Tüketime bağlı olarak artan atık miktarı ve kaynakların azalması son yıllarda devletlerin üzerine eğildiği önemli sorunların başında gelmektedir. Kentlerin nüfuslarının artması sonucu ciddi boyut kazanan atık sorunu devlet eliyle yerel yönetimlerin çalışma alanına girmektedir. Ülkemizde 1930’da çıkarılan Belediye Kanunu çöplerin toplanması, depolanması, sokak ve caddelerin temizlenmesini belediyelerin görev alanı içerisinde tanımlamıştır. 1993’te çıkan bir kanunla ise belediyeler çevre temizlik vergisi toplamaya başlamıştır. Bir diğer deyişle vatandaşlara sağlıklı ve temiz bir çevre sağlamak belediyelerin görevidir. Bu minvalde belediyeler atıkların azaltılması ve yeniden kullanılması konusunda özerk girişimlerde bulunmaktadır. Yine de atık sorununu çözmek için ulusal boyutta bir çevre politikası ve devlet teşvikine ihtiyaç duyulmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2017’de başlatılan “Sıfır Atık Projesi” beklenen politika ve teşvikler açısından önemli bir adım olmuştur.
Sıfır atık yaklaşımı kapsamında Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin 1 Ocak 2019’da yürürlüğe girmesinden itibaren poşetler 25 kuruş karşılığında satılmaya başlanmıştır. İngiltere, Almanya, Norveç, Çin gibi ülkelerde bir süredir parayla satılan, İtalya ve Fransa’da da kullanımı tamamen yasak olan poşetlerin ülkemizde paralı olmasının temel sebebi doğaya bırakılan poşet miktarını azaltmaktır. Yeni atık düzenlemesi her ne kadar çevreci saiklerle yürürlüğe konmuş olsa da muhalefetin poşet üzerinden sürdürdüğü iktidar karşıtı söylem Sıfır Atık Projesi’nin ve amacının önüne geçmiştir. Yıllardır çevreci hassasiyetlerden beslenenlerin asıl derdinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu gerçeği bir yana son yıllara değin devlet eliyle gerçekleştirilen çevreci politika ve projelerin bir elin parmağını geçmediği de ayrı bir gerçektir.
Ülkemizde çevreye yönelik politik hassasiyetin dünya ile eş zamanlı olarak 1970’lerde başladığı göz önüne alındığında teşvik edici plan ve projelerin AK Parti döneminde daha sık üretilmeye başlanması henüz yolun başında olunduğunu gösteriyor. Son yıllarda projelerin artmasında çevre sorunlarının acil bir hal alması ve çevre teknolojisinin gelişmesinin yanında temiz ve sağlıklı çevre hedefinin AK Parti belediyecilik geleneğinin önemli bir parçası olmasının da etkisi vardır. Dünyada olduğu gibi yerel yönetimlerin çevre konusunda teşvik edilerek onlara alan açılması sağlıklı ve temiz çevre hedefine ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Bu anlamda Sıfır Atık Projesi yerel yönetimlerle iş birliği çerçevesinde doğru sonuçlar elde etmede faydalı olacaktır.
Sıfır Atık Yaklaşımı ve Projesi
Neredeyse ambalajsız gıda tüketmediğimiz, elektronik aletlerimizi eskimeden yenisiyle değiştirdiğimiz, hızlı modaya ayak uydurmak için her gün farklı giyindiğimiz özetle hayatlarımızı tüketme pratiği üzerine inşa ettiğimiz bir çağda dönüp ayak izimize bakmaktan suçluluk duyuyoruz. Zira bugün her birimiz günlük bir ila iki kilo arasında atık üretiyoruz ve bu atığın nereye gittiği çoğumuzun pek de umurunda değil. Türkiye’de farklı sektörlerde toplam 8 milyon 612 bin ton plastik tüketiliyor. 1 milyon 800 bin ton plastik ambalaj piyasaya sürülüyor ve bunun sadece 384 bin tonu toplanıyor. Sıfır Atık Projesi ile amaçlanan katı atıkların yerinde ayrıştırılması, katı atık miktarının azaltılması ve yeniden ekonomiye kazandırılmasıdır.
Proje kapsamında kamu binaları, eğitim ve sağlık kurumları, oteller, alışveriş merkezleri, siteler, terminaller ve büyük ölçekli iş yerlerine atıkların ayrıştırılacağı biriktirme ekipmanları yerleştirilmektedir. Bunun dışında plastik poşetlerin paralı olması ve içecek kutularında depozito uygulamasına geçilmesi de sıfır atık vizyonu kapsamında gerçekleştirilen uygulamalardır. Proje 2023’e kadar uygulama alanını tüm ülkeye yaymayı ve atıklardan geri kazanım oranını yüzde 30’a ulaştırmayı hedeflemektedir.
Sıfır atık Türkiye için henüz yeni bir kavram olsa da dünyada bilinen adıyla zero waste Avrupa Birliği ile bütünleşmiş bir hareket olarak bir süredir devam etmektedir. Bu kapsamda Avrupa’da 8 ülkede 361 belediye zero waste ile uyumlu çalışmaktadır. ABD’de ise San Francisco, Seattle, Washington DC, Dallas, San Diego, Los Angeles ve New York gibi şehirler sıfır atık uygulamasına geçmiştir. Yenilenebilir enerji terminalleri, su arıtma tesisleri, kompost üretimi ve su rehabilitasyon projeleri sıfır atık hedefinde dünyada öne çıkan uygulamalardır. Bunun yanında eğitim ve bilinçlendirme toplantıları hiç bitmeyecek ve sürekli güncellenen süreçler olarak göze çarpmaktadır. Sıfır atık planına dahil olan şehirler 2020-2040 bandında uzun vadeli geri dönüşüm oranları hedeflemektedir. Örneğin San Diego 2020’de yüzde 40, 2030’da yüzde 60 oranında geri dönüşümü hedeflemekte ve 2040’ta da sıfır atıklı şehir olmayı planlamaktadır.
Yerel Yönetimlerin Rolü
Atıkların geri dönüşümü temiz ve sağlıklı bir çevre sağlamakla yükümlü olan belediyelerin görev alanına girmektedir. Örneğin 1 Ocak’ta yürürlüğe giren Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nde ambalaj atıklarını toplama, depolama, taşıma, sistem kurulumu, eğitim faaliyetleri ve koordinasyon süreçlerinden belediyeler sorumludur. Yine yakın dönemde dikkat çeken uygulamalar arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin pet şişe karşılığında İstanbul Kart’a dolum yapan makineler kullanmaya başlaması örnek verilebilir. Belediyeler genelinde de atık yağ toplama noktalarının oluşturulması, kurum ve iş yerlerine geri dönüşüm kutularının dağıtılması gibi uygulamalardan bahsedilebilir. Yine Ankara Büyükşehir Belediyesinin uyguladığı Ankara Katı Atık Yönetimi Projesi kapsamında endüstri parkına dönüştürülen Mamak ve Sincan Katı Atık Depolama alanlarında metan gazı on yıldır elektrik enerjisine dönüştürülmektedir.
Belediyelerin iyi niyetli çabaları takdir edilesi olmakla beraber söz konusu uygulamaların sürdürülebilirliği noktasında ciddi anlamda sıkıntılar yaşanmaktadır. Bunun temel sebebi belediyelerin kapsamlı çevre politikaları geliştirememesidir. Bu noktada sıfır atık politikasının belediyeler nezdinde özelleştirilmesi hem projenin ülke geneline yayılmasının hızlanmasında hem de yerel dinamiklerin göz önüne alınarak verimli çevre politikalarının oluşturulmasında etkili olabilecektir. Aynı zamanda atık problemi kadar ciddi olan diğer çevre problemlerine yönelik yaklaşım ve çözüm üretme süreçleri de bundan olumlu etkilenecektir. Nitekim çevresel sorunlar ortaya çıktığı bölgeye özeldir ve müdahale edilmediğinde zamanla diğer bölgeleri de etkileme potansiyeline sahiptir. Yerel yönetimlerin çevresel sorunları doğrudan ve birebir gözlemleme ve müdahale etme olanağı vardır. Bu da doğal olarak yerel yönetim birimlerini çevre problemlerini çözmede etkin kurumlar haline getirmektedir.
Sıfır Atık Projesi Türkiye’nin kolektif anlamda ve katılımcı bir çevre hareketinin ilk ve önemli bir adımı olarak görülebilir. Devletin atık sorununu sahiplenmesi ve bu konuda yerel yönetimlere özerk alan bırakması hareketin sürdürülebilirliği açısından önem taşımaktadır. Yerel yönetimlerin sıfır atıkla elde edeceği bilgi birikimi ve tecrübeyi kendi bölgelerine has çevre sorunlarına çözüm geliştirmede kullanmasına izin verilmesi de projenin sağladığı avantajlardan olacaktır. Öte yandan projenin atık üretiminin azaltılması yönünde yeni adımlar atmaya ve atıkların değerlendiriliyor olmasından kaynaklı toplumda bir rehavetin oluşmasına önayak olmak yerine bilinçlendirme yapmaya devam etmesi sürdürülebilirlik açısından önem taşıyan bir diğer noktadır. Son olarak çevre odaklı çalışan sivil toplum örgütleri ve birliklerle ortak çalışmalar yapılması da projenin sürdürülebilirliği ve geliştirilmesine olumlu katkıda bulunacaktır.
Tüm bunların yanında sıfır atık politikasının uygulamada birtakım riskler oluşturacağı da unutulmamalıdır: İlk risk elbette atık miktarının yeniden kullanım ve azaltılmayla sıfıra düşürülmesinin gerçekçi olup olmadığına yöneliktir. Dünyada sıfır atık projesi uygulayan yüzlerce şehir olmasına karşın henüz sıfır atıklı bir şehir bulunmamaktadır. Bir diğer risk de şehirlerin hem birbirinden hem de kendi içlerinde farklı dinamiklere sahip olmasıdır. Bir bölge uygulamadan verimli sonuçlar sağlarken aynı şehirde başka bir bölgeden farklı sonuçlar elde edilmesi mümkündür. Bunu önlemek için kendi idari alanlarındaki dinamiklere hakim olan yerel yönetimlerin bilgi birikimine başvurulabilir.
Katı atığın yerinde ayrıştırılmasının sosyoekonomik açıdan maliyeti karşılanabilir olmalıdır. Sosyokültürel açıdan da benimsenmiş olması gerekmektedir. Başka bir deyişle vatandaşların sorumluluk almadığı bir katı atık yönetimi başarılı olmayacaktır. Bu konuda yerel yönetimlerin etkili çalışması ve yaptırım gücünün olması uyum sürecini hızlandırabilecektir. Bu bağlamda atıkların evlerde ayrıştırıldığı ve düzgün ayrıştırılmayan atıklara cezai yaptırımın uygulandığı Almanya örnek alınabilir. Son olarak sıfır atık bir hükümet politikası olmaktan ziyade bir devlet politikası haline getirilmediğinde sürdürülebilir de olmayacaktır. Bu bağlamda belediyelerin kendi sistemlerini yerleştirmesi önemlidir.
Sonuç olarak sıfır atık yaklaşımı ülke çapında uygulanacak ve atık yönetimine genel bir çerçeve sağlayacak bir politikayı işaret ederken Sıfır Atık Projesi yerel yönetimlerin sorumluluk almasıyla başarıya ulaşacak devlet teşvikli bir harekettir. Ancak bir atık politikasının uzun vadede beklenen sonuçları vermesi için de yerelden başlaması ve yerel dinamiklere oturması elzemdir.