15 Temmuz darbe girişimine ilişkin tüm planlamalar, gece saat 03.00’te başlayacak bir harekata göre yapılmıştı. Herkes uykudayken harekete geçilecek, kimsenin direnmesine fırsat verilmeden ve millet ne olduğunu anlamadan hedefler ele geçirilecekti. Daha önce gerçekleşen başarılı darbe girişimlerinde de böyle olmuştu. Millet sabah uyandığında her şey için çok geç olmuştu. Her başarılı harekat için zamanlama önemliydi. Bu darbe girişimi için de geçerliydi.
Peki ne olmuştu da darbe erkene alınmıştı? Bu kararın alınmasına sevk eden nedenler neydi? Birçok farklı neden ifade edilebilir. Ama kesin olan bir şey vardı. Darbe saat 03.00’e göre planlanmıştı. Fakat saat 20.00’den sonra harekete geçmek zorunda kaldılar.
“Helikopterle Hakan Fidan’ı Alacağım”
Darbe girişiminin planlanan saatten erkene çekilmesinin en önemli nedeni Milli İstihbarat Teşkilatına (MİT) yapılan ihbar ve buna bağlı gelişmelerdi. Kara Havacılık komutanlığında Binbaşı olarak görev yapan O.K, 11 Temmuz’dan itibaren ailesiyle birlikte Akçay Tatil Kampı'nda tatil yapıyordu. 13 Temmuz Çarşamba günü kendisini Kara Havacılık Komutanlığında tabur komutanı olan Binbaşı Deniz Aldemir aradı ve cuma günü görevde olması gerektiğini söyledi.
Binbaşı O.K, 14 Temmuz Perşembe günü akşamı Ankara’ya döndü. Cuma sabah mesaiye gittiğinde, Yarbay Murat Bolat, kendisine kimsenin duyamayacağı şekilde “Bu akşam seninle gece uçacağız, hazırlık yaparsın” dedi. Saat 10.30’da alay komutanının yanına gitmek üzere Binbaşı Deniz Aldemir’in arabasına bindi. Deniz Aldemir, arabaya binince Binbaşı O.K’ya telefonu kapat dedi ve radyonun sesini açtı. Daha sonra “Ben senin hizmetten olduğunu biliyorum ama uzatmayacağım, bu gece faaliyetimiz olacak. Ben Cooger helikopteriyle Hakan Fidan’ı alacağım, sen de Murat Bolat’la uçacaksın. Çok kan akacak” dedi.
MİT’e Gelen Binbaşı
Binbaşı O.K, Deniz Aldemir’in söyledikleri ile şok olmuştu. Hiçbir şey söyleyemedi. Deniz Aldemir devamında “Bugün çok yoğun bir gün zaten biz devam edelim hiçbir şey olmamış gibi. Ben fırsat bulursam seni dinlenmeye göndereceğim, saat 19.00 gibi buluşuruz, muhtemelen bütün gece uçacağız” dedi.
Binbaşı O.K, duyduklarını birileriyle paylaşmak ve bir şeyler yapmak gerektiğini düşündü. Aklına Milli İstihbarat Teşkilatı geldi. Saat 13.55’te izinsiz bir şekilde mesaiyi terk ederek doğruca MİT Müsteşarlığına gitti. MİT Müsteşarlığının nizamiyesine vardığında saatler 14.20’i gösteriyordu. Kapıdaki görevliye kimliğini göstererek “TSK içindeki paralelcilerle ilgili bilgi vermek için geldim” dedi. Kapıdaki görevli, kimliğini aldı ve bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Kısa süre sonra Binbaşı O.K’yı içeri aldılar ve bir toplantı odasına götürdüler.
Toplantı odasında iki MİT görevlisi bulunuyordu. Binbaşı O.K, karşısındaki MİT görevlilerine tatilden çağrılışını ve gün içinde yaşadıklarını anlattıktan sonra “bir helikopter Hakan Fidan’ı alacak, diğer helikopterin ne yapacağını bilmiyorum” dedi. Binbaşı O.K’nın verdiği bilgiler, ivedi bir şekilde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a aktarıldı. MİT Müsteşarı, o sırada kurum içinde bir toplantıdaydı. Durum kendisine iletilince toplantıdan ayrılarak ilk mülakatı yapan memurları dinledi. MİT’e gelen ihbar, benzerlerinden farklıydı. İhbar; yer, zaman ve kişi bilgisi dahil teyit edilebilir somut veriler içeriyordu. Ayrıca daha önceki suikast ihbarlarından farklı olarak ihbarı, bizzat eylemin muhtemel faili ulaştırıyordu ve bu kişi TSK mensubu bir subaydı. Bu nedenle MİT Müsteşarı Hakan Fidan, ihbarı önemsedi ve kıymetlendirmeye değer buldu.
Bunun üzerine güvenlik istihbaratından sorumlu yardımcısını çağırdı ve binbaşı O.K’yı bir kez de kendisinin dinlemesini, kimliğini teyit etmesini istedi. Müsteşar yardımcısı, Binbaşı O.K. ile görüşüp döndükten sonra kimlik teyidi ile birlikte aynı bilgileri Hakan Fidan’a aktardı. Değerlendirme sonucunda ihbar içeriğinin ciddi olduğu ve büyük bir planın parçası olabileceği sonucuna varıldı. Bu değerlendirmeler ışığında istihbaratın Genelkurmay Başkanlığı ile paylaşılmasına ve istihbaratın içeriği ve önemi dikkate alınarak bir müsteşar yardımcısının Genelkurmay Karargahına gidip ikinci başkanla konuyu yüz yüze görüşmesine karar verildi.
Bu Olay Daha Büyük Bir Olayın Parçası Olabilir
Genelkurmay Karargahında, 15 Temmuz Cuma günü saat 14.00’te önemli bir toplantı vardı. Toplantıya Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler başkanlık ediyordu. Toplantı devam ederken saat 16.15 sıralarında bir personel toplantı odasına gelerek Yaşar Güler’in kulağına eğildi ve “MİT Müsteşarı sizinle görüşmek istiyor” dedi. Arayan MİT Müsteşarı idi. Yaşar Güler, önemli bir şey olabileceğini düşündü. Toplantıdan hemen çıktı ve odasına geçti. Telefonunun diğer ucunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan vardı. Hakan Fidan, hemen söze girdi ve “Komutanım bugün MİT Müsteşarlığına bir tane subay geldi. Çok önemli şeyler söyledi. Ben şimdi size yardımcım Sebahattin Bey’i gönderiyorum, O size teferruatını anlatacak” dedi. Yaşar Güler ayrıntı sormadı, “Tamam bekliyorum” dedi ve telefonu kapattı.
Bir süre sonra da MİT Müsteşar Yardımcısı, Yaşar Güler’in makamına geldi ve “Komutanım bugün MİT Müsteşarlığımıza öğleden sonra kara pilot binbaşı olduğunu söyleyen bir şahıs geldi. Bununla görüştük. Adam bize aynen şunları söyledi: Dün beni izinden çağırdılar. Bugün sabah birliğime katıldım. Önce tabur komutanımla görüştüm sonra tabur komutanımla birlikte bir albayın yanına gittik. Albay gece görüş gözlüklerinizi alın, bu gece uçuşumuz olacak ve uçuşun sonunda da Hakan Fidan'ı alacağız” dedi.
Yaşar Güler’den Hulusi Akar’a: Önemli Olduğunu Düşünüyorum
Yaşar Güler, ihbar sıra dışı olunca gecikmeden birinci başkanı bilgilendirdi. Yaşar Güler, Hulusi Akar’a “Önemli bir durumun olduğunu değerlendiriyorum, uygun görürseniz Hakan Beyi hemen buraya çağıralım” dedi. Hulusi Akar da Hakan Fidan’ın bulunduğu bir toplantıda konunun değerlendirilmesinin uygun olacağını düşündü. Hemen telefonla Hakan Fidan’ı bağlattı ve “Buraya gelir misiniz?” diyerek kendisini davet etti.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan bir süre sonra Karargaha geldi ve toplantı başladı. Hakan Fidan, gelen ihbarın ayrıntılarını tekrar anlattı ve son cümlesinden sonra “Komutanım bu olay daha büyük bir olayın bir parçası olabilir” dedi. Hakan Fidan’ın analizi orada bulunanlar tarafından da benimsendi. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, derhal telefonu kaldırdı ve harekat merkezindeki görevli Cari Harekat Daire Başkanı Tuğgeneral İlhan Kırtıl'a “İlhan, Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum” dedi.
Somut ihbar, Kara Havacılık Komutanlığında görevli pilotların içinde bulunduğu bir uçuşa ilişkindi. İhbar kıymetlendirildiğine göre yapılması gereken, öncelikle Kara Havacılık Komutanlığının denetlenmesi ve gerçekte böyle bir uçuş hazırlığının olup olmadığının tespit edilmesiydi. Bir diğeri ise daha kapsamlı ve her türlü kontrolsüz uçuşu bertaraf edecek bir tedbirdi. O da uçuş yasağı idi. Uçuş yasağı, her türlü kontrolsüz ve yasa dışı uçuşu önleyebilecek bir tedbir olarak öne çıktı. İhbar, hava unsurlarına ilişkin olmakla beraber, büyük bir planın parçası olabileceği ihtimalinden hareketle Ankara’daki zırhlı birliklerde de bir denetim yapılmasının uygun olacağı mütalaa edildi.
Kara Havacılık Komutanlığındaki Denetim
Kara Havacılık Komutanlığını denetim görevi, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’a, Etimesgut Zırhlı Birliklerini denetleme görevi ise Ankara Garnizon Komutanı ve 4. Kolordu Komutanı Korgeneral Metin Gürak’a verildi. Toplantıda alınan kararlara göre, birlikler ani bir şekilde denetlenecek, sıra dışı bir hareketlilik olup olmadığı konusunda Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar bilgilendirilecekti. Eğer ihbarı teyit eden bulgulara ulaşılırsa başka tedbirlere de başvurulacaktı.
Genelkurmay başkanının başkanlığında yapılan toplantıda istihbaratın kıymetlendirilmesi üzerine Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’a döndü ve “Durum bu, sen süratle Kara Havacılık Komutanlığına git, giderken yanına Askeri Savcı, Merkez Komutanını (yanında beş kişi kadar adamı) ve Kara Kuvvetleri kurmay başkanını da al. Saat 19'dan önce Kara Havacılık Komutanlığına ulaş, ancak olayın maskelenmesi için bir adet B-200 uçağı hazırlamalarını ve Ankara dışına bir yere gidileceğini belirterek Kara Havacılık Komutanlığına gidiş nedenini anlamamalarını sağla; şayet 19'da uçuş olursa uçuş yapanları derhal derdest et” dedi. Sonra olayı tereddütte mahal bırakmayacak şekilde aydınlatmasını, idari ve adli tedbirleri ivedi bir şekilde almasını, devamlı olarak kendisine bilgi vermesini söyledi.
Orgeneral Çolak, saat 18.24’te, emir subayı Binbaşı Yunus Can’la birlikte Kara Havacılık komutanlığına gitmek üzere Genelkurmay’dan ayrıldı. Yolda Kurmay Başkanı İhsan Uyar'ı aradı ve “19'dan önce Kara Havacılık komutanlığında ol, ben de süratle Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına gidiyorum, merkez komutanını 5 kişi ile birlikte komutanlığa gönder, ayrıca Askeri Savcı Yarbay Naci Akdemir'i de mesaiye çağır, muhtemelen bir derdest olayı olacak” dedi.
Salih Zeki Çolak, Kara Havacılık Okul Komutanı Tümgeneral Hakan Atınç'ı da telefonla aradı ve “Kara Havacılık komutanlığına intikal ediyorum, Ankara dışında bir bölgeye gideceğim, bunun için süratle bir B-200 uçağı hazır et” dedi. Orgeneral Çolak, havada uçak olup olmadığını, gece uçuşu yapılıp yapılmayacağını sorunca Hakan Atınç, Malatya'dan uçakla yeni geldiğini, sabahki brifinge katılamadığını, bu nedenle uçuş olup olmadığını bilemediğini, araştıracağını söyledi. Salih Zeki Çolak ve beraberindekiler, saat 18.36'da Kara Havacılık Komutanlığı 1 numaralı Nizamiyesinden giriş yaparak saat 18.37'de Kara Havacılık Komutanlığı Karargahına geldiler.
İlk Gözlem: Olağanüstü Bir Şey Yok!
Salih Zeki Çolak, aldığı ilk bilgileri ve kendi gözlemlerini aktarmak için saat 19.12'de Hulusi Akar'ı aradı. Telefonda Akar’a Kara Havacılık komutanlığında herhangi bir hareketlilik gözlemlenmediğini, merkez komutanı, kurmay başkanı ve askeri savcının kışlaya girmek üzere olduğunu, biraz sonra detaylı inceleme için hangarlar bölgesine gideceğini söyledi. Hulusi Akar, Salih Zeki Çolak’a Kara Havacılık personelinin, askeri savcı ve merkez komutanının gelişini anlamaması için onları kışla içine sokmamasını, dışarıda bekletmesini ve hangarlar bölgesine gittikten sonra kendisini tekrar aramasını emretti.
Bir saate yakın süren brifingden sonra Salih Zeki Çolak, Hulusi Akar'ı tekrar aradı ve Hulusi Akar’a durumun sakin olduğunu, meydanda bir hareketlilik olmadığını, hangar kapılarının kapalı olduğunu, durumu maskelemek için CH-47 helikopter kabul töreni hazırlıklarının kontrolünü yaptığını söyledi. Hulusi Akar verilen bilgilerden yine tatmin olmadı ve Salih Zeki Çolak'a “Alaydaki pilotlarla görüş, gerekirse onlarla çay iç ve sohbet ederek ağızlarından laf almayı dene” dedi.
Kara Havacılık Komutanlığında denetim yaklaşık iki buçuk saat sürmüş, sorulacak sorular sorulmuş ve cevaplar alınmıştı. Orgeneral Çolak’ın gözünde denetim tamamlanmış ve ihbarı teyit eden bir bulguya rastlanmamıştı. Normal koşullarda, taarruz helikopterlerinin bir faaliyet planlaması olmadığı zamanlarda hangarda beklemesi gerekirdi. Denetim sırasında helikopterler, uçuş hattına çekilmiş vaziyette beklemekteydi. Bu sıra dışı durum denetim heyetinin dikkatini çekmemiş veya çekmekle birlikte doğru bir şekilde analiz edilememişti.
Etimesgut Zırhlı Birliklerdeki Denetim
Denetim yapılan birliklerden biri de Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığıydı. 15 Temmuz Cuma günü saat 18:30 sıralarında Metin Gürak’ın makam telefonu çaldı. Telefonu emir subayı açtı. Karşıdaki ses, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Metin Gürak ile görüşmek istediğini söylüyordu. Emir subayı telefonu hemen Metin Gürak’a bağladı.
Hulusi Akar, Metin Gürak’a “Metin Paşa, derhal Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen komutanlığına gideceksin, orada hiçbir zırhlı aracın dışarı çıkmasına kesinlikle müsaade etmeyeceksin, müteakiben Kara Havacılık Komutanlığı’na da uğrayıp orada da hiçbir havacılık vasıtasının hareket etmemesi için gerekeni yapacaksın” dedi.
O sırada Mamak Kolordu Karargah binasında bulunan Korgeneral Metin Gürak, 1-2 dakika içerisinde Etimesgut'a doğru yola koyuldu. Trafik nedeniyle muhtemel gecikmenin yol açacağı sakıncaları bertaraf etmek için Etimesgut Zırhı Birlikler Okul Komutanı Tümgeneral Erdoğan Akyol'u arayarak nerede olduğunu sordu. Erdoğan Akyol, bir düğüne gitmek üzere hazırlık yaptığını söyledi. Metin Gürak, bir konu hakkında görüşmek için Etimesgut'a doğru geldiğini ve makamda kendisini beklemesini söyledi. Erdoğan Akyol konuyu sorunca da “telefonda söylemeyeyim, gelmek üzereyim” demekle yetindi.
Metin Gürak, saat 19.00 sularında Etimesgut'taki Zırhlı Birlikler’e ulaştı. Nizamiyeden Komutanlık Karargahına kadar anormal bir hareketlilik gözükmüyordu. Erdoğan Akyol, Metin Gürak’ı komutanlık binasının önünde karşıladı ve beraber makam odasına geçtiler. Metin Gürak, Erdoğan Akyol’a önce “tankların kontrol altında mı, emniyette mi?” diye sordu ve “hareket eden tankın varsa hemen durdur” dedi. Daha sonra tank hareketliliği ile ilgili birçok soru sordu. Verilen cevaplarda olağan dışı bir durum gözükmüyordu.
Metin Gürak, denetimlerin akabinde 19.10 sıralarında telefonla Hulusi Akar’ı aradı ve “Komutanım Zırhlı Birlikler Okulundayım, Tümen Komutanım yanımda, tanklar emniyette, olağandışı bir durum gözükmüyor, şimdi Kara Havacılık Komutanlığı’na gideceğim” şeklinde izahat verdi ve saat 19.15 sıralarında birlikten ayrıldı. Metin Gürak da Salih Zeki Çolak gibi her şey yolunda, olağan dışı bir hareketlilik yok bilgisi veriyordu. Sahadan gelen hiçbir bilgi, MİT’e gelen ihbarı teyit etmiyordu.
Uçuş Yasağı
MİT Müsteşarlığı’na gelen ve kıymetlendirilen ihbar, hava araçlarıyla icra edilecek bir operasyona ilişkindi. Bu nedenle uçuş yasağı en etkili yol gözüküyordu. Her ne kadar ihbar edilen uçuş Ankara ile sınırlı gibi gözükse de başka yerlerde benzer başka kontrolsüz uçuşların olma ihtimali göz ardı edilemezdi.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın talimatıyla “Uçuş Yasağı” kararı alındı. Uçuş yasağı, Türkiye hava sahasının tüm askeri ve sivil uçuşlara kapatılması anlamına gelen hava sahasının kapatılması gibi kapsamlı bir uygulama değildi. Başlangıçta tüm askeri hava araçlarını kapsayan ve bilahare esnetilen bir uygulama niteliğindeydi. Talimat uyarınca havadaki tüm askeri nitelikteki hava araçları ivedi olarak uçuşu sonlandırıp iniş yapacak, ikinci bir emre kadar da hiçbir uçuş gerçekleşmeyecekti. Uçuş yasağının kayıtlara geçtiği ve ceridelere işlendiği saat 19.06’ydı.
Darbeciler, Darbe Saatini Bekliyordu Ama…
Karargahtaki hareketlilik, geceyi bekleyen darbeci askerlerin dikkatinden kaçmamıştı. Harekete geçmeye saatler kala, MİT Müsteşarının Genelkurmay Karargahına gelmesi, genelkurmay başkanı ve diğer komutanlarla toplantı yapması olağan bir haraketlilik değildi. Acaba darbe deşifre olmuş muydu? Hareketliliğin sebebi hakkında muhakkak bilgi alınmalıydı.
Karargahtaki sıra dışı hareketliliğin en yakın tanığı Hulusi Akar’ın Emir Subayı Levent Türkan’dı. Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı toplantı odasından çıkarken görünce, Çolak’ın ağzını yoklamak istedi. Çolak’a yaklaşarak “Sayın komutanım bir şey mi var" diyerek ne olduğunu öğrenmeye çalıştı. Ancak Çolak, “Herhangi bir şey yok karargaha gidiyorum” diyerek soruyu geçiştirdi.
Darbenin merkez üssü Akıncı Üssü idi. Darbeyi yönetecek sivil imamlar ile asker yöneticilerin çoğu, erken saatlerde Akıncı Üssü'ne gitmiş, planlanan saatin gelmesini beklemeye başlamışlardı. Türkiye genelinde tüm hazırlıklar tamamdı.
MİT Müsteşarlığına gelen ihbar üzerine, MİT’te ve Genelkurmay Başkanlığındaki hareketlilik darbecilerin dikkatinden kaçmamıştı. Önce MİT müsteşar yardımcısının gelip ikinci başkanla görüşmesi hemen akabinde saat 18.00’e doğru MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın karargaha gelmesi, göz ardı edilebilecek gelişmeler değildi. Karargah, yaverlerden özel kalem müdürlerine kadar Fetullahçı kaynıyordu. Tüm hareketlilik ve temaslar, Akıncı Üssü'ndeki yöneticilere ve bilgi verilmesi gereken diğer kişilere anlık olarak aktarılıyordu.
Darbe Saati Erkene Alınıyor
Bir kısım önemli aktörler de muhtemel gelişmelere bağlı olarak acil koduyla Akıncı Üssü’ne çağrılmıştı. Genelkurmay Karargâhı ile irtibatı sağlayacak olan Kurmay Albay Mustafa Barış Avıalan, İstanbul’daki eylemleri koordine edecek olan Kurmay Albay Muzaffer Düzenli, Jandarma birliklerini sevk ve idare edecek olan Albay Murat Koçyiğit ile örgütün Deniz Kuvvetleri İmamı Hakan Çiçek de saat 18’den sonra alelacele Akıncı Üssü’ne gitmişlerdi.
Herkes, Genelkurmay Karargahı ile MİT Müsteşarlığı arasındaki temaslardan ne sonuç çıkacağını bekliyordu. Saat 18.30’dan sonra genelkurmay başkanının talimatıyla Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, Kara Havacılık Komutanlığına yanında savcılarla denetim için gönderilmesi ve sonra Ankara Garnizon Komutanı Metin Gürak’ın önce Zırhlı Birlikler Komutanlığına ve akabinde Kara Havacılık Komutanlığına gönderilmesi, darbecileri tedirgin etmişti. Hele hele Türkiye genelinde uçuş yasağının konulması, darbenin deşifre olduğu yönünde güçlü bir kanaatin oluşmasına yol açmıştı.
Darbeciler kaygılanmakta haklıydılar. Çünkü Kara Havacılık Komutanlığı, Cumhurbaşkanı’na suikast dahil olmak üzere Ankara ve İstanbul’daki kritik önemdeki operasyonların sevk ve idare edileceği yerdi. Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığına, Ankara’nın batısının kontrol edilmesi görevi verilmişti. Buraların en üst düzeyde denetlenmesi, planların deşifre olduğu şeklinde yorumlanabilirdi. Akıncı Üssü'nde 25 adet uçak başta olmak üzere birçok hava üssünde mühimmatlı halde onlarca uçak, havalanmak için emir bekliyordu. Türkiye genelinde uygulanan uçuş yasağı bunlarla ilgili olabilirdi.
Tüm bu gelişmeler, Akıncı’daki sivil imamlar ve yönetici darbeci askerler tarafından darbenin deşifre olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Saat 03.00’e kadar beklenilmesi halinde her şey için geç olabilirdi. Bu koşullarda beklemek çok riskli gözüküyordu. Anlaşılan o ki, saat 03.00’e kadar beklemenin, darbeyi erkene almaktan daha riskli olacağı değerlendirilmişti. Yapılan istişareler neticesinde darbenin erkene alınmasına ve hemen harekete geçilmesine karar verilmiş oldu.
Yapılan analiz hatalıydı. Darbe deşifre olmamıştı. Kara Havacılık Komutanlığı ve Zırhlı Birlikler Komutanlığında yapılan denetimlerden hiçbir şey çıkmamıştı. Darbeyi erkene almakla stratejik bir hata yapmışlardı. Gece boyunca hiçbir taktik hamleyle, bu stratejik hatayı telafi edemediler ve başarısız oldular.