Kriter > Dosya > Dosya / Afganistan |

Türkiye’nin Afganistan Politikası


Türk-Afgan dostluğunda tarih, etnisite, din ve kültür önemli ögeler olmakla birlikte, Türkiye’nin 2001 ila 2021 arasında Afganistan’da gösterdiği mevcudiyet, iki gerçeğe işaret edilmesini zaruri kılmaktadır. Birincisi; Türkiye’nin Afganistan’a dair en önemli ve kararlılık sergilediği politikası, “askeri” değil, “yumuşak” güç enstrümanlarını öncelemesidir. İkincisi; mevzubahis politikanın spesifik bir etnik grubu ya da mezhebi önceleyen bir anlayış üzerine kurulu olmamasıdır.

Türkiye nin Afganistan Politikası
Afganistan Türk Görev Kuvveti Komutanlığı bünyesindeki bir Türk askeri, ülkeden ayrılmak için Kabil'deki uluslararası havalimanı önünde günlerdir zor şartlarda bekleyenlere yardımcı oluyor. (Aykut Karadağ/AA, 23 Ağustos 2021)

Tarihi Dostluk

1919’da imzalanan Ravalpindi Anlaşması ile İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Afganistan; Gazneli’lerden bu yana, Teşkilat-ı Mahsusa’dan Cemal ve Enver Paşalara, Atatürk’ten günümüze değin her daim Türkiye’nin ilgisini celp etmiş bir coğrafyadır. Türk-Afgan dostluğunun kökleri Kurtuluş Savaşı öncesine dayanmakta; tarih, etnisite, din ve kültür önemli ögeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkistan tarihinin büyük hükümdarı Babür Şah’ın Kabil’deki mezarından, Mevlana’nın Afganistan’dan Konya’ya uzanan yolculuğu, toplumlar ve kültürler arasında yüzyıllar önce kurulan bağı kanıtlar mahiyettedir.

1921’de temelleri atılan Türk-Afgan ilişkilerini tarihte eşine az rastlanır bir dostluk ve iş birliği modeli olarak nitelemek mümkündür. Bağımsızlığı kazanmasını müteakip Afganistan’da Birinci Dünya Savaşı esnasında tarafsızlık politikası izlemesi hasebiyle suikasta kurban giden Habibullah Han’ın üçüncü oğlu Emanullah Han tahta çıkmıştır.

Afgan siyasi tarihine “reformist kral” olarak geçen Emanullah Han, hükümdarlığı boyunca Atatürk hayranlığı arzuhali içerisinde hareket etmiş; Türkiye modeline benzer bir Afganistan oluşturma gayesiyle siyasi, ekonomik, sosyal, eğitim-öğretim ve dil alanlarında bir dizi reformu yürürlüğe koymuştur. Bu esnada Emanulllah’ın fikirlerini önemsediği bir diğer isim ise Osmanlı Şamı’nda bürokratlık yapan ve bu dönemde modern bilim ve kurum inşasına dair farkındalığı gelişen kayınpederi Mahmud Beg Tarzi olmuştur. Bu arada bir parantez açalım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk resmi konuğu Afgan Kralı Emanullah Han ve eşi olmuştur. Atatürk’ün Emanullah Han’a inkılapları yavaş ve kademeli şekilde devreye sokmasına dair ikaz ve tavsiyeleri, gerek toplumsal ve sosyokültürel dinamikler gerekse bölgesel ve uluslararası gelişmeler nedeniyle netice vermemiş ve ıslahat döneminin ömrü oldukça kısa süreli olmuşsa da Türk-Afgan dostluğu iktidar ve siyasetten bağımsız bir şekilde varlığını korumayı başarmıştır.

Söz konusu dostluğun bir gereği ve tezahürü olarak Türkiye, kardeş addettiği Afganistan’a hiçbir zaman emperyalist yahut yayılmacı bir güç olarak angaje olmamış; bilakis mevcudiyetini insani değerleri merkeze alan, toplumsal refah ve kalkınmayı amaçlayan bir rol üzerine inşa etmiştir.

 

11 Eylül Sonrası Türkiye’nin Afganistan’daki Rol ve Önemi

Bu durum 11 Eylül sonrası ABD öncülüğünde düzenlenen Kalıcı Özgürlük Harekatı ve müteakiben icra edilen BM ve NATO misyonları için de geçerliliğini korumuştur. BM çatısı altında kurulan ISAF’ın komutasını münferit ve gönüllü olarak üstlenen ilk üç ülkeden biri olan Türkiye; 2002–2003’te bin 300 personeliyle katkı sunduğu ISAF-II dönemine başarıyla liderlik etmiştir. Keza ISAF komutasının 2003 itibarıyla NATO’ya devredilmesinin ardından Türkiye, Afganistan’da barış ve güvenliğin tesisi ve yeniden yapılandırma faaliyetleri içerisinde aktif bir rol oynamıştır. Bu bağlamda Türkiye, ISAF-VII döneminde 3’üncü Kolordu Komutanlığı ile Şubat-Ağustos 2005 arasında 30 ülkeden müteşekkil 8 bin personele komuta ederken, aynı dönemde NATO komuta kontrolünde bulunan Kabil Uluslararası Havaalanını işletmiştir. Ayrıca Türkiye, 2008–2009’da ve 2014’te bir sene boyunca 3’üncü Kolordu Komutanlığını ve ISAF Karargahlarını desteklemiştir. Öyle ki Türkiye, ISAF Harekatının altı bölge komutanlığından birisi olan Kabil Bölge Komutanlığı’nın lider ülke sorumluluğunu Kasım 2009’da devralırken, bu görevini birer yıllık sürelerle uzatarak Aralık 2014’e kadar devam ettirmiştir. Öte yandan Türkiye 2006’dan 2014’e kadar Kabil, Cevizcan’ın Şibirgan ilçesi ve Meydan-ı Vardak’ta kurduğu Bölgesel İmar Ekipleri (PRTs) aracılığıyla Afganistan’ın yeniden yapılandırılması ve Afgan halkına destek sağlanması hususunda önemli hizmetler sunmuştur. Bunlara ilaveten, 2010-2011 arasında TSK’nın Kabil’de açılan Gazi Askeri Eğitim Merkezi’nde Afgan Ordusu’ndaki astsubayların temel eğitimlerini verdiği not düşülmelidir. Türkiye, Ocak 2014’te sona eren ISAF harekatının yerine BMGK’nın 12 Aralık 2014 tarihli ve 2189 sayılı kararı ile 1 Ocak 2015 itibarıyla başlayan NATO’nun muharip olmayan Kararlı Destek Misyonu (RSM) çerçevesinde de önemli görevler üstlenmiştir. Örneğin Türkiye, Kabil Eğitim, Yardım ve Danışma Komutanlığı’nı (TAAC-C) üstlenmiş, Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nı kuvvet koruması dahil işletmeye başlamış ve Kuzey Eğitim, Yardım ve Danışma Komutanlığına (TAAC-N) danışman katkısı sağlamıştır. Hülasa Türkiye Afganistan’da hiçbir zaman kinetik operasyonlarda yer almamış; Harp Akademisi’nde Türkçe derslikler açmış, iki kez havalimanını işletmiş, 5 bin subay ve 10 bin polis eğitmiş, bin 100 tane proje üreterek, hayata geçirmiş ve 250’ye yakın Türk şirketiyle varlık göstermiş dost bir ülke olarak konumlanmıştır.

Bu nedenledir ki, ABD ve koalisyon güçleri, Afganistan’da uzunca bir süre saldırıya uğramamak için araçlarına Türk bayrağı asarak dışarı çıkmışlar; Türkiye’nin Afganistan’da en fazla sevilen, güven duyulan ve ilişki kurulan NATO üyesi olmasından istifade etmişlerdir. Bir diğer husus ise, Türkiye Afganistan’da barışı destekleme harekatlarına katkı sağlamakla birlikte, hiçbir zaman kinetik operasyonlara müdahil olmamış; Türk birlikleri sorumluluk sahası dışında ve mayın temizleme, terörle mücadele, uyuşturucuyla mücadele faaliyetlerinde görev almamışlardır. Dolayısıyla Türkiye, daha ziyade Ulusal Ordu ve Ulusal Polise eğit-donat, istihbarat faaliyetleriyle katkı sağlayan; yeniden yapılandırma ve kalkındırma faaliyetlerinde geniş ölçekli roller üstlenen bir ülke olmuştur. Örneğin Temmuz 2019’da Türkiye, Ulusal Ordu’nun lojistik destek faaliyetlerine katkı sağlamak maksadıyla yaklaşık 4,5 milyon dolarlık tutarında askeri malzeme (askeri giyim, ekipman, donatım ve ordugah malzemeleri) hibe etmiştir. Şüphesiz, Türkiye’nin Afganistan’da muharip unsur olarak yer almaması, güveni pekiştiren bir faktör olarak son derece önemlidir. Zira ABD ve uluslararası koalisyon güçlerinin yol açtığı sivil ölümler gerek Afgan halkı gerekse Taliban tarafından sıklıkla zikredilen bir eleştiri konusu olagelmiştir.

 

Türkiye’nin "Taliban Afganistan"ına Bakış Açısı

Türk-Afgan dostluğunda tarih, etnisite, din ve kültür önemli ögeler olmakla birlikte, Türkiye’nin 2001 ila 2021 arasında Afganistan’da gösterdiği mevcudiyet, iki gerçeğe işaret edilmesini zaruri kılmaktadır. Birincisi; Türkiye’nin Afganistan’a dair en önemli ve kararlılık sergilediği politikası, “askeri” değil, “yumuşak” güç enstrümanlarını öncelemesidir. İkincisi; mevzubahis politikanın spesifik bir etnik grubu ya da mezhebi önceleyen bir anlayış üzerine kurulu olmamasıdır.

Dolayısıyla, Türk askerinin 2001-2021 itibarıyla ulus-devlet inşası, güvenlik sektörü reformu ve yeniden yapılandırma faaliyetleri çerçevesinde sunduğu katkı göz ardı edilmemek suretiyle, Türkiye’nin sivil kurum ve kuruluşlar aracılığıyla icra ettiği çalışmalara hak ettiği ehemmiyet ve itibarın gösterilmesi zaruridir. Bu bağlamda kritik işlevi haiz kurumlardan birisi olarak öne çıkan TİKA’nın hastane, okul, gıda yardımı, eğitim ve sertifika programları gibi muhtelif çalışmalarından elde edilen başarıların sürdürülebilirliği elzem bir mevzudur. Örneğin TİKA, Hamit Karzai Havaalanı Kreşi yahut Pervan Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Stüdyosu ve Fotoğrafçılık Laboratuvarı Projesi gibi sadece başkent merkezli veya kuzey vilayetlerine yatırımı önceleyen projelere yatırım yapmamış; misyon ve faaliyet alanını ülke geneline yaymıştır. Öyle ki TİKA, Peştun nüfusun ağırlıkta yaşadığı ve güvenlik açısından yüksek riskli tanımlanan Taliban’ın kalesi Kandahar vilayetinde Şeyh Muhammed Serdar Davud Han Kız Lisesi açarken; yüksek tehdit yönelten bir diğer vilayet olan Nangarhar’da ise başlattığı okul inşaat çalışmalarını yarım bırakmak zorunda kalmıştır.

Türk soyundan gelen ve gelmeyen tüm etnik gruplara ve Sünni-Şii fark etmeksizin tüm mezheplere eşit mesafede bir bütün olarak Afgan halkı şeklinde yaklaşan Türkiye, ülkenin güvenlik ve istikrarının jeopolitik yankılarına dair farkındalığını yeni dönemdeki politikalarına yansıtması mühimdir. Zira ABD ve koalisyon güçlerinin çekilmesiyle birlikte açığa çıkacak güç boşluğu gerek devletler gerekse devlet dışı aktörler tarafından süratle doldurulmaya çalışılacaktır. Bu anlamda Afganistan’daki Yeni Büyük Oyun’da Çin, Rusya, İran, Pakistan, Hindistan ve Japonya arasında cereyan edecek rekabetin yansımaları süregiden “vekalet savaşı”nın mevcut ve muhtemel aktörlerinin imkan ve kabiliyetlerinde değişim oluşturması muhtemeldir. Bu minvalde Türkiye’nin Afganistan’da diğer bölgesel ve küresel aktörlerle alternatif iş birliği modellerine gitmesi; tamamen “dış yardıma bağımlı” bir ülkenin “uluslararası topluma entegre” olması ve ülkenin ikinci Taliban döneminde yeniden “radikalizm, aşırıcılık ve terörizm ihraç etmemesi” açısından önemlidir. Bu anlamda Türkiye, mevzubahis aktörlerle havalimanından yeraltı kaynaklarının işletilmesine kadar birçok konuda müşterek işletme anlayışını hayata geçirebilme imkan ve fırsatını haizdir.

Yeni dönemde Afgan halkının kaderini Afganlar belirleyeceğinden, Taliban yönetimine karşı bir direnişin zuhur göstermemesi Taliban’ın ikinci şansı nasıl değerlendireceğine bağlıdır. Şayet Taliban yeniden kendi şeriat yorumunu halka zorla dayatmaya kalktığı ve Peştun milliyetçiliğini merkeze alan bir siyasi kompozisyon kurguladığı, diğer etnik ve mezhep gruplarını sembolik bir temsiliyet ile makyajlama için kullandığı takdirde; belki kısa değil, ancak orta ve uzun vadede iç ayaklanma kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla yeni dönemde Ankara’nın Taliban’ın meşruiyeti ve iş birliği konusunda kırmızı çizgilerini belirlemesi, Taliban’ın muhtemel zulmüne maruz kalacak diğer grup ve yapıları (bilhassa eski Kuzey İttifak’ının yeni nesil temsilcilerini) gücendirmemesi adına elzemdir.

Yine bu bağlamda Ankara’nın Taliban yönetimiyle yapacağı iş birliklerinde Afganistan’daki “uyuşturucu üretimi ve ticareti”, “kabilecilik”, “savaş ağaları”, “yolsuzluk” ve “rüşvet” gibi neredeyse yapısal hale gelen konular dikkate alınması gereken temel hususlardır. Son olarak Afganistan’da güçlü bir Türkiye’nin diğer sınır komşularında ve bölgesel/küresel aktörlerde doğurabileceği rahatsızlık hesaba katılmak suretiyle, Ankara’nın NATO şemsiyesi veyahut diğer bölge ülkeleriyle iş birliği modelleri üzerinden Afganistan’a angaje olması arasında bir karar vermesi gerekecektir. Zira ABD haricinde diğer NATO ve AB ülkelerinin meşru ve siyasi bir aktör olarak tanımadığı bir Taliban ile ilişkilerin Ankara’nın diğer aktörlerle ilişkilerine yansıması farklı olabilecektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası