Teritoryal bir sınırlamaya meydan okuyan internetin dünya genelinde özgürlüklerin artırılmasında önemli etkileri olduğu savunulmaktadır. Bu bağlamda interneti kamusal alanın bir parçası sayan cyber-libertarian akademisyenler “Declaration of Independence of Cyberspace” gibi öncü manifestolarla internetin özgürlüğü üzerine ciddi açılımlar yapmıştır. İnternet alanının devletin müdahalesinden uzak ve vatandaşların kolektif katkılarıyla şekillenen bir mecra olduğu bu savununun çıkış noktası olmuştur.
İnternetin modern teknolojinin imkanlarıyla birlikte farklı alanlarda kullanılması bir dizi imkanı ortaya koyduğu gibi modern ulus devletleri yeni meydan okumalarla da karşı karşıya bırakmaktadır. İnternetin etki alanını genişletmesi ve yeni komplikasyonları ortaya çıkartmasıyla birlikte başta otoriter devletler olmak üzere liberal demokrasiler de internet yönetimi (internet governance) üzerine yeni perspektifler geliştirmiş ve 90’ların sonundan itibaren çeşitli yöntemlerle bazı müdahalelerde bulunmuştur. Sınır açısından bir tahdidi mümkün kılmasa da devletler egemenlik açısından sorun olarak algıladıkları alanlarda önlem almakta ve internete ilişkin çeşitli sınırlandırmalar getirmektedir. Bu anlamda modern demokrasiler açısından en büyük tartışma özgürlük-güvenlik ikileminde şekillenmekte ve zaman zaman güvenlik perspektifinin öne çıktığı pratikler söz konusu olmaktadır. 2000’de Fransa’nın “Yahoo!” ile ilgili yasal düzenlemesi, Fransızların sözde Ermeni soykırımı ve Almanların Nazi içeriklerine karşı erişim ve içerik engellenme adımları güvenlik ve ülke içi hassasiyetler gözetilerek yapılmış “internet yönetimi” konusundaki ilk uygulamalar arasındadır.
İnternet üzerinden yapılan düzenlemelere bakıldığında ise iki yöntemin karşımıza çıktığı görülmektedir: Birincisi liberal demokrasilerde görülen yasal düzenleme (legal regulation), ikincisi de açık ve sofistike filtreleme ve denetleme modellerine dayanan otoriter eğilimlerdir. Son dönemde Almanya ve Fransa’daki internet düzenlemeleriyle birlikte liberal demokrasilerin de internetle ilgili düzenlemelerde terör ve ülke güvenliği, kişisel hakların korunması, çocuk pornosunu engelleme gibi gerekçelerle düzenlemeler yaptıkları bilinmektedir. Özellikle 2013’ten itibaren DEAŞ’ın Fransa’da yaptığı terör eylemleri sonrasında başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde internet üzerinden bir dizi denetim mekanizmasının geliştirildiğine tanık olunmuştur. Bu nedenle internetin yönetimi üzerine yapılan çalışmaların politize olması da kaçınılmazdır. Örneğin 2009’da Almanya’da çocuk pornosunu engellemek amacıyla “Access Impediment Act”in (Zugansgserschwerungsgesetz) ardından hükümet yetkililerinin gizli bir ajandası olduğuna yönelik eleştiriler yapılmış ve eleştiriler genellikle özgürlükler bağlamı üzerinden şekillenmiştir.
RTÜK Yönetmeliği ve Amacı
İnternet teknolojisinin gelişimi ve internette bir yapısal dönüşümü temsil eden sosyal medya ağlarının varlığı devletlerin internet yönetimini zorlaştıran bir ortamı da beraberinde getirmiştir. Nitekim bakıldığında Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal ağların yanı sıra Netflix gibi internet üzerinden yayın yapan mecraların denetimi konusu son dönemde sıklıkla tartışılmaktadır. Devletlerin internet üzerinden yayın yapan bu mecralara dönük regülasyon isteği ülke içi politik konuların önemli bir konu başlığı olmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” Türkiye’de benzer tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur.
İnternet üzerinden yapılan istismar ve manipülasyonları önleme amacıyla oluşturulduğu ifade edilen yönetmelik doğrudan sansür olarak değerlendirilerek eleştirilmiştir. İnternet üzerinden yayın yapan bireysel ve kurumsal yapıların bu yönetmelikten etkileneceği ve istenilen her mecranın kapatılacağına dair eleştiriler yapılmıştır. Klasik olduğu üzere özgürlükler üzerinden eleştirilen yönetmeliğin “regülasyon” amacı da göz ardı edilmiş durumdadır. Halbuki bakıldığında yönetmelikle amaçlanan husus “çocukların ve gençlerin, fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimine zarar verebilecek medya içeriklerine ilişkin ebeveyn kontrolü sağlanması gibi tedbirler alınması” ve internet üzerinden yayın yapmak isteyenlerin belirli bir ücret karşılığında lisanslama yoluyla yayın hayatına başlamasıdır.
RTÜK’ün bahse konu yönetmeliğiyle hem ekonomik açıdan Türkiye pazarını koruyucu bir tedbir alınmakta hem de çocuklar açısından uygun olmayan ve problem olarak algılanan içeriklerin filtrelenmesi hedeflenmektedir. Özellikle son dönemde internet üzerinden eşcinselliği özendirme ve pedofili için imkan sağlayan internet ortamlarının varlığı ve buralarda üretilen içeriğin denetlenme isteğinin sansür bağlamında değerlendirilmesi dünya örnekleriyle kıyaslandığında yersiz ve ağır bir eleştiri olarak gözükmektedir. Son dönemde ortaya koyulan her içeriğin bağlamından kopartılarak başka mecralara çekilmesi olayın özünü anlamamızı güçleştirdiği gibi ortaya koyulan düzenlemelerin gerçekte var olabilecek eksikliklerini de görmemizi engellemektedir.
Dünya’da İnternet Yönetimi
Mukayeseli olarak bakıldığında başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde internet üzerinden yapılan yayınların denetime tabi tutulduğu bilinmektedir. Nitekim RTÜK benzeri kurumlar dünyanın hemen her yerinde varlık göstermekte ve internet üzerinden yapılan yayınların içerik denetimi bu kurumlar aracılığıyla yapılmaktadır. Örneğin sadece internet üzerinden yayın yapan Netflix gibi mecralarla kendisini sınırlamayan Avrupa Birliği (AB) video paylaşım olanağı sağlayan tüm internet mecralarının denetlenmesini önemli bir konu olarak görmektedir. Bu bağlamda ülkeler terör ve radikalleşme, çocuk pornografisi, şiddet, nefret söylemi ve fake news konularında da sosyal medya şirketleri ve internet üzerinden yayın yapan platformlara yönelik yasal düzenlemeler ihdas etmektedir.
İngiltere ve Almanya’nın zararlı içerik konusunda kurallara bağlı kalmayan sosyal medya şirketlerine milyonlarca para cezası kestikleri bilinmektedir. Örneğin Almanya’da 2018 başında yürürlüğe giren NetzDG yasası ile yasa dışı içerikleri yirmi dört saat içerisinde kaldırmayan bireyler 5 milyon avroya kadar, şirketler de 50 milyon avroya varan para cezasına çarptırılabiliyor. Benzer biçimde AB “Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi”nde yapılan değişikliklerle özellikle çocukların istismar edilmesi ve bir gruba veya cinsiyete atıfta bulunulan, bir gruba ya da bir gruba karşı şiddete teşvik eden içeriklerin engellenmesi hedeflenmektedir.
Dünya örneklerinden de anlaşılacağı üzere denetim konusu ülkelerin kendi ekonomik ve kültürel özelliklerini korumasının yanı sıra çocukları zararlı içeriklerden uzak tutmayı hedefleyen bir dizi amacı da kapsamaktadır. Dolayısıyla bu geniş bağlamı yalnız sansür üzerinden ele almak konunun farklı boyutlarının görmezden gelinmesine neden olduğu gibi eleştirel bir sefalete de yol açmaktadır.