İstihbaratın değişen yüzünü anlamak için öncelikle teknoloji merkezli gelişmelerin, istihbaratın doğasına yaptığı etkiyi anlamamız gerekiyor. Günümüzde teknolojik gelişmelerin hayatın her alanını etkilediği bir süreci yaşıyoruz. Bu süreç, 1990 sonrası dönemde internetin hızla sivilleşmesi ve ticarileşmesi, 2010 sonrası dönemde ise akıllı telefonların ve bu telefonlar üzerinden kullanılan sosyal medya uygulamalarının hayatımıza girmesi ile ivme kazanmıştı. Son olarak da Covid-19 pandemisi ile birlikte, gerek günlük yaşamın gerek kamusal alan ile ticaret faaliyetlerin de süratle dijitalleştiğini tecrübe ediyoruz.
Tüm bu gelişmelerin insan hayatına avantajlar getirdiği bir gerçek. Ancak teknolojiye bağımlılık ve dijitalleşmenin, siber espiyonaj risklerini artırdığı da tartışmasız. Günümüzde devletlerin yanı sıra, küresel şirketlerin de günlük faaliyetlerinin önemli bir kısmını internet merkezli teknolojiler üzerinden gerçekleştirmesi, bilginin mahremiyeti konusunda önemli sorunları da beraberinde getiriyor. Bu kapsamda günümüzde kaynağı belli olmayan siber espiyonaj operasyonları ile temin edilen ve hemen hemen her gün sosyal medya veya çeşitli internet siteleri üzerinden sızdırılan manipülatif bilgiler ile devletlerin, küresel şirketlerin ve bireylerin mahrem kalması gereken bilgilerini öğrenebilmekteyiz. Bu durum, istihbarat servislerinin agresif siber espiyonaj operasyonları düzenleme kapasitesine ulaşmak ve siber savunma imkan-kabiliyetlerini artırmak konusundaki gayretlerini artırıyor.
Dünya Yeni Bir Kurumla Tanışıyor: Özel İstihbarat Şirketleri
İstihbaratın değişen yüzünü anlama noktasında ele almamız gereken bir diğer konu ise özel istihbarat şirketlerinin küresel düzeyde artan etkinliğidir. Batı medyasında Wagner gibi Rus orijinli bir şirketin faaliyetleri kapsamında, bu şirketlerin varlığı sıklıkla analiz edilse de özel istihbarat şirketleri on yıllardır, özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) istihbarat yapısı bünyesinde önemli rol oynuyorlar. Bu şirketlerin ABD sistemindeki etkisinden kısaca bahsedersek, özel istihbarat şirketlerinin istihbarat servislerinin güncel stratejilerindeki önemi de daha iyi anlaşılabilir.
11 Eylül sonrasında ABD’nin liderliğinde teröre karşı başlatılan savaş ile birlikte, özel istihbarat şirketlerinin, istihbarat sistemindeki önem ve rollerinde kayda değer bir artış söz konusu oldu. Değişen tehdit algıları, tehditlerin asimetrik hale gelmesi ve global şirketlerin uluslararası yatırımları ile ilgili olarak ihtiyaç duydukları risk analizlerine yönelik artan talepleri ile birlikte, özel istihbarat şirketleri büyük bir gelişim süreci içine girdi. Bu dönemde tamamen “kar” amacı ile çalışan ABD orijinli özel istihbarat şirketleri, ait oldukları devletin gizli servislerinin de zaman zaman destek ve yönlendirmesi ile geniş bir hareket alanına sahip oldu. Artan ticaret hacimleri ve karlılıkları ile birlikte hızla gelişen ABD özel istihbarat piyasası, küresel şirketlerin de bu alana yatırım yapmasına neden oldu. Bu kapsamda Lockheed Martin, Northrop Grumman, Raytheon, Boeing, Science Applications International Corporation (SAIC), Google, AT&T, Verizon ve Booz Allen gibi önemli uluslararası şirketlerin, ABD istihbarat servisleri ile bu tür ticari ilişkileri olduğu iddia ediliyor.
Öte yandan adı skandallar ile gündeme gelen Blackwater gibi özel istihbarat ve güvenlik şirketinin, terör unsurları ile mücadelede Pakistan, Afganistan ve Irak’ta suikastler, sorgu faaliyetleri, adam kaçırma, diğer teknik ve fiziki takip konularında CIA ile yakın ticari ilişki gerçekleştirdiği, bu ticari ilişkinin ise çoğu zaman temel insan hak ve özgürlüklerini ihlal eder boyuta ulaştığı belirtiliyor.
Düşünce Kuruluşlarının İstihbarata Analiz Katkısı
ABD istihbarat sisteminin özel şirketler ile iş birliğinin bir diğer boyutunu ise ABD’de faaliyet gösteren akademik kuruluşların, ABD dış politika süreçlerinde oynadığı rol oluşturuyor. Bu tür akademik kuruluşlar, imzaladıkları kontratlar ile ABD’nin dış politika süreçlerinde karar verici aktörlere önemli danışmanlık hizmetleri sağlıyorlar. Belirtilen kuruluşlardan gelen stratejik istihbarat analizleri, ilk etapta açık kaynaklardan derlenen bilgilerden hazırlanmış olması nedeniyle önemsizmiş gibi değerlendirilebilir. Ancak son yıllarda ABD merkezli düşünce kuruluşlarında istihdam edilmeye başlanan yerel araştırmacıların yaptığı değerlendirmelerin kalitesi ile bahse konu kuruluşların artan profesyonelliği birlikte düşünüldüğünde, ABD akademik kurum ve kuruluşları, ABD istihbarat sisteminde özellikle stratejik istihbarat ihtiyaçlarının karşılanması noktasında önemli bir yer edinmeye başladılar.
Bununla birlikte, istihbaratın değişen yapısı kapsamında Açık Kaynak İstihbaratı (Open Source Intelligence/OSINT) alanındaki gelişmeleri de irdelemek gerekiyor. Günümüzde, bir devletin karar verme süreçlerinde ihtiyaç duyduğu istihbaratın yüzde 92-94 oranındaki kısmının OSINT imkanları vasıtasıyla derlendiği belirtiliyor. Yapay Zeka (YZ) model, uygulama ve algoritmalarının da gelişimi ile bu oranın sürekli arttığı da bir gerçek. YZ model, uygulama ve algoritmalarından başta ABD, Çin ve Rus istihbarat servisleri olmak üzere, tüm istihbarat servisleri için istihbarat toplama ve analiz etmenin yanı sıra özellikle Görüntü İstihbaratı (Imagery Intelligence/IMINT) temin etmede istifade edildiği de artık bilinen bir durum.
Öte yandan istihbarat servislerinin OSINT imkan ve kabiliyetlerini daha da geliştirme noktasında büyük gayret içinde olduğu biliniyor. Ancak bir istihbarat servisinin müşterisi konumunda olan siyasi otoritenin ve bu siyasi otoriteye bağlı askeri-güvenlik bürokrasisinin karşılaşılan riskler ile ilgili olarak doğru karar alması noktasında hayati öneme sahip olan bilginin, açık kaynak alanının dışında kalan söz konusu yüzde 6-8’lik alanda olduğu da unutulmamalı. Bu kapsamda OSINT’in istihbari faaliyetlerinin geleceğine yapacağı önemli katkı, ancak etkili İnsana Dayalı İstihbarat (Human Intelligence/HUMINT) operasyonlarını tamamlayıcı ve destekleyici mahiyette planlaması kapsamında söz konusu olabilir.
Yeni Nesil Sosyal Medya Uygulamaları ve İstihbarat
Belirtildiği gibi 2010 sonrası dönemde sosyal medya uygulamalarının yaygınlaşması ile birlikte istihbari faaliyetlerin planlanmasında yeni nesil uygulamaların da gündeme gelmesi söz konusu olmuştu. Sosyal medyanın kullanıcısının kimliğini gizleme özelliği, bilgiyi esnek, ucuz ve çok hızlı bir şekilde küresel düzeyde yayma kapasitesi, bu mecranın terör örgütleri tarafından kullanılmasının yolunu açtı. Bu noktada özellikle El-Kaide ve türevi örgütler, gerek eylem planlamada gerekse propaganda ve militan yapısını eğitme konularında sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanabilmişlerdir. Bu noktada FETÖ’nün planladığı Fuat Avni Olayı ve ByLock iletişim kanalı, sosyal medyanın dezenformasyon ve gizli haberleşme konusunda nasıl etkili bir alan olarak kullanılabileceğine dair çok iyi örnekler teşkil ediyor. PKK’nın Türkiye’nin Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekatları kapsamında, sosyal medya üzerinden TSK’nın karalayıcı algı yönetimi gayretleri de bu minvalde ele alınmalı. Görüldüğü üzere sosyal medya, terör örgütleri tarafından çeşitli amaçlar kapsamında farklı şekilde kullanılabiliyor. Bu itibarla da istihbarat servisleri stratejilerini belirleme noktasında, sosyal medya merkezli söz konusu yeni nesil tehditlerle de mücadeleye özel önem vermekte, kontr/espiyonaj ve kontr/terörizm operasyonlarında klasik tedbirlerin yanı sıra sosyal medya kaynaklı tehdit ve risklerle mücadeleyi hedefleyen yeni nesil tedbirleri de uygulamaya koymaktadırlar.
İstihbarat Diplomasisi ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Son yıllarda sıklıkla analizlerde tartışılmakta olan “İstihbarat diplomasisi” kavramı da istihbaratın değişen yapısını göstermesi bakımından irdelenmesi gereken bir gelişmedir. İstihbarat servislerinin, ait olduğu devletin örtülü-gizli görüşme ve pazarlıklarını yapması yeni bir durum değil. Bir istihbaratın servisinin temel görevlerinden biri, ait olduğu devletin bu tür faaliyetlerini icra etmektir. Bu örtülü ve gizli pazarlık süreçlerini, İstihbarat diplomasisi kavramının önemli bir parçası sanmak, meselenin özünü anlayamamak anlamına gelir. Bu noktada İstihbarat diplomasisi kavramı ile anlatılmak istenen durumun daha geniş bir perspektif ile analiz edilmesinde fayda bulunuyor. Bu itibarla bu yeni kavramla işaret edilen şey, bir istihbarat servisinin gerek yaptığı operasyonlar ile ait olduğu devletin dış politikasına yön vermesi veya istihbarat servisi direktörünün yaptığı gizli-örtülü görüşmeler ile temsil ettiği devletin dış politikasındaki karar alma süreçlerinde etkin bir aktör olarak ön plana çıkmasıdır. Bu minvalde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ve başında olduğu istihbarat servisinin Türk dış politikasında son yıllarda artan etkinliği, bu kavramın anlaşılması bakımından önemlidir.
Kamuoyuna yansıdığı üzere, Fidan Türk dış politikasında Suriye, İran, Libya ve Doğu Akdeniz politikalarının belirlenmesinin yanı sıra, Mısır ve İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerinin normalleşmesi konusunda yapılan gizli-örtülü görüşmelerin sürdürülmesinde oynadığı rol kapsamında, önemli bir dış politika aktörü olarak karşımıza çıkıyor. Fidan, dış politik arenada Türkiye’yi temsil eden tüm resmi heyetlerde ön planda yer alıyor. Bu durumun, Türkiye’de alışık olunan istihbarat servisi direktörü modelinden farklı bir yaklaşım olduğu açık. Bu yeni nesil aktif tutum ve davranış tarzı kapsamında, MİT’in son dönemde Rusya, İsrail ve İran istihbarat servislerine yönelik icra ettiği kontr/espiyonaj operasyonlarının da Türk dış politikasını doğrudan şekillendirdiği de bir gerçektir.