Kriter > Dış Politika |

F-16 Anlaşması Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri: Yeni Bir Sayfa Mümkün mü?


Türkiye’ye F-16 satışının ikili ilişkilere yapacağı katkı elbette yadsınamaz, ancak bu etkinin geçici mi yoksa daha kalıcı ve yapısal mı olacağı asıl konuşulması gereken konudur. Bunun için öncelikle Washington’ın Ankara’ya bakışındaki “konjonktürel ve duruma göre” yaklaşımından sıyrılıp “stratejik” ve “yapısal” bir yaklaşıma geçmesi elzemdir.

F-16 Anlaşması Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri Yeni Bir Sayfa Mümkün mü
(Orhan Çiçek / AA, 29 Ekim 2023)

ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’ye F-16 satışını gerçekleştiren adımı, son yıllarda netameli seyreden ikili ilişkilerin geleceğine dair pek çok soruyu beraberinde getirdi. Yaklaşık 15 yıl sonra gerçekleşen ilk kapsamlı silah satışı, Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini ne ölçüde olumlu etkileyebilir? Söz konusu satış süreci, ilişkilerde yeni bir sayfa açabilir mi? ABD’de yaklaşan başkanlık seçimleri, Türk-Amerikan ilişkilerini ne ölçüde etkileyebilir? Bu ve benzeri sorular, uzun zamandır gergin ilişkilerin hakim olduğu Ankara-Washington hattında F-16’ların satışıyla birlikte artık daha yüksek sesle konuşulmaya başladı.

 

F-16 Süreci Nasıl Bir Zeminde Mümkün Oldu?

Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olmasına ve ABD ile NATO şemsiyesi altında 70 yılı aşkın bir geçmişi olmasına rağmen, gerek siyasi gerekse jeopolitik nedenlerle hak etmediği bir şekilde Washington’da son dönemde “iyi bir müttefik” olarak anılmamıştır. Ankara’nın ABD ile ilişkilerdeki haklı tepkileri, Washington’da siyasi bir mercekle okunarak analiz edilmiş ve “bağımsız dış politika izleyen” bir Türkiye makbul görülmemiştir. Bu noktada, ABD’nin terör örgütü YPG/PKK’ya açık desteği, FETÖ’nün elebaşını kendi ülkesinde himaye etmesi ve bölgesel denklemlerde çoğunlukla Türkiye’yi dışarıda bırakan adımlar atması, ilişkileri çıkmaza sokan eylemler olarak kayda girmiştir. Buna mukabil, Rusya-Ukrayna Savaşı ile başlayan ve Türkiye’nin jeostratejik öneminin güneş kadar açık bir şekilde bir kez daha görüldüğü süreç, Türk-Amerikan ilişkilerinde olumlu anlamda kıpırdanmalara zemin hazırladı. Buna Ankara’nın 28 Mayıs’taki seçimlerin ardından bölgedeki önemli ülkelerle ikili ilişkileri yeniden organize etme stratejisi de eklenince Washington’daki olumlu hava daha da pozitif bir noktaya evrildi.

Türkiye, Ekim 2021’de ABD’ye gönderdiği F-16 mektubunda, 40 adet Blok 70 F-16 ile 79 adet F-17 modernizasyon kitini ve diğer silah ve mühimmatları içeren kapsamlı talep listesini iletti. Bu adım, F-35 projesinden S-400 bahanesiyle çıkarılan ve kendi Milli Muharip Uçağını yapmaya hız veren Türkiye’nin, hava gücünün bölgesel düzlemde sürdürülebilir rekabet halinde kalabilmesi için atması gereken bir adımdı. Ancak Türkiye’nin bu talebi, o günkü siyasi koşullarda Kongre’de olumlu yankı bulmadı ve Biden yönetimi de bu satışı zorlayacak bir işe girişmedi. ABD yönetimi ve Kongresi açık bir şekilde F-16’ları satacaksa karşılığında bir şey bekliyordu. Rusya- Ukrayna Savaşı’nın gölgesinde hızla gündeme getirilen İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği bu konjonktürde biraz da doğal olarak karşılıklı diplomatik “ortak alan” oldu. Belirli bir sürecin ardından Ankara’nın önce Finlandiya, sonra da İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasıyla birlikte Kongre’deki atmosfer hazır hale geldi.

 

ABD Yönetimi Resmi Bildirimi Yaptı, Kongre Aynı Gün Tamam Dedi

Rusya-Ukrayna Savaşı ile başlayıp İsveç’in NATO’ya üyeliğiyle sona eren yaklaşık 2 yıllık sürecin ardından Biden yönetimi, 26 Ocak 2024 günü Türkiye’ye F-16 satışına ilişkin resmi bildirimini Senato ve Temsilciler Meclisi’ne gönderdi. Yabancı ülkelere silah satışını denetleyen Senato Dış İlişkiler Komitesi ile Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi başkan ve kıdemli üyeleri, aynı gün akşam yaptıkları açıklamalarla Türkiye’ye F-16 satışına onay verdiklerini duyurdular. Her ne kadar Kongre’nin önünde 15 günlük yasal inceleme süresi olsa da ilgili komitelerin onay açıklamalarıyla aslında ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı, 26 Ocak akşamı tüm engelleri aşmış oldu. Böylece ABD, en eski NATO müttefiklerinden biri olan Türkiye’ye çok uzun yıllar sonra ilk kez kapsamlı bir silah satışına onay vermiş oldu. Türkiye’nin söz konusu uçak ve diğer silahları alması zaman alabilir, ancak sürecin siyasi ayağının hem ABD yönetimi hem de Kongre nezdinde tamamlanmış olması, ikili ilişkilerin bundan sonraki gidişatını yeniden düşünmemizi gerektiriyor.

ABD Kongresi
F-16 satışı ve modernizasyonu ile ilgili anlaşma ABD Kongresinde onaylandı. (Yasin Öztürk / AA, 6 Şubat 2024)

 

Yeni Bir Sayfa mı, Konjonktürel mi? Peki Ya Yunanistan’a F-35 Satışı?

Türkiye’ye F-16 satışının ikili ilişkilere yapacağı katkı elbette yadsınamaz, ancak bu etkinin geçici mi yoksa daha kalıcı ve yapısal mı olacağı asıl konuşulması gereken konudur. Bunun için öncelikle Washington’ın Ankara’ya bakışındaki “konjonktürel ve duruma göre” yaklaşımından sıyrılıp “stratejik” ve “yapısal” bir yaklaşıma geçmesi elzemdir. Rusya-Ukrayna Savaşı esasen Türkiye’nin ne denli önemli, kritik ve güçlü bir bölgesel aktör olduğunu ve doğu-batı ekseninde göründüğünden daha derin bir role sahip olduğunu açıkça göstermiştir. İşte bu gerçeğin öncelikle ABD tarafında eğilip bükülmeden ve Ankara’nın iç ve dış politika tercihlerine saygı duyarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, ikili ilişkileri etkileyen tüm unsurlara bakıldığında, tavan fiyatı 23 milyar dolar olan söz konusu satışın, ikili ilişkilerde hemen bir “bahar havası” estirmesi, fazla iyimser bir yaklaşım olabilir. Esasen Rusya-Ukrayna Savaşı’yla başlayan, Ankara’nın bölgedeki (Gazze saldırılarından önce İsrail dahil) ikili ilişkilerini yeniden kalibre etmesiyle zemini genişleyen ve Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliklerine onay verilmesiyle tamamlanan bir süreçten bahsediyoruz. Bu sürecin toplamda Türk-Amerikan ilişkilerine net bir şekilde olumlu yansıdığını vurgulamak gerekiyor. Zaten özellikle son yıllarda Türkiye’ye karşı hasmane bir tavır içinde olan Kongre’nin, F-16’lar konusunda itirazda bulunmaması da bu sürecin doğal bir uzantısı.

Bununla beraber aynı gün ABD’nin Yunanistan’a da F-35 satışına onay vermesi, Washington’ın bu iki satışı da “NATO’nun güney kanadında denge” yaklaşımının bir devamı olarak gördüğü yorumunu haklı çıkarabilir. Ancak bugüne kadar hava gücünü (Türkiye gibi) F-16’lar üzerine kurmuş olan Yunanistan’ın şimdi ABD’den F-35 alacak olması, orta vadede Ege ve Akdeniz’deki dengeyi Atina lehine bozma riskini taşımaktadır. Türkiye’nin kendi milli savaş uçağını geliştirmeye odaklanması, bu noktada çok daha değerli hale gelmektedir. (Türkiye’nin S-400’leri hallettikten sonra yeniden F-35 projesine dönebileceğine ilişkin Amerikan söylemi ayrıca tartışılabilir). Dolayısıyla F-16’ların satışını ikili ilişkilerin iyileşmesi adına çok önemli bir kilometre taşı olarak görmek mümkün. Ancak bunun Türkiye’nin son 2 yıldaki bölgesel ve NATO kapsamındaki adımlarının doğal sonucu olduğunu ve Türkiye ile aynı anda Atina’ya F-35’lerin satışına onay verildiğini altını çizerek not etmek gerekiyor.

Söz konusu satışın Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açabilmesi için ABD’nin aradaki güven kaybına temel teşkil eden birkaç başlıkta adım atması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada ABD yönetiminin özellikle Suriye’de YPG/PKK’ya verdiği desteği ciddi şekilde gözden geçirmesi ve hatta sonlandırması, ikili ilişkilerde yapısal ve stratejik bir rehabilitasyon anlamına gelecektir. Böylesi bir adım, Türkiye’nin haklı olarak ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğü “güneyde bir PKK oluşumunun” en azından en temel finansal kaynağını ortadan kaldıracak ve ABD’nin desteğini kaybeden YPG/PKK yavaş yavaş eriyecektir. Yapısal bir güven tazelemesi için Suriye’nin kuzeyindeki bu oluşumun ABD ile ilişkisinin ciddi şekilde revize edilmesi gerekli bir koşuldur. Bu tür bir adıma kadar F-16 satışı Türk-Amerikan ilişkilerinde baharın habercisi olarak görülebilir, ancak halen tartışılması ve çözülmesi gereken yapısal sorunlar olduğu da açıktır.

Elan İsrail’in korkunç katliamlarıyla devam eden Gazze süreci, şu an ikili ilişkilerde de bir “pause” etkisi yapmış durumda. ABD’nin İsrail’e verdiği kayıtsız desteğin ikili ilişkilere olumsuz yansımalarının olması kaçınılmaz. Tüm bunların yanı sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıl içerisinde Beyaz Saray’da Biden tarafından ağırlanması, mevcut gidişata oldukça pozitif bir katkı yapacaktır.

 

ABD’deki Başkanlık Seçimleri Ne Anlama Gelir?

Biden yönetimi ile inişli çıkışlı bugüne kadar gelen sürecin 5 Kasım’da ABD’de yapılacak başkanlık seçimleriyle nereye evrileceği de ikili ilişkilerin geleceğini biçimlendirecektir. 2016-2020 arasında Donald Trump ile biraz belirsizlik biraz da sürprizlerle geçen Türk-Amerikan ilişkileri, Trump’ın muhtemel seçim başarısıyla yeni bir evreye girebilir. Ancak bu senaryo, otomatik olarak her şey olumlu olacak anlamına gelmiyor. Zira Trump’ın ikinci dönem başkanlığı özellikle ABD içinde çok ciddi kavga ve travmalara kapı açabilir; bu da yeni yönetimin odağını dış politikadan büyük oranda iç politikaya yöneltmesine neden olabilir. Bununla beraber Trump’ın Amerikan askerlerini 2019’da Suriye’den çekme konusundaki kararını ve sonra o kararı bir şekilde esnetip geri çeviren Pentagon’un tavrını hatırlarsak, yeni bir Trump döneminde Suriye konusunda nasıl bir senaryo ile karşılaşacağımız, herkesin ortak merakı olacaktır.

Bununla beraber Biden’ın yeniden seçilmesi durumunda, Türk-Amerikan ilişkilerindeki mevcut iyileşmenin yavaş yavaş devam edeceğini öngörmek mümkündür; ancak Suriye’deki YPG/PKK desteği ve Ege’deki Yunanistan ile olası gerginlik durumuna ilişkin şerhleri düşmek kaydıyla. Biden yönetiminin dış politikadaki istikrarsız ve etkisiz çizgisine rağmen görece olarak “öngörülebilir” ve “kurumsal” olması, Ankara-Washington hattındaki iletişim ve etkileşimin pozitif anlamda önünü açabilir.

 

Temkinli İyimserlik Dönemi

Tüm bu olumlu ve olumsuz denklemler, bize Türk-Amerikan ilişkilerinde halen konuşulması ve iyileştirilmesi gereken alanlar olduğunu göstermektedir. Bu noktada esas olarak iyi niyet, karşılıklı güven ve iş birliğine dayalı ortak kapasitelere odaklanmak önem taşımaktadır. F-16’ların satışı bugün için güçlü bir olumlu göstergedir. Bu adımın yarına dair de bir şey söyleyebilmesi ve bir anlam taşıyabilmesi için ikili ilişkileri ilgilendiren diğer konu başlıklarında da iki tarafın yapıcı bir dil ve eylem planına göre hareket ettiğini görmemiz gerekiyor. Bir diğer deyişle, F-16’ların satışıyla aralanan perdenin açtığı bu dönemde, “temkinli iyimserlik” halinde olmak gerçekçi ve makul bir okuma olacaktır. Bu bakımdan Rusya-Ukrayna Savaşı’yla başlayan ve İsveç’in NATO üyeliğiyle ivme kazanan Türk-Amerikan ilişkilerinde, F-16’ların gerçek bir yeni sayfa açıp açmadığını görmek için biraz daha süreci takip etmek, olası bir krizin nasıl yönetildiğine bakmak ve özellikle Washington’da bu yönde sürdürülebilir bir siyasi irade olup olmadığını anlamak durumundayız…

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası