14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde Millet İttifakı’nın en radikal kararlarından biri seçimlere ortak milletvekili aday listesiyle gitmek oldu. İttifakın küçük ortakları DEVA, Gelecek ve Saadet partileri ile Demokrat Parti, müstakil liste çıkarmayıp kendilerine ayrılan kontenjanlar dahilinde CHP’den aday göstererek seçime girdi. İYİ Parti ise adaylarını büyük oranda kendi listelerinden gösterdi; ancak ilginç şekilde, bazı illerde CHP listesinden seçilebilecek sıradaki yerlere aday sokmayı da başardı. Son olarak oy potansiyellerinin düşük olduğu bazı seçim çevrelerinde, CHP ve İYİ Parti ortak liste çıkardılar. Dolayısıyla Millet İttifakı’nın milletvekili aday listesi çok sayıda pazarlık ve hesapla ortaya çıktı. Her parti kendi milletvekili sayısını maksimize etmek için hareket etti. Ancak bu hesapların, ittifaktaki küçük partiler için en fazla birkaç milletvekili fazla ya da eksik çıkarmak açısından bir anlam ifade edeceği anlaşılıyor. İttifakın dört küçük ortağının parlamento içinde grup kurma imkanı olmayacak. Hatta muhtemelen toplam vekil sayıları dahi grup kurmaya yetmeyecek. Seçim sonrası seçilecek milletvekilleri, kendi partilerine döndüklerinde CHP’nin Meclisteki üye sayısı ise şimdikinin bile altına düşebilecek. Bu bakımdan, milletvekili listeleri üzerinden yürüyen bu sıkı pazarlığın, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını mümkün kılması dışında nasıl bir fayda sağlayacağı meçhul.
Altılı masadan ilk beklenen, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında her muhalif kesimin temsil edildiği güçlü bir blok oluşturmaktı. Uzun yıllardır devam eden seçim tecrübeleri, CHP, İYİ Parti’nin ve küçük ortak DP’nin toplam oylarının, Erdoğan’a karşı seçilecek bir aday çıkarılmasına yetmeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine DEVA ve Gelecek partileri masaya çağrılarak, ayrıldıkları AK Parti’den oy getirmeleri beklendi. Benzer şekilde Saadet Partisi, yine muhafazakar seçmene hitap etmesi amacıyla masaya davet edildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile de 2019 yerel seçimlerinde başlayan ortaklık, iyiden iyiye artırıldı. Böylece aralarındaki ideolojik farkları göz ardı ederek, tüm muhalefet partileri Erdoğan’a karşı bir blok oluşturdu. Buna karşılık seçimler yaklaştığında, kişisel hesaplar devreye girdi. Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığı üzerindeki ısrarı, Akşener’in ise buna karşı çıkması, küçük partilerin CHP listelerine girme arayışlarını artırdı. Bu partiler, kendisine destek mesajları vererek, Akşener’e karşı Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendirdiler.
Ortak liste, Millet İttifakı içindeki küçük partilerin siyasi iddialarından vazgeçmesi anlamına geliyor. Yakın geçmişe kadar Millet İttifakı’nı oluşturan partiler, özellikle de DEVA ve Saadet kendi logolarıyla seçimlere girecekleri konusunda ısrarlı açıklamalar yaptılar. Son dönemece girildiğinde ise DEVA, Gelecek ve Saadet kendi aralarında ortak bir liste yapma arayışına girdiler. Ancak bu şekilde parlamentoya girme şanslarının olmadığını görmeleri, yeniden CHP listelerinde yer bulma arayışlarını beraberinde getirdi. Aradaki gelgitler sırasında Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kesinleştirmiş olması, CHP’den istediklerini tam olarak alamamalarına neden oldu. En başta kendilerine parlamentoda grup kuracak kadar kontenjan ayrılmasını isteyen üç parti, seçilebilecek yerden ortalama beşer altışar adaya razı oldular.
DEVA ve Gelecek, AK Parti’den büyük iddialarla ayrıldılar. Babacan ve Davutoğlu başta olmak üzere bu partilerin kurucu kadrolarının beklentileri, AK Parti’nin bir çözülme sürecine gireceği ve seçmen teveccühünün kendilerine yöneleceği şeklindeydi. Ancak en baştan itibaren bu partiler bekledikleri dalgayı bir türlü yakalayamadı. Zaman içinde, kuruluşlarında zaten oldukça sınırlı şekilde ortaya çıkan destek, neredeyse tamamen kayboldu. Bu durumun DEVA ve Gelecek partilerini varoluşsal bir bunalıma ittiği söylenebilir. Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’na katılmaları yönündeki daveti, bu partiler için adeta bir can simidi oldu. Son bir yılda yoğunlaşan altılı masa toplantıları, bu partilerin ve liderlerinin kamuoyunda yeniden görünür olmasını sağladı. Özellikle CHP ve İYİ Parti arasında çıkan adaylık krizinde İttifaktaki küçük partiler, rollerini ve pazarlık paylarını artırmaya çalıştılar. Ancak tümü, son tahlilde, CHP’nin kendileri için açtığı alanda kalmaya rıza gösterdiler. Öyle ki CHP’yle çelişmemek için göç, dış politika, terörle mücadele gibi temel sorunlar karşısında parti politikalarını açıklamaktan imtina ettiler.
Saadet Partisi ise Fazilet Partisi’nin kapatılma sürecinde ortaya çıkan gelenekçi-yenilikçi tartışmasında Milli Görüş’ün tek ve gerçek temsilcisinin kendisi olduğu iddiasıyla hareket etti. HAS Parti örneğinde olduğu gibi kendi içinde yaşadığı bölünmelere rağmen SP, kendi Milli Görüş kökenli geleneksel çizgisini korumaya gayret etti. Bu süreçte, tabanını kaybetmesine ve yeni seçmenlere ulaşamamasına rağmen politikalarını değiştirmedi. Erdoğan’ın ardı ardına yakaladığı seçim başarıları ve siyasi liderliğini her geçen gün pekiştirmesi, Saadet’in daha da sekterleşmesine neden oldu. Nitekim SP geçmişten itibaren en mesafeli durduğu parti olan CHP’yle giderek yakınlaştı. Bu yakınlaşma ise partinin, seçmenlerinin bir kısmını Yeniden Refah Partisi’ne kaptırması sonucunu doğurdu.
Sonuçta AK Parti’yle aynı kökten gelen her üç parti de aslında siyasi zeminlerini Erdoğan karşıtlığı üzerine oturttu. Bunlar, AK Parti’den kişisel sorunlar dışında politika bazındaki hangi görüş farklılıkları nedeniyle ayrıldıklarını açıklayamadılar. Gelinen noktada, DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin Türkiye’nin geleceği üzerindeki söz söyleme iddialarını doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pozisyonuna bağladıkları görülüyor. Daha doğrusu bu partilerin kısa vadeli beklentisi, Erdoğan’ın tekrar seçilememesi ve bir bakıma siyasette kartların yeniden dağıtılması. Kuruldukları dönemde AK Parti’den ciddi bir kopuş sağlayamayan söz konusu partilerin umutlarını, iktidar ortağı olacakları bir sürece bağladıkları söylenebilir. Bu açıdan söz konusu partilerin siyasi geleceklerini Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesine bağladıkları dikkat çekiyor. Böylece Erdoğan sonrası dönemde AK Parti’den ayrılması umulan siyasetçiler ve seçmenlerle kendi etki alanlarını genişletme yönünde bir hesap yapılıyor. Bunun yanında, DEVA, Gelecek ve Saadet’in kaderlerini adeta CHP’ye özdeşleştirdikleri dikkat çekiyor. Altılı masa, CHP ve İYİ Parti arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle dağılma noktasına geldiğinde bu partiler sürecin işlemesi için olağanüstü bir gayret sarf ettiler. Zira seçimlere kendi listeleriyle girmeleri bu partilerin gerçek oy potansiyellerinin görülmesine ve dolayısıyla etraflarında oluşturdukları halenin dağılmasına neden olacaktı.
Diğer taraftan tüm bu arayışları boşa çıkaracak olgu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri yeniden kazanması. Adaylık sürecinin İttifaktaki -belki DP dışındaki- tüm partiler açısından zedeleyici bir yüzünün olduğu açık. İttifakın büyük ortağı CHP, ortaklarına ayırdığı kontenjan nedeniyle normal şartlardan daha az sayıda milletvekili sayısına razı olmak durumunda. Üstelik bu partilerin, CHP oylarının artmasına kayda değer bir etkilerinin olmayacağı biliniyor. Dolayısıyla seçimleri kaybetmesi durumunda Kılıçdaroğlu, Mecliste oluşan bu kompozisyonu, parti teşkilatına açıklamakta zorlanacak. İYİ Parti’yi etkileyecek olumsuz durum ise hem Kılıçdaroğlu’nun adaylığını hem de HDP’yle ittifakı kabullenme nedeniyle oylarında ortaya çıkacak erozyon olacak. Bu bakımdan, CHP listelerinden soktuğu adaylara rağmen İYİ Parti’nin de seçim sonunda 2018’e göre daha az milletvekili çıkarması beklenebilir. Asıl sorun ise seçimlerden sonra belirecek. Partinin oylarında ortaya çıkacak azalmanın doğuracağı etki, İYİ Parti içinde liderlik tartışmalarını tetikleyebilir.
İttifakın küçük ortakları, oy potansiyelleri olmamasına rağmen parlamentoya temsilci gönderebilecek. Ancak bu durumun DEVA, Gelecek ve Saadet partileri açısından Pirus Zaferi olmaktan öteye gitmeyeceği söylenebilir. AK Parti’den ayrılan DEVA ve Gelecek partileri ile Milli Görüş çizgisini hala koruduğunu iddia eden Saadet Partisi’nin tüm ilkeli siyaset iddialarına rağmen milletvekili pazarlığı kıskacına girmeleri, kendi adlarına olumsuz bir manzara teşkil etti. Bu partilerin tüm siyasi vizyonlarını birkaç parti yöneticisinin milletvekili olmasına bağlamaları, seçmen nezdinde durumlarını daha da sorgulanır hale getirecek. Aynı şekilde, adaylık sürecinde yaşanan ve şimdilik ötelenen tartışmalar yüzünden, bu partiler kendi içlerinde bir kırılma ile de karşılaşabilecekler. Bu partileri bekleyen asıl büyük sorun ise bundan sonraki dönemde varlıklarını kalıcı kılmak için ne tür adımlar atacaklarının belirsiz olması. Yalnızca Erdoğan karşıtlığı üzerinden ilerlemenin, gerçekçi bir yol olmadığı anlaşıldı.
Millet İttifakı’nın adaylık sürecine ilişkin en doğru açıklamayı aslında “kumar masası” nitelemesiyle Meral Akşener yapmıştı. Altılı masanın müttefikleri, seçimlerde kazanımlarını artırmak için ellerindeki tüm kozlarını masaya sürdüler. Üstelik bunu yalnızca rakiplerine değil, kendi ortaklarına karşı da yaptılar. Siyasette ikiyle ikinin toplamının her zaman dört yapmayacağı çok sayıda tecrübeyle görüldü. Örneğin seçimleri kazanmak için HDP’yle yapılan ittifak, özellikle İYİ Parti seçmeninin bir kısmının partilerinden uzaklaşmasını beraberinde getirdi.
Yine aday listesine İttifak ortağı kontenjanından giren bazı isimlere, klasik CHP seçmeninin oy vermek için elinin kolayca gitmeyeceği anlaşılıyor. Bu memnuniyetsizlik, seçmenlerin bir kısmının Muharrem İnce ve Memleket Partisi’ne yönelmesi sonucunu doğuruyor. İYİ Parti seçmeni açısından bu eğilim, Sinan Oğan tercihi yönünde beliriyor. Aritmetik hesapların tutmamasının bir başka şekli, kendi adayları zaten seçilecek yerlerden aday gösterilen küçük ortakların CHP’ye oy vermekten kaçınması şeklinde de tebarüz edebilir. Ayrıca seçmenlerin cumhurbaşkanlığı ve milletvekili aday listesindeki tercihlerini farklılaştırması da mümkün. Millet İttifakı’nın tüm hesapları, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması üzerine kurulu. Bu ihtimalin gerçekleşmemesi, İttifakın tüm ortaklarını ayrı ayrı etkileyecek ve derinliği değişen krizler içine itecektir. Bu partileri hem kendi içlerinde hem de ittifak bağlamında bir arada tutacak tek motivasyon kaynağı ise 2024 yerel seçimleri olacaktır. Ancak bu sürecin de Millet İttifakı’nın yolun sonuna geldiği gerçeğini değiştirmeyeceği kolayca tahmin edilebilir.