Kriter > Siyaset |

MHP: Dün, Bugün, Yarın


Sancı son bir-iki senenin sancısı değil. Yarayı eşelediğinizde sıkıntıların 12 Eylül öncesinden başlayarak sürüklene sürüklene bugüne taşındığını söylemek mümkün.

MHP Dün Bugün Yarın

Sancı son bir-iki senenin sancısı değil. Yarayı eşelediğinizde sıkıntıların 12 Eylül öncesinden başlayarak sürüklene sürüklene bugüne taşındığını söylemek mümkün. Rahmetli Alparslan Türkeş’in karizmatik şahsiyeti ve ismi çevresinde oluşan saygı halkası dolayısıyla perdelenen meseleler onun vefatından sonra gün yüzüne çıktı.

Soğuk Savaş yıllarında siyasetin hakim karakter çizgilerini dönemin koşullarının belirlediği ortamda filizlenen MHP, devlet çekirdeğindeki anlayış doğrultusunda toplumda “antikomünist” duyarlılıklara sahip bir blok oluşmasına katkıda bulundu.

Söz konusu dönemde MHP’nin fikri dokusunda öne çıkan vurgu Ülkücülük, 9 Işıkçılık’tı. Ancak siyaset sahnesinde var olma, daha ötesi ön safta rol üstlenme arzusu MHP’nin söylemine muhafazakar kitlelerin aşina olduğu temaları ekledi. “Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin” diyerek yola çıkmış olan MHP’nin 70’lerin ortasındaki söylemi “Türk-İslam sentezi”ne evrildi. Değişim Necip Fazıl Kısakürek’in MHP kurultayına katılıp hac ziyaretinden dönen Alparslan Türkeş’le yan yana gelmesiyle perçinlendi.

MHP’nin koalisyon hükümetlerine katıldığı 1973-80 döneminde milletvekili sayısının 1’den başlayıp önce 3’e ve sonra 16’ya çıktığını da unutmamak, aynı dönemde Ülkücü kadroların acımasız, provokasyonlarla çevrili bir çatışma tablosuna çekildiğini göz ardı etmemek lazım.

1980 Darbesi geldiğinde durum kaba hatlarıyla böyleydi.

Sonrası malum… Siyasi yasaklar, Milliyetçi Çalışma Partisi dönemi, 95 seçimlerinde yüzde 8,2’lik oyla baraj engeline takılış... 1997’de efsanevi lider Alparslan Türkeş’in vefatıyla yaşanan kavgalı kurultaylar ve neticede Devlet Bahçeli’nin genel başkan seçilmesi...

Okurlar 1999’da MHP’nin Devlet Bahçeli liderliğinde katıldığı ilk seçimde yüzde 18’e yakın oy aldığını herhalde hatırlayacaklardır. 15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden bir buçuk ay sonra yapılan seçim Bülent Ecevit’le birlikte Devlet Bahçeli’yi hükümete taşıdı. Ama aynı MHP 2002’de yüzde 10’luk seçim barajının altında kalarak Meclise giremedi. 2007’de yüzde 14, 2011’de yüzde 13, 2015 Haziran’ında yüzde 16 ve 2015 Kasım’ında yüzde 12 oy aldı.

Bugün: MHP'nin Kafa Karışıklığı

MHP’nin bugününü değerlendirmek için Türkiye’de 2011 sonrası yaşananlara bakmak lazım. Oslo görüşmelerinin çöp tenekesinden boşalırcasına gündeme döküldüğü 2011 Eylül’ünden sonra Türkiye öyle bir girdaba yakalandı ki MHP de sarmalın yıkıcı etkisinden kendini kurtaramadı. Gelişmeleri 2012 Şubat’ında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade için savcılığa çağrılması tetikledi. “Gülen Cemaati”nin kurguladığı operasyon MİT’in hükümetin emriyle terör örgütü PKK’yla pazarlık yaptığı iddiasına dayanıyor, bunu da İstiklal Mahkemeleri döneminden beri akla gelmemiş vatana ihanet suçu kapsamında değerlendirmeyi hedefliyordu. Olay görünürde Türk devletinin üç kurumunu karşı karşıya getirmişti: MİT, emniyet ve yargı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunun Fetullah Gülen kontrolünde hareket eden devlet yapı- sına sızmış bir grubun hükümete karşı örtülü bir darbe girişimi olduğu teşhisiyle harekete geçtiğinde MHP şaşkınlık geçirdi. Devlet Bahçeli basına yansıyan fotoğrafa bakarak AK Parti’ye yüklendi, Hakan Fidan’ın ifade vermeye gitmesi gerektiğini savundu. Saldırıyı boşa çıkarmak için hükümetin MİT Kanunu’nda değişiklik yapma girişimine de karşı çıktı. Bir yıl sonra Mayıs ayında İstanbul’da patlak veren Gezi Parkı Şiddet Eylemleri Devlet Bahçeli’nin gözünde Tayyip Erdoğan’ın hoşgörüsüzlüğünün sebep olduğu olaylar dizisiydi. 2013 sonunda 17-25 Aralık tuzağı ortaya çıktığında da Devlet Bahçeli dolayısıyla MHP, tabloyu “cemaat” boyutuyla görmedi. “Gülen Cemaati” ile yıldızı hiç barışmamıştı MHP’nin ama siyasi mücadele söz konusu olunca tehlike ne boyutta olursa olsun önüne perde gerilebiliyordu. Nitekim MİT’e ait tır konvoyu Adana’da durdurulup arandığında da Devlet Bahçeli bunu Tayyip Erdoğan’ın tehlikeli oyununun açığa çıkması olarak değerlendirdi. 2014 Mart’ında “Gülen Cemaati”nin devletle kavgasının istihbarat/casusluk boyutuna vardığını gösteren bir gelişme yaşandı. Suriye’deki gelişmeleri değerlendiren dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun gizli toplantısı- nın ses kaydı basına sızdı. Devlet Bahçeli’ye göre skandalın sorumlusu Tayyip Erdoğan’dı ve “Cemaat denilerek izah edilemezdi.”

Türkiye bu tabloda 2014 Ağustos’unda Cumhurbaşkanlığı seçimine gitti. Siyasi mücadele Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında şekillenen CHP-MHP iş birliğiyle yeni bir boyuta taşındı. Kışkırtıcı, saldırgan bir dille geçen kampanyanın aktörlerinden biriydi Devlet Bahçeli. Ancak her şeye rağmen Tayyip Erdoğan halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı sıfatıyla çıktı seçimden. Siyasette taşların yerinden oynayacağı belli olmuştu. Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığı ve başbakanlığında AK Parti yola devam ederken 2014 sonunda Erdoğan’ın emriyle yakın döneme damgasını vuran DEVLET-FETÖ hesaplaşması başladı. Zaman gazetesi ve Samanyolu TV başta olmak üzere örgütün yayın kuruluşlarını kapsayan operasyonda Devlet Bahçeli ilk kez farklı bir tutum belirledi: “Suç varsa gereği yapılır.”

Bu noktada adeta bir yerlerden düğmeye basılmışçasına MHP teşkilatlarından Devlet Bahçeli’ye saldırılar, olağanüstü kurultay talepleri gelmeye başladı. İl ve ilçe teşkilatlarının yönetim katına tırmanan eleştirileri görevden almalarla göğüsleyen Devlet Bahçeli saldırının Fetullah Gülen’in talimatıyla başlatıldığını hissetse de emin değildi. Hoşnutsuzluğu beklentilerini karşılamadığı isimlerin ortalığı bulandırmasına bağlıyordu. Ancak rahatsızlığın boyutu ne olursa olsun 7 Haziran genel seçimlerinde alınan yüzde 16’lık oy ve TBMM’de 80 vekillik güç eleştirileri bastırdı. MHP için AK Parti’yle koalisyon ihtimali başta olmak üzere iktidar yolunu açan bir gelişmeydi bu. Siyasi tabloda kilit rol oynayacağı anlaşılan Bahçeli’ye CHP liderinden başbakanlık teklifi bile gitti. Ama MHP önerilen tüm formüller konusunda isteksizdi ve Kasım’da yeniden seçime gidilmesini öneriyordu. AK Parti’nin CHP’yle “istikşafi” görüşmelerinden netice alınamayınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın inisiyatif almasıyla halk 1 Kasım’da bir kez daha sandık başına gitti. Sonuç malum; MHP’nin oy oranı yüzde 12’ye, milletvekili sayısı 40’a düştü.

Yarın: AK Parti ve MHP Birlikteliği Devam Eder

“Perşembe’nin geleceği Çarşamba’dan belli olur” lafının denk düştüğü tablolardan biridir MHP’nin içinde bulunduğu durum.

1 Kasım 2015 seçim sonuçlarının açıklanmasıyla MHP içindeki rahatsızlık zembereği boşalmışçasına kamuoyuna yansıdı. Meral Akşener’in başını çektiği muhalif hareket MHP teşkilatının neredeyse bütününü kuşattı. Öyle ki MHP kurultayı toplansa muhaliflerin Devlet Bahçeli dahil yönetimi alaşağı edecek güçte ve kararlılıkta olduğu görünüyordu. Bahçeli’nin 2018’de olağan kurultay sözüne kulak veren yok gibiydi. Mahkeme kararlarının kumar masasında atılan kağıtlar misali birbiri üzerine düştüğü, birinin diğerine baskın geldiği dönem devam ederken 15 Temmuz gecesi Cumhuriyet tarihinin en önemli hadiselerinden biri gerçekleşti; FETÖ’nün planladığı bir askeri darbe girişimi yaşandı.

Darbe girişimi ve sonrasında Devlet Bahçeli gerek partisi ve kendisini gerekse Türk devletini hedef alan saldırının nereden geldiğinin farkında olduğunu gösteren bir siyasi çizgi ve söylem benimsedi. Daha önce karşı çıktığı başkanlık sistemi Bahçeli’ye göre FETÖ ve artıklarını devletten kazıyabilmek için artık elzemdi. AK Parti’yle MHP birlikte Anayasa değişikliğini hazırladı. Bahçeli’nin isteği üzerine proje “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak isimlendirildi.

Gelinen noktada siyasetin yeniden şekilleneceği 2019 sürecinde MHP’nin geleceği konusunda farklı yorumlar var elbette. Yaşananların MHP’de derin yara açtığı ve bunun kolay kapanmayacağına şüphe yok. Esasen FETÖ yapılanmasının medceziri andıran saldırılarının benzer ya da farklı boyutlarda tekrarlanmayacağının garantisi de yok.

Sonuç olarak; ihtiyat payını elden bırakmaksızın ama uzun yıllar MHP dahil Türk siyasetini izlemiş olmanın verdiği hissiyatla önümüzdeki dönemde MHP’nin AK Parti’yle siyasi iş birliğinin uyum yasaları kapsamında devam edeceği ve iki partinin 2019 seçimlerine ortak listeyle gireceği kanısındayım. Seçimden sonra AK Parti listelerinde MHP kontenjanından seçilen milletvekilleri TBMM’de müstakil grup teşkil edebilirler elbette.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası