24 Haziran seçimlerinin ardından kurlarda anormal bir yükseliş yaşandı. Bu yükselişin ekonomik temellerle izah edilemeyeceği ve doğal olmayan dalgalanmaların art niyetli bir siyasal ajandanın parçası olduğu aşikar. Ekonomi uzmanları bu konuda hemfikir. Türkiye’ye yönelik açık bir finansal saldırı olduğu görülüyor. ABD Başkanı Donald Trump doğrudan “Türk Lirası” ifadesini kullanarak Türkiye ekonomisini hedef aldı. Türkiye’nin ekonomisine yönelik ABD merkezli bir operasyon devam ediyor. Türkiye bu tablo içerisinde önemli bir direnç gösterdi. Finansal saldırı karşısında yeni mekanizmaları devreye soktu ve önlemlerini aldı. Almaya da devam ediyor. Tüm bunlar tam da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Yeni Ekonomi Modeli”ni açıkladığı döneme denk getirildi. Peki bundan sonra Türkiye nasıl bir ajanda takip edecek, ekonomik saldırılara nasıl cevap verecek ve içeride nasıl bir ekonomi modeli uygulayacak? Ayrıca küresel ekonominin yeni korumacılık döneminin Türkiye açısından barındırdığı fırsatları, piyasalarla sağlıklı bir iletişim gerçekleştirilmesinin önemini, algı operasyonlarını, yabancı yatırımcının Türkiye’ye bakışını ve açıklanan yeni ekonomi yaklaşımının temel dinamiklerini Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak ile konuştuk.
Söyleşi: Burhanettin Duran
BERAT ALBAYRAK KİMDİR?
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü lisans mezuniyetinin ardından yüksek lisansını New York Pace Üniversitesi Lubin School of Business’ta tamamladı. Bankacılık ve Finans bölümünden “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Finansmanı” tezi ile doktora derecesi aldı. 1996’da profesyonel çalışma hayatına atılan Albayrak, ekonomi, enerji ve finans başta olmak üzere farklı iş kollarındaki birçok girişime yönetici olarak öncülük etti. Marmara Üniversitesinde de bankacılık ve finans üzerine dersler verdi. 25, 26. ve 27. Dönem İstanbul Milletvekili olarak Meclise giren Albayrak, 64. ve 65. hükümetlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yaptı. Albayrak’ın bakanlığı döneminde, Türkiye’nin orta ve uzun vadeli enerji politikalarından oluşan Milli Enerji ve Maden Strateji Belgesi hazırlandı. Bu kapsamda doğalgaz arz güvenliği için Türkiye’nin ilk FSRU (Sıvılaştırılmış Doğal gaz Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi) projesi, yerli fabrika ve Ar-Ge şartlı biner megavatlık dünyanın en büyük güneş ve rüzgar enerjisi santralleri ihalesi, Türkiye’nin ilk yerli ve milli sondaj gemisinin hizmete alınması, bir milyon metrekare sondajı hamlesi, Ulusal Bor Stratejisi gibi enerji ve maden alanında dünyaya örnek olacak birçok proje hayata geçirildi. Berat Albayrak, Türkiye’nin 24 Haziran 2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmesiyle birlikte Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan ilk kabinede Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev yapmaktadır.
Ağustos’ta kurlarda ani ve anormal bir yükseliş yaşandı. Döviz piyasasında yaşanan bu hareketliliği ekonomik temellerle açıklayabilir miyiz? Yoksa burada siyasi temelleri olan ciddi bir spekülatif hareketten mi bahsedebiliriz?
Yeni Türkiye’nin son ve büyük adımı olan 24 Haziran seçimlerinden sonra 10 Temmuz’da kabinemiz açıklandı ve önümüzdeki beş yılın startı verildi. Son süreçte de döviz kurlarında özellikle Türk lirasına karşı ciddi bir hareketlilik başladı.
Döviz kurlarında bu ölçüde bir değişimin, dalgalanmanın yaşanması için piyasalarda ciddi bir yapısal sorun, makro göstergelerde ciddi bir bozulma ya da büyük bir siyasi krizin devrede olması gerekiyor. Türkiye’de ise olumsuz göstergelerin aksine yeni sistemle birlikte daha dinamik, etkili bir yönetim mekanizmasına geçiş ve güçlü bir yapısal dönüşüm süreci söz konusu. Türkiye’nin makroekonomik göstergelerinde olumsuz bir değişiklik yok.
Bu sürecin temelinde ekonomik faktörlerden ziyade siyasi nedenlerin yer aldığını görüyoruz. Piyasa aktörlerini olumsuz etkileyecek herhangi bir ekonomik uygulamanın devrede olmadığı bir dönemde bu şekilde bir hareketliliğin yaşanması para birimimize yönelik bir değersizleştirme ve ülkemiz piyasalarının istikrarsızlaştırılmasını içeren bir siyasi ajandanın uygulamaya çalışıldığını ortaya koyuyor.
ABD’nin yürütmeye çalıştığı ticaret savaşlarına stratejik müttefiki Türkiye’yi de hedef alarak dahil etmesi bu dalgalanmanın en belirgin nedeni konumunda. Türk lirasının hedef alınması yatırımcıların hassasiyeti noktasında bir tedirginlik yaratsa da bunun geçici bir durum olduğunu görüyoruz.
Türkiye ekonomisi güçlü altyapısı ve etkili enstrümanlarıyla bu ve benzeri girişimleri engelleyebilecek güce sahiptir. Sahip olduğumuz mali, finansal ve ekonomik araçlarla bu girişimi bertaraf etme notasında gerekli adımları attık ve sonuçlarını görmeye başladık. Devam eden süreçte de piyasanın ihtiyaç duyduğu rahatlatıcı hamlelerle tedirginliği tümüyle giderecek ve güçlenerek yolumuza devam edeceğiz.
TÜRKİYE YATIRIMCISINA VERDİĞİ GÜVENİ ARTIRARAK SÜRDÜRECEK
Son ekonomik gelişmelerin ardından küresel yatırımcılara mesajlarınızı doğrudan iletmek için yatırımcılarla gerçekleştirdiğiniz telekonferanslara çok yoğun bir ilgi oluştu. Bu ilgiyi hangi nedenlere bağlıyorsunuz? Yatırımcıların Türkiye ekonomisinin geleceğine dair algısında iyileşme sinyalleri görüyor musunuz?
Oluşturulmaya çalışılan Türkiye algısı ile gerçekte olanı net çizgilerle ayırma ihtiyacı söz konusu. Göreve geldiğimiz andan itibaren hem yurt içinde hem de uluslararası piyasalardaki aktörlerle, paydaşlarla doğrudan iletişim kurma yöntemini tercih ettik. Türkiye’nin kısa-orta-uzun vadeli ekonomi perspektifini şeffaf bir süreç içerisinde yansıtma noktasında hassasız.
Türkiye’nin son on altı yıl boyunca olduğu gibi hala uluslararası doğrudan yatırımlar için güvenli bir ekonomik iklime sahip olduğu gerçeğini yatırımcılarla paylaştık. 6 binin üzerinde yatırımcının katıldığı telekonferansa gelen yoğun talep, Türkiye’nin yabancı yatırımlar için ne kadar önemli piyasa olduğunun başka bir göstergesidir.
Gerçek piyasa aktörleri suni gündemler ya da oluşturulmaya çalışan algıyı değil yeni dönemde Türkiye’nin benimseyeceği ekonomik yaklaşımı merak ediyorlar. Biz de bu noktada mesajlarımızı ilettik, soruları yanıtladık ve genel çerçevemizi paylaştık. Çok geçmeden yeni ekonomi döneminin fazlarını devreye aldıkça uluslararası aktörlerin ülkemize yönelik yatırım iştahının artarak devam edeceğine hep birlikte şahit olacağız. Çok boyutlu ekonomi programımız ile Türkiye yatırımcısına verdiği güveni artırarak sürdürecektir.
İÇERİDEN YA DA DIŞARIDAN DİZAYN EDİLEBİLECEK BİR TOPLUM DEĞİLİZ
Kurlarda yaşanan hareketliliğe rağmen vatandaşlarımızın paniğe kapılmadığına aksine sakin ve akılcı bir tutum izlediklerine şahitlik ediyoruz. Bu her ülkede gerçekleşebilecek bir durum değil. Ekonomide yaşanan hareketliliğe vatandaşlarımızın verdiği tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
En başta Türkiye’de toplumun gelişen olaylar karşısındaki farkındalık düzeyinin en üst noktada olduğunu görmemiz gerekiyor. Vatandaşlarımız AK Parti iktidarları döneminde Türk demokrasisinin geçtiği birçok sınava yakından şahit oldular. Bunların birçoğunda doğrudan kendi değerleri ve kazanımlarının hedef alındığını gördüler.
Özellikle 2013’ten itibaren ülkemizin siyasal istikrarı, demokratik işleyişi ve toplumsal dinamiklerine karşı içeride ve dışarıda yürütülen her operasyon reflekslerini güçlendirdi. 15 Temmuz süreci bu farkındalığın ve reflekslerin ne kadar hayati bir role sahip olduğunun en büyük kanıtı oldu. İçeriden ya da dışarıdan dizayn edilebilecek, sinir uçları tahrip edilebilecek bir toplumsal dokuya sahip olmadığımıza hep birlikte, defalarca şahit olduk.
Son yaşadığımız süreçte de milletimiz dünyadaki büyük güçlerden birinin para birimimizi dolayısıyla ekonomik düzenimizi doğrudan hedef aldığını açıkça gördü. Ekonomik temellerle izah edilemeyecek ve doğal olmayan dalgalanmaların art niyetli bir siyasal ajandanın parçası olduğunu fark etti ve her zaman olduğu gibi basiretli bir tavır ortaya koydu.
Bir üniversitemizin anketine göre milletimizin yüzde 75’i döviz kurlarındaki dalgalanmayı ekonomik değil siyasi temelli bir hareket olarak görüyor. Zaman zaman şu görüşümü paylaşıyorum: Milletimiz kendisine ve devletine yönelik art niyetli hamleleri idrak noktasında siyasetin dahi ötesinde bir birikime ve farkındalığa sahip. Onların desteği ve vakur duruşu ile her dönemde olduğu gibi bu süreçten de güçlenerek çıkacağımıza inanıyorum.
EKONOMİ GÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ SACAYAĞI OLACAK
Ticaret ve kur savaşları son aylarda küresel ekonominin gündemini sıkça meşgul etmektedir. Korumacı önlemlerin arttığına şahit oluyoruz. Bu dönemin risklerle birlikte bazı fırsatlar da sunduğunun altını çiziyorsunuz. Küresel ekonominin içinde bulunduğu bu yeni korumacılık dönemi Türkiye açısından ne gibi fırsatları içinde barındırmaktadır? Türkiye’nin tehditleri fırsatlara dönüştürmesi için ne gibi politikalar uygulaması gerekmektedir?
Dünyada ekonomik ve siyasal güç dağılımının köklü bir değişime uğradığı çok kutuplu bir düzene geçiş sürecini yaşıyoruz. Küresel ve çok kapsamlı dönüşüm sürecinden bahsediyoruz. Kuşkusuz bu durum sancıları da beraberinde getiriyor. Bu değişime direnç gösterenler sahip oldukları avantajları yitirmemek adına korumacı ekonomik politikaları benimsiyor.
Çin ve Hindistan gibi ülkelerin önlenemez ekonomik yükselişi, nüfus ve pazar avantajı karşısında korumacı uygulamaların, gümrük duvarlarının yükseltilmesinin ve meşhur tabirle “ticaret savaşları”nın bu süreci önleyebileceğini düşünmüyorum.
Türkiye geçtiğimiz on altı yıl boyunca birçok sınavdan geçmiş ve birçok alanda başarı hikayesi oluşturabilmiş bir ekonomiye sahip. Yeni ve dinamik siyasal mekanizmalarıyla en doğru adımları atarak ekonomik altyapısını güçlendirecek ve daha çok avantajları değerlendiren tarafta yer alacak.
Uluslararası piyasalarda rekabet gücünün en üst düzeyde olmasını planladığımız, katma değerli, stratejik ve teknolojik ürün üretimini önceleyen, güçlü finansal temelleri ve güvenli yatırım iklimi ile yeni Türkiye ekonomisi değişim-dönüşüm sürecine hızlı bir şekilde ayak uyduracak ve yarının güçlü Türkiye’sinin en önemli sacayağı olacaktır.
Yaşadığımız süreçler bize çok farklı şeyler öğretiyor. Ülke olarak küresel sistemde her anlamda teyakkuzda olmamız lazım. Ekonomide artık bir açıklama ya da bir tweet ile piyasalar etkilenebiliyor. Ülkeler ile ilgili çok önemli hareketlenmeler meydana gelebiliyor. Ekonomide tüm kurumların piyasalar ile sürekli teyakkuzda olunması gereken bir döneme girdik. Reflekslerinizin güçlü olması gerekiyor.
Tabii ülkeler açısından tehdit olduğu kadar fırsatlar da oluyor. Ekonomik ve finansal sistemi yaşanabilecek dalgalanmalara karşı çok daha güçlü bir mimariyle inşa etmek durumundasınız.
Bizler de bu süreçlerden çok farklı dersler çıkarıyoruz. Bu süreci Türkiye ekonomisinin finansal mimarisi ve sisteminin değişimi ve dönüşümü için, çok daha güçlü bir yapıya kavuşması için fırsat olarak görüyoruz.
Türkiye’ye has bir durumdan ziyade küresel bir süreçle karşı karşıyayız. Türkiye’nin hedef alındığı noktalar yok mu? Siyasi bir argüman üzerinden manipüle etme çalışması yok mu? Var. Biz de bütün paydaşlarla, aklıselim tavır içerisinde iletişimimizi etkin kılarak bu süreçten daha güçlü bir şekilde çıkmak için gece-gündüz çalışıyoruz.
YENİ YAKLAŞIMIN TEMEL ÖZELLİĞİ KATILIMCI-KAPSAYICI OLMASI
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirmiş olduğunuz geniş katılımlı bir toplantı ile Türkiye’nin yeni ekonomi yaklaşımını açıkladınız. Ekonomik yaklaşımı yeni kılan temel faktörler nelerdir? Bu yaklaşım daha öncekilerden hangi açılardan farklılaşmaktadır?
Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren ortaya koyacağımız ekonomik vizyonu ve uygulanacak politikaları ekonomi alanındaki tüm paydaşlar ile istişare ederek, karşılıklı paylaşımda bulunarak belirleyeceğimizi ifade etmiştik. İş dünyasından ekonomistlere, akademisyenlerden medya mensuplarına kadar tüm paydaşların görüş, birikim ve beklentilerini dikkate alarak bir yol haritası oluşturma gayreti içerisinde olduk.
Bu sayede yeni ekonomi yaklaşımının en temel özelliğinin “katılımcı-kapsayıcı” olmasını hedefledik. Tüm bu paylaşım ve diyalog sürecinin ardından kısa-orta-uzun vadeli ekonomi politikalarımızın çatısını oluşturacak olan yeni ekonomi yaklaşımımızı kamuoyu ile paylaştık.
Kararlı ve katılımcı yeni yaklaşım ile birlikte karşılaşılan sorunlara geçici değil yapısal çözümler üretebilen yani “taktik” yerine “stratejik” bir ekonomi yönetimi tarzı uygulayacağız.
“Katılımcı”, “stratejik” ve “kararlı” karakteristiğe sahip yeni yaklaşım ile birlikte hem bölgesel hem de küresel gelişmeler ile doğru bir tepkime içerisinde ve değişime ayak uydurmanın ötesinde değişimde öncü bir role soyunuyor olacağız.
Dünyada zaman zaman yükselen istikrarsızlık küresel ekonomiyi zorlarken Türkiye, yeni yönetim sistemi ile birlikte tüm sınamalardan başarıyla, güçlenerek çıkacağı ekonomik ve finansal mimariyi inşa edecek. Yeni ekonomik yaklaşımımız bu süreçte çatı felsefemizi ve yol haritamızı belirleyecek en temel faktör olacaktır.
ALGI OPERASYONLARINA KARŞI ŞEFFAF VE DOLAYSIZ İLETİŞİM
Yeni yaklaşımın prensipleri arasında piyasayla iletişimin ve güvenin sağlanması da yer alıyor. Piyasalarla sağlıklı bir iletişim gerçekleştirmek ve algıları iyi yönetmek uygulanacak politikaların etkinliği açısından neden bu kadar önemli?
Türkiye’nin ekonomide son on altı yılda ortaya koyduğu başarı hikayesinin temelinde oluşturduğu güvenli yatırım iklimi yer alıyor. Ülkemizdeki ekonomik altyapı yatırımcının hiçbir siyasi-hukuki-finansal çekince olmadan piyasada var olabileceği bir ortam sunuyor. Yeni dönemde de bu altyapı güçlenerek, bölgesel ve küresel değişim süreçlerine de yanıt verecek ölçüde yenilenerek devam edecek.
Piyasaların beklenti ve taleplerini karşılama noktasında şeffaf ve dolaysız bir iletişim sağlayarak spekülasyonların ve olası algı operasyonlarının önüne geçeceğiz. Piyasa paydaşlarının katılımcı bir çerçeve içerisinde ekonomi politikasının inşa sürecine katkı sunacakları bir ortam oluşturmak bizim için önemli. Tek elden ve doğrudan kurulacak iletişim kanalları ile Türk lirasına ve ekonomisine duyulan güvenin artırılması için gayret göstereceğiz.
2019’DA İSTİKRARLI BÜYÜME FAZINA GEÇECEĞİZ
Ekonomik dengelenmenin yaşanması için para ve maliye politikası arasındaki koordinasyonun önemine vurgu yaptınız. Enflasyonun ve cari açığın düşürülmesi adına bu koordinasyonun önemi nedir? Yeni dönemde maliye politikasında nasıl bir değişim yaşanması planlanmaktadır?
Ekonomik dengelemeyi sağlamak için stratejilerimizin temelinde enflasyon ile güçlü mücadele olacak. Cari açığı düşürmeye yönelik tedbirleri hayata geçirecek, mali disiplinden taviz vermeyeceğiz. Güven ortamının iyileştirilmesi için gerekli tüm adımları atacak, iş ve yatırım ortamının cazibesini artıracağız. Bunlarla birlikte sermaye piyasalarını derinleştirecek ve geliştireceğiz. Kamu borçlanmalarında da kaynak çeşitliliğini sağlayacak bir dizi uygulamayı hayata geçireceğiz.
Bu sürecin en temel dinamiklerinden birisi kamu kaynaklarının verimli kullanılması ve sağlanacak tasarruf ve verimlilik olacak. Ekonomik dengelemeyi 2019 içerisinde tamamlayacak ve modelimizin diğer bir fazı olan “istikrarlı büyüme” olarak adlandırdığımız politikalar bütünlüğü için düğmeye basacağız.
Bu stratejileri hayata geçirirken çok güçlü bir koordinasyona ihtiyacınız var. Enflasyonla mücadelede para politikaları tek başına yeterli değildir. Merkez Bankasını mali politikalarla destekleyeceğiz. Bu destek ile Merkez Bankasının hareket alanını genişletecek ve onların da bizden beklediği gibi üzerimize düşenleri yapacağız.
Yeni yaklaşımda yer alan vergi sistemimizin sadeleştirilmesi ve daha adil hale getirilmesi ne anlama gelmektedir?
Yaptığımız istişare toplantılarında öne çıkan husus vergi mevzuatının yeteri kadar sade ve anlaşılır olmadığıydı. Birincisi mevzuatta önemli bir sadeleştirme sağlayacağız. İkinci olarak da vergi sistemimizde dolaylı vergilerin ağırlığının yüksek olduğunu görüyoruz. Daha doğru ve etkin bir vergi sistemi için dolaylı vergilerin ağırlığını düşürerek verginin tabana yayılmasını sağlayacağız.
Eylül’de açıklanacak Orta Vadeli Plan’ın eskilere nazaran çok farklı olacağını sıkça vurguluyorsunuz. Bununla ilgili nasıl bir farklılaşma planlanmaktadır?
Öncelikle Orta Vadeli Program daha önceki örneklerinden temel prensipleri ile ayrışacak. Daha gerçekçi, takip edilebilir ve hedef odaklı olacak. 3+2 yıllık bir planlamayı kapsayacak. Tespitlerden ziyade stratejiler, uygulamalar ve projelerle desteklenecek. Her alanda hayata geçirilecek politikaların nasıl bir koordinasyon ile gerçekleşeceği net bir şekilde ortaya koyulacak. Bir diğer önemli özelliği de küresel ya da ülkesel gelişmeler neticesinde takip edilmesinin yanında dönemsel olarak revize edilebilecek. Şimdilik bu kadarı yeterli olsun. Eylül’ün ortasında tüm detayları ve yeni ismi ile programımızı paylaşacağız.