Türkiye 14 Mayıs’ta, Cumhuriyetin yüzüncü yılında, tarihi ve kritik bir cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapacak. Bu seçimlerde iki büyük siyasi koalisyon, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı rekabet edecek. Cumhur İttifakı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra teşekkül etmiş ve ülkenin güvenliğini ve geleceğini tehlikede gören siyasi partilerin (AK Parti, MHP, BBP) bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Bu ittifak, Yeniden Refah Partisi ve HÜDA-PAR’ın katılımıyla genişleyerek ve güçlenerek, bu seçimlere giriyor. Millet İttifakı ise bu koalisyona tepki veren ve muhalefet eden bütün partilerin dejure veya defakto olarak bir araya gelmesiyle oluştu. Altılı masa olarak bilinen bu koalisyona HDP de dışarıdan destek veriyor.
14 Mayıs Seçimlerine Giderken
Birbiriyle çatışan bu iki siyasi blok, seçim öncesindeki söylemlerinde, Türkiye’nin geleceği ve ülke siyaseti hakkında birbirini neredeyse tamamen dışlayan bir perspektifi, dolayısıyla ülkedeki derin siyasi kutuplaşmayı, temsil ediyorlar. Bu iki ittifakın, birbirine zıt ve birbiriyle çelişen iki farklı Türkiye perspektifi var.
Cumhur İttifakı, mevcut iktidarı devam ettirmek, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini güçlendirmek, ülkenin dönüşüm programını sürdürmek, iç ve dış tehditlere karşı ülkeyi korumak, ülkenin askeri gücünü artırmak, ekonomik kalkınmasını güçlendirmek ve diplomatik gücünü küreselleştirmek amacıyla kuruldu.
Millet İttifakı ise Cumhur İttifakı’na bir tepki olarak kuruldu. Bir kere, hiçbir siyasi parti tek başına AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı çıkabilecek güce sahip değil. Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelen bütün partilerin temel ittifak noktası, AK Parti hükümetlerinin 20 yıllık süre içerisinde gerçekleştirdiği değişim sürecini tersine çevirmek. Yetkililerinin yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında, Millet İttifakı seçimi kazandığı takdirde bir restorasyon süreci başlatacak, mevcut yönetim sistemini değiştirecek, eski siyasal sistemi (parlamenter sistemi) yeniden canlandıracak ve böylece ülke, statüko öncesine dönecektir.
Ne istediği konusunda değil, neye karşı olduğu hakkında fikir birliği içinde olan Millet İttifakı oldukça kırılgan ve parçalı bir yapıya sahip. Ülkenin geleceği, iç ve dış politikası hakkında bütün muhalefet partileri arasında bir söz birliği bulunmuyor. Hatta, partiler arası değil, bir partinin farklı kanatları arasında dahi bir söz birliği yok. Bazıları helalleşmeden bahsederken, diğer bazıları hesaplaşmanın hesaplarını yapıyorlar.
Böyle olunca da önümüzdeki seçimler, Türkiye’yi önemli bir kavşak noktasında tutuyor. Çünkü ilk kez bu seçimlerde, hemen her konuda zıt perspektiflere sahip olan iki siyasi blok karşı karşıya geliyor. Cumhur İttifakı bağımsız bir dış politika vurgusu yapıp, bölgesel liderlik peşinde koşarken, Millet İttifakı içe dönük bir siyaset tercih ederek, ülkeyi bölgesel konulardan çekeceğini vurguluyor.
AK Parti’nin Dış Politika Vizyonu
Tarafların keskin bir biçimde karşıt tutumlar takındığı bu süreçte, çatışan ittifakların iç ve dış siyaset tercihleri çok tartışılıyor. Millet İttifakı’nın eskiyi geri getirmeyi amaçlayan ortak metnine mukabil, AK Parti kendisine ait bir seçim beyannamesi hazırladı. Seçimlere yaklaşık bir ay kala, 11 Nisan’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’nin seçim manifestosunu ilan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin kampanyasını ve milletvekili aday listesini tanıttığı konuşmasında, “Türkiye Yüzyılı İçin Doğru Adımlar” başlığını taşıyan beyannameyi de açıkladı. 31 farklı başlık altında toplanan manifesto, aynı zamanda seçim kampanyasının sloganını da belirlemiş oldu.
Aşağıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanıtım toplantısında yaptığı konuşmaya ve seçim beyannamesine dayanarak, AK Parti seçim beyannamesindeki dış politika bölümünün kısa bir değerlendirmesini yapacağım. “Türkiye Ekseni” ve “Etkin Bir Dış Politika” başlıkları altında ele alınan dış politika konusunda, beyannamede oldukça ayrıntılı görüşlere yer verilmiştir. Aslında, beyannamenin dış politika bölümü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ekim 2022’de ilan ettiği “Türkiye Yüzyılı” uzun dönemli hedeflerin daha somut bir ifadesi olarak görülebilir. Çünkü bu metinde, Türkiye Yüzyılı’nın üzerinde inşa edileceği zemin tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle, seçim beyannamesi, Türkiye Yüzyılı’nın hedeflerine nasıl ulaşılacağını açıklamaktadır.
Seçim beyannamesinde, Türkiye’nin dünyadaki statüsünün ve profilinin yükseltilmesinin hedeflendiği vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan beyannameyi kamuoyuna tanıttığı konuşmasında, iktidarının son yirmi yılının, Türkiye Yüzyılı’na hazırlık dönemi olduğunun altını çizdi. Beyannamede bahsedilen devasa altyapı projeleri, yüksek teknoloji, savunma sanayii, enerji yatırımları ve etkin bir sağlık sektörünün geliştirilmesi gibi tüm iç faktörler, Türkiye’yi küresel bir güç yapma nihai hedefine hizmet edecektir.
Beyannamedeki tüm dış politika bölümü, bu büyük strateji için gerekçeler sunmaktadır. Türkiye ekseninin kurulmasının ilk şartı, Türkiye’nin caydırıcı bir askeri güce sahip olmasıdır. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bir barış ve güvenlik adası olabilmesi için güçlü olmaktan ve güçlü kalmaktan başka çaresinin olmadığını ifade etti. Bunun için hükümetinin Türkiye eksenini hem Türkiye’nin hem bölgesinin hem de tüm insanlığın barış ve istikrar bulacağı bir dış politika ile inşa edeceğine işaret etti. Bu bağlamda, belgede bahsedilen ilke ve kavramlardan bazıları çok taraflılık, insani diplomasi, daha fazla iş birliği, barış ve istikrar idi.
Beyanname, Türkiye’nin gelecekte bütüncül bir dış politika yönelimi izleyeceğini belirtmektedir. Buna göre Türkiye, önümüzdeki dönemde bağımsızlığını merkeze alan, güvenliğini en üst düzeyde sağlayan, askeri gücünü ve ekonomik refahını artıran ve demokrasisini sağlamlaştıran bir dış ve güvenlik politikası takip edecektir.
Beyannameye göre, Türkiye üç ana stratejik kuşak inşa edecektir. Birincisi, bölgesinde kuracağı barış, istikrar ve refah kuşağıdır. Karadeniz, Balkanlar, Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Körfez ve Orta Asya bölgelerindeki temel hedef, ülkemizin diplomatik etkinliğini derinleştirmek, iş birliği mekanizmalarıyla milli kazançları pekiştirmek ve istikrarlı bir düzen inşasında öncü rol almaktır.
Uluslararası toplumun duyarsız kaldığı çatışmalarda inisiyatif alarak, krizlerin derinleşmesinin önüne geçen Türkiye; Libya, Karabağ, Suriye, Irak ve Somali’deki krizlerin gidişatını olumlu yönde değiştirdi. Buna göre, Türkiye bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalmayacak, Türkiye karşıtı projelerin gerçekleşmesine müsaade etmeyecek ve bölgesel sorunların çözümüne ve bölgesel istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Bölgemizde barış ve refah kuşağı oluşturmak için ikili ilişkilerinde normalleşme süreçlerine devam edecek. Kısacası Türkiye, sadece kendi sorunlarına odaklanmayacak, komşularının da menfaatlerinin sağlanması yönündeki çabalarına devam edecektir.
İkincisi, Türkiye kıtasal açılımlarını ilerletecek ve kurumsallaştıracaktır. Türkiye’nin dış politika mimarisinin ikinci kuşağını Asya, Afrika, Latin Amerika kıtaları ve Karayipler bölgesi oluşturmaktadır. 2019’da başlattığı “Yeniden Asya Girişimi” ile Asya kıtasında önemli süreçler başlatan Türkiye, “kimseden izin almadan” İslam dünyasıyla iş birliğini güçlendirmeye ve Afrika kıtasıyla model ortaklığını pekiştirmeye devam edecektir. Ticaret, birlikte kalkınma ve ortak küresel menfaatler temelinde, Türkiye’nin bu kıtalara ve bölgelere yönelik açılımları devam edecektir. Türkiye, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefi doğrultusunda, bütün bu coğrafyalarla ilişkileri derinleştirerek devam ettirmeye kararlıdır.
Üçüncüsü, Türkiye küresel ölçekte daha adil bir dünya düzeninin kurulmasına öncülük edecektir. “Dünya beşten büyüktür” ve “daha adil bir dünya mümkün” söylemleri, küresel ölçekte ses getirdi. Türkiye’nin sistem içerisinden sisteme eleştiri getireceği ve sistemin daha kuşatıcı ve kucaklayıcı bir yönde değişimden geçmesi yönünde çaba göstereceği vurgulandı. Bunu sağlamak için de Türkiye Birleşmiş Milletler Sisteminin reforme edilmesi yönündeki taleplerine devam edecektir. Türkiye, bundan böyle küresel sorunlara da kayıtsız kalmayacak, bu sorunların çözüme kavuşturulması için gayret gösterecektir.
Seçim beyannamesi, güçlü savunmanın güçlü Türkiye anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Buna göre Türkiye, ulusal güvenliğine yönelik her türlü tehdide meydan okumak ve onları caydırmak için sert gücünü tahkim etmeye ve bu alana daha fazla yatırım yapmaya kararlıdır. Bu doğrultuda Türkiye, terör ve diğer güvenlik tehditlerine karşı mücadelesinde, savunmacı politikayı terk ederek önleyici bir güvenlik stratejisi izlemeyi sürdürecektir.
Erdoğan ve ekibi, Türkiye’nin gücünü sadece askeri ve ekonomik sektörlerde değil, eğitim, ulaşım, enerji ve tarım gibi alanlarda da artırma kararlılığındadır. Ukrayna’daki savaş sırasında izlediği politika bunun en bariz örneği oldu. Türkiye bir taraftan taraflar arasında arabuluculuk yapıp esir takası sağlarken, diğer taraftan da tahıl antlaşmasının imzalanmasını sağlayarak küresel gıda krizinin ortaya çıkmasına engel oldu. Ayrıca beyannameye göre Türkiye, insani diplomasi ve etkin göç yönetimi alanındaki lider konumunu pekiştirecektir. Gayri safi milli hasılasına oranla dünyada en fazla insani yardım yapan Türkiye, Kovid-19 salgını döneminde bile 160’tan fazla ülkeye insani yardım gönderebilmiştir.
Türkiye diplomatik altyapısını güçlendirmiş ve yurt dışındaki diplomatik misyon sayısını artırmıştır. Şu an için Türkiye, dünya çapında en fazla yabancı diplomatik temsilciliğe sahip beşinci ülkedir. Türkiye, sert gücünün yanında diplomatik gücünü de ciddi bir şekilde artırarak pek çok sorunun çözümüne katkıda bulunmaya başlamıştır. Bundan sonraki süreçte bu yöndeki çabalarına devam edecektir.
Sonuç olarak, iki büyük siyasi ittifak, Türkiye’yi yol ayrımına getirdiğinden dolayı, önümüzdeki seçimler oldukça kritiktir. AK Parti ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin dönüşüm programını sürdürmeyi, ülkeyi hem iç hem de dış tehditlere karşı korumayı, caydırıcı askeri gücünü artırmayı, Türkiye’nin bölgesel liderliğini pekiştirmeyi ve diplomatik gücünü küreselleştirmeyi hedeflemektedir. Görüldüğü üzere, beyannameye göre, Türkiye kısa vadeli kazanımlar peşinde koşmak yerine, uzun vadeli stratejik hedeflerin peşinde koşmaya devam edecektir. AK Parti olarak dış politikadaki temel uzun vadeli hedefler, şu üç temel husus üzerinden ifade edilmiştir: Milli menfaatlerin muhafazası, bölgesel istikrarın temini ile idamesi ve adil bir küresel düzenin kurulması.
Beyannameye göre, AK Parti ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri kazanmaları halinde Türkiye Yüzyılı’nın şafağı başlayacak ve Türkiye “sözü güçlü, gücü tesirli” bir ülke olarak dünyadaki yerini alacaktır. Aksi takdirde Türkiye, büyük zorluklarla ve meydan okumalarla karşı karşıya kalmaya devam edecektir.