu ülkelerle olan ihtilaflara özel önem atfeden bu partiler, Batı Trakya’da Türk kimliğine asla müsamaha gösterilmemesi konusunda da hemfikirler. Sağ partilerin önümüzdeki dönemde bu ve benzeri görüşler üzerinden polemiklere yol açması kaçınılmaz ise de gündemi belirleyecek kadar güçlü olmamalarından ötürü siyasi karar ve uygulamalara etkilerinin sınırlı kalacağını bekleyebiliriz. Yine de sol partilerin geçmişe nazaran zayıf durumda bulunması ve kendi aralarında rekabete girişmeleri, aşırı sağ eğilimlerin dengelenmesi bakımından bir handikap olarak değerlendirilebilir.
Yeni Dönemde Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Türkiye-Yunanistan ilişkileri geçtiğimiz on yıl içerisinde çeşitli tartışma ve gerginliklere sahne oldu. Bu durumun farklı sebepleri olsa da temelde yatan sebebin dünya siyasetindeki dengelerin değişmesi olduğu iddia edilebilir. Değişen küresel ve bölgesel dinamikler karşısında Türkiye ile Batılı müttefikler arasındaki çıkar ve tercih farklılıkları su yüzüne çıkarken, Yunanistan ile Batı dünyasının güvenlik ve ekonomik bakımdan çıkarları daha fazla örtüşüyor. Bu durumdan istifade eden Yunanistan hükümeti, son yıllarda kendisini bölgede barış ve istikrarın koruyucusu, Türkiye’yi ise saldırgan, hatta yayılmacı bir güç olarak göstererek Batı dünyası ile Türkiye’yi daha fazla karşı karşıya getirmeye çalıştı. Bu suretle Batı dünyası nezdinde prestijini ve konumunu güçlendirmeyi ve Türkiye’ye geri adım attırmayı amaçladı. Ayrıca başta Doğu Akdeniz olmak üzere diğer çevre bölgelerde de Türkiye ile sorunlar yaşayan aktörlerle ortaklıklar kurarak mevcut jeopolitik ortamı kendi avantajına çevirmeye çalıştı.
Ancak bu strateji Türkiye’ye geri adım attırmadığı gibi Türkiye, Libya ile deniz yetki alanları mutabakatı imzalayarak, Ege ve Doğu Akdeniz’deki askeri faaliyetlerini artırarak, Kıbrıs’ta iki taraf için egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü ilkelerini benimseyerek ve Doğu Ege adalarının askerden arındırılmasında ısrar ederek, çıkarlarını sonuna dek savunacağını gösterdi. İki ülke arasında gerginliğin kontrolden çıkma ihtimali, Yunanistan’ın riskli bir oyun oynadığı anlamına gelmekteydi ve bu durum Yunanistan içinde de endişelere yol açtı.
6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketinin ardından Yunanistan’ın yardıma koşması ve Türkiye’nin de bu jeste olumlu karşılık vermesi sayesinde ikili ilişkilerde aniden ılımlı bir hava doğdu. İki ülkede yaşanan seçim maratonu sebebiyle de siyasetçiler öncelikle kendi iç siyasetlerine odaklandı. Her iki tarafın yetkilileri, ilişkilerde yumuşamanın devam etmesine yönelik arzularını dile getirdi ve iyi komşuluk ilişkilerinin herkesin yararına olacağının altını çizdi.
Seçimlerin sonucunda iki ülkede de iktidarın değişmediğine bakarak karşılıklı ilişkilerde mevcut gidişatın bir müddet daha devam edeceğini öngörebiliriz. Ancak Ege ve Doğu Akdeniz’deki ana uyuşmazlık konularında tarafların temel tezlerinden geri atmaları söz konusu değil. İki ülkenin ortak bir jeopolitik vizyona sahip olduğu 2000’lerde tarafların bu konuları gündeme getirmeksizin pozitif gündeme yoğunlaşmaları mümkün olabiliyordu. Ancak küresel ve bölgesel jeopolitikanın belirsizliklerle dolu olduğu ve Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerinde dalgalanmaların yaşandığı günümüzde bu uyuşmazlıklar ikili ilişkilerin zeminini oldukça kaygan hâle getiriyor.
Depremden bu yana başta Başbakan Miçotakis ve eski Dışişleri yeni Savunma Bakanı Nikos Dendias olmak üzere Yunan siyasi aktörlerin Türkiye ile yeni bir sayfa açma konusundaki istekli beyanlarına rağmen seçimlerin ardından Yunanistan siyasetinde oluşan yeni dengeler, geleceğe dair bazı soru işaretleri de barındırıyor. Öncelikle ND’nin seçimlerden bir hayli güçlü çıkması, önceki dönemde uygulanan politikaların daha da kararlı biçimde sürdürüleceğini akla getiriyor. ND hükümeti Avrupa-Atlantik endeksli ekonomi, güvenlik ve dış politika anlayışını koruduğu sürece Türkiye ile Batı dünyası arasında yaşanacak ihtilaf ve görüş ayrılıkları Türkiye-Yunanistan ilişkilerine ister istemez olumsuz yansıyacaktır. Özellikle ND hükümetinin Türkiye’nin Batı dünyasıyla yaşadığı sorunlardan çıkar sağlamaya yönelik stratejiyi devam ettirmesi durumunda, Türkiye’nin bu adımlara karşı kendi hamlelerini yapması ve böylelikle ikili ilişkilerin yeniden gergin bir atmosfere sürüklenmesi kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca meclisteki milliyetçi partilerin yanı sıra PASOK ve Özgürlük Rotası gibi milliyetçi-popülist söylemlere sıklıkla başvuran sol partilerin hükümet üzerinde Türkiye’ye karşı daha katı ve tavizsiz bir politika izlenmesi konusunda baskı oluşturması beklenebilir. Böyle bir ortamda ikili ilişkilerdeki olumlu havanın korunabilmesi için karar alıcıların normalin üzerinde bir hassasiyet ve çaba göstermeleri gerekecek.