2023 seçimleri ve akabinde yaşananlar, başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere muhalefet partilerinin sürekli ertelediği problemleri ortaya çıkardı. Özellikle İYİ Parti’nin kuruluşundan itibaren yaşadığı ve gerektiği zamanda müdahale etmediği veya edemediği kurumsal problemlerin, parti içinde nasıl kök saldığı anlaşıldı. Zira derinlere uzanan bu sorunlar, İYİ Parti için bir tür varoluşsal krize dönüştü.
Esas itibarıyla, İYİ Parti açısından en başından beri bazı problemler oldukça görünürdü. Örneğin kuruluşundan itibaren parti tavan ve tabanında bir türlü sonu gelmeyen istifalar yaşanıyordu. Ancak bunun yanı sıra partinin ideolojik kimliğine yönelik belirsizlikler, kendisini diğer muhalefet partilerinden ayrıştıracak özgün bir siyaset anlayışı veya söylem geliştirememesi, somut ve güçlü politika üretememesi de söz konusu problemlerden birkaçıydı.
Bunların yanı sıra İYİ Parti’de, geçmişte Meral Akşener’in yüzeysel bir şekilde atlattığı ancak seçim döneminden sonra iyice belirginleşen ve artık ertelenemeyecek bir sorun haline gelen liderlik krizi yeniden baş gösterdi. Akşener’in tüm itirazlarına rağmen Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olması, altılı masayı önce terk edip daha sonra yeniden dönmesi, “hür ve müstakil siyaset” stratejisini tüm partililere kabul ettirememesi, yine partinin taban ve elitleri ile yerel teşkilatlar ve genel merkez arasında yaşanan ayrışmalar; liderlik konusunda bir güven ve özgüven sorununa sebep oldu. Son olarak cumhurbaşkanı adayı olması için canhıraş uğraştığı Ekrem İmamoğlu ile İYİ Parti’nin İstanbul ve Ankara’daki yerel aktörleri üzerinden karşı karşıya gelmesi; tercihlerinin güvenilirliğini tartışılır hale getirdi. Halihazırda kurumsal problemlerle boğuşan İYİ Parti’nin sorunlarına liderlik krizi de eklendiğinde parti içindeki sarsıntının artık varoluşsal bir krize dönüştüğü, parti ve liderlik seviyesindeki kurumsal stres ve kaygının üst seviyeye çıktığı söylenebilir.
İstifa Girdabı
Kurulduğu günden bu yana devam eden ve bir türlü çözülemeyen bazı kurumsal problemlerin İYİ Parti içinde hâlâ büyük krizlere sebep olduğunu söylemek mümkün. Bu problemlerin başında ise sürekli olarak partiden söylem veya siyaset olarak ayrışan isimlerin istifaları geliyor.
İYİ Parti, Ekim 2017’de kurulduktan kısa bir süre sonra istifalarla sık sık gündeme geldi. Özellikle kurucular kurulu, il ve ilçe teşkilatları en çok kan kaybeden kademelerdi. Partinin kuruluşunun henüz beşinci ayı dolmamışken Kurucular Kurulu düzeyinde istifalar başlamıştı. Başta Yusuf Halaçoğlu, Özcan Yeniçeri gibi MHP’den gelen güçlü ve bilinir isimlerin ayrılışı oldukça dikkat çekiciydi. Son seçimlerin ardından ise Aytun Çıray ve Ahat Andican gibi tecrübeli isimler partiden ayrıldı. Toplamda ise bugüne kadar 200 kurucu isimden 75’i istifa ederken 4’ü partiden ihraç edildi. Böylece İYİ Parti, kurucularının yaklaşık yüzde 40’ını kaybetti.
Yalnızca kurucu üyelerin değil, milletvekillerinin istifaları da sıklıkla gündemdeydi. İYİ Parti’nin girdiği ilk seçimler olan 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden henüz iki ay geçmişken istifalar başlamıştı. Toplam 43 milletvekili kazanan İYİ Parti’nin vekil sayısı süreç içerisinde 35’e kadar geriledi. 14 Mayıs seçimlerinden sonra ise toplamda 44 vekil ile Meclis’e girmeye hak kazandı. Ancak seçimlerin üzerinden henüz 6 ay gibi kısa bir süre geçmişken vekil sayısı 38’e düştü. Kuruluşundan bugüne il ve ilçe teşkilatlarında yaşanan istifalar ise çok daha büyük sayılara ulaştı.
Kimlik Bunalımı
Yaşanan istifalarda en çok dile getirilen gerekçeler “CHP ile ittifak”, “HDP ile iş birliği”, “FETÖ ile bağlantılı olan kişilerin parti içinde yer alması” olarak sıralandı. Öte yandan istifa eden birçok partili, partinin kuruluş amaç ve ilkelerinden uzaklaştığına ve bir kimlik bunalımı yaşadığına dikkat çekti. Gerçekten de İYİ Parti’nin yaşadığı kurumsal problemin başında kimlik krizi gelmekteydi.
Merkez sağ partisi olma hedefiyle yola çıkılan parti, MHP kimliğinden ayrışmakta önemli sorunlar yaşadı. Her ne kadar MHP’den ayrılan isimlerin kurduğu bir parti olsa da ilk aşamada kurucular arasında yeni yüzlere ve farklı isimlere yer veren İYİ Parti; yaşanan istifa ve ihraçlar neticesinde vitrini çoğunlukla eski MHP’lilerden oluşan bir partiye dönüştü. Öte yandan kuruluştan itibaren milliyetçi isimler ile daha “liberal” isimler arasında parti içi güç mücadelesi yaşanır hale geldi.
Bu mücadele devam ederken parti sürekli bir şekilde yeteri kadar milliyetçi olmamakla suçlandı. Gerçekten de İYİ Parti’nin ana bileşenlerinden biri olduğu Millet İttifakı’nın, eski adıyla HDP ile hem yerel hem genel seçimlerde iş birliği içinde olması; milliyetçi kimliğiyle örtüşmedi. Hatta MHP kökenli birçok siyasetçi, partiden bu gerekçelerle uzaklaştı. Akşener de bu yöndeki eleştirilerin odağındaydı.
Diğer yandan FETÖ ile ilgili iddialar parti içinde sürekli olarak dile geldi ancak buna yönelik bir adım atılmadı. Bunun aksine İYİ Parti’nin “FETÖ ile mücadele vitrininde” yer alan Ergenekon, Balyoz, 15 Temmuz darbe girişimi mağduru olan isimler de sert açıklamalar eşliğinde partiden ayrıldı. Her kesimden insanı barındıran ve geniş bir kitleye hitap etmek isteyen İYİ Parti, her kesimden insanı rahatsız etmeyi ve kendisinden uzaklaştırmayı başaran bir parti haline geldi.
Tüm bunların yanı sıra İYİ Parti’nin yaşadığı kimlik krizini, yalnızca ideolojik bağlamda değerlendirmek eksik kalacaktır. Nitekim bu krizin bir de politika ayağı bulunmaktadır. İYİ Parti, kurulduğu günden bu yana Millet İttifakı içinde yer alan ve bu sebeple birçok hususta CHP ile eş güdümlü şekilde hareket eden bir parti oldu. Kuruluşunun hemen ardından seçimlere girebilmek için CHP’den 15 vekil transfer eden İYİ Parti, 2018’den itibaren CHP’ye bağımlı hale geldi. Akşener, ilerleyen dönemlerde yaptığı açıklamalarda da hayatındaki en büyük pişmanlığının CHP’den 15 vekil istemek olduğunu belirtti.
2019 yerel seçimlerinde yine CHP ile iş birliği yoluna giren İYİ Parti’ye atfedilen kimlik, ittifakın ve/veya CHP’nin “yardımcısı” olmaktı. Bu doğrultuda ittifakın sürdürülebilmesi için henüz tam olarak oturmamış parti kimliği ve önceliklerinden peşinen taviz verilmeye başlandı. Böylelikle İYİ Parti, kendi siyasetini, gündemini ve politika önerilerini geliştirmek yerine CHP ile politika ve söylem ortaklığı kurmayı yeğledi. Dolayısıyla özgün bir şekilde kendini ortaya koyamadı. Siyasetteki önemi ve değeri, içinde bulunduğu ittifaktan menkul bir “yardımcı parti” haline geldi.
Her ne kadar ittifaklar üzerinden kendisini siyasetin kilit partisi olarak konumlandırmaya çalışsa da CHP’den siyaset ve söylem olarak ayrışamaması, ittifakların diğer küçük partileri aktör haline getirmesi ve Millet İttifakı’nın İYİ Parti’nin kontrolü dışında büyümesi gibi sebepler; bu hedefi de işlevsiz hale getirdi.
Liderlik Krizi
Kurumsal problemlerin yanı sıra son dönemlerde İYİ Parti’nin ciddi anlamda liderlik krizi yaşadığı görülüyor. Partinin kuruluş aşamasında, her biri MHP içinde genel başkanlığa aday olmuş kişilerin Akşener liderliğinde bir araya gelmesi; partinin istikrarı için en önemli soru işaretini oluşturuyordu. İlk aşamada her biri Akşener’in liderliğini kabul etmiş görünen bu isimler, ilerleyen dönemde liderlik için olmasa bile parti içi güç için mücadele etmeye başladı. 24 Haziran seçimlerinin ardından ise Akşener’e yönelik eleştiriler yükselmeye başladı.
Burada Akşener’in stratejisi, bilindik “istifa blöfü” oldu. 2018 seçimlerinde istenilen sonuç alınamayınca Akşener, istifa ettiğini söyleyerek partiyi olağanüstü kurultaya götüreceğini ve kurultayda aday olmayacağını söyledi. Akabinde başta Ümit Özdağ, Koray Aydın, Aytun Çıray gibi isimler, Akşener’in yeniden aday olması yönünde ısrarcı oldu. Hatta bazı partililer Akşener’in evinin önünde “nöbet” tutma kararı aldı. Bunun üzerine Akşener “72 saat” mühlet istedi ve çok geçmeden “kurmaylarının ısrarlarına dayanamayıp” yeniden aday olma kararı aldı. Böylece ilk liderlik krizini en azından bir sonraki seçime kadar bir şekilde atlattı.
2019 yerel seçimlerinde İYİ Parti’nin CHP ile pazarlıklarda aşırı fedakarlık yapması ve kendi adına hiçbir başarı elde edemeyip yalnızca CHP’ye kazandırması, liderlik özelindeki sorunları yeniden gündeme getirdi. Akşener, parti içinde yürüttüğü denge politikası ve sürekli tarihi ertelenen “erken seçim” söylemiyle süreci bir şekilde yönetmeyi başardı.
Ancak 2023 genel seçim sürecinde durum daha karmaşık bir hal almaya başladı. İlk aşamada Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engelleyememesi, liderlik karizmasını bir kez daha zedeledi. Nitekim 2022’den itibaren Akşener, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın ortak aday olması gerektiğini ifade ediyordu. Sık sık “kazanacak aday” vurgusu yapan Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mesafeli olduğunu farklı şekillerde dile getirdi. Mart 2023’te ise altılı masa toplantısında Kılıçdaroğlu’nun adaylığı diğer partiler tarafından kabul edildi. Böylelikle Akşener, uzun zamandır farkında olduğu fakat güçlü bir girişim yapamadığı Kılıçdaroğlu’nun altılı masa stratejisiyle nihayet yüzleşmek mecburiyetinde kaldı.
Akşener toplantının hemen sonrasında parti yönetimi ile bir araya geldi. Akabinde ise birkaç saat öncesine kadar kendisinin de yer aldığı masayı sert sözlerle eleştirerek “kumar masası” olmakla suçladı. Yavaş ve İmamoğlu’na aday olmaları çağrısında bulundu. Ancak genel başkanlık istifası gibi masayı terk etmesi de yalnızca 72 saat sürdü. 72 saat sonra aday olması istenen iki ismin “icracı ve yetkili cumhurbaşkanı yardımcısı olması şartıyla” masaya ve haliyle ittifaka dönüş yaptı. İYİ Parti’nin ittifaktan ve bilhassa CHP’den bağımsız bir şekilde kendi siyasetini inşa etme ihtimali ise bir kez daha kenara itildi.
Yeniden Kriz
2023 seçim sonuçları, parti içerisinde kurumsal, bağımsız ve özgün siyaset ihtiyacını bu sefer görmezden gelinemeyecek bir şiddetle gösterdi. Nitekim bu durumu anlayan Akşener, partinin “kuruluş ayarlarına” geri döneceğini ve yerel seçimlere “hür ve müstakil” olarak gireceklerini ilan etti. Ancak bu defa da parti içinde dirençle karşılaştı. Zira İYİ Parti’nin, kuruluşundan itibaren CHP ve Millet İttifakı’nın yanında yer alması; partinin de bu yönde bir siyaset, söylem ve strateji üretmesiyle sonuçlanmıştı. Diğer bir ifadeyle yalnızca Erdoğan karşıtlığını odağına alan ve her adımı bunun üzerinden meşrulaştıran siyaset, değişecekti. Fakat parti elitleri, taban ve seçmenlerin bir kısmı bu söylem üzerinden ikna edilmişti. Dolayısıyla söz konusu sert değişim, parti içerisinde rahatsızlıklara sebep oldu.
Yine benzer şekilde özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde İYİ Partili yerel aktörlerin aldıkları pay, CHP’ye ve ittifaka bağlıydı. Dolayısıyla bu kazanımları kaybetmek istemeyen partililer, seçimlere bağımsız bir şekilde katılma fikrine en azından İstanbul ve Ankara’da karşı çıktı. Parti yönetimi, il ve ilçe teşkilatları, belediye meclisi gibi kademelerde bu sebeple çeşitli istifalar yaşandı. Akşener ise gücünü göstermek adına kararına muhalif olanların birkaçını görevden aldı. Ancak CHP’nin, özellikle de İmamoğlu’nun bu defa Akşener’i es geçerek tabanda ittifak arayışı yapması; Akşener’i çok daha zor bir durumda bıraktı.
Bu bağlamdaki son gelişme, İYİ Parti’nin İBB Meclisi grup başkanvekilinin İmamoğlu ile “arka kapı siyaseti” yaptığını ve üç ilçe belediye başkanlığı, 14 belediyede belediye başkan yardımcılığı ve 25 İBB Meclisi üyeliği talep ettiklerini; bu talebin de olumlu karşılandığını belirtmesiydi. Ancak yapılan görüşmelerden Akşener ve İYİ Parti yönetiminin haberi olmadığı açıklandı. Akşener ise partisine karşı kurumsal bir operasyon gerçekleştirildiğini ve partinin iç işlerine karışıldığını iddia etti. Dahası bunun bir savaş ilanı olduğunu ve bu meydan okumayı da kabul ettiğini söyledi. Bu vesileyle Akşener, cumhurbaşkanı adayı olması için elinden geleni yaptığı ve “abla-kardeş” olduklarını sık sık dile getirdiği İmamoğlu ile karşı karşıya gelmiş oldu. Ancak bu durum Akşener’in tercihlerinin güvenilirliğini; dolayısıyla liderliğini bir kez daha tartışmaya açtı.
Sonuç itibarıyla İYİ Parti’nin Ekim 2017’den bu yana kurumsal problemler yaşadığını söylemek mümkün. Bunlara bir de liderlik krizinin eklenmesi işleri çözülmesi daha da zor bir hale getiriyor. “Hür ve müstakil” siyaset çıkışı ise oldukça gecikmiş bir adım. Dolayısıyla İYİ Parti’nin treni kaçırıp kaçırmadığını Akşener’in liderlik performansı gösterecek. Fakat Akşener’in bu gibi kritik anlarda başarısız olduğu da unutulmamalı.