Donald Trump’ın beklenmedik seçim zaferinden hemen sonra ilk şoku atlatan ABD’li analistlerin sormaya başladığı ilk soru Trump’ın nasıl bir takım oluşturacağı yönündeydi. Seçim kampanyası sırasında Washington’daki kurulu düzen -diğer adıyla müesses nizam- ile mücadele edeceği sözünü veren ve hatta bunu kampanyasının temel argümanlarından biri olarak ortaya koyan ve Washington’daki siyasi elitlere karşı dışarıdan aday olduğu iddiasında bulunan Trump’ın kimleri hangi pozisyona getireceği ile ilgili haftalarca süren spekülasyonlar ve dedikodular yapıldı.
Trump kampanya boyunca siyasi elitlere ve Washington’a karşı savaş ilan ederken bir yandan da Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olmasından hemen sonra bu partiye yakın onlarca dış politika ve güvenlik uzmanı Trump’ın başkan seçilmesi durumunda hiçbir görevi kabul etmeyeceklerine dair mektuplar yayınlamaya başlamıştı. “Trump ile asla” mealindeki bu mektup ve açıklamaları yayınlayanlar arasında daha önce özellikle Cumhuriyetçi Parti iktidarında kritik pozisyonlar almış isimler de mevcuttu. Bu durum Trump’ın atamalar ile ilgilenen kadrosunun daha önce Trump hakkında olumsuz ifadeler kullanan isimlere mesafeli tavrı ile birleşince mevcut uzman havuzunda ciddi bir kısıntıyı da beraberinde getirdi.
Seçimler sonrasındaki geçiş döneminde oldukça yavaş ilerleyen atamalar sırasında bu konu sıklıkla tartışıldı. Trump’ın ilk atamaları da siyasi elitlerle ilgili verdiği sözleri tuttuğunu gösteriyordu. Kampanya sırasında Trump’ın stratejistleri arasında ismi geçen Steve Bannon senelerdir radyo programlarında bu elitlere karşı kendince mücadele etmekte olanlar arasındaydı. Aşırı sağ kanadı temsil eden Bannon ile birlikte Stephen Gorka gibi isimler kendine Beyaz Saray’da yer bulurken, Başkan Trump Beyaz Saray’daki en önemli pozisyonlardan biri olarak kabul edilen Özel Kalem Müdürlüğü konusunda Cumhuriyetçi Parti’nin başkanı Reince Priebus’u getirerek bu tepkileri kontrol altına almaya çalıştı. Özellikle Kongre ile ilişkiler konusunda birinci derecede sorumlu olacak bu pozisyon için seçilen ismin Parti’nin başkanı olması Trump’ın siyasi elitlerle diyalog arayışı olarak da görüldü. Bu iki ismin açıklanmasından hemen sonra yapılan yorumlarda ikilinin arasında yaşanabilecek mücadele gündemin önemli maddeleri arasına girdi. Bannon’un kişisel olarak başkana yakınlığı, Priebus’un ise makam olarak başkana sürekli ula- şabilecek bir pozisyonda olması bu ikilinin en önemli avantajı olarak yansıtıldı.
Beyaz Saray’da art arda sıra dışı atamalar yapan Trump bu süreçte kabine pozisyonları için ise fazla risk almadan Senato onay safhasını da göz önünde bulundurarak daha fazla genel kabul görebilecek isimleri göreve getirdi. Savunma Bakanı’nın iki parti tarafından da saygı duyulan emekli general James Mattis ve Dışişleri Bakanı’nın da Exxon şirketinin CEO’su Rex Tillerson olması atama sürecini yakından izleyen Washington bürokrasisi tarafından oldukça olumlu bulundu. Bu atamalar sırasında İç Güvenlik Bakanı olarak atanan bir başka general John Kelly ve Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak göreve getirilen Mike Flynn’in bu denklemde nerede duracakları konusu en önemli soru işaretleri arasında yer alıyordu. Flynn her ne kadar Savunma İstihbarat Teşkilatının direktörlüğünü yapmış olsa da görevdeyken ve görevden ayrılması sonrasında yazılıp çizilenler Flynn’in farklı, sıra dışı bir profile sahip olduğunu göz önüne koyuyordu. Tüm bu isimlerin yanında kamuoyunca daha az bilinen Jared Kushner’in başdanışman olarak Beyaz Saray’a girmesi Başkan Trump’ın bu isimler ile ilgili nasıl bir denge politikası izleyeceğini merak konusu haline getirdi.
Bu kadar farklı arka planlardan bir takımı bir arada tutarak hedeflediği iç ve dış politik hedeflere ulaşmaya çalışmak Trump’ın en önemli sınavlarından biri olacaktı. Nitekim bu zorlukların ilkiyle Ulusal Güvenlik Konseyini (UGK) oluş- turmaya çalışırken karşılaştı. Steve Bannon’un UGK’ya alınıp Genelkurmay Başkanı ve CIA Direktörü’nün çıkarılışı bir anda Bannon’un artık ikinci adam olduğu yolunda spekülasyonlara yol açtı. Sonrasında Trump’ın ilk uygulamaya koyduğu kampanya vaatlerinden olan bazı Müslüman ülkelerden ABD’ye girişi durdurmaya yönelik kararın da arkasında Bannon’un olduğu sıklıkla konuşuldu. Bu süreçte Trump’ın dünya liderleri ile yaptığı telefon görüşmelerinde Bannon’un da Oval Ofis’te yer alması bu havayı güçlendirdi. Bannon’un bu denli etkili oluşu Beyaz Saray’da özellikle Priebus’un bu durumdan rahatsız olduğu ve ikili arasında soğuk rüzgarlar estiği yolundaki dedikoduları daha da artırdı.
Beyaz Saray’da Arka Arkaya Görevden Almalar
Bazıları tarafından artık önlenemez olarak görülen Bannon’un Beyaz Saray’daki yükselişini Başkan Trump kendi elleriyle frenledi. Katıldığı bir televizyon programında Bannon’dan baş stratejist diye bahsedilmesinden rahatsız olmuş olacak ki Trump bir anda stratejistin kendisi olduğunu söyleyiverdi. Bunun yanında Bannon’un kendisi için çalışan biri olduğunun altını çizdi. Bundan kısa bir süre sonra Beyaz Saray’da yaşandığı söylenilen çekişmeden basına sızıntılar ortaya çıkmaya başladı. Önce Bannon’un UGK’ya dahil edilmesi konusunda Trump’ın yeterince bilgilendirilmemiş olması yayıldı. Bu haberden kısa bir süre sonra da Bannon UGK’dan çıkarıldı. Daha sonrasında tartışmalı bazı Müslüman ülkelerden ABD’ye giriş yasağının da sorumlusu olarak Bannon gösterilmeye başladı. Dahası Trump’ın kızı Ivanka ve damadı Jared Kushner’in de Bannon’u Beyaz Saray’da istemediğine yönelik iddialar bu meseleyi daha da karışık bir hale getirdi. Bannon’un bu süreçte profili de iyice düşürüldü.
Ancak herkes Bannon’un ne zaman Beyaz Saray’dan uzaklaştırılacağını konuşurken önemli bir sürpriz Trump’ın Özel Kalem Müdürü Priebus’u görevden almasıyla yaşandı. Bu kararla Priebus tarihteki en kısa süre görev yapan özel kalem müdürü oldu. Priebus’un tam olarak neden görevden alındığı bilinmiyor. Bu konuda tahmin yürütenler Priebus’un Trump’ı savunma konusunda yeterince güçlü olmadığı, Kongrede Sağlık Reformu bozgunu yaşayan Beyaz Saray’ın bundan Priebus’u sorumlu tuttuğu ve Trump’ın Priebus’a hiçbir zaman tam olarak güvenmediğinin de içinde bulunduğu akıl yürütmeler yapılıyor. Bu süreçte elbette Priebus’un istifasından birkaç gün önce göreve getirilen yeni iletişim koordinatörü Antonio Scaramucci’nin Priebus’a karşı söylediği sözlerin de etkili olduğu ifade ediliyor. Scaramucci bir gazeteciyle yaptığı konuşmada Priebus’a hakaretamiz ifadelerde bulunarak onun görevden alınacağının sinyalini vermişti. Priebus’un görevden alınmasından hemen sonra Özel Kalem Müdürlüğü görevine İç Güvenlik Bakanı John Kelly getirildi. Kelly’nin göreve getirilmesiyle Beyaz Saray’daki en önemli iki makam olarak gösterilen Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Özel Kalem Müdürü de asker kökenli olmuş oldu. Trump’ın atamalar sırasında asker kökenlileri tercihi bu şekilde daha da açık bir biçimde ortaya çıktı. Bu fırtınalı süreçte havayı sakinleştirebilecek tecrübede gösterilen Kelly’nin icraatlarının ilki ise Scaramucci’yi görevden almak oldu. Böylece Beyaz Saray’ın en kısa süre hizmet etmiş iletişim direktörü de Scaramucci oldu.
Priebus’un görevden alınmasının hemen sonrasında bu sefer Bannon’a yakın çevrelerden Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’a karşı bir kampanya başlatıldı. McMaster’ın özellikle Flynn ve Bannon’a yakın olan isimleri Ulusal Güvenlik Konseyi’nden aldığı yolunda bir süredir haberler çıkmaktaydı. Ancak bu sürece yine Trump yaptığı bir açıklama ile nokta koydu.
Bu süreç sonrasında tam da artık sular duruluyor derken bu sefer de geçtiğimiz hafta içinde Steve Bannon görevden alındı. Tıpkı Priebus gibi Bannon’un da görevden alınmasının altında birçok sebep bulunuyor. Ancak son iki haftada önce Charlottesville olayları ve aşırı sağın yükselişi daha sonrasında ise Bannon ve Trump ilişkisi üzerine yeni yayınlanan Devil’s Bargain adlı kitabın Trump’ın bu konudaki kararında oldukça etkili olduğu konuşuluyor. Trump’ın seçim zaferine kimseyi ortak etmeme konusundaki hassasiyeti Bannon ile ilişkilerini en başından beri oldukça olumsuz etkilemekteydi. Ancak bu noktada Bannon konusunda Kelly’nin inisiyatif alması Bannon’un uzaklaştırılma sürecini tetikleyen bir durum yarattı. Neticede aşırı sağ ile Beyaz Saray arasındaki en önemli bağ olan Bannon da yönetimden ayrıldı. Bu noktadan sonra yönetimde en etkili grubun emekli askerler -Mattis, McMaster ve Kelly- ve eski iş adamları -Kushner ve Tillerson- olduğu görülüyor.
Trump Yönetiminde Sular Duruldu mu?
Bu noktada Trump yönetiminde en azından Beyaz Saray’da durumun bir nebze sakinleşeceği ve daha önceki dönemdeki güç mücadelesinin bu kadar gürültülü bir şekilde olmayacağı görülüyor. Elbette Trump bu süreci beklenmedik hamlelerle etkilemeye devam edebilir. Kelly ve McMaster gibi iki ağır topun Trump’ın politikalarını nasıl etkileyeceği ve Trump’ı krizler konusunda ne kadar muhafaza edebilecekleri önemli bir soru işareti. Özellikle Kongre ile geçmişi olmayan ve Cumhuriyetçi Parti içerisinden gelmeyen Kelly gibi bir ismin bu süreçte Trump-Kongre ilişkilerini ne şekilde yöneteceği oldukça merak edilen bir husus. Flynn’in görevden alınmasından sonra atanan McMaster ise bu noktada UGK’dan çıkardığı isimler sebebiyle aşırı sağın hedefinde olmaya devam edecek. Ancak özellikle Mattis ve Tillerson ile aralarında olduğu söylenen diyalog dış politika ve güvenlik konusundaki etkisini sürdürmesini sağlayacaktır. Bu noktada ortaya çıkabilecek farklı fraksiyonlar ve güç mücadeleleri konusunda oyun değiştirici en önemli isimler arasında Jared Kushner olmaya devam edecektir. Kushner şimdiye kadar daha konvansiyonel isimlerle çalışmayı tercih eder bir görüntü ortaya çıkardı.
Tabii ki Beyaz Saray’daki tüm bu isimler aynı zamanda Trump’ın özellikle Twitter üzerinden yapmaya devam ettiği açıklamaların ortaya çıkaracağı zor durumları da yönetmeye çalışacak. Trump, Bannon olayında olduğu gibi bu isimlerin herhangi birinin fazla öne çıkması durumunda bu durumu frenlemeye devam edecek. Ancak her ne kadar şimdilik yatışmış görünse de Beyaz Saray’daki güç mücadelesi önümüzdeki dönemde farklı konular ve farklı pozisyonlar için devam edecek.
Beyaz Saray dışında yönetimdeki sorunlar ise bir süre devam edebilir. Trump’ın bir süredir Adalet Bakanı Sessions ile arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Trump Sessions’u Rusya’nın seçimlere müdahalesi konusunda yapılan soruşturmadan çekilmesi sebebiyle sert bir biçimde eleştiriyor. FBI Başkanı ve Flynn’in de görevden alınmasının sebeplerinden olan Rusya meselesi önümüzdeki dönemde bu konudaki soruşturmaların sonucuna göre Trump’a yakın bazı isimlerle de ilişkisini olumsuz olarak etkileyebilir.