Kriter > Söyleşi |

SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörü Prof. Dr. Atilla Arkan: Anne-Baba Ev İçinde Öğretmene Dönüşmemeli


SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Atilla Arkan ile geleceğimiz olan çocukların eğitimine dair bu süreçte neler yapılabileceğini konuştuk.

SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörü Prof Dr Atilla Arkan

Türkiye, koronavirüs salgını sürecinde uzaktan eğitime en hızlı adaptasyon sağlayan ülkelerin başında geliyor. Milli Eğitim Bakanlığı, milyonlarca öğrencinin eğitimini EBA uygulaması ve TRT televizyonundan yapılan ders yayınları ile sürdürmeye çalışıyor. Zaman zaman yaşanan aksaklıklar sistem üzerinde yapılan yeniliklerle giderilse de gerek bölgesel gerekse bireysel imkanların farklılığı nedeniyle tüm öğrencilere ulaşma noktasında belirli sorunlar devam ediyor. Bu süreçte çocukların doğru yönlendirilmesi ve eğitim motivasyonunun korunması için hem öğretmenlere hem de ailelere büyük sorumluluk düşüyor. SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörü Prof. Dr. Atilla Arkan ile geleceğimiz olan çocukların eğitimine dair bu süreçte neler yapılabileceğini konuştuk.

 

Söyleşi: Yusuf Özkır Fotoğraf: İbrahim Nail Acar

 

Prof. Dr. Atilla Arkan Kimdir?

Koronavirüs (Covid-19) vakaları dünyada artmaya devam ederken yeni eğitim-öğretim dönemi de başladı. Virüs nedeniyle eğitimin aksaması, öğrencilerin yanında aileleri de etkiliyor. Bu belirsiz süreçte nasıl bir yaklaşım gerekiyor?

Öncelikle temel tespiti yapmak gerek. Türkiye çok farklı bölgelerden ve şartlardan oluşan bir ülke. Yani biz Hollanda ya da Finlandiya değiliz; kalabalık bir nüfusumuz ve yaklaşık 18 milyon öğrencimiz var. Bu rakam birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan çok daha büyük. Dolayısıyla tüm Türkiye'deki aileleri düşündüğümüz zaman salgını en ağır hisseden ve dikkatli olması gerekenler aslında büyük şehirlerde yaşayanlar. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa kalabalık şehirler ve salgın açık bir şekilde metropolleri vuruyor. Diğer küçük şehirler, ilçe ve köyler arasında da risk halkası bakımından ciddi fark var. Riskin her bireye ulaşma durumu farklı. Dolayısıyla Türkiye'nin yerele dayalı bir eğitim stratejisi geliştirmesi gerekiyor.

 

PANDEMİ DÖNEMİ İÇİN EĞİTİMDE YEREL ÇÖZÜMLER ÜRETİLEBİLİR

 

Türkiye geneli için değil de her bölgeye göre farklı kararlar alınabileceğinden bahsediyorsunuz. Nasıl olacak bu?

Covid-19 salgınında her bölgedeki vaka sayıları ve şehirlerin hareketliliği birbirinden farklı. Artvin farklı, Ardahan farklı, Iğdır farklı, Van farklı... Dolayısıyla sizin eğitimi yerel imkanlara göre planlamanız gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın buradaki en temel zaafı buydu. Bu tabi yapısal bir sorun. Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatı ile yerel teşkilatı arasında yetki ve sorumluk dağılımı çözüm üretebilir olmalı. Yani il, ilçe yönetimleri ve okul yönetimlerinin yerelin şartlarına uygun karar alabilme ve alınan kararları uygulama kabiliyetinde olması gerek. Şimdi siz bunu yapamadığınızda merkezden aldığınız her karar yerele gittiğinde hiç beklenmedik sonuçlar ortaya çıkıyor. Neticede sosyo-ekonomik yapıya baktığımızda aslında büyük şehirler ekonomik bakımdan kalkınmış ve dolayısıyla da çocuklarına daha iyi eğitim imkanı sunan bir konumda; tabii ki büyük illerde mahalleler ve ilçeler arası kalite farkları var. Şimdi biz eşitlikle, aslında zaten dezavantajlı bir durumu daha da derinleştiriyoruz. Yani şöyle bir ilçe var diyelim; hiçbir vaka yok, okul açılabilir ama uzaktan eğitim devam ediyor.

Ayrıca erken çocukluk dönemindeki öğrencilere eğitimin uzaktan verilmesinin imkanı yok. Çünkü bu öğrencilere verilen eğitimde amaç akademik bir başarıdan ziyade, psikomotor gelişimi sağlamayı, iletişim becerilerini geliştirmeyi ve kas gelişimini baz alan bir yaklaşım gerekir. Dolayısıyla bunu uzaktan yapamazsınız. Tam tersi çocuğu ekrana yapıştırdığınızda ona zararlı bir alışkanlık kazandırmış oluyorsunuz. Aslında ekran bağımlılığını uzaktan eğitimle artırıyorsunuz, dolayısıyla yapmamanız gerekiyor. Zaten dünyada da erken çocukluk dönemindekilere asla uzaktan eğitim verilmiyor.

Bu nedenle Türkiye’nin, eğitim sürecini yerelin şartlarıyla beraber yönetmesi lazım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, ölçekleri birbirlerine benzeyen bölgeler hususunda aynı Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı gibi protokoller geliştirmesi, yani “şu ölçekte şöyle, bu ölçekte böyle” şeklinde farklı kıstaslar üzerinden durumu ele alması, liderlik ve denetleme yapması gerekiyor.

Prof. Dr. Atilla Arkan
SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörü Prof. Dr. Atilla Arkan: Türkiye’nin her bölgesindeki vaka sayıları ve şehirlerin eğitim imkanları konusundaki mobilizasyonu birbirinden farklı. Dolayısıyla eğitim sürecinin yerel imkanlara göre planlanması gerekiyor. Türkiye’nin bu pandemi döneminde yerele dayalı bir eğitim stratejisi geliştirmesi şart.

 

BÖLGESEL ŞARTLAR FARKLI

 

Şu ana kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nın takip ettiği politikanın dışında bir politika mı öneriyorsunuz?

Benim şahsi kanaatim o yönde. Türkiye'nin bölgesel şartları birbirinden çok farklı. Vaka oranları da farklı. Mesela kalabalık sınıflar nerede, büyük şehirlerde. Ama nüfusu daha az olan illerde az sayıda öğrencisi olan okullar da kapalı. Yani Covid-19 mesafe fikrine dayandığı için bunun öngörülmesi lazım. Bu da merkezden yönetilemez. Yetkiyi il, ilçe, okul müdürlüklerine verip o şekilde yönetilmesi gerekiyor. Bu nasıl olabilir? Eğitimde de Türkiye çapında İl Sağlık Kurulu gibi çalışan kurullar olması gerekiyor. Kurulda öğretmen, müdür ayrıca sağlık alanından birisi bulunmalı. Bu kurullar riskleri analiz ederek yerel şartlara uygun çözümler üretmeli. Bu noktada gerektiğinde yerel yönetimi dahil edecek, muhtarı dahil edecek. Mesela çocuğun tableti ya da interneti mi yok, buna bir çözüm geliştirilecek. Bu tür sorunları merkezden çözebilme imkanı yok. Merkez ancak liderlik yapabilir ve destekleyebilir.

Bir de işin aile tarafı var. Bu süreçte ailelerin üzerine düşen nedir?

Öncelikle ailelerin önceliklerini tespit etmesi gerekiyor. Tüm dünya bir pandemi kriziyle karşı karşıya ve bu durumda öncelikleri iyi belirlemek önemli. Birincisi sağlık; sağlığımızı korumak, buna dair tedbirleri almak lazım. İkincisi iletişim becerisi; çocukların iletişim becerilerinin gelişimini sürdürmesi gerekiyor. Mesela neticede çocuklar eve kapandıkları için dili kullanma kapasiteleri gerilemeye başladı; ki bu akademik başarıdan çok daha önemli bir şey. Ayrıca sosyal becerileri zayıflıyor. Yani ailelerin, akademik başarıyı çok merkeze almaması gerekiyor. Eğitimdeki akademik başarı veya yeterlilik dediğiniz şey kapatılabilir bir durum ancak iletişim ve sosyal becerilerdeki eksikliği kapatmak o kadar kolay değil.

Dolayısıyla buna dair ailelerin de tedbir alması gerekir. Örneğin bir sitede veya mahallede oturuluyorsa orada mesafe ve maske gibi tedbirler alınarak çocuklara bir sosyal yaşam alanı oluşturulabilir. Tabi yaş gruplarına göre ihtiyaçlar farklılaşıyor. İlkokul, ortaokul, lise öğrencilerini düşündüğümüzde bunların arkadaşlık yapacakları, beraber oyun oynayacakları güvenli alanlar her yerde var. Bir sitenin bahçesi, bir okulun bahçesi… Kontrollü bir şekilde buralarda sosyalleşmelerini sağlayabilirler.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Prof. Dr. Atilla Arkan: Bir risk var. Anne-baba öğretmene dönüşmemeli. Şu anda uzaktan eğitimde böyle bir riskle karşı karşıyayız. Çocuk öğretmenle yaşaması gereken gerilimi anne babasıyla yaşadığında, anne-baba akademik başarı açısından bir gardiyana dönüştüğünde ebeveynle çocuk arasındaki ilişki de zehirlenmeye başlar. Bu durum çocukta kalıcı bir hasara yol açabilir.

 

VELİ ÖĞRETMENE DÖNÜŞMEMELİ

 

Velilerin çocuklarına yaklaşımı nasıl olmalı peki?

Uzaktan eğitimle ilgili baktığımızda “hazırbulunuş” diye bir kavram var. Şimdi orada süreci anlaması gerekiyor velilerin. Bir kere burada yine Türk ailesi çok büyük farklılıklar gösteriyor. Uzaktan eğitimin eksikliklerini görüp buna göre tedbirler almalılar. Veliler uzaktan eğitimde verilen materyali ve öğretmeni çok somut görüyor. Burada bakması lazım, öğretmenin motivasyonuna ve öğrencilerle kurduğu diyaloğa. Hiçbir motivasyonu olmadan, az sayıda kişinin katılımıyla dersi işleyip bitiriyor mu? Yoksa tam tersi mi? Bazı öğretmen arkadaşlar var mesela; son derece başarılı. İnteraktif bir şekilde anlatıyor, görsel malzeme sunuyor veya dersi bitirdikten sonra katılmayan öğrencisini arayıp “Niye katılmadın?” diyor. Tabi burada çok iyi örnekler de kötü örnekler de var.

Konu bazlı olarak baktığınız zaman web ortamında çok iyi eğitim içeriklerini anlatan materyaller var. Veliler çocuklarını bunlara yönlendirebilir. Yalnız burada bir riskten bahsedeyim, eğitimin kendisinden çok daha önemli bir risk: Anne-baba öğretmene dönüşmemeli. Şu anda uzaktan eğitimde böyle bir riskle karşı karşıyayız. Neden? Bu somut olarak eve büyük bir gerilim taşır. Yani çocuk öğretmenle yaşaması gereken gerilimi anne babasıyla yaşadığında, tırnak içerisinde anne-baba akademik başarı açısından bir gardiyana dönüştüğünde ebeveynle çocuk arasındaki ilişki de zehirlenmeye başlar. Bu durum çocukta kalıcı bir hasara yol açar.

Bunun önüne geçmek için velilerin burada yapması gereken çocuğunu desteklemek, gereken özgüveni vermek. Liderlik yapacak, imkanları gösterecek ve onla beraber vakit geçirecek, oyun oynayacak. Yapacakları şey budur. Yani burada mükemmeliyetçi olmak çok kalıcı zararlar oluşturur. Çünkü anne ve babanın mükemmel beklentileri çocukta kendi özgüveni aşağılanan ve müthiş bir baskı şeklinde zuhur eder.

 

Veli o psikolojik gerilimi nasıl yönetecek? Yani nereden güç alacak, o zor durumu nasıl ayarlayacak?

Veli çocuğunu sadece yönlendirecek. O gerilime girdiğinde oradaki temel zarar şu; çocuğun kişiliği, karakteri ve özgüveni yerle bir olabilir. Oradaki en büyük risk o. Düşünsenize 24 saat öğretmeninle yaşıyorsun. Şöyle düşünün; matematik hocanla yaşıyorsun. Yani matematik dersini tırnak içerisinde genellikle okulun en zor dersi olarak çocuğun geriliminin büyüklüğünü anlatmak için söylüyorum. Velinin bu konuma kendini koymaması gerekir. Neticede çocuk açısından birinci olan anne ve babasının hayatta ve arkasında olmasıdır.

 

KısacaVeliler çocuğa yol göstersin ve rolünü orayla kısıtlı tutsun” mu diyorsunuz?

Aynen öyle. Öğretmene götürsün onu. Web’deki bir öğretmen de olabilir gerçek bir öğretmen de olabilir. Belki öğrencinin hiçbir ihtiyacı yok, web’den, TV’den EBA'dan zaten öğreniyor. Bunu o zaman çok sorun etmesine gerek yok. Öğreniyorsa öğreniyor zaten. Eksiklerini fark edip onu yönlendirmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Atilla Arkan: İyi öğretmenler ne yapıyor? Hemen talebesini arıyor “niye katılmadın?” diye soruyor veya Whatsapp gibi gruplardan onların merakını oluşturacak iletişimi güçlendirecek sorular veriyorlar, “arkadaşlar şöyle bir konu var, şöyle bir film var onu izleyin derste konuşacağız” diyor ve etkileşimi koruyor.

 

ÖĞRETMEN KAPASİTESİ ÖNEMLİ

 

Öğretmenler için ne söylersiniz? Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı epey bir çaba içerisinde bu dönemi olabildiğince az hasarla atlatabilmek için. Öğretmenler burada nasıl bir yaklaşım içinde olmalı?

Milli Eğitim Bakanlığı'nın aslında yatırım yapacağı şey okul müdürleri ve öğretmenlerdi. Türkiye'de yapılan temel hata bu. EBA'nın zaafı; interaktif eğitime imkan vermemesi. Uzaktan eğitimin dünya üzerinde her zaman için eleştirilen iki noktası var; birincisi iletişimin zayıf kalması, ikincisi de motivasyon düşüklüğü. Biz bunu yaşıyoruz. Sonuçta bunu öğretmen ve okul yöneticilerini aktif hale getirerek dengelemeniz gerekir. Mesela Türkiye'de interaktif derslere katılım çok yüksek değil. İyi öğretmenler ne yapıyor? Hemen talebesini arıyor “Niye katılmadın?” diye soruyor veya Whatsapp gibi gruplardan onların merakını oluşturacak iletişimi güçlendirecek sorular veriyorlar, "Arkadaşlar şöyle bir konu var, şöyle bir film var onu izleyin derste konuşacağız" diyor ve etkileşimi koruyor.

Burada başarıyı asıl belirleyen şey, öğretmen ve okul yöneticilerinin imkanları kullanabilme kapasitesi. Siz ne yenilik getirirseniz getirin eğer öğretmenin böyle bir kapasitesi yoksa başarı mümkün değil. 1 milyon yüz bin civarında bir öğretmen kitlesinden bahsediyoruz. Bunun özellikle kriz zamanlarında merkezden yönetilmesinin zayıf olduğunu görüyorum.

Uzaktan eğitim ders öncesi, ders süresi ve ders sonrası olmak üzere üç ayrı parçadan oluşuyor. Burada ders süresinden daha çok, öncesi ve sonrasına zaman ayrılması gerekiyor. Öğretmen hangi araçları hangi taktikleri kullanacak? Buradaki zaaf ne? Uzaktan eğitimde beden dilini, sınıf içi otorite araçlarını ve imkanlarını kullanamazsın. Öğrenmenin en değerli olduğu yerlerden biri akran öğrenmesi. Uzaktan eğitimde akran öğrenme oranı oldukça düşük. Dolayısıyla sizin bunları tazmin edecek mekanizmaları olabildiğince üretmeniz gerekiyor. Öğretmenlerin becerisini, yeterliliğini arttırmanız gerekiyor.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Arkan: Dezavantajlı gruplara etkili bir şekilde ulaşabilmek için okul merkezli modelin çok daha güçlü hale getirilmesi gerekiyor. Çünkü ailenin öğrenciye sunabileceği imkanların yok denecek kadar az olduğu bir gruptan bahsediyoruz. Dolayısıyla burada devletin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın dezavantajları ortadan kaldıracak tedbirler üretebilmesi lazım.

 

ANAOKULU EĞİTİMİ UZAKTAN OLMAZ

 

Anaokulları, özel okullar bu dönemde ekonomik anlamda ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya. Bu okullar kapanma riskine karşı ne tür politikalar geliştirmeli?

Benim şahsi kanaatim anaokullarında uzaktan eğitim olmaz. Erken çocukluk eğitimine aykırı bir durum. Uzaktan eğitim yaptığında çocuğun dezavantajını arttırıyorsun. 4-6 yaş grubunun dikkat aralığı son derece düşük. Kas gelişimi, psikomotor gelişimi ve duygusal gelişimi uzaktan eğitim ile nasıl yapacaksın? Mesela Hollanda ve Norveç’te mekanı genişleterek yani anaokulun bahçesini eğitim ortamına dönüştürerek mesafeyi arttırarak eğitimlerine devam ediyorlar.

Özel okullar ise varlıklarını sürdürmek için bu süreçte yapılması gereken birçok şeyi uyguluyor. Öğretmenlere uzaktan eğitimin nasıl olacağına dair eğitimler aldırıyorlar, interaktif ortamları kullanıyorlar, web tabanlı interaktif ders veren gruplar oluşturuyorlar. Ayrıca ders süresince öğrencinin dikkatini tutabilmek için kısa sınavlar yapıyorlar, dersi sadece didaktik bir şekilde değil soru-cevap şeklinde anlatıyorlar, öğrenciyi eğitim materyaline yönlendiriyorlar. Bir fark ortaya koyarak öğrencilerini okulda tutmaya çalışıyorlar.

 

Din eğitimi konusu da işin bir parçası. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hafızlık yapan öğrenciler ve Kuranı Kerim öğrenmeye giden çocuklara uzaktan eğitim nasıl olacak?

Uzaktan eğitimin genelde konuştuğumuz zaaflarını telafi edecek şekilde, iletişim ve motivasyon eksikliğini giderecek çözümler üretmek ve interaktif dersi yapmak şartıyla aynı şeyler dini eğitimde de geçerli. Web tabanlı farklı programlar üzerinden hafızlık eğitimi çok rahatlıkla yapılabilir. Ayrıca hafızlık eğitimini yapan oldukça fazla materyal var. Kuran-ı Kerim'i yaklaşık 20-30 tarzda okuyan programlar var. Öğrenci onu orada tekrar edebiliyor. Yeter ki Kuran Kursu öğreticisiyle öğrenci arasındaki motivasyonu ve iletişimi sağlayan bir ilişki kurulsun. Bunda hiçbir engel yok. Yine sohbet veya dini ders internet ortamında yapılabilir. Ama erken çocukluk din eğitimiyle ilgili erken çocuklukta söylediğimiz burada da geçerli. 4-6 yaş grubunda yüz yüze olmadan bir dini eğitim veremezsin. Çünkü erken çocukluk dini eğitiminin de hedefleri aynı. Sadece orada dini duygu gelişimini katıyorsun ama diğer her şey yine aynı. Psikomotor gelişimi, iletişim becerilerinin gelişmesi, kaslarının gelişmesi, arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesi yani o yaş grubuna uygun olarak bunları geliştirmeye çalışıyorsun. Uzaktan eğitimde bunları veremezsin.

 

ZENGİN BİR DENEYİM YAŞIYORUZ

 

Çocukların, daha önce uzak durmasını istediğimiz online ortamlara şimdi zorunlu olarak yönelmesi hatta bizzat yönlendirilmesi uzun vadede çocuklar ve gençler üzerinde nasıl bir etki oluşturacak?

Olumlu bir tarafı var, onu söyleyeyim. Hani biz veliler, öğretmenler veya eğitim yöneticileri olarak da internetin aynı zamanda bir eğitim ortamı olduğunu öğrendik. Ona dair bir farkındalığımız var ve bunu aktif şekilde kullanmaya başladık. Nasıl kullanıyoruz? Web ortamında, Youtube'da kendi dersimizle ilgili çok güzel bir film varsa onun üzerinden etkinlik veriyoruz. Whatsapp gibi platformlar üzerinden sınıfı grup haline getirip tartışma platformları oluşturuyoruz. Öğrencinin ortak ders yapabileceği platformlar var. Orada ödev veriyoruz. Grup ödevleri üzerinden onların becerilerini geliştiriyoruz ki bu beceri aynı zamanda grafik-tasarım, ekip halinde iş yapabilme gibi sosyalleşme ve iş becerilerini zorunlu olarak içeriyor. Bunlara dair de bir farkındalık yarattı ve bunları kullanıyoruz. Öğrenci öğretmenin liderliği ve yönlendirmesiyle eğitim materyaline ulaşıyor. Örneğin öğretmen mikrop konusuyla ilgili internette bir program ve platforma atıfta bulunduğunda artık öğrenci de kendi istediği konuya onlar üzerinden gidiyor ve onu araştırıyor. Burada belki şunu söylemek gerekiyor; uzaktan eğitim normal teorik literatürde tartıştığımız bir konuyu bizatihi bize yaşatıyor. Sanayi toplumu, eğitimi sınıfın içinde, biraz da askeri düzen içerisinde yapardı. Bizim yetiştiğimiz ortamda böyle bir düzendi. Ama bilgi toplumunun eğitim ortamı artık her yer; bahçe, orman, web… Olduğun her yer. Dolayısıyla buna dair zengin bir deneyimlemeyi yaşıyoruz.

 

Sosyoekonomik anlamda farklı gruplar var, dezavantajlı kesimler var. Bu süreçte bunu aşmak için neler yapılabilir?

Pandemiden en olumsuz etkilenenler de bu dezavantajlı kesimler. Tabii sosyoekonomik olarak dendiğinde işin bir kere maddi tarafı var. İnternete erişim, tablet, bilgisayar temini gibi eksikliklerin çözülmesi gerekiyor. Türkiye bu eksiklikleri giderme potansiyeline sahip. Okul yönetimleri, öğretmenler, il-ilçe eğitim müdürlükleri yerel imkanları devreye sokabilir. Bunlar yerel yönetimler olabilir, Gençlik ve Spor Bakanlığı olabilir. Okullar kendi öğrencisi olmasa bile bilgisayar sınıflarını, mahallesindeki gençlere, bu dezavantajlı grupların kullanımına sunabilir. Maddi tarafı bu şekilde halledilebilir ancak başta söylediğimiz gibi öğretmenlerin ve okulun bu süreçte doğrudan ilgilenebiliyor olması gerekiyor. Dezavantajlı gruplara etkili bir şekilde ulaşabilmek için okul merkezli modelin çok daha güçlü hale getirilmesi gerekiyor. Çünkü ailenin öğrenciye sunabileceği imkanların yok denecek kadar az olduğu bir gruptan bahsediyoruz. Dolayısıyla burada devletin ve Milli Eğitim Bakanlığı yerel yöneticilerinin dezavantajları ortadan kaldıracak tedbirler üretebilmesi lazım. Bunları merkezden yönetmek zor.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Arkan: Uzaktan eğitim normal teorik literatürde tartıştığımız bir konuyu bizatihi bize yaşatıyor. Sanayi toplumu, eğitimi sınıfın içinde, biraz da askeri düzen içerisinde yapardı. Bizim yetiştiğimiz ortamda böyle bir düzendi. Ama bilgi toplumunun eğitim ortamı artık her yer; bahçe, orman, web... Olduğun her yer. Dolayısıyla buna dair zengin bir deneyimlemeyi yaşıyoruz.

 

YÖK LİDERLİK YAPMALI

 

Üniversitelerde uzaktan eğitimle ilgili YÖK nezdinde birtakım adımlar atıldı, üniversitelere yetki verdi kendi kararlarını alma noktasında. Bunu değerlendirir misiniz?

YÖK merkezi karar almak yerine yetkilerini üniversitelere devretti; bence bu olumlu bir karar. Çünkü her üniversitenin şartları farklı, bölümün şartları farklı. Yüz yüze eğitim imkanı, laboratuvarı olan, deney yapanla sözlü olarak yapan arasında fark var. Mekansal imkanları farklı, bazıları çok kalabalık bazıları değil. Dolayısıyla her bir üniversite, her fakülte, her bir bölüm kendi kararlarını yavaş yavaş kendisi üretiyor. İkinci olarak uzaktan eğitim komisyonu kuruldu. Bir kapasite oluşturması beklenir. Milli Eğitim için konuştuğumuz şeylerin aynısı öğretim üyeleri için de geçerli. 3-5 tane uzaktan eğitim yapan üniversitemiz vardı, onlar da bir miktar bilgi ve tecrübe birikimi var ki o bile gelişme sürecinde ve burası da tabiri caizse yetkinlik açısından bakıldığında önü açık bir deniz. Sürekli olarak kendini geliştirmek gerekiyor. Burada YÖK'ün liderlik yapması gerekiyor. Onun dışında uzaktan eğitim altyapısının geliştirilmesi gerekiyor. Nedir? Donanımın güçlendirilmesi gerekiyor. Yani 30-40 kişilik sınıfın canlı interaktif ders yapılabilecek ağ genişliğine ulaşması gerekiyor ki burada YÖK'ün inisiyatif alması gerekiyor. İkincisi yazılım tarafının güçlendirilmesi gerekiyor. Basit, etkili ama katılıma imkan veren platformların artık yerli olarak inşa edilmesi gerekiyor. Çünkü bütün üniversite personeli ve öğrencileri bunu kullanıyor. Böyle bir kapasitemiz var geliştirilmesi gerekiyor. Sakarya Üniversitesi bir platform üretmişti; YÖK 15 üniversiteyle protokol imzalayarak bunu diğer üniversitelere de taşıdı ama bunu tüm Türkiye çapında yapabiliyor olması gerekiyor. Ve üçüncü olarak da öğretim üyelerinin yine aynı şekilde uzaktan eğitimi nasıl etkili yapabileceklerine dair beceri ve yetkinliklerinin arttırılması ve eğitim içeriğinin oluşturulması lazım. Yani YÖK burada da liderlik yapabilir, destek verebilir.

 

Öğrenciler açısından bakarsak onlar neler yapmalı bu dönemde? Bu dönemin eksilerini nasıl artıya çevirebilirler?

Bazı sınıfların önünde imtihanlar var ve dolayısıyla buna hazırlanmak zorunda. MEB burada bir soru bankasını hizmete açtı ve oradan soruyu sorup onun çözümüne dair de geri dönüş alabiliyorlar. Bununla ilgili yazılım geliştirdi, bildiğim kadarıyla özel bir şirketten hizmet satın aldı. Bu son derece zengin bir imkan. Ayrıca bunun gibi web’de sonsuza yakın malzeme var. Yani hedefi olan öğrenci bütün bu imkanlardan istifade edebilir. Üniversitede de bence aynı şeyler geçerli. Yani öğrenmek isteyen için web çok zengin bir hazine. O imkanların hepsinden istifade edebilir. Hemen hemen bütün üniversiteler derslerini online ortamda ücretsiz bir şekilde kullanıma açtı. Dünyanın en iyi üniversiteleri de var aralarında. Ama burada tabii realist olmak gerekirse, öğrenciyi kendi başına bıraktığınızda bunu yapmasını beklemek zayıf bir ihtimal. Ama öğretmen, öğretim üyesi ve aile bununla ilgili motivasyon sağladığında fark yaratıyor. Bunun için zaten diyorum, eğitim didaktik anlatımdan liderliğe, yönlendirmeye ve katılımcı bir paylaşıma doğru gidiyor. Uzaktan eğitim bizi buna doğru götürüyor.


Etiketler »  

İlgili Haberler

SETA Kitaplar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası