Türkiye iktisadi açıdan son yüzyılda birçok başarıya imza attı. Alt ve üst yapı başta olmak üzere Türk sanayisi küresel aktörlerden birine dönüşerek, 2023’te en büyük 14. sanayi ülkesi haline geldi. Osmanlı’da Tazminat Fermanı sonrası hızla atılan adımlar, Türk sanayileşmesinin temellerinin atılmasını sağlamıştı. 1839-1922 arasında bir savaşlar silsilesine maruz kalan ülke, siyasi karmaşa ve toprak kayıpları nedeniyle istenilen atılımı gerçekleştiremedi. Ancak çağına göre orta-büyük ölçekli sanayi tesisleri hızla kuruldu ve üretim artırıldı. 19. yüzyılın en büyük kara ve deniz kuvvetlerine sahip ülkelerden biri olan Osmanlı İmparatorluğu, savunma sanayiine ayrıca önem verdi. Günümüzde Türk savunma sanayiinin temelleri, Osmanlı döneminde atılarak, 21. yüzyılın en güçlü ve teknoloji odaklı savunma sanayii oluşturuldu. Genel hatlarıyla Cumhuriyet döneminde Batı ve Orta Anadolu merkezli olarak başlatılan sanayileşme hamlesi, günümüzde tüm ülke coğrafyasına yayılarak önemli yol kat etti. 2023’te Cumhuriyet tarihinde ilk defa 1,15 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğe ulaşan Türkiye, küresel ticaretin yüzde 1,2’sini yapar konuma erişti. Türk sanayisi ise yakalanan kalkınma ivmesinin en başat sektörü olarak, 1923-2023 tarihleri arasında 200 milyon dolarlık üretim seviyesini, 358 milyar dolara taşıdı. Otomotiv, elektrikli ürünler, demir-çelik ve diğer sanayi sektörlerinde küresel devler arasına yerleşen Türkiye’nin dördüncü sanayi devrimine uyumla bir üst lig olan ileri teknolojik üretim seviyesine çıkması beklenebilir.
Sanayileşme Adımları (1923-1950)
Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı gibi uzun kargaşa ve yıpratıcı badirelerin ardından 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, savaşlar dönemine son verdi. 1923-1929 arasında Lozan Antlaşmasının gereği gümrüklerde düşük vergi politikası izlenirken 1930’ların başlarından itibaren sanayileşme adımları hızlandı. 1929-1938 dönemi sanayi kalkınma planlarının eşliğinde ve 1929 Büyük Buhranın etkileriyle ilerledi. 1923-1938 arası dönemde 3 kata yakın büyüyen ekonomik çıktı, kişi başı gelirin de artışını sağladı. 1939-1945 dönemi ise İkinci Dünya Savaşı’nın ağır fiziki şartları nedeniyle ülkeyi derinden etkiledi. Silah altına alınan 2 milyondan fazla kişi, iş gücünün büyük kısmını oluşturuyordu. Varlık vergisi gibi yanlış uygulamalar nedeniyle üretim seviyesi istenilen düzeyde büyüme gösteremedi. Ancak savaşın dışında kalınması ve ihracat üzerinden elde edilen döviz gelirleri, finansal krizlerin önüne geçerek Merkez Bankası’nda 1 milyar doların üzerinde rezerv biriktirilmesini sağladı. Bunun bir getirisi olarak 1946-1950 döneminde ekonomik büyüme tekrar eski seviyelerine geri döndü. Fakat savaş nedeniyle sanayileşme adımları, istenilen başarı düzeyini yakalayamadı. 1923’te 283 fabrika olarak devir alınan sanayi altyapısı, 1950’de 426 tesisle Demokrat Parti kadrolarına teslim edildi (Tablo 1).
Liberalleşme ve Ekonomik Kalkınma (1951-2001)
Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte ekonomik liberalleşme adımları hız kazanmıştır. NATO’ya 1952’de üye olunması ve Batılı ülkelerden sağlanan kredi, yardım ve hibeler, ülke ekonomisinin gelişmesine katkı sunmuştur. Dış ticareti özendirici politikalar benimseyen Demokrat Parti, tarımsal üretimi daha modern hale getirmiş ve altyapı yatırımlarına hız vermiştir. Özel sektörle birlikte yürütülen sanayileşme ciddi anlamda büyüme göstermiştir. Örneğin 1950’de iş yeri sayısı 23 bin iken 1960’ta 73 bine çıkarak büyük bir sıçrama kaydetmiştir. 2002’de işletme sayısı 720 bine kadar yükselirken 2023’te 2,4 milyon seviyelerine kadar artış göstermiştir. Önemli bir veri olarak 1950-1960 döneminde Demokrat Parti, Türk sanayisinde özel sektör girişimciliğini geliştirmiştir. Ancak 1960’ta yaşanılan askeri darbe, ülke milli gelirini 31 milyar dolar seviyesinden 19,6 milyar dolara düşürmüştür. 1959’da yakalanan milli gelir rakamına tekrar ulaşılması, 1973’e kadar mümkün olmamıştır. Darbenin ardından yapılan seçimlerle iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi, 1965’e kadar koalisyon hükümetleriyle iktidarda kalmış ancak 1965 seçimlerini Adalet Partisi’ne kaybederek muhalefet pozisyonuna düşmüştür. 1965-1971’de siyasi istikrarın sağlanmasıyla Adalet Partisi ülke sanayileşme hamlesine ağırlık vermiş ve elektrik üretimi başta olmak üzere birçok altyapı projesi tamamlanmıştır.
1973-1980 dönemi koalisyon hükümetleri nedeniyle istenilen ekonomik kalkınmayı getirmese de ciddi bir büyüme kaydedilmiştir. 1973’te 36,9 milyar dolar seviyesine erişen milli gelir 1979’da 111 milyar dolara kadar yükselmiş ancak 1980 askeri darbesi nedeniyle 92,8 milyar dolara düşmüştür. 1979’daki milli gelir seviyesi 1987’de ancak yakalanabilmiştir. 1983-1993 döneminde iktidarda yer alan Anavatan Partisi, attığı liberalleşme adımlarıyla Türk sanayisini dünyaya açmıştır. İthal ikameci politikalardan vazgeçilerek rekabetçi bir ekonomik yapı inşa edilmeye çalışılmıştır. 1993’te milli gelirin 248,6 milyar dolara ulaşmasının ardından 2002’ye kadar koalisyon hükümetleri başa gelmiş ve ülke ekonomisi kayıp bir on yol yaşamıştır. 2001 krizinde 200 milyar dolar seviyesine kadar çekilen milli gelire artan gelir adaletsizliği ve yoksullaşma eşlik etmiştir (Tablo 2). 2001 krizinde ülkeden çıkan finansman, batık bankalar ve ödenemeyen faizler nedeniyle Türk sanayisi ciddi anlamda zarar görmüştür. Finansal sistemdeki istikrarsızlıkların giderilmesi ancak IMF programı sayesinde olmuştur. 2002’de yapılan seçimlerle birlikte iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi ise Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi dönemlerinde olduğu gibi ülke kalkınmasına ciddi katkı sağlamıştır.
Yüzüncü Yılında Türk Ekonomisi (2002-2023)
2002-2023 dönemi Türk ekonomisi açısından ilkleri içinde barındıran yılları kapsamaktadır. AR-GE harcamalarının dünya ortalamasının üzerine çıktığı, küresel ekonomiden en büyük payların alındığı, 24 Ocak kararlarının çıktılarının daha iyi görüldüğü, ihracat merkezli üretim altyapısının güçlendiği, kamu harcamalarının daha verimli olduğu ve faiz giderlerinin düştüğü bir dönemdir. Siyasi istikrarın sağlanmasıyla üretim büyük miktarlarda artış göstermiştir. 22 yıllık süreçte kamu 770 milyar dolarlık altyapı yatırımı gerçekleştirmiş ve 266 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım (DYY) stokuna erişilmiştir. Ulaşım ağlarının ülke geneline yayılması, artan iç ticaret ve yükselen alım gücü ülke ekonomisinin gelişmesine ciddi anlamda katkı sağlamıştır. Turizm için ortaya konan eylem planları ise gelirleri yıllık 50 milyar doların üzerine taşımış ve 22 yıllık süreçte 575 milyar dolar gelir elde edilmesine yardımcı olmuştur. Avrupa’nın en büyük turizm ülkesi haline gelen Türkiye, uluslararası turizm gelirlerinde ise dördüncü sıraya yükselerek küresel bir turizm aktörü haline gelmiştir. Tarım ve hizmetler sektörlerinde de benzer bir gelişimin olduğunu söylemek mümkündür. 2002’de 24,48 milyar dolarlık üretim değeriyle ilk yirmi büyük tarım ekonomisi içerisinde bulunan Türkiye, 2023’te 70 milyar dolarlık üretim değerine ulaşarak dokuzuncu büyük tarım ekonomisi olan ülke konumuna erişmiştir. Kamu tarafından verilen teşviklerin yanı sıra ihracat merkezli kalkınma yaklaşımı 2002-2023 arasında tarımsal ihracatı 4,57 milyar dolardan 35 milyar dolara çıkarmıştır.
Türkiye’nin en başarılı olduğu sektörlerden biri olan sanayide büyük bir atılım gerçekleştirilmiştir. 2002-2023 arasında AR-GE’ye harcanan 166 milyar dolarlık miktar, sanayinin teknoloji merkezli dönüşümünü sağlamıştır. 2002’de orta-düşük teknoloji ihraç eden Türkiye, 2023’te orta-yüksek teknoloji üreten ve ihraç eden bir ülke olmuştur. Küresel üretime konu olan malların yüzde 96’dan fazlasını üretebilen ve 193 ülkeye ihracat gerçekleştiren Türkiye, dünyanın en büyük 13. sanayi ekonomisini gerçekleştirmiştir. Benzer bir ivme Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve üretim tesislerinde de görülmektedir. 2002-2023 döneminde OSB sayısı 140’tan 355’e çıkmıştır. Aynı dönemde üretim tesisi (fabrika) sayısı yaklaşık 13 binden 80 bin sınırına gelerek beş kattan fazla artış göstermiştir (Tablo 3).
Cumhuriyetin yüzüncü yılında Türkiye altyapı yatırımlarını neredeyse tamamlayarak modern bir ülkeyi inşa etmiştir. Problem alanları olmasına kıyasla 100. yılda Cumhuriyet tarihinde ilk defa milli gelir 1 trilyon doları aşmıştır. Bu yıl yine kişi başı gelirde Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamı olan 13.383 dolar seviyesi yakalanmıştır. Satın alma gücüne göre ise 3,6 trilyon dolarlık gelir ile Türkiye dünyanın en büyük 11. ekonomisi olmuştur. Son 22 yıllık süreçte sağlanan siyasi istikrarın, yakalanan başarılarda büyük payı bulunmaktadır. Askeri darbelerle kesintiye uğrayan Türkiye’nin ekonomik kalkınma hamlesi IMF göre 1,34 trilyon dolar milli gelir ve 15,343 dolar kişi başı gelirle 2024’de kalkınmış ülke statüsünü alarak bir üst lige çıkacaktır. 2030’da 1,7 trilyon dolarlık mili gelir ve 6 trilyon dolarlık satın alma gücüyle Türkiye, dünyanın en büyük on ekonomisi arasındaki yerini alacaktır.
Türk Sanayisi ve Yeni Sanayi Devrimi (2002-2030)
21. yüzyılın önemli gelişmelerinden biri yeniden sanayileşme olarak isimlendirilen yeni sanayi devrimidir. Teknolojiyi üretim süreçlerinde daha fazla kullanmayı ifade eden yeni sanayi devrimi, eski dönem teknikleri yüksek çıktı düzeyiyle geride bırakmaya hazırlanmaktadır. Güney Kore, Almanya, Avrupa Birliği, Çin, Japonya ve ABD gibi aktörler, devreye aldıkları trilyon dolarlık yatırım paketleriyle sanayi altyapılarını dönüştürmeyi tasarlamaktadır. Küresel ekonomi pandemiyle sarsılırken Güney Kore, ABD ve Almanya sanayi tesislerini dönüştürmek için yatırım paketleri açıklamıştır. Türkiye’de de benzer bir eğilimin olduğunu söylemek mümkündür. IMF ve PwC’nin verilerinden hareketle Türk sanayisinin üretim değerini gelecek yıllarda artırma eğilimini sürdürdüğü görülmektedir. Ancak üretim süreçlerinde yaşanacak yeni gelişmeler, Türk sanayisini geri plana düşürebilir. Bunun önüne geçilmesi için 2023’te 320 milyar dolarlık çıktı üreten sanayi sektörünün, teknoloji merkezli dönüşümü öncelik haline getirilebilir. 2023-2030 döneminde yaklaşık yüzde 50’ye yakın büyüyecek olan Türk sanayisinin dünyanın en büyük sanayilerinden biri olması beklenmektedir. Bu büyüme eğiliminin ileri bir seviye olan ilk on büyük sanayi içerisine girmesi için yeni sanayi devrimine uyum bir seçenek değil zorunluk olarak öne çıkmaktadır (Grafik 1).