Kriter > Dosya > Dosya / Terör |

Türkiye’nin Terörle Mücadelesi: Taktiksel Sabır, Stratejik Sadakat


Türkiye’nin taktiksel sabır gösterdiği PKK ile mücadele konusunda her ihtimalde ancak askeri seçeneklerle kazanımlar elde edebileceği akılda tutulmalıdır. ABD’nin Suriye’den çekilmesi planlarının yeniden gündeme geldiği bugünlerde, Türkiye için büyük fırsatlarla birlikte büyük riskler de belirmektedir.

Türkiye nin Terörle Mücadelesi Taktiksel Sabır Stratejik Sadakat
(Özkan Bilgin/AA, 1 Ocak 2024)

PKK’nın son dönemde Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği terör saldırıları, Türkiye’nin terörle mücadelesini yeniden kamuoyunun gündemine getirdi. Bu yazı, terörle mücadeledeki temel stratejiden Türkiye’nin muhtemel askeri operasyonlarına kadar terör örgütü PKK ile mücadelenin ana hatlarını ele almayı hedeflemektedir.

 

Türkiye’nin Terörle Mücadele Stratejisi

Türkiye’nin temel stratejisi, Fırat Kalkanı Harekatı’ndan bu yana sıklıkla dile getirilmektedir: Terörü kaynağında yok etme. Artık kamuoyu, terörü kaynağında kurutma stratejisini neredeyse ezber haline getirmiştir. Bu nedenle stratejinin ismi ve kavramsallaştırmasından ziyade sahada neler yapıldığına ilişkin genel bir hatırlatma faydalı olacaktır. Güvenlik Operasyonları grafiğinde de görüldüğü üzere Türkiye, sınırların ötesine yalnızca Suriye’de değil, Irak’ta da geçmiştir. Irak sahasına yapılan askeri operasyonlar ve elde edilen kazanımlar, Suriye’ye nazaran kamuoyunun ilgi ve gündeminden uzak kalmıştır. Ancak bu sahada da büyük ilerlemeler kat edilmiştir.

Güvenlik Operasyonları

Irak sahasına ilk operasyon, Zeytin Dalı Harekatına paralel olarak, 11 Mart 2018’de Kararlılık Harekatıyla başlamıştır. 2018’den bu yana yaklaşık altı yıllık süre içerisinde Türkiye, Irak’ın kuzeyinde güvenli bölgeler inşa etmiş, neredeyse PKK’yı Türkiye sınırından silmiştir. Bölgede çok sayıda üs inşa ederek de bölgenin güvenliğini sağlarken terör örgütünün geçmiş dönemlerde olduğu gibi Türkiye içerisine sızmasına karşı önemler almıştır.

Suriye’de ise neredeyse tüm kamuoyunun hakim olduğu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla birlikte terörden arındırılmış güvenli bölgeler inşa ederek terörle mücadele etmeyi sürdürmektedir. 2019’da icra edilen Barış Pınarı Harekatı’ndan bu yana Türkiye, Suriye’de kara operasyon icra etmemesine karşın her geçen yıl, terörle mücadele stratejisinde taktik değişimler geliştirmiştir. 2020’den itibaren bölgede örgütün lider kadrosunun hedef alınmasıyla başlayan yeni mücadele stratejisi; 2021, 2022 ve 2023’te giderek artmıştır. 2022’den itibaren de lider kadrosuna ek olarak başta petrol kuyuları olmak üzere örgütün gelir sağladığı enerji ve altyapı tesisleri hedef alınmaktadır. Yalnızca İçişleri Bakanlığı’na gerçekleştirilen terör saldırısının ardından hedef alınan enerji tesislerinde yaklaşık 1 milyar dolarlık zararın verildiği iddiaları, Türkiye’nin yeni taktiksel yaklaşımının önemini de ortaya koymaktadır. Harita 2019 tarihli olsa da Türkiye’nin terörle mücadele stratejisini anlamak adına önemli olmanın yanı sıra bütüncül stratejiyi de ortaya koymaktadır.

