Kriter > Dosya > Dosya / Savunma ve Güvenlik |

Doğu Ege Adalarının Silahlandırılması ve Egemenlik Tartışması: Türkiye İçin Yeni Bir Hukuki Yol


Doğu Ege adalarının silahlansızlandırılmasına dair kuralların Yunanistan tarafından ihlali Türkiye’ye, Lozan Barış Antlaşması’nın, adalar üzerinde egemenliği düzenleyen maddelerini sona erdirme hakkı verebilir. Bu durum Türkiye’ye, sayıları yaklaşık 18’i bulan Doğu Ege Adaları üzerindeki egemenlik meselesinin Yunanistan ile tekrar müzakere edilmesini talep etme hakkı da verecektir.

Doğu Ege Adalarının Silahlandırılması ve Egemenlik Tartışması Türkiye İçin Yeni
Yunanistan’ın Girit adasında bulunan Suda Deniz Üssü, ABD yetkililerinin üst düzey ziyaretlerinin merkezi olarak siyasi açıdan bir sembol haline geldi. (Stefanos Rapanis/AFP-Getty Images)

Ege Denizi’nde Türkiye ve Yunanistan’ı uzun yıllardır karşı karşıya getiren farklı niteliklerdeki uyuşmazlıkların kaynağını esasen Ege Adaları oluşturuyor. Yunanistan’ın Ege Denizi’nin doğusundaki adaları silahlandırmasına dair uyuşmazlık da yine Ege Adaları’nı konu alıyor.

Yasaklayıcı uluslararası düzenlemelere rağmen Yunanistan, Doğu Ege Adaları’nı 1950’lerin sonundan itibaren silahlandırmaya başlamıştır. Ancak, söz konusu uyuşmazlık yakın zamanda yeni bir ivme kazanmış görünüyor. Hem genel olarak Yunanistan’ın silahlanma faaliyetleri hem de özel olarak Ege Adaları’nı silahlandırma faaliyetleri, sorunun boyutlarını daha da büyütmeye başladı. Bu nedenlerle Türkiye, Yunanistan’ın Doğu Ege’de bulunan ve hukuken silahlandırmaması gereken adaları silahlandırmasına ve muhtemel hukuki sonuçlarına dair son yıllarda daha sert resmi açıklamalar yapmak durumunda kalıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, 1913 Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan düzenlemeler ile Ege Adaları’nın büyük bir kısmı Yunanistan’a bırakılırken, Anadolu kıyılarına yakın olanların tamamının silahsız tutulması gerektiğine dair hükümler getirilmişti. Balkan Savaşları’ndan sonra, Yunanistan ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından 17 Mayıs 1913 tarihli Londra Protokolü ile yetkilendirilen 6 devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya), 13 Şubat 1914’te aldıkları ve taraflara bildirdikleri kararlarında, Yunanistan’a bırakılacak adaların “tahkim edilemeyeceğine” ve “askeri-deniz amaçlı kullanılmayacağına” dair hükümler getirmişlerdi.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan barış antlaşmalarından birisi olan Lozan Barış Antlaşması’nın 12. Maddesinde ise 6 büyük devlet tarafından alınan bu kararın aynen onaylandığı ifade edilmiş, ayrıca 13. maddesinde, Midilli(Lesvos), Sakız (Chios), Sisam (Samos) ve Ahikerya (Ikaria) adalarında “hiçbir deniz üssü kurulmayacak, hiçbir istihkam yapılmayacak” ve hatta söz konusu “adalarda Yunan askeri kuvvetleri, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından çok olmayacağı gibi, jandarma ve polis kuvvetleri de, bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalacaktır” hükümleri getirilmiştir.

Doğu Ege Adaları’nın geriye kalanlarını oluşturan ve Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesi ile İtalya’ya verilen On İki Ada’nın askersizleştirilmesine dair hüküm ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kabul edilmiştir. Savaş’tan sonra, Yunanistan dahil, galip sayılan 20 devlet ile İtalya arasında yapılan 10 Şubat 1947 tarihli Paris Antlaşması’nın 14. maddesinin 1. paragrafı, “On İki Ada” başlığı altında, Meis Adası dahil 14 adayı ismen sayarak İtalya’dan Yunanistan’a devredilen bu adalara ilişkin olarak ayrıca, “askerden arındırılacak ve öyle kalacaktır” şartını getirmiştir.

Görüldüğü gibi “barışın korunması” ve dolayısı ile esas olarak da Türkiye’nin güvenliğinin korunması temel maksadı ile Doğu Ege Adaları’nın silahsız tutulacağına dair hükümler, adalar üzerinde egemenliği belirleyen ve günümüzde geçerli olan iki temel uluslararası antlaşma ile açıkça öngörülmüş durumdadır.

 

Yunanistan’ın Tavrı ve Gerekçeleri

1950’lerde bazı Doğu Ege adalarını silahlandırmaya başlayan Yunanistan, bu eylemini 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar gizili tutmaya gayret göstermiş, Türkiye’nin itirazları karşısında ise silahlandırma eylemini reddetmiş, dolayısı ile en azından 1974’e kadar silahlandırma eyleminin hukuken yasak olduğunu kabul etmiştir.[1] Ancak 1974’ten sonra, silahlandırma eylemlerini reddetmeyerek, aksine bu eylemleri gerekçelendirmek için bazı hukuki argümanlar ortaya koymaya başlamıştır.

Bu argümanlardan ilki, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile yalnızca Türk Boğazları’nın değil, Çanakkale Boğazı önünde bulunan Yunan adaları Limni (Limnos) ve Semadirek (Samothrace) adalarının da silahsızlandırılmasına dair hükümlerin kaldırıldığı iddiasıdır. İkinci olarak Yunanistan; Kıbrıs Barış Harekatı, Ege Bölgesi’nde Ege Ordusu’nun (4. Ordu) kurulması, Ege Denizi’nde karasularının genişletilmesinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını öngören 8

Haziran 1995 tarihli TBMM kararını, Türkiye’nin Ege hava sahasındaki bazı faaliyetleri gibi hususları sayarak, Türkiye’nin “saldırgan bir devlet olduğunu gösteren mevcut şartlar çerçevesinde”, adaların silahsızlandırılmasına dair hükümlerin son bulduğunu, Yunanistan’ın adaları “korumak” yani meşru müdafaa hakkını kullanmak için silahlandırma hakkına sahip olduğunu, yani silahlandırma hükümlerinin sona erdiğini iddia etmektedir.

Yunanistan, Lozan Barış Antlaşması’nın ilgili hükmünü farklı yorumlayan bir yaklaşıma da sahiptir. Yunanistan, Lozan’a göre sadece “deniz üssü” kurma ya da tahkim (fortifications) hakkını bıraktığını, onun dışında Midilli (Mytilene), Sakız (Chios), Sisam (Samos) ve Ahikerya (Ikaria) adalarını askerileştirebileceğini savunmaktadır.

Yunanistan’ın üçüncü temel iddiası ise 1952’de Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olmaları ile beraber, ittifak ilişkisi içerisine girdiklerine ve bu yeni durum nedeni ile adaların silahsızlandırılmasına dair hükümlerin varlık sebebini (raison d’être) kaybettiğine dair tezidir.[2] Yunanistan, NATO savunma sistemi çerçevesinde sorunu ele alarak, öncelikle Limni olmak üzere Yunanistan'a ait olan adaların NATO savunma planları içerisine alınmasını isteyerek bu yolla silahlandırma girişimlerine meşruluk ve destek sağlamaya çalışmaktadır.

Yunanistan ayrıca, 1947 Paris Barış Antlaşması’nın "res inter alios acta" oluşturan yani yalnızca tarafları arasında hak ve yükümlülük doğuran bir antlaşma olduğunu, bu antlaşmaya taraf olmayan bir devlet olarak Türkiye’nin bu antlaşmaya dayanarak Yunanistan'ın adaları silahlandırmasına dair itiraz etme hakkının bulunmadığını iddia etmektedir.[3]

Doğu Akdeniz Adaları, İnfo

Türkiye’nin Yaklaşımı ve Gerekçeleri

Türkiye, Doğu Ege Adaları’nı silahlandırmaya başlaması üzerine ilk olarak 29 Haziran 1964’te Yunanistan’a bir nota göndererek, Rodos ve İstanköy’de yapıldığı saptanan tahkimatların ilgili uluslararası antlaşmalara aykırı olduğunu ve bu eylemlere son verilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bu nota karşısında Yunanistan, Temmuz 1964’te verdiği cevabi notada, antlaşmalara uyduğunu ve söz konusu adalarda tahkimat yapmadığını ifade etmiştir.[4]

Türkiye’nin benzer bir itirazı da Yunanistan'ın 1969’da Limni Adası’nı silahlandırdığına ilişkin bilgiler ortaya çıkması ile yapmış ve 2 Nisan 1969’da Yunanistan’a verdiği notada Yunanistan’ın Limni’de yapmış olduğu silahlandırma ve altyapı çalışmalarının bu adaların antlaşmalarla silahsızlandırılmış statüsüne aykırı olduğunu bildirmiştir. 10 Mayıs 1969 tarihli cevabi notasında Yunanistan ise ilgili uluslararası antlaşmalara saygılı olduğunu, yapılmakta olan çalışmaların sivil havacılık ihtiyaçları ile ilişkili olduğunu ifade etmiştir.

O yıllardan bugüne Türkiye, uluslararası antlaşmalara aykırı olarak Doğu Ege Adaları’nın Yunanistan tarafından silahlandırılmasına karşı çıkmış, yaptığı resmi yazışmalarda ve açıklamalarda ilgili hukuki gerekçeleri de ortaya koymuştur.

Bunlar arasında temel hukuki argüman, yürürlükte oldukları konusunda bir şüphe bulunmayan hem Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesine hem de Paris Barış Antlaşması’nın 14. maddesine göre bu adalarda, güvenliği sağlayacak kolluk güçleri dışında asker ve tahkimat bulundurulmasının yasak olduğudur. Ayrıca Türkiye, hiçbir faaliyetinin Ege Adaları’nın güvenliğine yönelik tehdit oluşturmadığını, Ege Ordusu ve Ege Denizi’ndeki diğer bütün faaliyetlerin Türkiye’nin, uluslararası antlaşmalar ve uluslararası hukukun diğer kuralları ile tanınmış haklarını kullanılmasından ibaret olduğunu ifade etmektedir.

Türkiye, son zamanlarda, Yunanistan’ın yukarıda belirtilen bütün itirazları ve tepkileri dikkate almaması ve silahlandırma faaliyetlerini artırarak devam ettirmesi üzerine, bu ihlallerin oluşturduğu durumun bazı hukuki sonuçlara yol açacağını açıklama yoluna gitmiştir.

Türkiye’nin yakın dönemde yaptığı resmi açıklamaları ve yaklaşımları, Yunanistan’ın silahlandırma eylemlerinin, Lozan Antlaşması’nın adalara dair hükümlerinin “esaslı ihlalini” (material breach) oluşturduğu yönündedir. Bu durumda Türkiye, Lozan Barış Antlaşması’nın adalar üzerindeki egemenliğe dair hükümlerinin sona erdiğini iddia etme hakkına sahip olduğunu beyan etmektedir.

 

Değerlendirmeler

Türkiye ve Yunanistan’ın hukuki argümanları ve güncel gelişmeler bağlamında yapılan hukuki değerlendirmeler bazı önemli hususları ortaya koymaktadır.

Öncelikle, Türkiye’nin faaliyetlerinin adaların güvenliğini tehdit ettiği ve bu nedenle Yunanistan’ın meşru müdafaa hakkı bağlamında adaları silahlandırma hakkının bulunduğu iddiası, meşru müdafaa hakkının tanımı ile uyuşmamaktadır. Uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkı, muhtemel gelişmelerden ziyade mevcut bir saldırıya bağlı olarak tanımlanmış bir haktır. Bu bağlamda Yunanistan, Türkiye’nin bir nevi rutin sayılabilecek faaliyetlerini “saldırılar” olarak niteleyerek, adaları “savunmak” gerekçesi ile silahlandırması, hukuken meşru müdafaa hakkına dayandırılamaz.

İkinci olarak, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO ittifakı içerisinde bulunmaları, bu ülkelerin güvenlik ve savunma unsurlarını birleştirdikleri anlamına gelmediğinden, hatta tam tersine NATO üyesi bulundukları durumda dahi silahlı güçlerinin karşı karşıya gelebilmesinden dolayı, Türkiye’nin Yunan adalarından kaynaklı güvenlik risklerinin kesin olarak ortadan kaldırıldığı söylenemez. Topyekûn bir savaş dışındaki dönemlerde de bu adaların, yakınlıkları dolayısı ile askeri dinleme, askeri caydırıcılık ve gelişen teknoloji ile dijital müdahalelere zemin oluşturarak Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturabildikleri bilinmelidir.

Öte yandan, Türkiye’nin 1947 Paris Barış Antlaşması’na taraf olmaması, Yunanistan’ın Türkiye’yi de ilgilendiren On İki Ada’nın silahsızlandırılmasında dair hükümleri ihlal edebileceği anlamına gelmemektedir. Diğer bütün devletlerin olduğu gibi ve özellikle de güvenlik çıkarları doğrudan etkilenen bir ülke olarak Türkiye’nin de, söz konusu ihlalleri dile getirmesini engelleyen bir uluslararası hukuk kuralı mevcut değildir.

Yukarıda belirtilen ve yakın zamanlarda Türkiye’nin ortaya koyduğu hukuki yaklaşım ise üzerinde önemle durulması gereken yansımalara sahip bir yaklaşımdır.

Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 60. maddesi, gerek iki taraflı bir antlaşmanın gerekse çok taraflı bir antlaşmanın taraflarından birisinin antlaşmayı esaslı bir şekilde ihlal etmesi (material breach) durumunda, bu ihlalden zarar gören tarafın, ihlal eden devlete karşı antlaşmanın yürürlüğünü kısmen ya da tamamen askıya alma ya da sona erdirme hakkının bulunduğunu öngörmektedir. Belirtilen şartlardan en önemli olanının, söz konusu ihlalin, “antlaşmanın konu veya amacının gerçekleştirilmesi için elzem olan bir hükmünün ihlali” olması şartı olduğu ifade edilebilir.

Doğu Ege Adaları’nı Yunanistan’a devreden antlaşmaların, söz konusu adaların silahlandırılmaması şartını öngörmüş olmaları; silahsızlandırmanın, adaların Yunanistan’a devrinin önemli bir şartı olması demektir. Bu bağlamda silahsızlandırmayı, adaların devrinin önemli bir unsuru olarak görmek gerekir.

Öte yandan, Lozan Barış Antlaşması’nın, adaların silahsızlandırılmasına dair 13. maddesi, silahsızlandırmayı açıkça “barışın korunması” ile ilişkilendirmiştir. Nitekim Lozan Barış Antlaşması görüşmelerine katılan Türk heyeti, Lozan Konferansı komisyon toplantısında, adaların tamamen askersizleştirilmesi taahhüdünün verilmesinin genel barış adına gerekli olduğunu vurgulamıştır.[5] Bu bağlamda, Lozan Barış Antlaşması’nın konu ve amacının barışı sağlamak olması, silahsızlanma hükümlerinin ihlalinin, Antlaşma’nın bu temel konu ve amacını ortadan kaldıran esaslı (material) bir ihlali sayılmasının hukuken mümkün olduğunu göstermektedir.

Bu tespitler göstermektedir ki, silahlandırmaya dair kuralların Yunanistan tarafından ihlali Türkiye’ye, Lozan Barış Antlaşması’nın, adalar üzerinde egemenliği düzenleyen maddelerini sona erdirme hakkı verebilir. Bu durum Türkiye’ye, sayıları yaklaşık 18’i bulan Doğu Ege Adaları üzerindeki egemenlik meselesinin Yunanistan ile tekrar müzakere edilmesini talep etme hakkı verecektir.

 

[1] Yunanistan'ın 1969’da Limni adasını silahlandırdığına ilişkin olarak, 2 Nisan 1969’da Türkiye, Yunanistan'a vermiş olduğu bir notada Yunanistan'ın Limni'de yapmış olduğu silahlandırma ve alt yapı çalışmalarının bu adaların antlaşmalarla silahsızlandırılmış statüsüne aykırı olduğu belirtilmiş, Yunanistan ise,10 Mayıs 1969 tarihli cevabi notasında antlaşmalara saygılı olduğunu belirterek; "Bu adanın havaalanında yapılmakta olan çalışmaların sivil havacılık ihtiyaçlarına cevap vermek üzere gerçekleştirilmektedir," demiştir. Hüseyin Pazarcı, Doğu Ege Adlarının Askerden Arındırılmış Statüsü, Ankara: Turhan Kitapevi, 1992, ss.53-54.

[2] “Turkish claims regarding the demilitarization of islands in the Aegean Sea.” https://www.mfa.gr/en/issues-of-greek-turkish-relations/relevant-documents/turkish-claims-regarding-the-demilitarization-of-islands-in-the-aegean-sea.html (22.02.2022)

[3] Yakın zamanda Yunan Dışişleri Bakanı şu açıklamada bulunmuştur: “The agreement on the demilitarization of the Dodecanese was not related to Turkey, but to the concerns of the then Soviet Union. The Soviet Union was the beneficiary of the demilitarization, Turkey is not a signatory to the Treaty, and therefore derives no rights from it; apart from anything else.” https://www.mfa.gr/en/current-affairs/top-story/minister-of-foreign-affairs-nikos-dendias-statements-following-his-meeting-with-minister-of-foreign-affairs-of-the-russian-federation-sergey-lavrov-moscow-18022022.html (18 Şubat 2022)

[4] Şükrü Gürel, Tarihsel Boyut İçinde Türk - Yunan İlişkileri (1821-1993), Ankara: Ümit Yayıncılık, 1993, s. 69.

[5] Teoman Ertuğrul Tulun. Lozan Barış Antlaşmasının Esaslı İhlalinin Sonuçları. https://osf.io/cxpd7/. (22.02..2022)

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası