Kriter > Dış Politika |

AB, Türkiye ile İlişkilerde Samimiyet Testini Geçememekte


AB’nin uzun vadeli güvenliği açısından muhatap olduğu sorun alanlarının çoğu, bir şekilde Türkiye ile kesişiyor. Bu konularla Türkiye ile samimi bir iş birliği ve strateji yaklaşımı, AB’nin de çıkarlarına büyük katkı sağlayacak. Ancak AB’nin Türkiye’ye dair yaklaşımları, vizyonsuz bürokrasi, İslam ve Türk düşmanı siyasetçiler, dar çıkarlara hapsolmuş Yunan ve Rum aktörler ve kendi yerel siyaset dinamiklerine hapsolmuş siyasetçilerin inisiyatifine terkedilmiştir.

AB Türkiye ile İlişkilerde Samimiyet Testini Geçememekte
(Mustafa Özer/AFP-Getty Images)

Türkiye gündeminde yaklaşık on yıldır durağan bir konu olarak yer alan Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler faslı, AB ile pozitif gündem söyleminin devreye girmesi ile yeni bir momentum kazanmıştı. Ekim 2020 AB liderler zirvesinde gündeme gelen ve AB-Türkiye ilişkilerini karşılıklı çıkarlar ve iş birliği ekseninde yeniden ivmelendirmeyi hedefleyen pozitif gündem söylemi, Türkiye’de AB ile ilişkilere dair beklentileri artırdı, tıkanma noktasına gelen ilişkilerin yeniden onarılmasına dair ümitlerin yeşermesine neden oldu. Ancak geçen zaman içerisinde AB tarafının samimiyetsiz tavrı nedeni ile AB-Türkiye ile ilişkileri patinaj çekmeye devam etmektedir. Haziran 2021’deki liderler zirvesinin sonuç metninin Türkiye ile ilgili maddeleri ise Türkiye tarafında büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Özellikle Kıbrıs konusunda, AB tarafının Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’nin yaklaşımlarını tamamen yok sayan tavrı Türkiye’de, “Garp cephesinde değişen bir şey yok” hissiyatını oluşturmaktadır. AB kanadı Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye yönelik somut ve samimi adımlar atmayan yaklaşımını devam ettirirse, yaşanan kısa süreli bahar havasının değişmesi ve Birlik ile ilişkilerin en iyi ihtimalle yeniden durağan moda geçmesi kaçınılmazdır.

 

Aktörlerin Şımarıklığı

18 Mart 2016 “göç mutabakatı” olarak sunulan AB-Türkiye Beyannamesi, Türkiye ile ilişkilerin canlandırılmasına yönelik önemli vaatleri içermekteydi. Bu vaatler içinde Birliğe tam üyelik perspektifinin yeniden canlandırılması, vize serbestisinin sağlanması, gümrük birliğinin güncellenmesi, Türkiye ile dış politika ve güvenlik konularında koordinasyonun artırılması ve Türkiye ile yüksek seviyede diyaloğun sürdürülmesi yer almaktaydı. Türkiye tarafı ise bunun karşılığında AB ile göç alanında iş birliğini artıracak ve göçmenlerin geri kabulü noktasında koordinasyon sağlayacaktı. Bu anlaşmada Türkiye, özellikle göçmenlerle ilgili sorumluluklarını büyük ölçüde yerine getirmiş olmasına rağmen AB kanadının vaatleri hayata geçirilemedi.

Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında ABD ile AB üyesi ülkelerle ve Suriye, İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile ilişkilerinin bozulmasından istifade etmek isteyen Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ise Türkiye’ye karşı daha talepkar hatta saldırgan bir tavır içerisine girmişlerdi. AB’nin her şartta Türkiye’ye karşı birlik dayanışması ile kendi yanında olacağından emin olan Yunan tarafı, Fransa ve Avusturya’nın da desteği ile Türkiye-AB ilişkilerinin temellerini dinamitlemiştir. Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri çağrısını havada bırakan Yunan tarafı, çok taraflı AB platformlarını Türkiye aleyhinde kullanma tavrından vazgeçmemiştir.

AB kurumları ve karar alıcı aktörleri, Yunanistan’ı daha makul bir noktaya çekmeye çalışmak yerine Yunanistan’ın göçmenlere karşı insanlık dışı muamelesine sessiz kalmayı, Frontex mekanizması ile Akdeniz’de göçü önlemeye yönelik güvenlik tedbirlerini artırmayı ve Yunanistan’ın sınırlarını göç dalgasına karşı tahkim etmesine dolaylı şekillerde destek olmayı tercih ettiler. Yunanistan göç konusunu da istismar ederek Türkiye aleyhinde kullanmayı benimsemiştir.

Yunanistan’ın son dönemde, Türkiye’ye karşı saldırgan tavrının arkasında birçok gerekçe bulunmaktadır. AB kanadında uzun vadeli ve çok boyutlu bir stratejik vizyona sahip bir liderlik anlayışının olmayışı, Birliği gündelik tartışmalara ve kendi kısır gündemine hapsetmektedir. Daha geniş stratejik perspektife sahip Britanya’nın Brexit ile Birlikten ayrılması ve yine Transatlantik vizyonun itici gücü olan ABD’nin Trump başkanlığı döneminde AB üzerindeki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiş olması, Avrupa’yı son derece kısır bir stratejik gündeme hapsetmiştir. Birlik kararlarını kendi dar çıkarları için veto eden ve istismar eden aktörlerin şımarıklığı ise bir şekilde ödüllendirilmiştir.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin son dönemki Türkiye karşıtı tavrı ve AB’nin bu konuda işlevselleştiriyor olması, bu sorunlu yaklaşımın bir yansımasıdır. Büyük, kuşatıcı ve uzun erimli bir stratejinin olmadığı ortamlarda, küçük aktörler kendi dar taktik hamlelerini daha rahat hayata geçirebilmişlerdir. AB kanadı Türkiye ile stratejik iş birliği ve koordinasyonu sağlayıp, orta ve uzun vadede Suriye, Irak ve Afganistan gibi bölgelerden kaynaklı göç dalgasını kaynağında çözme imkanına sahip olabilecekken, kısa vadeli ve etkisi kısıtlı yöntemlerle Türkiye’yi dışlama anlayışı içine girmişlerdir. Yunanistan sınırını tahkim etmek, Yunanistan’ın göçmenlere karşı insanlık dışı muamelelerini görmezden gelmek ve Yunan maksimalizmi ile nobranlığını cesaretlendirme anlayışı, AB-Türkiye ilişkilerinin önündeki en önemli engellerden biri haline gelmiştir. Bu yaklaşım AB üyesi ülkelere kısa süreli bir ferahlık getiriyormuş gibi görünse de yapısal sorunların daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine neden olacağı yakın bir zamanda tecrübe edilecektir.

AB Liderler Zirvesi
Belçika’nın başkenti Brüksel’de AB Liderler Zirvesi düzenlendi. (AB Konseyi/AA, 24 Haziran 2021)

 

Pozitif Gündem Söylemi, Söylemde Kaldı

2020 yazında Doğu Akdeniz anlaşmazlığı nedeni ile tırmanan Türkiye-Yunanistan ve dolaylı olarak Türkiye-AB gerilimlerinin tüm taraflar açısından olumsuz yansımaları oldu. AB ve ABD bu krizin adil ve barışçıl yöntemlerle çözülmesine katkı sağlamak yerine doğrudan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi yanında pozisyon aldılar. AB üyesi ülkelerden özellikle Fransa bu krizde Türkiye’nin karşısında yer alırken, ABD ise askeri desteğini artırdığı Yunanistan’ın maksimalist iddialarını cesaretlendirdi. Türkiye ise koruma refleksi ile askeri kapasitesini sahaya sürdü. Almanya’nın çabaları Doğu Akdeniz geriliminin yatışmasını sağladı ancak sorunun çözümlenebilmesi için daha kalıcı ve sürdürülebilir bir yaklaşım gerekmekteydi. Pozitif gündem söylemi devreye sokularak Türkiye ile AB arasında güven inşasına yönelik karşılıklı yapıcı adımlar atılmasına karar verildi. Bu çerçevede başta üst düzey siyasi temaslar ve gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi çalışması olmak üzere bir dizi güven artırıcı eylem planlandı. Pozitif gündem söylemi Doğu Akdeniz’deki askeri hareketliliğin kısmen sönümlenmesine yardımcı oldu ancak Türkiye-AB ilişkilerine beklenen ivmeyi kazandıramadı.

Pozitif gündem söyleminin üzerinden dokuz ay geçmiş olmasına rağmen AB kanadı, Türkiye ile ilişkileri normalleştirme ve ortak menfaatlerin korunmasına yönelik kayda değer yapıcı adımlar atmadı. AB ilişkilerin gelişmesi için adım atmak yerine ilişkilerin iyileşmesi, gümrük birliğinin güncellenmesi gibi zaten daha önceden mutabık kaldığı fakat yerine getirmediği yükümlülüklerini bir yığın yeni koşula bağlama stratejisini benimsedi. Tam üyelik perspektifi ve müzakere çerçevesinin ortadan kalktığı bir ortamda, Türkiye üzerindeki etkisi azalan AB, Türkiye’yi ucuz vaatlerle kendine bağımlı kılma çabası içine girdi. İş birliği ve karşılıklı çıkar anlayışına dayalı bir şartlı iş birliği yerine, Trump yönetiminin abartılı şekilde hayata geçirmeye çalıştığı yaptırımlarla tehdit etme odaklı bir politikayı kenarda tuttular. ABD’de Joe Biden’ın başkan seçilmesinin ardından Türkiye, Rusya, İran gibi aktörlerle ilişkilerindeki stratejilerini Washington’a endeksleme yaklaşımını benimsediler.

 

AB’nin Sorunlu Değerlendirmeleri

AB’nin pozitif gündemden anladığı Türkiye’yi tehdit ve eleştiriler ile değil zaten atmakla yükümlü olduğu adımları atma vaadi ile yönlendirme çabası olduğunu tecrübe etmekteyiz. Türkiye pozitif gündemin muğlaklığına rağmen, AB ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik adımlar atmaya başlamıştır. Ancak Yunan ve Rumların telkini ile hareket eden yaklaşım Türkiye’ye karşı baskı ve tehdit politikasının sonuç verdiği ve Türkiye’nin bu gerekçe ile geri adım attığı izlenimine kapılmıştır. Bu değerlendirme son derece sorunlu bir değerlendirmedir ve Türkiye’nin yapıcı adımlarını yanlış yorumlamaktadır. AB içerisindeki Türkiye karşıtları bir sonraki krize kadar kendilerini güvende hissedebilirler ancak Avrupa’nın karşılaştığı birçok stratejik mesele Türkiye’nin katkısı ile çok daha rahat çözülebilecektir. AB’nin dar görüşlü bürokratik yaklaşımı böylesi bir imkanı görebilecek bir vizyona sahip değildir. Bu vizyona sahip nadir liderlerden biri olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in siyaseti bırakıyor olması ve 2022 bahar aylarında Fransa’nın cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor oluşu, Türkiye’nin yakın vadede AB ile ilişkilerde iyimser olmasının önüne geçmektedir.

AB’nin mevcut samimiyetsiz yaklaşımları ve eylemsizliği AB’de bulunan Türkiye karşıtı ve Türkiye düşmanı çevrelere; Türkiye’de ise AB ile ilişkilere daha mesafeli hatta eleştirel yaklaşan çevrelerin işine yaramaktadır. Bu çevreler zaten Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine kökten karşıt oldukları için ilişkilerdeki belirsizliği kendi iddialarının bir yansıması olarak görmektedirler. AB’nin Türkiye ile ilişkiler konusunda olumsuz veya ihmalkar yaklaşım tarzının Türkiye içerisinde daha çok zarar verdiği kesimler AB tam üyeliğine Türkiye açısından siyasi bir dönüşümün ötesinde büyük anlamlar yükleyen kesimlerdir. Türkiye-AB ilişkilerinin iyileşmesini ortak değerler ekseninde bütüncül bir dönüşüm projesi olarak ele alanlar, son dönem Türkiye-AB ilişkilerinin beklenen mesafeyi alamaması nedeni ile daha fazla hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Bu kesimin karşılıksız AB sevgisi Brüksel’in mekanik kurumlarında bir karşılık bulamamaktadır. AB tam üyelik rüyasının Türkiye’nin yüz yıllık hayalinin bir yansıması olduğu ve Türkiye’nin bu konuda her türlü fedakarlığı yapması gerektiğini savunan bu kesim AB’nin ön yargılı tavrından ciddi hayal kırıklığına uğramaktadır. Meseleyi daha pragmatik bir şekilde karşılıklı kazanç ve çıkar bazında ele alan yaklaşım ise bu aşamada daha gerçekçidir. AB tarafının pozitif gündemi sürekli erteleyen ve samimiyetsiz tavrı bu kesimin beklentilerine karşılık üretmemektedir. Avrupa Birliği ile ilişkilere eleştirel ve şüpheci yaklaşanlar ise her zaman olduğu gibi “Biz söylemiştik” tavırları ile AB kanadının samimiyetsizliği ve eylemsizliğini kendi pozisyonlarını teyit eden bir durum olarak değerlendirmektedirler.

Yunanistan göçmenlere karşı insanlık dışı muamelede bulunuyor.
Yunanistan göçmenlere karşı insanlık dışı muamelede bulunuyor. Sol fotoğrafta, Pazarkule Sınır Kapısı'nda bekleyen göçmenlere Yunan Güvenlik Güçlerinin gazla müdahale ettiği görülüyor.(Gökhan Balcı/AA) Sağ fotoğrafta ise Yunan Sahil Güvenlik unsurları, mültecileri taşıyan botu batırmak için bota ucu sivri demir sopalarla vurarak delik açmaya çalışıyor. (Sahil Güvenlik Komutanlığı/AA)

 

Zirve Bildirisi, Boş ve Anlamsız

Haziran 2021’de yapılan AB liderler zirvesi de benzer şekilde Türkiye açısından son derece boş ve anlamsız bir sonuç metni ile tamamlanmıştır. Türkiye ile göç konusunda iş birliği vurgulanmıştı ancak bu zaten AB kanadının çıkarı olan bir konudur. Sonuç metninde Kıbrıs konusundaki vizyonun Yunan ve Rum Kesiminin tezlerini kopyala yapıştır şeklinde içermesi ve Kıbrıs tarafında Türkleri tamamen yok sayan anlayışı ise pozitif gündemi değil 2021 yazının sıcak gündemine davet çıkarmaktadır. Bu yaklaşım tarzı Türkiye ile AB arasında yeni gerilimlere davet çıkarmaktadır. Bu krizin kazananı olmayacağı baştan bellidir ancak Yunan ve Rum kamuoylarında kısa süreli bir tatmin hissi oluşturur.

AB’nin uzun vadeli güvenliği açısından muhatap olduğu sorun alanlarının çoğu, bir şekilde Türkiye ile kesişmektedir. Bu konularla Türkiye ile daha samimi bir iş birliği ve strateji yaklaşımı, AB’nin de çıkarlarına büyük katkı sağlayacaktır. Ancak AB’nin Türkiye’ye dair yaklaşımları vizyonsuz bürokrasi, İslam ve Türk düşmanı siyasetçiler, dar çıkarlara hapsolmuş Yunan ve Rum aktörler ve kendi yerel siyaset dinamiklerine hapsolmuş siyasetçilerin inisiyatifine terk edilmiştir. AB’nin dar bakış açısını genişletmediği ve gündelik çıkarların ötesine geçemeyen yaklaşımlarını değiştirmediği sürece, Türkiye ile anlamlı bir ilişki kurması zor görünmekte. Sonuç itibari ile “pozitif gündem” de bu yaklaşıma hapsolmuş görüntüsündedir. Türkiye mevcut kısır ortam değişene kadar kendi uzun vadeli stratejik iddialarından vazgeçmeyecek ve Avrupa ile ilişkilerini daha çok ikili ilişkiler üzerinden derinleştirmeye devam edecektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası