Yakın zamanda açıklanan birçok veri gösteriyor ki Türkiye ekonomisi 2016 yılının kasvetli havasından çıkıyor. İlk işaret 2017 ilk çeyrek büyüme oranının açıklanması ile gelmişti. Sürpriz sayılabilecek yüzde 5’lik büyüme rakamı sonraki çeyrekler ve 2017 yıllık büyümesine dair beklentileri oldukça yukarı çekti. Ardından enflasyon oranı ile ilgili gelen sonuçlar enflasyonun tekrar tek hanelere döneceğini gösterdi. Bunlarla birlikte bu iyileşmenin cari açıkta bir artış olmadan gerçekleşmesi büyümenin sadece iç talep odaklı olmadığını da gösteriyor.
Bu gelişmelerin piyasalarda gözlenen neticesi ise döviz kurlarının stabil hale gelmesi ve BİST 100 endeksinin 110 bin sınırına dayanması oldu. Bunlarla beraber ekonomi (ve elbette sosyal hayat) için bir diğer önemli veri olan istihdam rakamları da olumlu sinyaller vermeye başladı. Açıkçası tüm bu olumlu gidişte belki de tek olumsuzluk faiz oranlarının hala yüksek seyrediyor olması. Yazının devamında işsizlik ve enflasyona biraz daha yakından bakacağız. Zira toplumu en çok ilgilendiren ve beklentileri en fazla etkileyen rakamlar bu iki alandan geliyor.
Büyüme Oranı ile İşsizlik İlişkisi
İşsizlik Türkiye ekonomisinin başından beri en önemli ve zorlu sorunlarından bir oldu. Birçok meselede oldukça başarılı sonuçlar alınmasına rağmen maalesef işsizlik yüzde 9’ların altına kalıcı bir şekilde düşürülemedi. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki işsizlik genel anlamda ekonomilerin en zorlu meselesidir. Zira karşılaşılan ekonomik krizlerde ilk etkilenen alan istihdam olur. Krizin derinliği ve kalıcılığına dair beklentiler kötüleşirse istihdamda çok hızlı ve şiddetli daralma ortaya çıkar. Ancak kriz aşılıp büyüme trendi başladığında maalesef istihdam artışı bunu aynı hızla izlemez. Bunun ilk sebebi işverenlerin krizin bittiğine ikna olmadan yeni işe alımlara başlamamasıdır. Bir diğer sebep ise işverenin daralma dönemlerinde aynı işi daha az işçi ile yapabilmenin yollarını keşfetmesi (etkinlik artışı) ve genişleme sürecinde kriz öncesinden daha az işçi ile çalışmayı tercih etmesidir. İşte bu sebeplerden istihdam artışı daima büyümeyi gecikmeli olarak izler ve elbette ekonomik büyümeden daha yavaş olur.
Diğer ülkelere kıyasla Türkiye’de aslında bu sürenin daha kısa olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte üzerinde durmamız gereken bir başka ayrıntı da genel tabloda büyüme oranı ile işsizlik ilişkisi olmalıdır.
Öncelikle Türkiye’de krizlerin arkasından gelen hızlı büyüme istihdamı oldukça hızlı artırıyor. Aynı gözlemi daha düşük olmakla birlikte 2001 sonrası için de yapmak mümkün. Bununla birlikte daha önemli bir tespit Türkiye’nin yüzde 6’nın altında büyüdüğü, her yıl işsizlik oranının yükseldiğidir. Özellikle 2000 yılından başlayarak ciddi bir yapısal dönüşüm geçiren ülkemizde her yıl ortalama 800 bin kişi iş gücüne katılmakta ve bunların neredeyse tamamı tarım dışında istihdam edilmektedir. Bunun anlamı Türkiye ekonomisinin her yıl bu sayıda iş yaratması durumunda dahi işsizliğin kabaca sabit kalacağıdır. Elbette iş gücüne katılımdaki bu hızlı artış bir süre sonra yavaşlayacaktır. Ekonomi büyüdükçe de daha düşük bir büyüme oranı aynı sayıda iş yaratacaktır. Buradan hareketle kaba bir tahminle 2023 yılında işsizliğin yüzde 8 civarına inmesi için Türkiye’nin en az yıllık ortalamada yüzde 7 büyümesi gerektiğini söylemek mümkün.
2018’de İşsizlik Yüzdesi Tek Haneye İnebilir
Türkiye bunu hatta daha da fazlasını başaracak bir potansiyele sahip. Açıkçası siyasi istikrar sağlandığı ve ekonomi ehil ellerde doğru yönetildiğinde neleri başarabildiğini son on beş yılda göstermiştir. Ancak en etkileyici olanı son dönemde bütün olumsuzluk ve saldırılara rağmen gösterdiği performanstır. Bir önceki yılın yüzde 2,9 büyüme ile tamamlanmasının ardından ilk çeyrekte bu oran yüzde 5’e çıkmıştır. İkinci çeyrek büyük ihtimalle yüzde 6’yı yakalayacaktır. Yıl sonu büyüme oranı yüzde 7 civarında çıkarsa hiç sürpriz olmaz. Aynı başarıyı işsizlik rakamlarında da görmek mümkün. Yıla yüzde 12 (mevsimsel etkilerden arındırılmış) ile başlayan işsizlik Nisan ayı sonunda yüzde 11,3’e inmiş durumdadır. Daha önce yazdığımız gibi istihdam artışının büyümeyi gecikmeli takip ettiğini dikkate aldığımızda yıl sonuna gelindiğinde işsizliğin tek hanelere yaklaşacağını söylemek mümkün. Önümüzdeki yıl bölgemizde bir sıcak savaş veya yaygın bir istikrarsızlık çıkmaz ise büyüme oranı 2017’nin de üzerinde olacaktır. Buradan hareketle işsizlik oranının tekrar yüzde 9’lara ineceğini söyleyebiliriz.
Enflasyon Bu Yılı Tek Haneli Bitirebilir
2016’dan kalan ve karamsarlığı artıran bir diğer veri enflasyon oranı idi. Kasım ayının ardından yükselmeye başlayan enflasyon oranı Nisan 2017’de 11,87 ile 2008’den sonra en yüksek seviyesini görmüş oldu.
Enflasyonun temelde iki sebebinin olduğu kabul ediliyor: girdi fiyatlarında ortaya çıkan ani artışlar (maliyet kaynaklı enflasyon) ve ülkede toplam talepte gerçekleşen artış. Doğal olarak maliyet kaynaklı enflasyon sürekli bir fiyat artışını ifade etmiyor. Zira girdi fiyatlarında (örneğin enerji fiyatları) gerçekleşen bir artış takip eden dönemde elbette fiyatlar genel seviyesinde bir artışa yol açıyor. Ancak enerji fiyatlarında başka bir artış olmaz ise fiyatlar genel seviyesinde maliyet kaynaklı bir artışı tekrar görmemiz mümkün değildir. Bu yüzden maliyet kaynaklı enflasyon uzun süre devam eden, süregelen fiyat artışlarının sebebi olamaz. Bunu şöyle okumak da mümkün; şayet ülkede enflasyon oranındaki artış maliyet kaynaklı ise bir süre sonra bu artış hız kesecektir. Talep kaynaklı enflasyon ise pekala sürekli olabilir.
Burada bir kavramı daha anmak gerekir. O da kur geçişkenliği. Bu kavram bir ülkede o ülkenin para biriminde ortaya çıkan bir değer kaybının fiyatlar genel seviyesine etkisini ifade etmektedir. Kur geçişkenliğinin seviyesi kurdaki değişimlerin fiyatlar genel seviyesini nasıl değiştireceğini ve bu değişimin hızını belirlemektedir. Dolarizasyonun yüksek olduğu ülkelerde bu geçişkenlik de oldukça yüksektir. Yani kurlardaki bir artış çok kısa bir sürede neredeyse aynı oranda enflasyona etki etmektedir. Bu açıdan aslında kur geçişkenliği yapısal bir sorundur denilebilir. Diğer yandan ülkedeki rekabet düzeyi (maliyet artışlarının fiyatlara ne kadar kolay yansıtılabileceği) ve piyasanın kurdaki artışın kalıcı olup olmadığına dair beklentisi bu geçişkenliğin temel belirleyenleridir.
Türkiye maalesef etkileri azalsa dahi halen devam eden uzunca sayılabilecek bir dolarizasyon geçmişine sahiptir. Bunun çeşitli sebepleri var elbette ancak en önemli sebep tabii ki yaşadığımız yüksek enflasyonlu yıllar. Çok şükür o günler geride kaldı. Bununla birlikte maalesef dolarizasyonun etkileri hala sürüyor. Tabii ki eskisi gibi değil ancak yine de kur geçişkenliğinin diğer bazı ülkelere kıyasla yüksek olduğunu belirtmek gerekir.
Bizim son 7-8 aydır karşı karşıya olduğumuz enflasyon tablosunun temel sebebi bu dönemde kurda ortaya çıkan artış ve kur geçişkenliği yolu ile bunun fiyatlar genel seviyesini artırıyor olmasıdır. 2016 Temmuz ayından 2017 Nisan ayına ABD dolarının değeri yaklaşık yüzde 30 artmıştır. Dolar ve avrodan oluşan döviz sepetindeki değişim de bu orana yakındır. Yapılan akademik çalışmalar Türkiye’de döviz kurunda ortaya çıkan yüzde 10’luk bir artışın izleyen bir yıl içerisinde enflasyona etkisinin 1,5-2 puan arasında olduğunu gösteriyor. Bu tespitten hareketle yaşadığımız ve neredeyse altı aya yayılan yüzde 30’luk kur artışı enflasyona yaklaşık 5 puan etki edecektir. Bu tabii ki kabaca bir yıla yayılacak bir etkidir. Bu durumda 2017 yıl sonunda enflasyonun (üstün körü bir hesapla) 3,5-4 puanlık kısmının (tabii ki yeni bir sıçrama olmaz ise) kur artışından geleceğini söyleyebiliriz. Bizim tahminimiz 2017 yılı enflasyon oranının yüzde 9’un biraz üzerinde kalacağıdır. Şayet bu oran gerçekleşir ve kur geçişkenliği katkısının iddia ettiğimiz gibi olduğunu kabul edersek yıllık enflasyon Merkez Bankası’nın hedeflediğinden çok da sapmış olmayacak diyebiliriz.
Netice olarak şunu söylemek mümkündür. Türkiye ekonomisi 2017 yılında hem referandum sonucunun olumlu katkısı hem de ekonomi yönetimi tarafından alınan yerinde kararların etkisi ile yeniden yönünü yukarı doğru çevirmiş durumdadır. Önümüzdeki yıllarda küresel ekonomide bir sorun yaşanmaz ise büyüme oranları ve istihdamda artışla birlikte enflasyon oranında da hedefin tutturulduğunu göreceğiz.