Kriter > Siyaset |

Türkiye’de İttifak Siyaseti ve Millet İttifakı’nın Gelecek Projeksiyonu


Millet İttifakı’nın bileşeni siyasi partilerin şu an buluştukları yegane nokta “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden yükselen bir siyasi söylem ve strateji. Bu ise, siyasetin reaksiyoner tarafına işaret eden bir şey. Oysa aksiyonerlik söz konusu olduğunda; yani ortak dil, tutarlı ve vizyoner program, projeksiyon, öneriler ve bunların detayları bahsine geçildiğinde, ittifakı oluşturan partiler arasındaki ideolojik, siyasi, sosyolojik, hatta temelden zihniyetlere dair çok büyük ayrışma ve yarıkların olduğunu görmek mümkün.

Türkiye de İttifak Siyaseti ve Millet İttifakı nın Gelecek Projeksiyonu
(Raşit Aydoğan/AA, 17 Ocak 2022)

Karşılaştırmalı siyaset alanında siyasi partilerin seçim sonrası kurdukları ittifaklar hakkında önemli bir literatür varken seçim öncesi ittifaklar üzerine yapılmış çalışma sayısı oldukça az. Sistemsel düzlemde ise çoğunlukçu seçim sistemini kullanan başkanlık sisteminde seçim öncesi ittifakı gerektirecek sebepler, parlamenter sistem modelinde nisbi temsil sistemi ile yapılan seçimlere kıyasla daha çok ve daha belirgindir. Sistemin, zaruri olmamakla birlikte bir bakıma teknik bir sonucudur bu. Teknik fakat zaruri değil; zira bu, ilgili ülkenin parti sisteminin yapısı, siyasal kültür ve sosyolojisinin dağılımı ve siyasal davranış kodlarına içkin bir durumdur. Söz gelimi başkanlık sistemine sahip olan ABD’de etkin iki partili bir siyasal yapı varken Brezilya’da bu, çok partili bir siyasal zeminden ilerler. İran’da ise hakim partili bir yapı söz konusudur. Hasılı başkanlık sistemi tartışmaları, her ülkenin münhasır şartlarına göre analizi gerektiren bir zeminden ilerletilmelidir.

Türkiye’de de yeni sistemle birlikte inşa olunan ittifak siyaseti, 2023 seçimlerine gidilirken sistemin üzerine oturduğu ana aks halini aldı. Öyle ki seçim öncesi kurulan ittifakların etkileri, seçim sonuçları ve sonrasında uygulanacak politikalar üzerinde kendisini doğrudan hissettirecek önemli bir parametre. Ve dolayısıyla kurulan/kurulacak olan ittifak, seçmen davranışını etkileyecek. Bu etkilenme ise ittifakı oluşturan partiler arası ideolojik geçişkenlik düzeyine göre ya sağlıklı ve öngörülebilir şekilde işleyecek ya da sıhhatsiz ve rasyonel zeminden uzak ve öngörülemezliklerin çok olduğu bir düzlemde ilerleyecek.

Türkiye’deki siyasi muhalefetin kendisini cisimleştirdiği Millet İttifakı, bu bakımdan, teorik olarak da uygulama ve reaksiyon olarak da ikinci kategoriye denk düşen bir fotoğraf sunuyor. Burada ittifakın ayni bir karakter taşıması değil kastımız. Zaten böyle olduğunda bir ittifaktan değil tek bir parti siyasetinden bahsedilmiş olur. Fakat bir ittifak siyasetinin tutarlı bir gelecek projeksiyonu sunabilmesi için, gerekli koşulların o ittifaka içkin olması beklenir. Zira ülkenin farklı önemli meselelerine dair seçmene ortak bir gelecek vizyonu çizmek de olası bir zafer sonrası zaferin doğurduğu siyasi gücü paylaşmak da süreç dahilinde çıkabilecek anlaşmazlıkların yönetilmesi de bu tür koşullarla doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla organik bir zeminden ilerlemek, bu anlamda, bir ittifak siyasetinin başarısı ve ülkeyi daha iyi noktaya taşıması için önemli bir parametredir.

 

Millet İttifak'nın Stratejisi: Düşmanlaştırma Siyaseti

Millet İttifakı’nın bileşeni siyasi partilerin şu an buluştukları yegane nokta “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden yükselen bir siyasi söylem ve strateji. Bu ise siyasetin reaksiyoner tarafına işaret eden bir şey. Oysa aksiyonerlik söz konusu olduğunda; yani ortak dil, tutarlı ve vizyoner program, projeksiyon, öneriler ve bunların detayları bahsine geçildiğinde, ittifakı oluşturan partiler arasındaki ideolojik, siyasi, sosyolojik, hatta temelden zihniyetlere dair çok büyük ayrışma ve yarıkların olduğunu görmek mümkün. İç politikanın değişmeyen başlıkları, terörle (bilhassa PKK ve FETÖ) mücadele, milli savunma sanayiinin gelecek rotası, dış politikadaki aktivizmin geleceği (Suriye’nin kuzeyi, Doğu Akdeniz-Libya-Kıbrıs hattı, Karadeniz ve Kafkasya gibi elan yürüyen bölgesel hususların da dahil olduğu geniş bir fotoğraf), ülkenin ekonomik kalkınma vizyonu ve bunun alt parametreleri/programı/modellemesi, enerji politikasının geleceği (Karadeniz ve Akdeniz’deki yürüyen sismik çalışmalar ve yeni geliştirilecek modellemeler), birbirinden çok farklı siyasi çizgi ve anlayışlardan gelen Millet İttifakı bileşeni partiler açısından seçmene net, tutarlı ve somut program ve öneriler dahilinde sunulacak bir gelecek perspektifini gerektiren büyük meseleler. Salt bir düşmanlaştırma siyaseti ile seçmeni konsolide edip orada muhkem tutacağını sanmak ise her şeyden evvel bir siyasi hareket açısından ciddi bir vizyon problemine işaret ederken, büyük bir yanılgı da aynı zamanda.

Halihazırdaki zemin bu iken, Millet İttifakı’nın bileşenlerini artırıp kompozisyonu daha da çetrefilli bir karaktere sokacak bir genişleme projeksiyonundan bahsedilmekte bu günlerde. Oysa siyaset, basit toplama hesabı üzerinden matematik yürütülecek bir platform değil. Bu yönüyle Millet İttifakı’nın, bünyesine aritmetik bir dokunuş hülyasıyla katacağı yeni eklemlenmeler, siyasi zeminin organiklik düzeyini azalttığı ölçüde, ilgili siyasi yapıya zarar verebilecek dinamiği de bünyesinde taşıyarak gelir. Öyle ki, ilgili siyasi partiler arasında ilkeler düzleminde anlaşıldığı ifade edilen yegane husus olan parlamentarizme dönüşün dahi hangi zeminden ve nasıl yürütüleceğine ilişkin henüz ilk aşamada ciddi ayrışmaların olduğunu not edersek, ne kastettiğimiz daha net anlaşılır.

Diyarbakır Anneleri'nin CHP ziyaretine tepkileri
Diyarbakır anneleri kendilerini ziyarete gelen, aralarında CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve CHP İstanbul Milletvekili Tanrıkulu'nun da bulunduğu heyete "HDP'den desteğinizi çekin" diyerek tepki göstermişti. Kılıçdaroğlu ise 27 Ocak’ta planlanan Diyarbakır ziyaretini “olumsuz hava koşulları” nedeniyle ertelediğini duyurdu. (Ömer Yasın Ergin/AA, 3 Mart 2021)

 

Bunun yanı sıra, meselenin bir de 31 Mart yerel seçimlerinden başlayan ve yaklaşık üç yıldır ülkedeki demokratik siyasi iklimi adeta zehirleyen bir hal almış olan HDP boyutu söz konusu. Üstelik bu, Türkiye’nin ikinci büyük partisi üzerinden oluyor. Özellikle 2013 Gezi hadiselerinden bu yana sistematik biçimde işleyen bir iç dönüşüm süreci eliyle HDP ile ideolojik akrabalık tesisinde hayli yol kat eden CHP parti elitleri, HDP ile olan siyasi angajmanı, iradi biçimde ve ısrarla salt Kürt seçmenden oy isteme düzlemine çekme noktasında bir siyasi dile müracaat etmekteler. Oysa özelde CHP genelde Millet İttifakı’nın HDP ile siyasi angajmanındaki problemli tarafı burası değil. Zaten bu angajmanda, Kürt seçmenden oy talebi ve o seçmenin farklı hassasiyetlerine karşılık verme gibi bir kaygı da bulunmuyor. Nitekim Millet İttifakı bileşeni partilerden gerek metropollerde gerek Doğu ve Güneydoğu illerindeki Kürt seçmenle birebir temas, ilişki ve doğrudan insan-odaklı bir siyasi yönelimin ve hassasiyetin olduğuna hiç tanık olunmadı. Hatta daha da ileri giderek sorarsak: Ne mikro ne makro düzeyde ilgili seçmenin hassasiyet ve sıkıntılarına herhangi bir karşılık, bu sıkıntıların yıllara sâri biçimde bizatihi kök sebebi olan siyasi-iktisadi-toplumsal ve kültürel elitlerden nasıl beklenebilir?

Burada olan şey yalnızca, meselenin Kürt seçmenin oyuna talip olmaktan ibaret olduğu noktasında bir söylemle kendi seçmen kitlesi ve genel kamuoyunu manipüle etmek. Oysa mesele bu değil. Mesele, CHP’nin ve onun koordinasyonundaki Millet İttifakı’nın HDP elitleri ve onun kurucu iradesi PKK’ya, olası bir iktidar durumunda gelecekteki politikalar bakımından kapıyı aralık bırakmaları. Yani şunu söylemek istiyoruz, CHP-HDP siyasi ilişkisini analiz ederken iki düzlemi birbirinden ayırmak gerekiyor: Seçmen ve siyasi-kurumsal elitler. Millet İttifakı’nın buradaki muhatabı ilk kategorideki seçmen değil ve olmayacak.

 

HDP'nin Millet İttifakı'ndan Talepleri: PKK'nın Hayalleri, Beklentileri

İkinci kategoriye geçerek HDP’nin siyasi-kurumsal elitleri üzerinden karşımızda duracak şey ise bizatihi ve yalnızca PKK’nın iç ve dış politikaya ilişkin hayalleri, beklentileri, talepleri olacak. Yoksa HDP’yi bağımsız bir siyasi yapı olarak tarif edebilecek olsaydık ve buradan hareketle siyasi talep ve eleştiriler üzerinden yükselecek bir iş birliğinden bahsedebilseydik, pekâlâ bunu bir ittifak siyasetinin doğal içerimi olarak demokratik siyaset açısından kazanıma tahvil etmek normal olandı. Ancak HDP, varoluşsal düzlem açısından PKK ile aynı düzleme oturtularak siyasi okumalar yapılacak bir yapı değil. Sorun da sıklıkla, PKK ile arasına mesafe koyması yolundaki belki nahif belki manipülatif cümlelere konu edilmesi. Bu, varoluşsal bir çelişkiyi ve bir imkansızı istemek demek.

Esasen HDP’nin yakın zaman önce açıkladığı tutum belgesinde vurguladığı üç temel başlık bize bu talep ve beklentilere dair zaten ciddi fikir veriyor: (kendi ifadeleriyle aktarmak gerekirse) demokratik özerklik, kayyumlar, savaş siyasetinin terkedilmesi. Kayyumlar meselesindeki hassasiyet örneğin, haklar, hürriyetler ve özgürlüklerle alakalı olmayan; PKK’nın siyasi ajandasının cüzü olan bir kaygı. Zira 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası PKK’nın “devrimci halk savaşı” diye ilan ettiği ve şehir yapılanması üzerinden yeni bir siyasi operasyona giriştiği hikâyenin ana aktörü ve zemini belediyelerdi. Hendek olaylarında temayüz eden de tam olarak buydu. Yani HDP’nin makro resimde, tek bir siyasi gündemi var: PKK’nın bitirilmemesi ki bunda kendi içsel yapılanması, varoluşsal kodları bakımından şaşılacak bir durum yok.

Bu açıdan bakıldığında, herhangi bir siyaset yapıcı aktör açısından meseleye ilişkin asıl yoğunlaşılması gereken boyut, bu yapı ve onun üzerinde tahakküm kurmuş kurumsal-siyasi elitler olmamalı. Bizatihi Kürt seçmenin kendisi olmalı. Lakin buradan geliştirilecek bir yeni siyasi, sosyolojik, insani süreç inşası, en başta HDP tarafından bloke edilecektir. Zaten mevcut resimde, Millet İttifakı bileşeni aktörlerin böyle bir niyet ve kaygısının bulunmadığını söylemek de çok zor değil. İşte bu yüzden, aynı anda İyi Parti’yi içeride tutarak, HDP elitlerinin küstürülmediği bir siyasi gelecek projeksiyonuna girişmiş olması CHP parti elitleri açısından çok boyutlu bir dönüşümü ifade edecek büyük bir siyasi operasyona girişmiş olmak demek.

Aşamalı şekilde kurumsal kimlik dönüşümü sağlanırken, süreçle siyasal sosyolojide de niteliksel bir dönüşümün hedeflendiği bir siyasi süreç inşası bu. Bu esnada yaşanan cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin parti içi çekişme ise bu siyasi ve sosyolojik dönüşümün kendisine, yönüne, niteliğine ya da ülkeye olası sonuçlarına dair bir kırılmaya işaret etmekten çok, paradigma-içi bir mesele olarak duruyor. CHP açısından kendi kurumsal, organizasyonel çekişmelerin ötesinde Türkiye’nin demokratik norm ve siyasası açısından esas problemli taraf da tam olarak bu.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası