Kriter > Dosya > Dosya / Toplum ve Ekonomi |

31 Mart Sonrası Ekonomiyi Ne Bekliyor?


Türkiye’de ekonomi yönetiminin, enflasyonist baskılar ve büyüme kaygısı arasındaki denge arayışı devam ediyor. Seçimler sonrası politika hedefleri noktasında ise fiyat istikrarı, cari açığın azaltılması, deprem harcamaları dahil bütçe açığının yüzde 3 gibi sürdürülebilir seviyelere çekilmesi, borç/GSYH oranının yüzde 40’ların altında tutulması daha fazla öne çıkıyor.

31 Mart Sonrası Ekonomiyi Ne Bekliyor

Türkiye’nin yeni teknoloji hamlesinin, enerji stratejileri ve bağımsız ekonomik model arayışlarının tamamlayıcı bileşenlerinden biri de 2023 ve 2024 seçimleri sonrası elde edilecek siyasi istikrar olacaktır. Ekonomi ise seçim sonrasının yine en öncelikli konularından biri olacak gibidir. Ülkenin özellikle de son 20 yılda oluşturduğu sağlam altyapı, teknoloji yatırımları, büyüyen girişimci ekosistemi, dev pazarlara yakınlık avantajı ve 90 milyona yaklaşan nüfusu önümüzdeki birkaç on yılın yıldızı olma fırsatı sunmaktadır.

Nominal oynaklıklara rağmen, son 20 yılda reel iktisadi altyapısını sağlamlaştıran Türkiye, dikkatle takip edilen küresel siyasi, iktisadi ve kültürel bir ağırlık merkezi olma yolundadır. Ortadoğu’daki kriz, Rusya-Ukrayna Savaşı, Çin ekonomisi ile ilgili endişeler, resesyondaki Avrupa, para politikasındaki ayrışma trendi, Ortadoğu ve Afrika’da belirmeye başlayan yeni döviz krizleri ise tüm bu denklemlerin kesişim noktasındaki Türkiye’nin önemini artırmaktadır.

Avrupa’nın en dinamik ve en kalabalık ekonomisinde, baş ağrıtan nominal oynaklıkların azaltılması için ise 31 Mart seçimlerinden sonra, ekstra parasal sıkılaştırma (hatta belki mali sıkılaştırma) veya yeni faiz artışları dahi olasıdır. Ancak, 2024 yaz döneminden itibaren, batıdaki parasal genişleme dalgası ile birlikte, içeride daha fazla parasal sıkılaşma öngörülmemelidir.

Nitekim, enflasyonun da genel olarak yaz döneminden itibaren gerilemesi bekleniyor. Ancak, enflasyonun gerilediği bir ortamda, küresel ölçekte cari faizlerin yüksek tutulması reel faiz artışları getirir. Dolayısıyla da talebin ve yatırımların baskılanması beklenmelidir. İçeride ise seçimlerden hemen sonra, kur hareketleri daha serbest, TL/dolar kurunda da kısa süreli dalgalanma yaşanabilir.

Görece yüksek cari açık (CA) ve dış finansman gereksinimi, mevcut durumda ekonomiyi zorlayan ana unsurlardan biridir. Gelişmiş ekonomilerde beklenen parasal genişleme dalgası ve yerel seçimler sonrası siyasi istikrar ile birlikte, yabancı sermaye girişleri hızlanabilir. Ancak, bunun için önemli bir çıpaya ihtiyaç bulunmaktadır. Seçim sonrası belirsizliklerin azalması, ekonomik reformlara devam iradesi önemli bir çıpa görevi üstlenebilir.

 

Seçimler Sonrası Ekonomi

Türkiye’de ekonomi yönetiminin, enflasyonist baskılar ve büyüme kaygısı arasındaki denge arayışı devam ediyor. Seçimler sonrası politika hedefleri noktasında ise;

  • fiyat istikrarı ve yüzde 5’lerde düşük, kalıcı enflasyon,
  • cari açığın azaltılması, yüzde 3’ün altı gibi sürdürülebilir seviyelere çekilmesi,
  • deprem harcamaları dahil bütçe açığının yüzde 3 gibi sürdürülebilir seviyelere (Maastricht kriterleri) çekilmesi,
  • borç/GSYH oranının yüzde 40’ların altında tutulması,

daha fazla öne çıkmaktadır.

Daha spesifik olarak, enflasyonla mücadele, seçim sonrasının en önemli politika önceliği olacak gibidir. Nitekim, yüksek enflasyon, beklentileri bozar, refah kaybı ve gelir dağılımı adaletsizlikleri doğurur. Enflasyon, geleceğe yönelik belirsizlikleri büyüterek, üreticinin de tüketicinin de belini büker. Ancak, atalet ve yapışkan beklentiler nedeniyle, enflasyonun çok kısa vadede düşmesi zor bir ihtimal.

Enflasyon, aynı zamanda, (azalan trende rağmen) hâlâ küresel bir sorun. Türkiye’de ise görece daha büyük bir kaygı. Artan belirsizlikler ise risklerin olumsuz etkilerini büyütmektedir. Yüksek enflasyon beklentileri ile ilgili direnci kırmak için, beklentilerin doğru yönetimi ile birlikte, tutarlılık, şeffaflık ve kurumsal kaliteye de daha fazla odaklanmak gerekmektedir.

Bu doğrultuda da seçim sonrası, ekonomi tarafında, özellikle de kredilerdeki büyümenin kontrol altına alınması, enflasyonla mücadelenin yapısal ayaklarının sağlamlaştırılması, dış finansman açığının uzun vadeli doğrudan yabancı yatırım ile finanse edilmesi, konut ve otomobil başta olmak üzere arz yönlü sorunların hafifletilmesi için yeni stratejiler, arz yönlü çözümler geliştirilmesi gerekecektir.

Baz etkisine ek olarak, maliyet ve arz yönlü etkilerle de dizginlenecek enflasyon; üreticiler, tüketiciler ve diğer makro parametrelerin istikrarı için de önemlidir. Seçim ve Ramazan sonrası, yeni fiyat ayarlamaları da olasıdır. Yerinde piyasa müdahaleleri gerekebilir. Gıda ve hizmet enflasyonu üzerinde daha fazla çalışmak gerekecek… Çekirdek enflasyona kur geçişkenliği de hâlâ yüksek.

Enflasyon ile birlikle (ve de enflasyon ile mücadelenin anlam kazanması için) kurdaki volatilite ve ülke risk algılarının da düzeltilmesine ciddi ihtiyaç bulunmaktadır. Nitekim, liradaki değer kayıplarının, enflasyona etkisinin de yüksek olması beklenmektedir. Bu yüzden de kurun daha az volatil tutulması önemlidir. Ancak, enflasyon çok yükselirse veya TR/US faiz farkları yüksek kalırsa, kurdaki oynaklık da artabilir.

CA, kur oynaklığı ve enflasyonist etkinin temel sebepleri arasındadır. Bu noktada da cari açığın sürdürülebilir seviyelerde tutulması, borçlanmanın ve bütçe açığının düşük tutulması hayati önem arz eder. Yüksek iç talebin dizginlenmesi şart. Özellikle de 2024’ün ikinci yarısında, CA’ta ciddi azalma beklenmektedir. Para, maliye politikaları ve yapısal reformların birlikte kullanılması bu noktada önem arz eder.

Seçim sonrası dönem, aynı zamanda, özellikle de ekonomide ayakları yere sağlam basan icraatlar, yeni bir yapısal dönüşüm dönemi olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma avantajlarından faydalanılabilmelidir. Yeni dönem, daha hızlı ve emin adımlarla reformları hayata geçirme, makro hedeflerin yerel ayaklarını da sağlamlaştırma dönemi olmalıdır.

2024’ün ikinci yarısında bütçe disiplinine de daha fazla odaklanma beklenmelidir. Harcamalar (yüksek deprem harcamaları, sosyal destekler gibi), bütçe açıklarının temel sebepleri arasında. Resmi rezervlerdeki azalışlar da kontrol altına alınmalı, CDS risk primleri ve kredi notları üzerinden Türkiye’ye yeni finansal operasyonlar çekilmesine izin verilmemelidir. Bu açıdan da Fitch’in, yakın zamanda, Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi oldukça pozitif bir gelişmedir.

Bu tip gelişmeler, finansman çekebilmek için de fazlasıyla önemlidir. Örneğin, Borsa İstanbul zayıf talep nedeniyle beklenen yükselişini bir türlü gerçekleştirememektedir. Sıkı para politikası ve likidite sıkışıklığı piyasayı olumsuz etkilemektedir. Yüksek faizler, tahvil piyasalarına, özellikle de ABD tahvillerine talep getirmektedir. Yüksek faizler, gelecekteki kârların bugünkü beklenen değerlerinin de düşük olması demektir. Bu da borsaya ve hisse senetlerine talebi düşürür.

Ancak, seçim sonrası yeni finansman akışları beklenmelidir. Tüm dünyada da teknoloji hisseleri öncülüğünde, borsalar yükselme eğilimindedir. Olumsuz beklentilere, jeopolitik gerilimler ve yüksek faizlere rağmen, risk alma iştahı kaybolmadı. Nakit para ve tahvillerin faizleri, yüksek enflasyon nedeniyle reel anlamda pek de yüksek sayılmaz. Bu da riskli yatırımlara ilgi çekmeye devam ediyor.

Türkiye büyüme ivmesini sürdürüyor, İNFO
(Elif Acar / AA, 29 Şubat 2024)

 

Türkiye’nin Yükselişi

Türkiye, küresel belirsizliklerin büyüdüğü ve ticari rotaların yeniden şekillendiği pandemi sonrası yeni dönemde, küresel ticaretin ve arz zincirinin stratejik bir noktasındaki konumu ile önemini her geçen gün artırmaktadır. Üretim potansiyeli, hammadde ve ara ürün tedarikindeki stratejik avantajları, taşımacılık ve lojistik altyapısı ile ticari pazarlara yakınlık avantajlarını her geçen gün daha etkin kullanmaktadır.

Jeopolitik gerginlikler, savaşlar ve pandemi sonrasının yeni arz zinciri arayışlarında Türkiye, (sürekli zayıflayan, küresel ekonominin motoru) Çin gibi ekonomilere önemli bir rakip olarak ortaya çıkmaktadır. Enerji arz güvenliği açısından da iyi bir alternatif olarak güçlenmektedir. Bölgesel ve küresel barış müzakerelerinde iyi bir arabulucu ve lider rolü üstlenmektedir.

Avrasya’da gelişen ilişkiler ve Orta Koridor’un artan değeri, Ortadoğu’da yeniden gelişen siyasi ve ekonomik ilişkiler, Afrika ile derinleşen iktisadi ve insani bağlar, Balkanlardaki istikrarı destekleyici rolü, Mısır, İsrail ve Suriye ile gelişecek ilişkilerin Doğu Akdeniz’de değiştireceği denklemler ise Türkiye’nin önemini artırmaya devam edecektir.

Ancak, küresel enflasyonda beklenen düşüşler henüz tam olarak gerçekleşmedi. Bu da gelişmiş ülkelerdeki faizlerin düşüşünü erteliyor. Yüksek faizler ise örneğin, ABD dolarını uzun bir dönem daha güçlü tutarken, dış finansman ihtiyacı yüksek diğer GOÜ’ler ve daha az gelişmiş ülkelerin finansman sorunlarının da büyümesi demektir.

Öte yandan, Japonya’nın dahi uzun yıllar sonra faizleri artırdığı, ABD’nin henüz enflasyon ile savaşı kazandığını ilan edemediği ancak, adım adım parasal genişleme dalgasının da daha sık konuşulmaya başlandığı yeni bir döneme giriyoruz. Ukrayna, Asya-Pasifik ve Ortadoğu’daki gerginliklere rağmen, Fed ve ECB’de yaz dönemi itibariyle faiz indirimleri gelebilir beklentisi hâkim.

Avro bölgesinden, Avrupa’nın geneline ve Avustralya’ya kadar enflasyondaki yapışkanlık, bazı durumlarda da artış eğilimi hâlâ güçlü seyrediyor. Ancak, Avrupa’daki zayıf ekonomik görünüm ve düşük doğal gaz fiyatları enflasyonu sınırlıyor. Bu yüzden, (Avrupa ve İngiltere dahil) ekonomilerin desteklenmesi için genişletici para politikası eğilimi daha baskın görünüyor.

Çin’de ise fiyatlar geriliyor, deflasyon endişesi daha baskın. Küresel ekonominin motorunda, ekonominin yavaşlamaya devam etmesi, emlak krizinin de büyümesi, derinleşmesi bekleniyor. Japonya’da da enflasyonun yüzde 2’ler seviyesinde güçlü tutulması amaçlanıyor. Faizler, uzun bir dönem, ekonomiyi ve talebi güçlü tutmak için negatif tutuldu.

 

Politika Reaksiyonları

Türkiye’nin küresel ekonomi-politikteki konumu güçleniyor. Ticaret savaşları ile başlayan ve pandemi dönemi ile belirginleşen küresel arz zincirinde kopmalar, Türkiye’nin işine yarıyor. Türkiye, 21. yüzyılın yeni ve güçlü bir üretim, lojistik ve tedarik merkezi olarak yeniden konumlanıyor. Bu durum Türkiye’nin ihracat rakamlarına da adım adım yansımaya başladı.

İhracat, yeni dönemin lokomotifi olmaya aday. Dış satım, Türkiye’nin özgün ekonomi modelinin de önemli sacayağından biri. İhracatın tabana yayılması için ise KOBİ'lerin finansmana erişimi oldukça önemlidir. Örneğin, Türkiye’de, Eximbank finansman desteklerinin 2020’de yüzde 70’i, 2023’te ise yüzde 84,2’si KOBİ'lere sağlandı. İhracatçıya likit kredi desteklerinin muhtemelen en önemlisi ise Merkez Bankası kaynaklı Türk lirası reeskont kredileridir.

Piyasadaki diğer faizlerin aksine, Türk lirası reeskont kredileri faiz oranı TCMB tarafından yüzde 25,93 olarak sabitlendi. Yatırım taahhütlü avans kredilerde 300 milyar liralık kredi limiti açıldı. Buradan da anlaşılacağı üzere, ihracatçı, yatırımcı ve sanayici üzerinden iş gücü, üretim ve ihracat desteklenmeye devam edilmektedir.

Para politikası tarafında, politika faizi, son olarak Mart’ta (beklendiği gibi) yüzde 50’ye çıktı. Yılın ikinci yarısında batılı büyük ekonomilerde beklenen faiz indirimleri dalgası göz önüne alınırsa; bir süre daha faizler yüksek tutulduktan sonra, 2024’ün sonu veya 2025’in başından itibaren Türkiye’de de faiz indirimleri değerlendirilecektir.

Ancak, mevcut yüksek enflasyon (Şubat’ta yüzde 67) nedeniyle, seçimlerden sonra ekstra parasal sıkılaştırma (hatta belki mali sıkılaştırma) ve muhtemel faiz artışları da olası. Ayrıca, sistemde kayda değer bir likidite fazlalığı da göze çarpıyor. Bunun da azaltılması önemlidir. Nitekim, buna yönelik yeni hamleler geldi. Zorunlu karşılıklar, yeni kredi önlemleri ve ihalelerle bu fazlalık likidite, piyasadan çekilmeye başlandı.

Seçimler sonrası politika opsiyonları tarafında ise sadece faiz artışlarına bel bağlanılmaması gereği net. Dış finansman gereksinimi minimize edilmeli, dış kaynakların, uzun vadeli kalıcı yatırımlar şeklinde yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Daha önemlisi ise Türkiye'yi sıcak paranın, portföy yatırımlarının cenneti değil kalıcı yatırımların, üretime odaklanan, uzun vadeli, temiz ve yeşil yatırımların merkezi yapmak amaçlanmalıdır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası