Sosyal sermaye, kısaca, bireyin diğer insanlarla inşa ettiği güven ilişkilerini ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlarını da etkileyen bir birikime dönüştürebilmesidir. Kişinin yardımlaştığı iş arkadaşı, okul arkadaşı, ders aldığı profesör, staj sürecinde memnun kalan müdür, aile şirketi olan akraba, herhangi bir konuda destek veren bir organizasyon ya da dernek üyeleri… Bunların hepsi ekonomik, kültürel ve sosyal birikimlerin iç içe geçtiği ve güven bazen de karşılıklı menfaatin konuşlandığı sosyal sermaye çeşitleridir. Kriminoloji araştırmalarında bireyin sosyal sermaye hacmi büyüdükçe suç işleme ihtimalinin düştüğü savı baskındır. Fakat içine doğduğu sosyal çevrenin, ailenin, mahallenin, arkadaşların, iş yerinin suça davet eden bir sosyal sermaye niteliği taşıdığı durumları da göz ardı etmeyen çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Öyle ki birey, eğitime, iş gücüne, kendisini ifade edebileceği kültürel kanallara, hayatının farklı alanlarında destek bulacağı organizasyonlara ulaşamayıp, kendisine kısa yoldan para getireceği vaat edilen uyuşturucu satıcılarına veya ailesinde eğitime katılımını değil şiddete meylini arttıran bir ortam var ise yine sosyal sermayenin olumlu etkisinden bahsetmek mümkün müdür? Benzer şekilde cezaevi ortamı düşünüldüğünde, güven ilişkilerini diğer hükümlülerle idame ettiren bir hükümlü için cezaevi, suç üreten bir sosyal sermaye ortamı mı sunmaktadır?
Hükümlünün Sosyal Sermaye Bağlamı
Dünya genelinde, 10 milyon 800’den fazla hükümlü ve tutuklu olduğu bilinmektedir. Bunlardan yaklaşık olarak 2 milyon hükümlü Amerika Birleşik Devletleri’ndedir. ABD’yi Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan en çok hükümlüsü bulunan ülkeler olarak takip etmektedir. Türkiye’de 2020’de yaklaşık 300 bin hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır ve hükümlü sayısı dünya genelinde olduğu gibi bir artış sürecindedir. Bu artışın sosyal, kültürel, iktisadi birçok yapısal nedeni olabilir. Teknolojiyle suçlu tespitinin daha kolay olması, farklı suç türlerinin ortaya çıkması (siber suçlar vb.), bazı suç kaynaklarının üretim biçimine bağlı olarak herkesin ulaşabilmesi (uyuşturucu madde ticareti gibi), ceza sisteminin koşulsuz işlemesi, infazın sorunsuz uygulanması vb. Bu ve daha fazla nedenin etkileşime uğradığı zemin, hükümlünün konuşlandığı toplumsal ilişkilerdir. Biyolojik, yapısal, psikolojik deneyimler, bireyin taşıdığı sosyal sermayede mayalanarak ortaya suç çıkarmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre cezaevlerinde bulunan hükümlülerin dağılımlarındaki yoğunluk sırasıyla ortaokul, lise ve ilköğretim mezunudur. En çok tekrar eden suç tipleri ise hırsızlık, yaralama, uyuşturucu madde imal ve ticaretidir. İş gücüne göre bakıldığında en fazla zanatkarlar ve ilgili işlerde çalışanlardır. Bunu ise hizmet, satış elemanları ve nitelikli tarım, ormancılık ve su ürünleri çalışanları takip etmektedir. Ceza infaz kurumunda 2019’da en az görülen meslek grupları ise yöneticiler, profesyonel meslek grupları ve silahlı kuvvetlerin olduğu görülmektedir. Geçen yılın diğer yıllara benzer bir şekilde en çok hükümlü olan yaş aralıkları sırasıyla 25-34, 18-24 ve 35-44 yaş aralıklarıdır. Bu yaş aralıkları, bireyin toplumda eğitimden iş gücüne geçişini ve iş gücündeki deneyim kazandığı süreci kapsamaktadır. En çok işlenen suç türlerinden ikisi kısa yoldan ekonomik kazanım elde etmek amacını yansıtmaktadır. Mevcut verilere göre Türkiye’de hükümlünün sahip olduğu bazı yapısal özelliklerden bahsetmek mümkündür.
RAND kuruluşunun 2013’te yaptığı bir araştırmaya göre, cezaevlerindeki programlar, yeniden cezaevine girme oranını düşürmüştür. Birleşmiş Milletler’in hükümlülerin eğitim hakkı üzerine çıkardığı raporda cezaevinde eğitim ve üretim programlarına katılanların, diğerlerine göre iş kurabilme ve entegre olabilme konusunda fark oluşturdukları vurgulanmıştır. Zira bu eğitimler hükümlülere, cezaevi sonrası farklı bir sosyal sermaye inşası fırsatı vermektedir.
Hükümlünün Sosyal Sermayesini Yeniden İnşa Edebilmesinde Cezaevinin Rolü
Hapis, suçluluğu sabit bulunan kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakarak uygulanan bir ceza türü olsa da hayatın akışı cezaevlerinde de devam etmektedir. Hükümlülerin, dış dünyayla ve geçmişiyle aynı anda bağlantı kurduğu bir ortamdır. Dolayısıyla cezaevi deneyimi bir hükümlü için kritik bir anlam taşımaktadır. Dünya genelinde cezaevlerinin işlevi ve faydası konularında birçok akademik ve siyasi tartışmalar gündeme gelmektedir. Cezaevleri, suçun bedelini mi ödetmektedir yoksa toplum düzeni adına suç işleyenleri tecrit mi etmektedir, suçluları daha profesyonel suçlular olarak mı salıvermekte yoksa topluma kazandırarak mı işlevini yerine getirmektedir? Aslında bu soruların hepsine aynı anda evet cevabı verilebilir. Önemli olan cezaevinin, kendi toplumsal bağlamında problemleriyle başa çıkamayarak suç işlemiş bireylerin yeni bir başlangıç yapabilmesi için gerekli fırsatları sunmasıdır. Böylece hükümlü, eğitim programlarıyla, sosyal faaliyetlerle cezaevi öncesindeki toplumsal bağlamına daha farklı açıdan bakabilecek ve yeni bir hayata başlamayı dışarıdaki insanlara ekonomik bağımlılık üzerinden değil infaz sürecinde kazandığı becerilerle sağlayabilecektir.
Çoğunluğunun ortaokul, lise, ilköğretim mezunu hükümlülerin uzaktan eğitime erişimleri için gerekli alt yapıyı sunması cezaevlerinin sosyal sermaye ve kendilerine güvenlerini kazanmaları için ilk aşama olarak görülebilir. Sanata dair farkındalık kazandırma, spor faaliyetleriyle değerlilik hissi kazanmaları da ikinci aşama olabilir. Cezaevlerindeki hükümlüye sosyal sermaye olanağını sunan en önemli etken atölyede meslek ve beceri edinebilme imkanıdır. Bu atölyelerde hükümlüler, bir meslek edinirken aynı zamanda dış dünyaya ekonomik bağlılık olmadan bir gelir elde etmiş olacaktır. Ülke genelinde çok sayıda iyi örneklerin mevcudiyetine ilaveten Bursa H tipi cezaevi eğitim ve atölyelerin işlevsel olması açısından güzel örneklerden biridir. Hükümlülerden lise mezunu olarak girip, iki üniversite diploması ve tekstil atölyesinde terzi kalfalığı, ustalığı sertifikası elde eden hükümlüler mevcuttur. H Tipi hükümlülerine göre bu programlar, sertifika alıp dış dünyaya dair planlamanın yanı sıra cezaevindeki gündelik hayat pratiklerini de düzene koymaktadır. Dolayısıyla, cezaevi hayatında eğitim, sanat, kültür odaklı bir düzen üzerinden infazını dolduran hükümlüler, H Tipi Cezaevinden çıktığında tekstil alanında kendi işletmelerini kurabilmek ya da bir yerde çalışmak için eğitimli ve gerekli becerileri kazanmış olacaktır. Böylece cezaevi sadece infaz süresinin doldurulmasını değil, sosyal sermayesinin getirdiği bariyerleri aşma imkanını da vermiş oluyor.