 

Terörle Mücadele

 

Taktiksel Yaklaşımlar

Türkiye’nin bütüncül stratejisi, verilen haritayla birlikte daha anlaşılır bir noktadadır. Buradan hareketle taktiksel yaklaşımlar ve Suriye ve Irak sahaları ayrı ayrı ele alınabilir. Nitekim Suriye’de 2019’dan bu yana kara operasyonları dursa da Irak’ta adım adım ilerleyiş sürmektedir. Bu nedenle ilgili bölgelerde taktiksel yaklaşımlar farklılık göstermektedir. Ek olarak Suriye ve Irak’ın içinde bulunduğu küresel ve bölgesel etkiler, birbirinden farklılıklar göstermektedir. Bilindiği üzere Suriye’de PKK/YPG, ABD korumasında hareket etmekte ve varlık göstermektedir.

 

Suriye’de Taktiksel Sabır

Suriye sahası, PKK’nın toprak kontrolüne sahip olduğu ve hatta görece “sivil” bir yönetim inşa ederek tarihte ilk kez özerklik aradığı bir noktadadır. Bu nedenle Suriye sahası, terörle mücadelede en büyük tehdit alanı olarak algılanmaktadır. Nitekim Irak sahasında PKK’nın faaliyet gösterdiği Irak ve IKBY topraklarında iki ayrı meşru hükümet bulunmaktadır. Ancak Suriye, yaşadığı iç savaşla birlikte otonom bölgelerin ortaya çıktığı bir alan haline gelmiştir. Tüm bunların yanında PKK/YPG, ABD tarafından yerel ortak olarak görülmektedir. Rusya, İran ve rejim ise PKK ile Suriye’nin belirli sahalarında iş birliği yapan aktörler konumundadır. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere hem küresel hem de bölgesel konjonktür nedeniyle Suriye’de terörle mücadele daha hassas bir noktadadır.

Türkiye; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatıyla birlikte Suriye sahasında terörle mücadele noktasında önemli kazanımlar elde etse de örgütün varlığı sürmektedir. Türkiye, Ekim 2019’dan bu yana kara operasyonları yerine dekapitasyon, askeri noktalar, enerji tesisleri ve bazı kritik hedeflere yönelik hava operasyonları gerçekleştirmiştir. Keza Tel Rıfat dışındaki tüm bölgelere yönelik olası bir kara harekatında Türkiye, ABD tarafından yaptırıma uğrama riskiyle karşı karşıyadır. Rusya ise Tel Rıfat'ı Halep'in güvenliği adına önemli görmektedir. Rusya'nın yanı sıra İran'ın da Tel Rıfat hususunda direnç gösterdiğini ve Şii milis unsurlarıyla birlikte bölgede PKK/YPG ile birlikte olduğu bilinmektedir.

Tüm bu nedenlerden ötürü Türkiye, yıllardır kara operasyonları düzenleyememekte ve bu nedenle PKK varlığını sürdürmektedir. Ancak ABD’nin Suriye’den çekilmesi planlarının yeniden gündeme geldiği bugünlerde, Türkiye için büyük fırsatlarla birlikte riskler de belirmektedir. Nitekim ABD’nin çekildiği alanlara Rusya ve İran destekli rejim güçlerinin girmesi halinde, rejimin PKK’yı Türkiye’ye karşı bir koz haline getirme ihtimali oldukça yüksek görünmektedir. Ayrıca Rusya’nın PKK’ya ilişkin siyaseti de örgütü ortadan kaldırmaya yönelik değil iş birliği geliştirme üzerinedir. Nitekim Tel Rıfat, Şeyh Maksud, Menbiç, Ayn el Arab ve Kamışlı şehirlerindeki görüntü, bize bunu göstermektedir.

Bu nedenle Türkiye’nin taktiksel sabır gösterdiği PKK ile mücadele konusunda her ihtimalde de ancak askeri seçeneklerle kazanımlar elde edebileceği akılda tutulmalıdır. Bu noktada yerel bir müttefik olarak muhalif askeri unsurların yekpare bir şekilde hazırlıklı olması da büyük önem taşımaktadır.

 

Irak’ı Neden Anlatamıyoruz?

PKK’nın tamamen ortadan kaldırılması adına Irak sahasındaki dağlık arazinin güvenli hale getirilmesinin bir zorunluluk olduğu aşikardır. Her ne kadar son terör saldırıları nedeniyle TSK’nın Irak sahasındaki varlığına ilişkin aksi yorumlar gelse de Türkiye’nin Irak sahasındaki varlığı, yurt içini güvenceye aldığı gibi onlarca yıldır sonlandırılmayan terörün sonlandırılması adına temel adımlardan biri olarak görülmelidir.

Irak sahası yukarıda da ifade ettiğim üzere Türk kamuoyunda yeterince bilgiye sahip olunan bir saha değildir. Bölgedeki TSK varlığı adına dair doyurucu çalışmalar maalesef yeterince üretilememiştir. Bu durumun da Türkiye’nin terörle mücadelede Irak sahasında kat ettiği ilerlemeyi kamuoyuna yeterince anlatamadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim söz konusu -aksi yorumlar- bu açığın bir sonucu olarak da görülmelidir. Bu noktada hem araştırmacıların hem de gazetecilerin Türkiye’nin Irak sahasındaki varlığına ilişkin bilgi üretmeleri gerekliliği de ortadadır. Televizyonlarda dahi sıklıkla karşılaştığımız temel bilgi hatalarının giderilmesi bu açıdan büyük bir öneme haizdir.

Türkiye’nin Irak sahasındaki varlığı, edindiği üs bölgeleri hayati önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra yeni üslenmeler gerçekleştirilerek, her geçen yıl bölge daha da güvenli hale getirilmektedir. Türkiye’nin Suriye’de dahil olmak üzere bütüncül terörle mücadele stratejisi birlikte düşünüldüğünde, Irak’taki varlığın kıymeti daha anlaşılabilir olmaktadır. Ancak bu noktada şu hususun altı muhakkak çizilmelidir. Irak sahasında neredeyse düz arazi bulunmamaktadır. Rakım yüksek olduğu gibi keskin dağlar, vadiler, yamaçlar ve PKK’nın bölgedeki varlığı nedeniyle güvenli üslenmeler, uzun soluklu bir çalışma neticesinde elde edilmektedir. Bu nedenle mevcut üslenmelerin yollarının inşa edilmesi, lojistiğin sağlanması ve TSK’nın sahada varlık göstererek edindiği taktiksel kazanımlar da hayati öneme sahiptir.

Irak sahasında da tıpkı Suriye’de olduğu gibi dekapitasyon süreci yıllardır işletilmektedir. Hatta SİHA’larla örgüt liderleri Suriye’den önce Irak’ta hedef alınmaya başlanmıştır. Bunun yanında IKBY ile geliştirilen ilişkilerle birlikte PKK’ya karşı iş birliği yapılsa da istenilen etkinlikte olmadığı görülmektedir. Öte yandan Süleymaniye’ye hakim olan KYB’nin de KDP’ye karşı PKK ile yakın ilişkiler kurduğu görülmektedir. Geçtiğimiz yıl yaşanan helikopter kazası hadisesinin de bu duruma netlik kazandırdığı ifade edilebilir. Nitekim Türkiye, KYB’ye karşı her geçen gün daha da sert adımlar atmaktadır. İbrahim Kalın’ın son Irak ziyaretinde gündem başlıklarından birinin KYB olduğu ifade edilmektedir. KYB, yalnızca Irak’ta değil, Suriye’de de PKK/YPG ile iş birliği içerisindedir. Türkiye’nin terörle mücadele stratejisinde KYB’nin giderek PKK ile iş birliği geliştirerek terörize olması, elbette Türkiye’nin istediği bir durum değil. Ancak KYB, rasyonel zemini kaybettiği taktirde Türkiye tarafından farklı bir sınıflandırmaya tabi tutulabilir.

Sonuç olarak Türkiye’nin terörle mücadeledeki stratejisi ve bu mücadelede bağlamındaki taktiksel yaklaşımları yukarıdaki gibidir. Stratejik seviyede ele alınan hususlarda taktiksel değişiklikler önemli olsa da temel stratejiye sadakatle devam edildiği görülmektedir. Irak sahası bunun açık örneğidir. Suriye’deki taktiksel sabır ve temel stratejiye sadakat de sürmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, belirli aralıklarla kara operasyonuna işaret ederek bunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle temel stratejiye sadakat sürdüğü sürece, Suriye’deki operasyonun yalnızca fırsat, zaman ve konjonktüre bağlı olduğu ifade edilebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası