Kriter > Siyaset |

Küreselden Yerele Yönetimde Vatandaş Katılımı


Katılım meselesi Türk yönetim geleneğinden gelen danışma usulü, İslam medeniyetindeki meşveret usulü, dünya tarihine damga vurmuş Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarındaki halk için, halk adına yönetim usulünün bir devamı olarak görülmeli ve kabul edilmelidir.

Küreselden Yerele Yönetimde Vatandaş Katılımı

Son yıllarda Türkiye’de sivil toplum-devlet ilişkilerine yönelik tartışmalar gündemde daha fazla yer almaktadır. Ancak sivil toplumun kamusal faaliyetlere yönelik katkısının Türk toplumu içerisindeki “yeni”liği tartışılabilir. En azından bir tür yeniden keşif demek daha doğru olacaktır.

Türkiye tarihinde sivil toplum örgütlenmelerinin tarihi Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerindeki vakıf ve lonca teşkilatlanmalarına dayandırılabilir. Osmanlı döneminde önemli sosyal hizmetleri gören loncalar, vakıflar ve tekkeler devletle olan bağlarına rağmen önemli sivil toplum yapılanmalarıdır. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde vakıfların devletleştirilmesi, sivil gelir kaynaklarının kesilmesi, Vakıflar İdaresi ile merkezi hükümetin sivil örgütler üzerindeki baskısının artması gibi sebepler maalesef sivil toplum yapılanmalarının gelişmesine engel olmuştur. Çok partili yaşama geçişle çeşitlenen siyasal parti, dernek ve vakıflar siyasal yaşama dahil olmaya başlamış ancak darbeler döneminde baskılar artmıştır. Özellikle 12 Eylül Darbesi’yle var olan sivil toplum unsurları da baskılanmıştır. Ancak darbeden kısa süre sonra sivil toplum örgütlerinin (STÖ) sayısında artış ve kurumsal yapılarında değişimler başlamıştır. 2000’lerde Türkiye’deki STÖ’nün sayısı katlanarak artmış ve farklı konulara odaklanan sivil yapılar oluşmaya başlamıştır.

 

Katılımı Destekleyen Gelişmeler

Sivil toplum unsurlarının yeniden kamusal alanlara müdahil olmasıyla Türkiye açısından yeni açılımlar doğmaktadır. Değişen kamu yönetimleri, küresel dinamikler ve gelişen teknolojiler aynı zamanda tüm yönetim biçimlerini ve yöneticileri de etkilemektedir.

Temelde sivil toplumun kamusal hizmetleri yürüten idareler ve idarecilere yönelik etkisini artıran üç temel dinamikten söz etmek mümkündür. 1980’lerde hızla artan küreselleşme ve demokratikleşme hareketleri 1990’larla beraber öne çıkan yönetişim yaklaşımı ve özellikle son dönemde yaşanan teknolojik gelişmeler yönetim ya da katılımcı yönetim anlayışı olarak ifade edilebilecek yönetişim yaklaşımını tetiklemektedir. Göç, çevre kirliliği, uyuşturucu ticareti gibi sınırlar üstü ve çok aktörlü sorunların varlığı, teknolojik dönüşümle sosyal, ekonomik, kültürel yönden ülkelerin birbirlerine bağlanması, demokratik meşruiyet ve hesap verebilirliğin artırılması çabaları daha fazla aktörün dahil olduğu çözüm önerilerini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca kamusal hizmetleri tüketen vatandaşlara bu hizmetlerin üretiminde de fikirlerinin sorulması önem kazanmaktadır.

Yeni yönetim yaklaşımları yönetimde katılımcılığı teşvik ederek vatandaşın idarede söz sahibi olması gerektiğini söylerken bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) yaşanan gelişmeler hem küreselleşmeyi desteklemekte hem de katılım imkanlarını artırmaktadır. Yine küreselleşmeyle bilginin ve dolayısıyla uzmanların rolü artmaktadır. Bu sayede sivil toplumun ve uzman bilgi ihtiyacı nedeniyle düşünce üretim kuruluşlarının etki alanı da genişlemektedir. Bilgi ihtiyacı ise bilgi ve iletişim teknolojileri vasıtasıyla giderilebilmektedir. İnternet uygulamaları küreselleşmeyi pozitif etkilerken STÖ’nün etki alanını da genişletmektedir.

 

Kamu Politikalarında STÖ

Alexis de Tocqueville Amerika’da Demokrasi isimli eserinde yüz yıl önce çoğulcu iletişimin gelişkin bir demokrasi için ön şart olduğunu söylemektedir. Demokratikleşme toplumsal çıkarların çoğulcu yaklaşımlarla ele alınmasını gerektirir. Demokratikleşme katılımı, katılım da sivil toplumun karar süreçlerine dahil olmasını gerektirir. Devlet uzmanlık bilgisi için devlet dışı aktörlere de danışabilmelidir. Bu mekanizmalar demokratik yönetim, birlikte yönetim ve çoğulculuğu doğurmaktadır. Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojileri bu imkanı sağlamaktadır. BİT kamu yönetimleri ve vatandaşları daha da yakınlaştırmıştır. Gelişen birlikte yönetim, katılımcı yönetim gibi anlayışlar özellikle yerel düzeyde kendisine daha kolay uygulama imkanı bulabilmektedir. Özellikle belediyelerin, vatandaşların görüşlerini dikkate alması daha refah ve huzurlu şehirleri beraberinde getirmektedir.

 

Yerel Düzeyde Katılım

Belediyelerin tarihsel anlamda Batılı ülkelerde bir sivil toplum kurumu olarak geliştiği unutulmamalıdır. Bu anlamda katılım imkanları ve uygulama kapasiteleriyle belediyeler yerel demokrasilerin önemli bir unsurudur. Yerel düzeyde pek çok katılım biçiminden söz etmek mümkündür. Oy vermek en basit anlamda katılımın bir biçimidir. Yerel referandumlar, hemşehri girişimleri, bireysel başvurular, mahalle toplantıları diğer geleneksel yöntemlerdendir. Türkiye’de uygulanmayan yerel ombudsmanlık ya da vatandaşın memnun olmadığı yöneticiyi değiştirme hakkı olarak tanımlanabilecek geri çağırma yöntemi de farklı katılım uygulamaları olarak değerlendirilebilir.

1992’de öngörülen Birleşmiş Milletler bünyesinde başlatılan Yerel Gündem 21 çalışmaları 1998’den itibaren Türkiye’de de uygulamaya konmuştur. Bu çalışmalar kapsamında kent konseylerinin kurulması, yerel düzeyde STÖ’nün etkin katılımı için mekanizmalar geliştirilmesi, kadın ve gençlik meclisleri oluşturulması, engelliler, çocuklar, yaşlılar için platformların geliştirilmesi öngörülmüştür.

2005’teki 5393 sayılı Belediye Kanunu bu açıdan pek çok katılımcı uygulamaya imkan tanımaktadır. Hatta Kanun yürürlüğe girmeden önce bazı belediyeler vatandaşların karar alma sürecine katılımını sağlamak amacıyla kent konseyi, kent meclisi, kent senatosu gibi farklı isimlerle katılımı sağlayacak mekanizmalar oluşturmuştur. 5393 sayılı Kanun’la kent konseylerine çok önemli görevler verilmiştir. Belediyeler, özel idareler, üniversiteler, siyasi partiler, kamu kurumları, muhtarlıklar, vakıflar, dernekler, cemiyetler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları gibi farklı toplum kesimlerini temsil eden kurumlar kent konseylerinin katılımcısı olmuştur. Aynı Kanun’un 24. maddesiyle de STÖ’nün ihtisas komisyonlarında görüş bildirebileceği düzenlenmiştir.

Kent konseyleri bünyesinde kadın, çocuk, gençlik ya da engelliler meclisleri gibi alt birlikteliklerin oluşturulması doğrudan o grupların görüşlerini öğrenebilmek adına önemlidir. Kent konseylerinin kendi aralarında kurdukları birlikler de iyi uygulamaların yayılması için önemlidir. Örneğin Bursa Kent Konseyi aracı olduğu hizmetler ve şehir kültürünü koruyan uygulamalarıyla öne çıkan konseylerdendir.

Bazı kent konseylerinin engelli vatandaşların istihdam olanaklarını artırmak için çalışmaları, şehir kültürünü hatırlatacak ve tazeleyecek çabalar göstermeleri, sosyal faaliyetler yürütmeleri, şehir tanıtımları için çalışmaları olumlu örnekler arasındadır. Türkiye’de özellikle turizmle öne çıkan bazı şehirlerde uygulanan yabancı yerel meclisi uygulamaları da ülkedeki sığınmacıların uyum sürecini hızlandırmadaki faydaları nedeniyle not edilmelidir.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, vatandaşların fikir ve önerilerini kamu kurumlarına doğrudan aktarabilmeleri amacıyla “2019’da Ülkem için Bir Fikrim Var” projesi başlatıldı.

 

Daha Neler Yapmalı?

Aslında kent konseyleri ne belediyelerin yeni bir organı ne belediye meclisinin alternatifi ne de bir muhalefet platformudur. Kent konseyleri şehirlerin yönetiminde sivil toplumu etkin kılarak ortak yönetimi sağlayabilecek bir yapılanmadır. Bazı durumlarda kent konseylerinin bazı uygulamalarla belediye başkanının yetki alanını genişleten bir yapıya büründüğü görülmektedir. Belediye başkanlarından beklenen kent konseylerine milletin taleplerini idarecilere aktaran bir organ olarak destek vermeleridir. Kent konseyleri ve STÖ vatandaşların beklentilerini idarecilere aktaran ve projeler geliştiren yapılar olarak kabul edilmelidir. Öte yandan kent konseylerinin tek başlarına katılım için yeterli olduğunu söylemek de mümkün değildir. Aslında şehirlere dair kararlara mümkün olduğunca çok ve dolaysız katılım olanakları sağlanması esas yaklaşım olmalıdır.

STÖ’lere yönelik bazı çekincelere rağmen özellikle bilgi sunumu, uygulamaların denetlenmesi, yerel politikaların hemşehrilerce kabul edilmesi, alternatif çözüm önerileri geliştirilmesi ve daha iyi politikalar geliştirilmesinde faydalı olduğu kabul edilmektedir. Türkiye’deki STÖ’lerin öncelikle yönetim sorunlarını çözerek daha profesyonelce etkinliklerde bulunması gerekmektedir. Bireysel katılımın artırılması, çeşitli iş birlikleri araştırılarak ağ bağlar oluşturulması, hesap verebilirlik ve şeffaflığın sağlanarak toplumun güveninin kazanılması yerinde olacaktır.

Daha önce de ifade edildiği üzere katılımın geliştirilmesinde bilgi ve iletişim teknolojileri de kritik öneme sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu 2018 verilerine göre Türkiye’de hanelerde internet erişimi yüzde 83,8’e ulaşmıştır. Kamu kurumlarıyla internet üzerinden iletişim kuran vatandaşların oranı da 2007’de yüzde 7,2 iken 2018’de yüzde 45,6’ya yükselmiştir. Bu durumu daha iyi yönetim için değerlendirmek özellikle yerel yöneticiler için önemli bir öncelik olmalıdır.

BİT’in etkin kullanımıyla kamusal katılımın derece ve kalitesinin artırılması mümkündür. E-seçim, referandumda oy, talepler, eğilim yoklamaları gibi uygulamalarla devlet-vatandaş etkileşimi artmaktadır. Vatandaşa yönelik bilgi akışı, seçim kampanyalarının yaygınlaştırılması, doğrudan vatandaşa ulaşım imkanları demokrasiyi geliştirebilecek niteliklerdir. Örneğin Estonya’da geliştirilen “Tana Otsustan Mina” (Bugün Karar Verdim) projesi güzel bir e-demokrasi uygulamasına bir örnek olarak sunulabilir. Bu proje kapsamında vatandaşlar kanun teklifi sunabilmekte ve yeterli destek bulduğu takdirde bu teklif hükümet tarafından gündeme alınmaktadır. Türkiye’de de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından geliştirilen “Ülkem için Bir Fikrim Var!” projesi vatandaşların kamu politikalarına katılımını sağlayan benzer içerikli bir uygulamadır. Bilgi teknolojilerinin bir başka boyutu vatandaşın şikayet ve taleplerini iletmede üstlendiği roldür. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) bu kapsamda değerlendirilebilir. Belediyelerde oluşturulan Beyaz Masa/Mavi Masa gibi doğrudan şikayet hatları ya da web adresleri üzerinden vatandaşlar yerel yönetimlere yönelik bilgi sunumu ya da talep, istek ve şikayette bulunma gibi eylemler gerçekleştirebilmektedir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin getirdiği katılım imkanları ve başarılı ulusal uygulamalar yerel yönetimlerde de benzer şekillerde uygulanarak daha fazla fayda sağlanabilir. Özellikle sosyal medya iletişimi etkileşime dönüştürerek karşılıklılık ve süreklilik imkanlarını doğurmuştur. Bonson, Royo ve Ratkai tarafından 2015’te on beş ülke üzerinden gerçekleştirilen bir araştırmada Anglosakson, Germen ve İskandinav kökenli yerel yönetimlerin Facebook kullanımında daha etkin oldukları görülmüştür. En başarılı vatandaş katılımı puanlarını ise İskandinav kökenli ülkelerdeki belediyeler toplamıştır. Demokrasi ve katılım ilişkisinde sosyal medyanın rolü bu araştırma açısından da örtüşen sonuçlar doğurmuştur. Sosyal medyanın yalnızca haber ve fotoğraf paylaşımı için değil vatandaşla iletişim kurulabilecek bir kanal olarak kullanılması çift taraflı iletişim ve katılım için önemlidir. İfade edilen araştırmada başarılı belediyelerin vatandaşların katkısına değer vermesi dikkate alınmalıdır. Bilgi ve iletişim teknolojileri yerel yönetimlerin iletişim imkanlarını artırmasıyla hem yönetimler arası hem vatandaş ile yönetim arasında yeni bir köprü vazifesine bürünmektedir. Bu imkanlar yerel politikaların oluşturulması ve hatta doğrudan siyasal katılımın artırılmasında kullanılmalıdır.

Katılım meselesi Türk yönetim geleneğinden gelen danışma usulü, İslam medeniyetindeki meşveret usulü, dünya tarihine damga vurmuş Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarındaki halk için, halk adına yönetim usulünün bir devamı olarak görülmeli ve kabul edilmelidir. Mahalli seçimlerin en büyük gündem maddesi olduğu bugünlerde yerel düzeyde milletin temsilcileri olacak idarecilerin göreve geldikleri günden görevi bırakacakları güne kadar milletin görüşlerini alabileceği kanalları sonuna kadar kullanmaları hem başarılı idarecilik hem de hakkın hak sahibine teslimi için elzemdir. Zira istişarede yedi özellik ve fayda vardır: Doğruyu ve gerçeği ortaya çıkarmak, yeni görüş ve düşünceler kazanmak, hatadan kaçınmak, kınanmaktan sakınmak, pişmanlık duymaktan kurtulmak, kalpleri kazanmak ve eserlere tabi olmak, onlara uymaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası