Bombaların sesini duyabiliyorsunuz şu anda. Eğer hâlâ bizi izlemekteyseniz, şu anda bombaları duyabilirsiniz. Kentin merkezi bombalanıyor. Gözlerimi kapatıp mikrofonu tuttum, dünyaya savaşın sesinin neye benzediğini duyurmak için pencere pervazının altına çömeldim. Sürmekte olan patlamaların yankıları dişlerimi zangırdatıyordu.
Yukarıdaki anlatı CNN International’ın savaş muhabiri Peter Arnett’a ait. Arnett, 1991 Körfez Savaşı’nda ABD ordusunun Irak’ı bombalamasını tam da bu şekilde tüm dünyaya bildirmişti.
Körfez Savaşı, hakkında en az bilgiye sahip olunan savaş olarak bilinir. Nitekim ABD ana akım medyası, savaşı rakibi olmayan bir enformasyon savaşına dönüştürmeyi başarmış, medyanın manipülatif bir aygıt olarak kullanılmasının en önemli örneğini yaşatmıştı. Halk, televizyonda yalnızca atılan birkaç füzeyi görmüş, sivillerin ölümü ve yaşanan insanlık trajedileri medyada yer bulmadığı için bunlar aslında hiç “yaşanmamıştı”. Medya tarafından Amerikan ordusunun şovuna dönüştürülen bu savaş, halkın gözünde artık yeterince meşruluğunu kazanmıştı. Ancak Arnett gibi birkaç gazeteci, Irak’ta gerçekten neler olduğunu dünya basınına servis etmeye çalışmış, bunun sonucunda ise ABD hükümetinin tepkisiyle karşı karşıya kalmışlardı.
Tüm dünyanın topyekün bir savaşa TV ekranlarından şahit olması, Vietnam Savaşı’yla başlamıştır. Öyle ki bir savaş ilk defa milyonlar tarafından evlerden izlenirken cereyan etmiş ve literatürde “oturma odası savaşları” olarak yer almıştır. Artık savaş kilometrelerce ötede bir yerlerde değil evlerimizde yaşanır olmuş hatta bununla kalmamış savaşın seyrini değiştirebilecek kadar kitleleri harekete geçiren bir sonuç doğurmuştur.
Medyanın manipülatif, çıkarcı ve harekete geçirebilen tarafı, tarihteki bu gibi örneklerle rahatlıkla kavranabilecekken, günümüzde hepimizin yakından şahit olduğu Batı menşeli ikircikli tavır, tüm dünyanın gözü önünde vuku bulmaya devam ediyor.
Mavi Gözlüler Öldürülür Diğerleri İse Ölür
Batı medyasının bu iki yüzlü tavrı en çok savaşlarda kendisini gösteriyor. 2021’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda 4 bine yakın Ukraynalı vatandaş hayatını kaybetti, binlerce insan ise yerlerinden edildi. Her savaşta olduğu gibi bu savaşın da bedelini en ağır şekilde siviller ödedi. Batı medyası bu savaşı anbean aktarırken elbette sivil can kayıplarından bahsediyor ve Ukrayna’da yaşanan insani dramı manşetlerine taşıyordu. Ancak ırkçı söylemler haber dilinde sıklıkla kullanılır olmuştu. Nitekim CBS News muhabiri, …Affınıza sığınarak söylüyorum, burası Irak ya da Afganistan gibi on yıllardır çatışma yaşanan bir yer değil. Burası bunun yaşanmasını beklemediğiniz kadar daha medeni, daha Avrupalı bir şehir… demiş ve BBC muhabiri ise, …Bu olaylar benim için çok duygusal çünkü, sarı saçlı, mavi gözlü insanların ve Avrupalı çocukların her gün Putin’in füzeleri tarafından öldürüldüğünü görüyorum… şeklinde konuşmuştu.
Yine BBC’nin Ukrayna’da yaşanan savaşta, “Rusya tarafından öldürülen çocuklar” ibareleri kullanılırken, konu Gazze’deki çocuklar olunca “öldü” fiilini kullanması kamuoyunda tepkiyle karşılandı.
CNN International’ın “Cesur Ukraynalılar Rusya’nın ilerleyişini püskürtmek için sokaklarda savaşıyor ve CNN bu cesur Ukraynalıları selamlıyor” haberini hepimiz hatırlarız. Aynı basın kuruluşu Aksa Tufanı sonrasında ve öncesinde işgale direnen HAMAS’ı ise terör örgütü ilan ediyor hatta Washington Post’a dayandırdığı bir haberde HAMAS’ın İsrailli bebeklerin kafasını keserek öldürdüğüne dair iftira kampanyasına ortak oluyordu.
Washington Post’ta yayımlanan bir başka makalenin içeriği ise İsrail-HAMAS savaşında yer alan dramatik görüntülerin nasıl sınırlandırılabileceğine yönelikti. Sosyal medya mecralarında bu işlemin teknik olarak nasıl yapılabileceğini detaylı olarak anlatan yazının derdinin insani bir hassasiyet olmadığı, gazetenin Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan herhangi acıklı bir görüntüyü esirgememesinden net bir şekilde anlaşılabilir.
Bağımsız (!) Batı Medyası
Batılı ülkelerin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda ağız birliğiyle yalnızca birkaç gün içerisinde Rusya Devlet Başkanı Putin’e yaptırım uygulamaya karar vermeleri, ancak Gazze’de katliam yapan İsrail’i “güvenlik çıkarlarına” uygun gören ABD Başkanı Biden’ın İsrail’e askeri yardım göndermesi, Batı’nın ikiyüzlü tavrına örnek iken bu ülkelerin medya organlarının devletlerin bu tavırlarına karşı söylem üretememesi de Batı basının ne kadar özgür ve bağımsız olduğunu gözler önüne seriyor.
İsrail’i eleştirmekte üç maymunu oynayan Batılı ana akım medya Gazze’de yaşanan dramı haber yaparken buna sebep olan İsrail değilmişçesine bir tavır takınıyor. Örneğin New York Times gazetesinin Instagram hesabında yer verdiği haberde, Gazze’deki hastanelerde doktorların artık kimin yaşayacağına dair karar vermek zorunda olduklarını anlatırken İsrail kelimesinin bir kere bile metinde yer almadığını görüyoruz.
El Ehl-i Baptist Hastanesinin İsrail füzeleri tarafından vurulmasının ardından yüzlerce kişinin ölmesi dünya basınında geniş yer buldu. The NewYork Times, Associated Press, The Guardian, CNN ve BBC manşet olarak duyurdukları haberde ilk önce İsrail’in hastaneye gerçekleştirdiği saldırıda yüzlerce kişinin öldürüldüğünü duyururken ilerleyen dakikalarda haberin içeriğini değiştirerek bu saldırıyı HAMAS’ın da yapmış olabileceğini ifade eden bir dil kullanıldı. Üç maymunu oynayan diğer kuruluşlar Reuters ve Wall Street Journal ise saldırıyı patlama olarak lanse etti.
Aynı medya kuruluşları, Rusya Mariupol’de ve Dnipro’da hastane bombaladığında, bu saldırıyı tereddüte yer bırakmaksızın Rusya’nın gerçekleştirdiğini son dakika olarak dünya kamuoyuna bildirmişlerdi.
Batı’ya Rağmen Var Olma Mücadelesi
Batı’nın İsrail’in saldırılarını görmezden gelmesine ek olarak, Ukrayna’ya Starlink uydu internet hizmetleri sağlayan Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, İsrail’in Gazze’ye saldırı başlattığı zamanlarda da bu tavrını Gazze için net bir şekilde ortaya koyarken, çok geçmeden bu hizmetin yalnızca İsrail’in izni dahilinde verileceğini açıkladı.
Gazze’de yaşanan insani dram ve failleri ne kadar meşru gösterilmeye çalışılırsa çalışılsın, sosyal medya patronları gerçeklerin üzerini ne kadar örterse örtsün, yaşadığımız dönem, Körfez Savaşı’ndaki imkanlardan çok daha fazlasını içinde barındırıyor. Batı ana akım medyasının gömüldüğü suskunluk sarmalına karşın dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan Gazze’deki katliamın farkında.
Öyle ki Körfez Savaşı zamanında interaktif olmayan medya ortamı evrilerek, herkesin söz sahibi olduğu platformlara dönüştü. Günümüzde yaşanan savaşlar, artık sadece odalarımızda değil adeta cebimizde cereyan ediyor. Dolayısıyla tekel olarak görülen Batı medyasının maruz bıraktığı manipülasyonların farkında olmak daha kolay gibi görülebilir. Savaşın hangi ülkeler arasında olduğuna bakmaksızın ölenin masum siviller olduğunu anlama noktasında Batı basınının insani açıdan ve habercilik bakımından sınıfta kaldığı ortadadır. Şüphesiz bundan sonra da savaşlar devam edecek, çıkar çatışmaları medyaya yansıyacak ve olaylar kurgulanarak tarafımıza iletilecek. Ukrayna’daki bir bebeğin ölümü son dakika haberi olarak geçilirken Gazze’deki bir bebeğin ölümü meşru olarak gösterilecek.
Çünkü Batı medyası, yine bildiğiniz gibi.