Neredeyse dile yapışmış bir cümle: “Bizde iktidar sorunu yok, muhalefet sorunu var!” Bu ya da bu mealde yaklaşımlar yanlış mı? Hayır doğru! Doğru doğru olmasına ama eksik. Bence bu olağan bir demokraside ileri sürülebilecek dönemsel, özel koşullarla izahı mümkün bir eleştiri cümlesi. Oysa bizde muhalefet, özellikle ana muhalefet söz konusu olduğunda görünen tablo bir tür şizofrenik manzara arz etmekte.
Üstelik bu durum bugünün sorunu da değil. Ana muhalefet derken 1950’den beri halkın oyuyla tek başına iktidar şansı bulamamış, darbe dönemlerinde ordu yedeğinde hükümet katına tutunmuş bir partiden söz ediyoruz. Daha da acısı CHP kendini siyasi partiden öte farklı bir şey sanırken karşıtlarının homurdansalar da onun kendi ürettiği bu hayali kişiliğini benimsemiş olması...
Parti Taklidi Yapmak Zor
CHP derken zaman zaman siyasi parti taklidi yapan, zaman zaman ideoloji komiseri veya ayar merci kisvesiyle karşımıza çıkan, zaman zaman STK, zaman zaman İstiklal Mahkemesi yargıcı rolüne soyunan bir yapıdan söz ediyoruz. Kapatılıyor, açılıyor, parçalanıyor yapıştırılıp tekrar ayaklanıyor. Tabiatın yok edemediği pet şişe gibi…
Değişmiyor da CHP hatta değiştirme iddiasıyla gelenleri kendine benzetip -terör örgütünün lideri buna “kendinleştirmek” diyor- kapının önüne koyuyor.
İlk olarak 1960 darbesinden önce Amerikalıların ümit bağladığı rahmetli Kasım Gülek denedi CHP’yi değiştirmeyi… “Halka inmek” onun CHP genel sekreterliği döneminde üreyip yaygınlaşmış bir tabir. Eşekle köyleri dolaşan oydu, papyon takan, kasket giyip köylüye benzemeye çalışan da oydu. Neticede CHP Kasım Gülek’i 1960 darbesine kadar Adnan Menderes’in sinirlerini bozmak için kullandıktan sonra öğüttü ve attı. Öyle ki Moon Tarikatı’nda aldı soluğu. Yıllar sonra bir heves sahneye Bülent Ecevit çıktı. Sol-sosyalist söyleminin revaçta olduğu yıllardı. Malum yapıyı değiştirmek iddiasıyla ve çevresinden toplanmış ekiple işe koyuldu. “Toprak işleyenin su kullananın” deyip İsmet Paşa’yı devirince oluyor bu iş zannedilmişti. Öyle ki Ecevit “Gerekirse duvarın öbür yanına geçeriz” bile demişti. Soğuk Savaş’ın demir perde engelini işaret ederek ama hey Hak! Olmadı… Erdal İnönü, Deniz Baykal, Murat Karayalçın… Kimi zaman aynı kimi zaman farklı tabelalar altında yılmadan sürekli denediler ama tutmadı.
Aslında Zihniyetin Adı CHP
Nedeni basitti aslında, CHP Tanzimat’la doğan, her şart altında kendini tekrar tekrar formatlayan zihniyetin ürünüydü. Kuruluş tarihini Milli Mücadele öncesine yani Sivas Kongresi’ne dayayan, bu yönüyle “Türkiye Cumhuriyeti’nden önce de biz vardık!” diyen ve bunu söylemekle gururlanan bir parti. Nihayet 1937 tüzüğüne “Türkiye Cumhuriyeti parti devletidir” yazmakta beis görmeyen bir “siyasi varlık”tan söz ediyoruz.
Öylesi bir heyula ki kurucusu Atatürk “Bizde de iktidar partisi dışında bir muhalif parti olsa, cumhuriyet ilkelerinde mutabık kalınmak şartıyla az-çok batılı demokrasilere benzemeyi başaramaz mıyız” düşüncesiyle Serbest Fırka’nın yolunu açıp cesaretlendirmek için kendi kız kardeşini kurucu heyete kattıktan sonra frene kendi mi bastı yoksa her dönem ve şartta var olan “CHP ruhu mu?” sorusunun cevabı çok kolay olmasa gerek. Serbest Fırka da Terakkiperver Fırka da gerçek bir muhalefet partisi olmaktan ziyade Türkiye’yi diktatörlükle idare edilen ülkeler safında gören Batı dünyasına karşı zevahiri kurtarmaya yardımcı olma maksadıyla sahneye sürülmüş oldukları bilindiği halde Mustafa Kemal’den ayrı CHP duvarına çarpıp tuzla buz oldular.
Kendi Sözlüğü Var
Dolayısıyla CHP’nin kendi hükmü şahsiyeti dışında saygı duyduğu ve korunmaya değer kabul ettiği bir şey yok. Dün yoktu bugün de yok. Örneğin sık sık dillendirdiği bir sözcük: “ilkeler”. Sanırsınız altı okla belirlenmiş umdeler CHP’nin olmazsa olmazı, kırmızı çizgisi… Oysa gerçekte CHP’nin gözünde ideolojik sınırları tespit etmekten ziyade amblemden ibaret. Örneğin altı oktan biri olan milliyetçiliğin ne manaya geldiğini düşünüp CHP’nin bugün izlediği siyasetin, benimsediği dilin hangi kalıba oturacağını tayin edebilir misiniz? Keza diğer beş okta görünmeyen sadece devletçilik ilkesine işaret eden okun dip kısmında beliren çentiğin “özel sektörcülük” manasına geldiğini ve bunun CHP’nin liberalliğinin kanıtı olduğunu söylerken insanların aklıyla alay etmekte olduğunu...
CHP savunduğu değer ve kavramların boşlukta durmasından yanadır. Yani ne manaya geldiklerinin tarif edilmesine karşıdır. Zira tarifin kendisine atfettiği misyonun sınırlanması daha da ötesi anlamsızlaşması manasına geleceğini düşünür. Örnek olarak laiklik ilkesini ele alın. Sık sık gündeme gelen tartışmalardan hareketle toplum vicdanının benimseyeceği, mahkemelerin ölçü sayacağı bir laiklik tarifi, yani hangi davranış, söylem ya da eylemin laikliğe aykırılık teşkil edeceğinin belirlendiği bir hukuk normu olsa laiklik zabıtasına gerek kalır mı bilmem. Laikliğe aykırılık kolluk kuvvetlerinin takibine tabi, genel yargının konusu olma seviyesine geriler. Benzer cümleleri cumhuriyet, demokrasi kavramları için de söyleyebiliriz. CHP’nin demokrasi anlayışı, demokratlık ölçüsünün sınırları 24 Haziran seçimlerinde herkes tarafından görüldü.
24 Haziran’da Tespih Koptu
Şu satırlar 24 Haziran gecesi neler olduğunu CHP zihniyeti derken ne kastettiğimizi anlamayı kolaylaştırabilir:
“Muharrem İnce, YSK binasında rehin tutulmaktadır. Kendisine ‘Dediğimizi yapmazsan yarın ülkede kan gövdeyi götürür’ denmiştir. Koruma polisi bu durumu merkeze iletmiştir. İnce’nin eşi de ortada yok. WhatsApp’dan zorla İsmail Küçükkaya’ya ‘Adam kazandı’ mesajı attırılmış. Üstüne 7 YSK üyesine de zorla dediklerini yaptırıyorlar. Meral Akşener ise tamamıyla kayıp ve hakkında kesin bir bilgi yok. FOX TV basıldı, A Haber gibi yapıldı. Yayınlar kesildi. İşte bu bir darbedir. İzmir ve İstanbul’da mobese kameraları kapatılmıştır. Haberler susturulmuştur.”
Bu tarzdaki mesaj yağmurunun amacı malum: Kapın pompalılarınızı sokağa çıkın!
Muharrem İnce’nin ilerleyen saatlerde bilerek ya da bilmeyerek bir televizyon programcısına “Adam kazandı” diye mesaj geçmesi, onun da bu mesajı ekrana taşıması oyunun sonu oldu. Perdenin ipi bir anda koptu.
Vay Muharrem, arkadaş bunu nasıl yaparsın? Onca hazırlığı, işaretini bekleyen kalabalıkları elinin tersiyle kenara itip nasıl teslim bayrağını çekersin? Ayrıca sunucu arkadaş! Diyelim ki kafası karışan Muharrem İnce’nin saflığına, boş anına denk geldi ve ‘Adam kazandı’ diye yazdı, gönderdi. İnsan önceden verilmiş tembihat doğrultusunda kalabalıkların o gece senin kanalına kilitlendiğini, işareti senden alacakları ümidini taşıdıklarını bildiğin halde nasıl olur da ‘Adam kazandı’ lafının yayınlanması ile balonun söneceğini hesap etmezsin?”
Gelin de kendinizi “CHP ruhu” dediğim muhayyel siyasi iradenin yerine koyun, sükunetinizi koruyun. Olacak şey mi bu?
AK Parti’yi değil sadece Tayyip Erdoğan’ı da saf dışı etmek için bir proje geliştireceksiniz. Barajın altında kalması kesin partileri Meclise taşımak için hülle dahil siyasi tarihte eşi benzeri görülmemiş oyunları sergileyeceksiniz; medya planlaması, dijital zincir, STK bağlantıları, uluslararası kontaklar vs. tam tekmil hazır bekleyecek. Ve baş aktör olarak seçtiğiniz kişi boşboğazlık edip habercilik şehvetiyle ne yaptığının farkına varamayan bir sunucuya “Adam kazandı.” diye mesaj atıp her şeyi yerle bir edecek.
Gelecekte Muharrem İnce mi?
CHP’liler bu durum karşısında sadece Muharrem İnce’yi değil FOX TV programcısını da ne yapacaklarını bilemediler. İnce, CHP’nin yakın tarihinde aldığı en parlak neticeyle yarışı noktaladığı halde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kabul edilmeyince denize açıldı. FOX TV programcısı da izne ayrıldı.
Muharrem İnce’nin seçim sonucunu değerlendirdiği basın toplantısının sonunda bir yabancı gazetecinin “Halk sizin işaretinizi beklerken neden insanları sokağa çağırmak yerine Erdoğan’ın kazandığını söyleyip sahadan çekildiniz?” sorusu sadece CHP çevrelerinin değil yabancı ittifakların da neyi hayal ettiklerini, neyi kurguladıklarını gösterir.
Ancak herhalde şunu kabul etmek gerekiyor ki Kılıçdaroğlu CHP’si Muharrem İnce’yle bir yol ayrımında. Hesap kurultayda görülür elbette ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek tek belirlediği delegelerin oluşturacağı koridordan İnce’nin çıkması kolay değil. Meğer ki EJDER işe el koyup “Çekilin sahneden Kemal Bey” demeye görsün.