Ortadoğu siyasetinin belirleyici aktörlerinden biri olarak kabul edilen Mısır, son yıllarda coğrafi olarak bulunduğu Afrika kıtasına yönelik politik angajmanlarını artırdı. Özellikle Nil Havzası ülkeleri ve Kızıldeniz’den komşusu olan ülkelerle görece daha güçlü bir tarihsel ilişkiye sahip olan Mısır, söz konusu coğrafyada uzun yıllardır etkisini yitirmiş bir aktör olarak görülüyordu. Bu durum, Etiyopya’nın Nil Nehri üzerinde inşa ettiği barajın Mısır’ın ulusal güvenliğine tehdit oluşturma ihtimalinin güçlenmesiyle birlikte değişmeye başladı. Göreve geldiği 2013’ten itibaren Mısır Devlet Başkanı Abülfettah el-Sisi, Etiyopya’nın baraj inşası politikasını engelleyici bir tutum içerisinde olsa da bu adımlarında başarılı olamadı. Nitekim iç siyasette istikrarsız bir ortamdan geçen Mısır, ekonomik ve askeri anlamda da eski gücünden uzak olması nedeniyle Etiyopya karşısında caydırıcı bir güç ortaya koyamadı. Bu durumu fırsata çeviren Addis Ababa ise baraj inşaatını devam ettirerek, Etiyopya açısından stratejik önemdeki Büyük Etiyopya Rönesans Barajını büyük oranda tamamladı. Bu durum Afrika’nın en büyük ülkelerinden olan Mısır ve Etiyopya arasında etkileri günümüzde de kendisini gösteren bir rekabetin önünü açtı.
Aktif Aktör Olmak
Öte yandan Mısır, özellikle son birkaç yılda iç politikadaki kırılganlıkların üstesinden gelerek, dış politikada bölgesel ve küresel düzeyde yeni açılımları hayata geçirmeye başladı. Bu kapsamda, Doğu Akdeniz’de gaz temelli bir enerji ittifakının kurulmasında öncülük oynayan Mısır, ABD’nin Ortadoğu politikalarındaki stratejik ortak konumunu da yeniden tesis etmeye başladı. 2013’te ülkedeki siyasi dönüşümün ardından Körfez ülkelerinin güçlü desteğini alan Sisi yönetimi, bu anlamda kendi üzerine düşen siyasi sorumlulukları yerine getirerek bu desteğin sürekliliğine halel gelmesine engel oldu. Son olarak 2021’den itibaren Türkiye ile ilişkilerinde normalleşme sürecini hayata geçiren Mısır, Libya başta olmak üzere Ankara ile yaşanan siyasi ayrışmalarda pozisyon değişikliğine giderek daha uzlaşmacı bir tutum benimsedi. Bu alanlarda görece stabil bir dış politika konjonktürünü tesis eden Mısır, son dönemde yeni bir açılım alanı olarak Afrika’da daha aktif politikalar izlemeye başlarken, bu durum Doğu Afrika bölgesinde çok daha bariz bir biçimde gerçekleşti.
Mısır’ın Doğu Afrika siyasetinde giderek daha aktif bir aktör olma çabasının arkasında bazı temel motivasyonların varlığından söz edilebilir. Bu anlamda en güçlü motivasyonlardan birisi, Etiyopya’nın söz konusu bölgedeki nüfuzunun olası güçlenmesinin önüne geçilmesi olarak belirtilebilir. Tigray savaşı sürecindeki riskli siyasi krizi atlatan Etiyopya, son dönemde bölgede daha agresif bir dış politika izlerken, Somali ve Eritre gibi ülkelerle anlaşmazlıklar yaşamaya başlamıştır. Sudan’da Abdülfettah Burhan liderliğindeki Ulusal Ordu güçlerini devirerek yönetimi ele geçirmeye çalışan Hızlı Destek Kuvvetlerinin lideri Mohamed Hamdan Dagalo’nun Aralık 2023’te Etiyopya’yı ziyaret ederek Başbakan Abiy Ahmed’le görüşmesi de Sudan tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Dolayısıyla Etiyopya’ya yönelik bölgede artan rahatsızlık, Mısır’ın bu anlamda girişimlerde bulunarak kendi lehine bir güç temerküzüne dönüşmesine olanak sağlayabilecektir. Öyle ki Mısır’ın bölge ülkelerine silah yardımında bulunmaya başladığı ve bu anlamda özellikle Somali ile iş birliğini yoğunlaştırdığı da gözlemlenmektedir.
Mısır’ın Doğu Afrika’ya yönelik ilgisinin bir başka nedeni ise Kahire yönetiminin bu bölge kaynaklı güvenlik tehditlerini bertaraf etmede bölge ülkeleriyle iş birliği yapmayı amaçlıyor oluşudur. Nitekim bu endişe, özellikle Somali ve Sudan gibi kriz alanlarında kendisini daha fazla göstermektedir. Bunun yanında küresel deniz taşımacılığının kritik noktalarından olan ve Mısır’ın en hayati ekonomik ve jeopolitik değerlerinden birisi olarak kabul edilen Süveyş Kanalı’nın bu konumuna gölge düşürecek Kızıldeniz merkezli gelişmelerin engellenmesi konusunda Kahire yönetimi, Afrika Boynuzu ülkeleriyle daha yakın iş birliği kurulmasını önemsemektedir. Nitekim Kızıldeniz’in güvenliğine yönelecek Doğu Afrika merkezli tehditlerin Mısır’ı da doğrudan etkileyeceği göz önünde bulundurulduğunda Kahire yönetimi özellikle Babu’l Mendeb’teki geçiş güvenliğinin garanti altına alınması ve söz konusu rotadan gerçekleştirilen deniz ticaretinin sürekliliğinin sağlanmasını öncelemektedir.
ABD’nin Ortadoğu siyasetindeki stratejik ortaklarından birisi olan Mısır’ın benzer bir ilişki biçimini Afrika bağlamında da üstelenebilecek olması, Kahire’nin son dönemde Doğu Afrika’daki aktivizminin arkasındaki bir başka motivasyon olarak belirtilebilir. Nitekim ABD’nin herhangi bir bölgeye yönelik politikalarında, o bölgedeki müttefikleriyle bu biçimde iş birliklerine girdiği daha önce de tecrübe edilmiş bir strateji olarak bilinmektedir.
Son olarak ekonomik açıdan zor süreçlerden geçen Mısır’ın dış pazarları çeşitlendirme arayışında olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Afrika Boynuzu bölgesiyle bu minvalde de ortaklıklarını güçlendirmeyi amaçladığı ifade edilebilir. Bu noktada Mısır’ın Tanzanya, Kenya ve Somali gibi ülkelerde yeni yatırım kararları aldığı görülmekte, bununla birlikte bu ülkelerde altyapı inşası ve savunma sanayi gibi alanlarda iş birliklerini yoğunlaştırdığı gözlemlenmektedir.
Krizlerde Zorunlu Bölgesel İlişkiler
Bu motivasyonlar bağlamında Afrika Boynuzu’na yönelik angajmanlarını artıran Mısır, yakın dönemde bölge ülkelerinden Somali ve Eritre ile ilişkilerini güçlendirme konusunda somut adımlar atmıştır. Bu çerçevede üç ülke lideri, 10 Ekim’de Eritre’nin başkenti Asmara’da düzenlenen zirvede bir araya gelmiştir. Bölgesel güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesi konusunda ortak hareket etme iradesinin vurgulandığı zirvenin sonuç bildirgesinde, özellikle “bölge ülkelerinin meşruiyetlerine saygı duyulması ve toprak bütünlüklerinin korunması” vurgusu dikkat çekmiştir.
Bu vurgu, 1 Ocak 2024’te Somali’nin federe bölgelerinden birisi olan ve uzun süredir Somali’den ayrılarak bağımsız bir devlet olma girişimlerini sürdüren Somaliland’la MoU (mutabakat zaptı) imzalayan Etiyopya’ya açık bir mesaj olarak değerlendirilebilir. Nitekim Etiyopya, Somaliland ile yaptığı anlaşmada söz konusu bölge yönetiminin Addis Ababa’nın denize erişimini sağlaması karşılığında bağımsızlığını tanıma taahhüdünde bulunmuş ve bu durum Mogadişu yönetimi tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Öyle ki Somali, yaşananlar sonrasında Etiyopya’daki büyükelçisini geri çekmiştir. Nisan ayında ise Somali hükümeti aldığı kararla Etiyopya’nın Mogadişu’daki büyükelçisinin ülkesine geri dönmesini talep etmiş, bununla birlikte otonom bölgeler olan Somaliland ve Puntland’daki Etiyopya konsolosluklarının iki hafta içerisinde kapatılarak buralarda çalışan diplomatların ülkeyi terk etmelerini istemiştir. İki ülke arasındaki gerginlik izleyen süreçte de devam ederken 29 Ekim tarihinde aldığı bir kararla Somali hükümeti Etiyopyalı diplomat Ali Mohamed Adan’ı “istenmeyen adam” ilan ederek ülkeden ayrılması için 72 saatlik süre tanıdığını duyurmuştur. Dolayısıyla Mısır, Somali ve Eritre arasında düzenlenen ve bir güvenlik paktı kurulmasını öngören zirve ile Etiyopya’nın Somali’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden girişimlerini durdurması konusunda ortak bir bölgesel irade sergilenmiştir.
Etiyopya’nın Somaliland’la yaptığı anlaşma ve sonrasında kendisine yönelik bölgede yükselen olumsuz tepkiler, Addis Ababa yönetimi açısından önemli güvenlik risklerini barındırmaktadır. Özellikle Amhara bölgesinde son dönemde yaşanan siyasi anlaşmazlıkların daha büyük askeri çatışmaları beraberinde getirmesi, Etiyopya açısından kırılgan olan siyasi istikrarı daha da riskli hale getirebilecektir. Böyle bir ortamda komşu ülkelerle yaşanabilecek siyasi ya da askeri krizler, hem Etiyopya’nın istikrarını sarsabilecek hem de Başbakan Abiy Ahmed’in liderliğini tehlikeye atabilecektir. Son yıllarda ciddi yatırım hamlelerini hayata geçiren, buna paralel olarak ülke siyasetinde de reformlar yaparak demokratikleşme açılımını gerçekleştirmeye çalışan Abiy Ahmed’in bu başarılı yönetimini, yapıcı ve iş birliği odaklı diplomasiyle güçlendirmesi, Etiyopya’yı bölge siyasetindeki en güçlü aktörlerden birisi haline getirebilecektir.
Mısır açısından değerlendirildiğinde ise Doğu Afrika’nın Kahire’nin dış politika vizyonunda önemli bir yer ediniyor olması, kaçınılmaz bir durumdur. Nitekim Afrika Birliği’nin en büyük üyelerinden biri olan Mısır, bölgedeki tarihsel bağları, kültürel etkileşimleri ve siyasi iş birlikleri ile doğal partnerlerden birisidir. Etiyopya’nın Somaliland ile yaptığı anlaşma sonrasında, Somali’nin Mısır’la çok hızlı bir biçimde etkileşime geçerek savunma odaklı bir iş birliği sürecine girmesi, bu durumun en önemli göstergesidir. Benzer şekilde Mısır’ın bölgesel politikalarda Eritre ile de yakın ittifak içinde olduğu görülmektedir. Kasım 2023’ten beri geçen bir yıllık süre zarfında, Mısır ve Eritre devlet başkanlarının dört kez yüz yüze görüşme gerçekleştirmesi, iki lider arasındaki diyalog ve iş birliği vizyonunun göstergesi olarak okunabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Mısır’ın bölgedeki nüfuzunu daha da artırmak isteyeceği ve bu anlamda özellikle Etiyopya ile olan rekabetinde öne çıkmak isteyeceği söylenebilir.
Sonuç olarak Afrika Boynuzu siyasi krizlerin giderek derinleştiği ve bölgesel aktörler arasında rekabetin ve nüfuz mücadelesinin arttığı bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu rekabetin bir boyutunu bölge ülkeleri oluştururken diğer boyutunda da küresel aktörlerin Afrika Boynuzu’na yönelik angajman girişimlerinin olduğu belirtilebilir. Bu bağlamda ABD, Rusya, Çin, Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin de söz konusu bölgeye yoğun ilgi duydukları ve dış politikalarında Afrika Boynuzu odaklı adımlar attıkları görülmektedir. Bu aktörlerin bazıları yapıcı adımlar atarken, kimileri de bölgedeki kriz ortamından yararlanarak kendi çıkarlarına devşirebilecekleri bir istikrarsızlık ortamının olmasını öncelemektedirler. Bölgeye dair en ciddi endişelerin kaynağı olan bu durum yakın dönemde, Afrika Boynuzundaki krizlerin derinleşmesi riskini barındırmaktadır. Halihazırda Sudan, Etiyopya ve Somali gibi ülkelerdeki siyasi krizler, çatışmalar ya da terörle bağlantılı sorunların doğurduğu insani krizlerin yaşandığı bölgede, anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi tüm aktörlerin önceliği olmalıdır.