Kriter > Dosya > Dosya / Siyaset ve Seçimler |

Deprem ve Siyasette Fay Hatları: Millet İttifakı’nın Duruşu…


Bu depremin hafızalarımızda yer edecek en önemli konularından birisi dezenformasyonun çok ileri boyutlarda kullanılmasıydı. On binlerce sahte, yalan, yanlış bilgi yayılmak istendi. Bunlara yönelik olarak tüm muhataplarınca belgeli bilgilendirmeler, açıklamalar yapılmasına rağmen, muhalefetin ve medyanın bunları kullanma konusunda çok iştahlı davranması ise ayrı bir konu oldu.

Deprem ve Siyasette Fay Hatları Millet İttifakı nın Duruşu

Afetler tarihimize 6 Şubat depremleri olarak giren ve akabinde boyutları ortaya çıktığında “asrın felaketi” olarak tescillenen, etkili olduğu 14 milyon civarında nüfusun yaşadığı 11 ilimizde elli bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, yüz bini aşkın insanımızın yaralanmasına, üç milyona yakın insanımızın evinin, iş yerinin yıkılmasına yol açan 7.7 ve 7.6’lık büyük sarsıntılardan, sonrasında Türkiye’deki siyasetin fay hatları da bir hayli etkilendi.

Felakete konu illerin hepsinin birbirine komşu, sınırdaş olması, bu illerden birbirlerine yardımı da, yardımlar için lojistik imkanlarını da bir hayli zorlaştırdı.

Afet hazırlık planlarında birbirlerinden takviye projeksiyonları yapılan illerin hepsinin aynı anda aynı derecede olmasa da depremin etkisine maruz kalması kuşkusuz ki, acil müdahale konularında büyük sorunlar çıkardı. Özellikle depremlerin ilk 72 saatinde çok önemli olan arama kurtarma faaliyetleri; yıkılan binaların çokluğu, kimi yerlerde yolların ulaşıma elverişliliğini yitirmesi, uzman ekiplerin, gerekli iş makinaları ve ekipmanların bölgeye intikali süreçlerinde aksamalara neden olsa da insanlarımızın büyük çabası ve özverisi ile muazzam neticeler verdi.

Marmara bölgemizi etkileyen 1999 depremlerinden alınan dersler neticesinde oluşturulan AFAD, yeniden yapılandırılan Kızılay, Türk Silahlı Kuvvetleri, jandarma, emniyet ve asayiş güçleri, belediyeler, sivil toplum kuruluşları eliyle örgütlenen yapılar, gönüllüler depremin ilk anından itibaren hummalı bir çalışma temposu ile afet bölgelerine akın etti, çalışmalar yürüttü.

Dünyanın pek çok ülkesinden gelen yardım teklifleri ve arama kurtarmaya katılma önerileri de hızlı bir şekilde değerlendirilerek, “afet diplomasisi”nin ülkeler arasındaki dostluk ve yardımlaşmaya, dayanışmaya etkisinden de istifade edildi.

 

Siyasetteki Enerji Birikimi

Mamafih, depreme neden olan fay hatlarındaki enerji birikimi, siyasette de yeni fay hatlarının oluşumunu ve bunlarda bir hayli enerji birikimini de beraberinde getirdi.

Deprem ile birlikte arama kurtarma, acil gıda ve giyecek ihtiyacının karşılanması, geçici barınma merkezlerinin oluşturulması, enkaz kaldırılması çalışmaları hummalı bir şekilde devam ederken, muhalefet merkezli eleştiri ötesine geçen polemikler de kendisini iyiden iyiye hissettirdi.

Özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dili ve üslubu, kendi taraftarlarının da yadırgadığı ve hatta kendisine yakıştıramadığı bir hal aldı.

Hatay havalimanının depremle birlikte hasar gören kısımlarının onarımında Ankara Büyükşehir Belediyesi araç ve ekipmanlarının da afet koordinasyon planı eşleştirmelerinden ötürü kullanılması nedeniyle, havalimanını Ankara Büyükşehir tamir ediyor algısı üzerine, İGA ve ilgili birimlerce yapılan açıklamalara karşın, Kılıçdaroğlu’nun “Hatay Havalimanı’nı onarıyoruz, gelin beni tutuklayın” türünden çıkışlar yapması, akla Eylül 2011’de Yunanistan’da, taşınmaz mal varlıklarına ek vergi getirilmesini öngören yasal düzenlemeye yönelik, Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’un “Venizelos gelsin beni tutuklasın” cümlesinden türetilen sivil itaatsizlik cümlesini hatırlattı. Pangalos, katıldığı bir televizyon programında, taşınmaz mal varlıklarına ek vergi getirilmesini öngören yasal düzenlemeyle ilgili vergilerin çok yüksek olduğunu belirterek, kendisine de üzerine kayıtlı bulunan çok sayıda taşınmaz mal varlıklarıyla ilgili 17 bin 500 avro vergi geldiğini, vergileri ödeyebilmek için taşınmaz mallardan birini satmak zorunda olduğunu söylemiş, televizyon sunucusunun, alıcı bulamaması durumunda ne yapacağı sorusuna “Ödeyecek param yok. Ödeyemem. Venizelos gelsin beni tutuklasın.” demişti. O günlerde Pangalos’un bu sözleri halk tarafından benimsenmiş ve “Gelin beni tutuklayın” diye bir sivil itaatsizlik söylemine dönüşmüştü. Muhtemeldir ki, Kılıçdaroğlu ekibi tarafından, deprem afetinin tam ortasında büyük acılar içindeki topluma, böylesi bir sivil itaatsizlik aşısı yapılmak istense de ilgi çekmedi, hatta tepki gördü…

Daha önce ilan edilen 14 Mayıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinin ertelenip ertelenmeyeceği tartışmaları, muhalefet eksenli bir şekilde depremde yaraların sarılması çalışmalarının da önüne geçti. Muhalefet, depremi gündemden düşürmek pahasına, hükümetten herhangi bir şekilde seçimin ötelenmesine yönelik açıklama olmamasına rağmen seçimlerin erteleneceği yönünde spekülasyona ve ertelenmemesi yolunda tavır almaya başladı. Kılıçdaroğlu’nun depremin ilk saatlerinde AFAD’ın bütün kadrolarıyla sahada olduğu anlarda görüşme randevusu talebi, peşinden AFAD merkez binasına gitmesi daha önceki kurumlara baskınlarını çağrıştırıyordu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile görüştükten sonra açıklama yapmaksızın ayrılırken, partisinin genel başkan yardımcısı Fethi Açıkel’den ekiplerle ilgili daha sonra gerçek dışı olduğu ortaya çıkan iddialar ortaya atıldı ve muhalefet medyası bu iddiaları çoğalttı. Yine bazı kimselerin “Asker sahada yok, geç çıktı, emir bekledi…” nev’inden iddiaları da gerçek dışı olmasına ve MSB tarafından belgeli bir şekilde yalanlanmasına rağmen muhalefetin en fazla dillendirdiği iddialar arasında yer aldı.

Depremle ilgili uzmanlarca yapılan çalışmalara yönelik onaylama veya övgü dolu ifadeler de bu kişilerin sosyal medya üzerinden linç edilmesi için yeterli oldu. Hatta arama kurtarma ekiplerinin enkaz altından canlı çıkardıkları insanlar olduğu zaman “Allahu ekber” diye sevinç gözyaşlarına boğulmaları bile sosyal medyada ve CHP medyasında bir hayli rahatsızlık meydana getirdi. Medyanın bu tavrı, sahada gözleriyle gördükleri olaylara ilişkin bile CHP’li kimi politikacıların zor durumda kalmalarına yol açtı.

İş öylesine iddialara ulaştırıldı ki, deprem sabahı Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm afet bölgelerinin büyükşehir belediye başkanlarını arayıp, geçmiş olsun dileklerini bildirip, ihtiyaçlarını sorup kendilerine her yardımın yapılacağını söylemiş olmasına rağmen, CHP’li Adana ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlarını aramadığı iddiası öne sürüldü. Her iki belediye başkanı da arandıklarını açıklamalarına rağmen bu iddialar bir süre seslendirilmeye devam edildi.

Kuşkusuz ki, bu depremin hafızalarımızda yer edecek en önemli konularından birisi de dezenformasyonun çok ileri boyutlarda kullanılması idi. On binlerce sahte, yalan, yanlış bilgi yayılmak istendi. Bunlara yönelik olarak neredeyse tüm muhataplarınca belgeli bilgilendirmeler, açıklamalar yapılmasına rağmen, muhalefetin ve medyanın bunları kullanma konusunda çok iştahlı davranması ise ayrı bir konu oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağının kesin olarak açıklanmasıyla birlikte, bu kez altılı masanın aday belirleme gündemli toplanması konusu ciddiyet kazandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Hatay'da açıklama yaptı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adana ve İskenderun'un ardından Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremlerden zarar gören Hatay'a geldi. Kentte incelemelerde bulunan Kılıçdaroğlu, gazetecilere açıklamalarda bulundu. (CHP-AA, 8 Şubat 2022)

 

Altılı Masanın Gündemi

Seçimlerin erteleneceği, yaptırılmayacağı, Erdoğan’ın seçim istemediği gibi iddialar boşa düştü. Ancak, hükümetin seçimleri erteleyeceğine o kadar inanmışlardı ki, hükümetten gelen seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağı açıklamalarını bu kez de “YSK marifetiyle erteleteceğine” yönelik söylentilerle manipüle eden açıklamalarda bulundular. YSK Heyeti’nin afet bölgesindeki illeri ve ilçeleri gezip, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılmasına mani bir durum olmadığını açıklaması ve Erdoğan’ın seçime gidilmesi kararını 10 Mart günü imzalayacağını katiyetle belirtmesi; muhalefeti aslında istemediği, ertelenmesini arzu ettiği, nasıl olsa böyle bir ortamda seçime gidemezler düşüncesiyle tam zamanında yapılmasını seslendirdiği seçimlere itiraz edemez hale getirdi.

2 Mart günü toplanan altılı masanın 12. toplantısı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e bir emrivaki, hatta dayatma olarak kabul ettirilmek istenmesiyle neticesiz sona erdi.

Akşener, muhtemeldir ki siyasi hayatı boyunca hiç karşılaşmadığı kadar büyük bir baskı altında bırakıldı. Partisinin önemli isimleri, CHP tavanı, tabanı, CHP medyası, Millet İttifakı’nın dağılmasından sıkıntı duyacak tüm çevreler, 6 Mart günü yapılacak toplantıya İYİ Parti’nin katılıp Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına evet demesi için çok sistemli bir baskı uyguladılar.

Akşener’in masaya dönmesi için ortaya konulan çözüm yolu, İmamoğlu ve Yavaş’ın seçimin kazanılması halinde etkili cumhurbaşkanı yardımcıları olacakları vaadinin partiler arası mutabakat metninde muğlak bir şekilde ifadesi dahi aslında o an için masayı kurtarmak üzere yapıldığı ve uygulanmayacağı; Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kerhen evet demesinin hemen akabinde yine CHP çevrelerinden açıklandı.

Ancak Millet İttifakı tam da bu süreçte iki konuyu gözlerden kaçırdı: Birincisi bu ağır afet ve felaket ortamında, şayet iktidara gelirlerse afetzedelerle ilgili neler yapacakları, ikincisi ise o ana kadar masanın altında tuttukları, görünür olmasıyla ilgili İYİ Parti’nin rezervlerinden çekindikleri HDP ve bileşenlerinin ittifaka dahil edilmesi konularını…

Hükümet tarafından, yaraların hızla sarılması, şehirlerin yeniden ayağa kaldırılması için yapılan çalışmaların görünür olmaması için akıl ve bilim dışı eleştirilere, dezenformasyonlara; afetle mücadeleye bütün gücüyle katılmış olan AFAD, Kızılay, TSK ve sivil toplum örgütlerini de katarak devam edilmesine katkı sağlayacak açıklamalar da ne yazık ki muhalefetten geldi.

Oysa ki yapılması gereken her bilgiyi önce gerçeklik kontrolüne tabi tutmaları ve akabinde de bu kurumlara etkilerinin ne olacağının hesaplanarak, devlete ve millete zarar vermeksizin değerlendirmeleri idi. Devlet yönetmeye talip olanların her bilgiye kesinlikle doğru muamelesi yapması, iktidara zarar verecekse doğrudur anlayışı içinde kullanması, elbette böylesi güç bir durumda hiç makul kabul edilemez.

Sonuç olarak şu ortaya çıktı ki, Millet İttifakı tarafından pek çok toplantı sonrası ortaya konulan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”, afet politikaları bakımından bile çok yüzeysel idi. Meydana gelen afet sonrasında dahi nasıl bir tavır, tutum benimseyeceklerini ortaya koyamamışlar; afet, ittifak içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisini öne çıkarma, Akşener’in ise belediye başkanları üzerinden Kılıçdaroğlu’nu engelleme çabasına sahne olmuştu.

Dezenformasyonlar, çalışan kurumları küçük düşürerek hükümetin depreme yönelik tedbirlerini halk nezdinde önemsiz hale getirme çabaları da yine bu süreçte muhalefet tarafından itibar edilen durumlar olarak hafızalarda yerini alacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası